metrika yandex
  • $41.66
  • 48.9
  • GA36680

Nurettin Topçu ve İsm-i Hüda Hürmetine

Dr. MEHMET SILAY
29.09.2025

 

 

Bu bir yürüyüşün ibadete dönüştürülmesidir.

Yıllarca birlikte Abdulaziz Bekkine’nin huzurundaki sohbetlere katılan Pazarcıklı hukuk Fakültesi öğrencisi Ferruh Bozbeyli ile Avukat stajını bitirdikten sonra da birlikte yürüyüşlerini sürdürüyorlar.

Hoca diyor ki; “Saadet bir yerdedir Onu Aramak lazım!”

İki kişilik bir ekip her Pazar Üsküdar’dan Anadolu Hisarına doğru yürüyüşe başlıyorlar. Bu uzun yürüyüşün adına da “İSM-İ HÜDA HÜRMETİNE” diyorlar. Yürürken yol boyunca rastladıkları her mescitte iki rik’at namaz kılıyorlar. Yarım kalan mesafeyi bir sonraki pazara tamamlıyorlar. Yürüyüş Anadolu Hisarında tamamlandıktan sonra İstranbul’un Avrupa yakasına geçiyorlar. Tophanede Kılıç Ali Paşa Camiinden başlıyorlar Bebek’te yürüyüşü yarım bırakmak zorunda kalıyorlar. 27 Mayıs 1960 darbesinden bir buçuk sene sonra yani 15 Ekim 1961 tarihinde TBMM için Parlamento seçimi yapıldı. Ferruh Bozbeyli Milletvekili olarak İstanbul’dan Ankara’ya gitti ve 1965-1970 yılları arasında Meclis Başkanı olarak görev yaptı. Bir defasında Nureddin Topçu’ya çaresizliğini şöyle ifade ediyor “Hocam memleketimiz için çok hayırlı işler yapacağımızı ümid ediyorduk fakat Mekanizmaya yapıştık hiçbir şey yapamıyoruz.”

Çünkü 15 Ekim 1961 seçimleriyle Türkiye’nin yönetiminde önce Cumhurbaşkanı olarak Askeri vesayet sonra da Başbakanlılarda İnönü ve Demirel vardı Türkiye’ye yarım asır zaman kaybettiren İnönü ve Demirel.

1965 ile 1970 yılları arasında Ferruh Bozbeyli TBMM başkanı olarak görev yaptı.

Bozbeyli özlemle hatırladığı o uzun yürüyüşü “Hoca konuşuyor ben dinliyordum ve İsm-i Hüda Hürmetine yürüyüşümüz benim için bir Üniversiteye dönüşüyordu.”

Hocayla birlikte başlattıkları “İsm-i Hüda Hürmetine” yürüyüş Bebek’te sona eriyordu. Sona ermiyor, yarım kalıyordu.

Ancak yıllar önce Aksaray Valide Sultan Camiinden hanımla birlikte başlattığımız yürüyüşü Bozdoğan Kemerinin de altından geçerek Zeyrek’ten ve Unkapanı Köprüsü üzerinden İstanbul’u fethe gelen Sahabe ordularının yaptığı Arap Caminden Kılıç Ali Paşa camiine doğru yürüyerek devam ettirdik. İkinci gün de Bebeği ve Sarıyer ile Telli Babayı da aşarak Rumeli Kavağında tamamlamış olduk.   

HOCANIN ÜNİVERSİTEYE DÖNÜŞEN SOHBETLERİ -2-

Bizler için de Kışın, Dergi İdarehanemizin bulunduğu Sultanahmet’teki Ersoy Han’da, AFD-Anadolu Fikir derneğinin salonunda, MTTB veya yine Cağaloğlu’nda bulunan Yeşilay salonunda, Yazları da Sarıyer Hünkâr Suyu, Beykoz karakulak-Dereseki Köyü veya Küçük Çamlıca’’da bir ağaç altında Hocanın yaptığı sohbetler bir üniversiteye dönüşüyordu.  

21 KASIM 1965 - HOCAYI TANIDIĞIM GÜN

Köprünün altından çok sular geçmiş. Nasip bu; Nasp bu, İsmi Hüda Hürmetine yürüyüşünden sadece dört yıl sonra biz üniversite eğitimi için İstanbul’a gelmişiz.

İşte bu akşam bir neslin ağabeyi EMİN IŞIK ile birlikte gittiğimiz, Onun Çemberlitaş, Şatır Sokak. 9 numaralı üç katlı ahşap evinde Nureddin Topçu Hocayı yakından tanımayı Allah bize nasip etti.

O söylediklerini ve yazdıklarını samimiyetle yaşayan özel bir şahsiyetti.  Burada Ali Birinci kardeşimin çok iddialı bir tespitini paylaşmak isterim; “ Nureddin Topçuyu tanımak için bu dünyaya gelmeye değer!”  

SÖZLERİ

Niçin yaratıldığını düşünmemiş gençler boşluktadır, bunalımdadır.

Hürriyetimizin kaynağı Tefekkürdür.

Hür insan düşünen ve Üreten insandır.

Kur’anı çok okuyor, az düşünüyoruz.

Heyecan Sağlığa zararlıdır fakat gençlere heyecan lazım, onunla iş ve eser üretilir ve hizmet edilir.

İdealsiz nesillerin Hayatı Zalimi övmek ve Mazlumu dövmekle heba olmuştur.

Yüksek gayesi olan gençler mutlaka hedefe ulaşırlar. Peşlerinden gelen nesilleri güzel örnek olurlar ve Allah’ın sevgisini kazanırlar.

Bizim İlimden Felsefeye, Ahlaka ve nihayet Dine yükselmemiz lazım.

Avrupalıyı taklide tenezzül etmek kendini inkâr etmektir.

Hür ve kuvvetli insan yırtıcı değil yaratıcı olur.

Arınmak için, iç temizliği için üç yol vardır:1-Dua ve İstiğfar 2-Bir Dostla Sohbet 3- YAZMAK.

Hoca Cehaleti ve kabalığı masum görmezdi. “Kötü bir insan mı gördünüz, bilin ki cahildir, bilmiyor. Fakat Cehalet Hasm-ı Haktır.

Tarih hayat kaynağıdır.

Millet tarihinden ibarettir.

Milleti Tarihinden sıyırın geriye İnsan sürüsü kalır.

Bir dönemi yüceltmek için Yalan Tarih Yazarlarının da yalanlarının ortaya çıkarılması şarttır.

Unutmayın ki, ölüler bizi yaşatıyor.

İstiklal Mahkemelerinde hâkim yoktur, eşkıya vardır.

27 Mayıs 1960 Askeri Darbesinden sonra Bakanları ve Başbakan Adnan Menderesi asan Mahkeme İstiklal mahkemelerine göre yunmuş yıkanmıştır.

Bizim Tarihimizin yapısında Hayber’de ve Malazgirt’te parlayan kılıç vardır.

Bir seminerden sonra dinleyicilerden boşalan salonda Hoca bizlere döndü;

Arkadaşlar hepiniz kitaba kapandınız, klasik eserleri okudunuz. Kalemi elinize aldınız yani yola çıktınız.

Parmağıyla cümle kapısını gösterdi,

Bu kapıdan giren her arkadaşın bir araştırma konusu alması şarttır. Bir konuda uzmanlaşın, Memleketin bir eksiği, bir derdi uğruna çaba gösterin!”

“Yazın!

Usta olacak zamanı beklemeyin, Yazarak usta olunur. Bol pratik yapın, bir çığır açabilirsiniz!

Mesela SAFAHAT hayatın sefaletlerine karşı yazılmış bir isyan Kitabıdır.”

OSMANLICA YAZARDI

Kapıdan Dergi idarehanesine girdiğinde biz ayağa kalkmak için davranırdık. Hoca ayağa kalkmamızı protesto edercesine bulduğu ilk yere oturup ceketin cebinden son yazısını çıkarır ve bununla bizi göreve sevk ederdi.

El öptürmez, Hürmet istemez ve kimseden hürmet beklemezdi. Tek kelime lüzumsuz laf etmezdi.

Yazdığı Osmanlıca yazısını okur biz de karşısında latin harflerine çevirirdik. Yazdırdıktan sonra Hoca hemen kalkar gederdi. Çünkü zamanı azdı ve kıymetliydi.

Biz de Latin harflerine çevirdiğimiz ve Hareket Dergisinde Baş makale olacak yazıyı hızla Cağaloğlu yokuşundan inip meserret Pastanesi köşesinden dönerek Ahmet Sait Matbaasına ulaştırırdık.

İki defa tashihten geçtikten sonra Dergi baskıya girerdi.

Hoca Osmanlıca yazdığı yazılar yayınlandıktan veya kitaptaki yerini aldıktan sonra Boğazda seyreden bindiğimiz yolcu vapurunda hoca sayfaları teker teker Boğazın sularına bırakırdı. Osmanlıca sayfaları işi bitti diye yakmaz veya yırtıp çöpe atmazdı.

Hoca “Yazılan her kitap yazıldığı dil için bir kazançtır. Onunla Dile ve Dine hizmet edilir.” Derdi.

Kültür ve Medeniyetin intikalinde Kitap Sosyal Tsunaminin dip dalgalarıdır.  Kitap Toprağa saçılan tohum gibi zamanı geldiğinde ve muhatabını bulduğunda yeşerir, hayatı bereketlendirir, şekillendirir.

NUREDDİN TOPÇU’NUN MÜZİKLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ

Beykoz Dereseki Köyünden ayrılırken radyodan bir türkü sesi geliyordu. “Suda balık yan gider. Açma yaram kan gider. Tabip buna neylesin. Ecel gelmiş Can gider.”

Bu türküler bizim Eğinde söylenir ve dinlenir!

Sonra döndü, ”Arkadaşlar dedi, Mozartı biz de bir dinleyelim!”

Biliyoruz, Müzik İnsanlığın Evrensel Dilidir ve ruhun gıdasıdır.

Hocaya göre,

 “Müzik; Aşkımızın ifadesi, Samimiyetimizin Mürşididir!”

“Ümitlerin kaynağı olan Müzik Ruhu temizler!”

“Bedii Sanatlar içinde Müzik, ruhun Allaha yükselişinde son basamaktır!”

“Okullarda derse ve Meclislerde sohbete Müzikle başlamalıdır.”

“Her aydın bir enstrüman, bir müzik aleti çalabilmelidir!”

Ertesi gün Emekli öğretmen Hayret Beyin müzik aletleri imal edip sattığı yere yani Haşim İşcan Geçidine Cerrahpaşa’da birlikte eğitim gördüğümüz Tamer Şuer’le birlikte gittik. Usta bize acemiler için bir Yaprak Saz verdi. Kaldığım Rüstem Paşa Öğrenci yurdundaki dört kişilik odamda tezeneyi tellere vurmaya başlamıştım.

İlk türkü iki perdeden ibaret olan ve en kolay çalınabilen “Koyun gelir yata yata,”ile başladık. Birkaç gün sonra Yüce dağ başında yanar bir ışık, Urfa türküsü Oklavıyam Pazıyam ve Camalım türküleriyle devam etti.

Fakat Hocanın Müzik tarifi bize çok çarpıcı geliyordu.

“Müzik, Aşkımızın ifadesi, Samimiyetimizin Mürşididir!”1

Bizleri harekete geçiriyordu.

Ona Allah’tan Gani Rahmetler diliyorum.

 

Not

1-Endülüs Kasidesi-Muvaşşehatul Endülüsiyye.

-Ye Leyl, Ya’yuni ye leyl!-

Kaddukel meyyesi Ya Ömri,

Ya Ğuseynel ben tel Yusri,

İnti ehlennese fi Nazari

Celle men Sevvake Ya Kameri.

Kaddukel meyyesi Muzmele

Lahzu kel Fetteni kattele,

Kul livesil kultu le le le,

Faktail emele vantaziri,

 

2-Nureddin Topçu’nun mürşidi KAZANLI ABDULAZİZ BEKKİNE’NİN Sohbetine katılanlar:

Sırrı Bey, NUREDDİN TOPÇU, Emin Acar, Ferruh Bozbeyli, Rahmi Eray, Recai Kutan, Fehim Adak, Osman Çataklı, Necmeddin Erbakan, Kadri Timurtaş, Bahadır Dülger, Sırrı Kırımlıoğlu, Feti Gemuhluoğlu, Bekir Berk.

Yıllar sonra NUREDDİN TOPÇU’nun etrafında kalanlar:

Sıtkı Evren, Ayhan Yücel, Orhan Okay, Celal Erçıkan, Ferruh Bozbeyli, İsmail Dayı.

HAREKET DERGİSİNİ çıkaran ve omuz veren son nesil,

Ezel Erverdi, Muzaffer Civelek, Abidin Işık, Sedat Çelikdoğan Cemil Kıvanç, Turgut Yemişçi, Ercüment Konukman ve Emin Işık.

Bu son gurup yani yaşatma aşkına gönül verenler, İstanbul, Ankara ve Erzurum’dan yeni katılımlarla daha da bereketlendi.

Yine Hocanın vefatından sonra Ankara’da Hocayı ce Abdulaziz Efendiyi tanıyan üç dost insandan bilgiler alıyordum. Bunlar Ferruh Bozbeyli, Recai Kutan ve Emin Acar idi. Abdulaziz efendi kendisini dinleyen öğrencilere “Çalışın, gayret edin YA ULEMA olun Ya Ümera!”

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş