metrika yandex
  • $40.44
  • 47.05
  • GA29935

Öttürürler Vakit Girmeden Horozu Sonra Keserler

HÜSEYİN ALAN
17.06.2024

Türkiye’de 12 Eylül darbesi ve Özal ile başlayan neo-liberal dünya görüşü, onun kapitalist nitelikli kurumsal ve yasal sosyal toplumsal değişim sürecinde
 
Doğal olarak ticaretin cazibesi ve sermaye gücünün etkisiyle o değişimin meşruiyet aracı olarak protestanlık yerini alacak, dini telakki mealcilik modasıyla yeni yapıya uygun biçimde re-forme edilecekti.
 
Yaşar Nuri ile başlatıldı resmi dokunuş sürece: Devletin laik bireyin dindar olacağı ön kabulüyle eklemlendi sivil yapılar: Dergiler, dernekler, cemaatler, öğrenci yurtları, okullar, şirketler, partiler vs ikmal etti finali. 
 
Yazılı görsel medyada şöhret edilen Kur’an’cı mealciler  kaplayacaktı her yanı: Bir proje olduklarını bilenler ve gafleten katılanlar dahil!
 
Özetle süreç “geleneğe çatmak, geleneksel bilgiler ve pratikle hesaplaşıp onu reddetmek”le yol aldı; çevreden gelen okumuş yeni kentli nesille bir hayli taraftar/müşteri(!) topladı...
 
Oysa esasta değişen şey toplumsal siyasal ve iktisadi yapıydı, bunun gereklerine uyum sağlayan yeni dini telakkiye geçişti söz konusu olan.
 
Çünkü geleneksel dini telakkinin ve ilişki biçiminin yeni kurulan sosyal siyasal ve ekonomik hayatta yeri daraltılmıştı: Kente göçle başlatılan o süreçte, kamusal hayat kendi dini telakkisine uyumlu olanlara sunuyordu imkanlarını ve fırsatlarını… 
 
Modanın tabiatı sürekli yeniliktir: Çıktığı anda eskiyip “de-mode” olur. Daha birisi piyasada yayıldıktan hemen sonra yenisi tasarlanıp ihtiyaca dönüştürülerek devam eder.
 
Da her şey modern hayattaki gibi moda konusu veya nesnesi olur muydu? Dinde moda gibi miydi? Her değişim sürecinde yeni bir din modası mı sunulurdu?..
 
Meselenin özü değişim, sosyal şartların yeniliğini zorlayan toplumsal zeminin değişimiyle ilgilidir: Tarıma dayalı kırsal toplumda olduğu gibi; kente dayalı sanayi toplumunda görüldüğü gibi; bilgiye ve inovasyona dayalı iletişim toplumunda görüleceği gibi. 
 
Toplumsal yapı nasıl şekillenmişse diğer temel dinamikler ve gerekleride sıraya giriyorsa, dini telakki de buna ayak uydurup meşruiyet eksikliğini mi tamamlıyor? Din böyle bir şey midir?..
 
Değişim toplumun yeniden yapılanmasıyla, insanın da buna gönüllü gönülsüz veya hızlı yavaş ayak uydurmasıyla bağlantılıysa: Dünya görüşü ve temel değer yargıları da değişen ilişki biçimleri gibi kurumsal ve mekansal şartların değişimiyle mi bağlantılıdır?… 
 
Müslümanların uzun yüz yıllar süren geleneksel toplum yapısından, modern çağla başlayıp son üç yüz yıldır değişen endüstriyel toplum yapısına geçişi ve onun ihtiyaç duyurduğu diğer gereksinimleri görmeden 
 
Meseleyi salt dine sadakate veya sadakatsizliğe; din her yeniliği destekler veya din terakkiye mani’ye bağlayarak ele alması
 
Başından beri bir hataydı; aynı hata teolojik tartışmalarla elan sürdürülmektedir.
 
Dolayısıyla geçtik İslami telakkiyle uyumlu bir toplumsal değişim inşasının ön alımını; geçtik gayr-ı Müslim telakkiyle uyumlu bir toplum inşasındaki değişimin şartlarını olsun yönetmeyi; 
 
Bir yandan bir kesim her değişime ön yargılı tutum takınıp dünyaya kapalı topluma dönüşüp geleneksel dini telakkiye sığınarak; 
 
Öte yandan her değişime uygun biçimde dini telakki icat ederek; 
 
Yetmezmiş gibi iki yaklaşım arasında suni çatışma üretip birbirine hasım kesilerek;
 
Bunu da dine fatura ederek;
 
İki koca yüz yılı heba ettik: Bunu anlamaya ve aşmaya çalışmak yerine maharetmiş gibi de sürdürüyoruz…
 
İngilizlerin Hindistanı işgali ve işgali meşrulaştıran kur’aniyyun akımının icadıyla başladı hikaye;  sömürgeci siyasal süreç kapitalist toplumsal yapıyı ve onun gereklerini dayatarak yol aldı: Olgunlaştıktan sonra Mısıra İran’a ve ardından Türkiye’ye geldi…
 
Son yeni modanın içinden çıktığı dijital toplum yapısında ve onun gerekleri düşünsel ve kurumsal değişim şartlarında bildik dine, dini bilgiye, dini ahlaka ve Müslüman millet yapısallığına yer yoktur: 
 
Yeni moda kendi tanrısını, teolojisini, milletini ve insanını icat ve inşa ediyor çünkü. 
 
O sebepledir ki son bir kaç yıldır de-mode olmuş mealciliğin sapır sapır dökülüşünü, kentte setreden kadın ve şalvar giyen erkek misali gülünç duruma düşürülüşünü izliyoruz!
 
Aynı leğende, aynı su ve sabunla yıkanan ailenin son üyesi çocuk,  kirlenmiş suda görünmediği için kirli suyla birlikte sokağa dökülür!..
 
Müslüman milletin mensupları olarak aklımızı başımıza devşirmez, “bize ne oldu böyle, neden bu haldeyiz, başka türlü olamaz mıydık, ne yapmalıyız” sorgulaması yapıp meselenin esasına dönmezsek;
 
Bir iki yüz yılı daha kaybederiz: Gazzelilerin başına getirilenler misali son kalelerin yıkılışında geçici tepkilerle oyalanır, dualar ve protestolarla kendimizi avutabiliriz! 
 
Velakin daha evvelinde cümleten zihnen nasıl sömürgeleştirildiğimizi anlayamayız!

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş