Türkiye uzun yıllar anayasa tartışmasını sivil siyasal haklar üzerinden yaptı. Son seçim sürecinde ise muhalefet konuyu daha çok hükümet sistemi üzerinden ele aldı.
Oysa anayasalar elbette geçmişten devralınan sorunları çözmekle birlikte, asıl gücünü yarınlara dair muhtemel öngörülerinden alır ve böylece uzun ömürlü kalır.
Küresel kapitalizmin önündeki en büyük tehdit gelir dağılımı adaletsizliğidir.
Küresel ölçekte Kuzey ile Güney yarım küre arasında, kıtalar arasında, ülkelerin içinde bölgeler arasında ve hatta aynı şehrin farklı semtleri arasındaki adaletsizlik, fırsat eşitsizliği toplumda barış açısından da önemli bir risk oluşturmaktadır.
Bu tehlikeyi en aza indirecek sosyal politikalar elbette önemlidir ama sorunun köklü kalıcı çözümünden çok sorunun yönetimini kapsamaktadır.
Oysa çoğu anayasada yer alan sosyal devlet ilkesi daha fazla bir anlam içermelidir.
Devlete bağlayıcı bir yükümlülükten ziyade imkan ölçüsünde görev veren anlayış kaçınılmaz olarak keyfiliği veya en azından tercihi beraberinde getiriyor.
Laiklik, milliyetçilik eksenli tartışmalar çok daha sert yapılırken, sosyal devlet sanki "olursa olur" kabilinden yorumlanmaktadır.
Ekonomik sosyal haklar konusunda yurttaş bilinci oluşmadan, demokrasi ve demokratik hakların kazanım olarak hayat bulması çok gerçekçi değildir.
Ekonomik sosyal haklar ancak sosyal adalet ile somut politikalarda uygulama alanı bulur.
Bu noktada Türkiye ekonomisine dair tartışmalarda faiz konusu özel bir boyut taşımaktadır.
Kopenhag kriterleri nasıl demokrasi çıtasına dair somut koşullar içeriyorsa, Maastricht kriterleri de borçlanma ve faiz oranlarında somut sınırlar koymaktadır.
Üye ülkenin faiz oranı en iyi fiyat istikrarı olan üç ülkesinin iki puandan fazla üstüne çıkamaz.
Elbette enflasyon ile faiz birbirinin tetikleyicisidir.
Birbirinin besler ve aralarındaki ilişki kısır döngüye benzer.
Türkiye'de son dönemde Erdoğan'ın her söylediğinin tersini savunma alışkanlığı faiz konusunda da bir kör muhalefet ve sağırlar diyaloğunu doğurdu.
Konunun "nas" tartışmasıyla magazine bağlanmak istenmesinden öte bir sağlıklı, serinkanlı, objektif sorgulama yapılmak istenmiyor.
Para spekülasyon aktörleri ve tefeci bezirgan güç odaklarının konuşulmasından özenle herkes kaçınıyor.
Faize adeta kurtarıcı sihirli değnek gözüyle bakmak, bilimsel okumanın ilk şartı sayılıyor. Elbette faiz hem sebep ama aynı zamanda hem sonuçtur.
Güçlü bir üretim planlaması ve adil paylaşım ortamı sağlanmadan, sadece para politikası üzerinden faiz kararlarıyla sorunun çözüleceğini sanmak sadece hayal kırıklığı ile son bulacaktır.
İsrail mutlak kötülüktür!
06.11.2025
Seyfettin Huca ile Derkenar
09.11.2025
Yazarımız Osman Kayaer Emekli Oldu
18.10.2025
Bugün Günlerden Yahya Sinvar..
16.10.2025
GÖNÜL! / Kerem Sefai
15.10.2025
Gelelim tazminat meselesine!/Mehmed Göktaş
16.10.2025
Ne Yapmalı? YUSUF YAVUZYILMAZ 09.11.2025
Atasoy Ağabey/Ak Saçlı Bilge TALİP ÖZÇELİK 15.10.2025
Bir cami, bir imam ve cemaat OSMAN KAYAER 28.10.2025
Dindarların Trajedisi YUSUF YAVUZYILMAZ 25.10.2025
Sünnet Üzerine YUSUF YAVUZYILMAZ 19.10.2025