Bir süredir Aile Yılı çalışmaları kapsamında okullarımızı ziyaret ederek ebeveynlere seminerler veriyorum. Seminer sonunda soru-cevap kısmında farklı insanlardan farklı sosyolojilerden farklı görüşlerden aynı cümleleri duyuyorum: Babalar ortada yok!
Bu yakınmaları paylaştığımda “oh olsun feminizmin söylemlerine kanan kadınlara az bile” diyerek bu durumu bir hesaplaşmaya çevirenler de var; tüm faturayı erkeklere kesen de… Öyle ya da böyle sonuçta yeni aileler kurulamıyor; var olan aileler parçalanıyor. Milyonlarca kadın, erkek ve çocuk mağdur oluyor; nesil sahipsiz kalınca da yokuş aşağı fren yapmadan öylece sona doğru gidiyoruz.
Sosyolojik meseleleri sadece bir sebeple açıklayamayız. Üstelik aile gibi kritik bir meseleyi konuşurken farklı disiplinlerden olabildiğince geniş yelpazeli çalışmalar yapmak zorundayızdır. Mevcut durumda ekonominin, aile politikalarının, ahlaki yozlaşmanın, manevi zayıflığın, kıyas ve gösteriş hastalığının, sanal(sosyal) medyanın ve daha birçok faktörün etkileri konuşulmadan sadece kadınlar ya da sadece erkekler üzerinden durum tespiti yapmak reçetenin eksik ve hatta yanlış yazılmasına sebebiyet veriyor.
Gözlemlerime göre toplumsal yozlaşmamızın ve ailedeki sorunlarımızın temel nedeni maskülenliğin (erkeklik) toplumdaki ağırlığının bitmesidir. Erkekler binlerce yıldır sabit temeller üzerine inşa edilerek gelen toplumsal cinsiyet rollerini tümden reddetmeye başladılar. Erkeği erkek yapan cesaret, cömertlik, koruyuculuk, sorumluluk, sonuç odaklılık gibi geleneksel rollerin tümü erkekler tarafından reddediliyor. Karşımızda sorumluluktan kaçan, mücadele etmekten korkan, şikâyet etmekten harekete geçemeyen, konfor alanına hapsolmuş ekran bağımlısı “prenses erkekler” çıkmış durumda.
Toplumsal cinsiyet rolleri tarih boyunca zamana-zemine göre değişiklikler yaşadı bu normal bir vakıadır. Ancak bu vakıada pergelin sabit ucu her zaman yerinde duruyordu ve hareketli uç, sabit ucun yörüngesinde değişimler yaşıyordu. Lakin günümüzde ne pergel kaldı ne sabit uç. Tüm sabiteler, referans çerçeveleri, kabuller, normlar paramparça edildi. Tarihten bağımsız, köksüz, sınırları olmayan, kaba göre şekil alan roller türedi. Bu durum sadece erkeklerde değil, kadın, çocuk, genç, yaşlı tüm sosyal gruplarda yaşanıyor. Ancak zannımca sonucu en ağır olan erkeklerdeki yansıması oldu. Zira erkeklik ortadan kalkınca ailenin hudutlarını koruyan kimse kalmadı. Oysa hududu korumak namusu korumaktı. Namus, şeref, haysiyet, mahremiyet, ahlak, maneviyat o hududu koruyan erkeğin evinde öğrenilir ve yaşanırdı.
Mevcut piyasanın “ideal ” olarak pazarladığı erkek cinsellik, iş, arkadaş ve ekran dörtgenindeki konfor alanında nefes alıp veren bir yaşam formudur. Evi otel niyetine kullanan, çocukların üzerinde otoritesi olmayan, hanımının yanında aksesuardan farksız bir eşyadır. Bu eşya kendi halinde takılmaktan, sorumluluk almamaktan çok memnundur. Zira parayı hanımına vermiştir gerisi onu ilgilendirmemektedir.
Hal böyle olunca aile elbette parçalanır, kadınlar elbette ağlar, çocuklar elbette babayı arar, gençler elbette evlilikten kaçar… Evet, tüm suç erkeklerde değil lakin öncelikle “adamlığın” gereği olarak erkeklerin kendilerini bir muhasebeye çekmeleri gerekiyor diye düşünüyorum.
İsrail mutlak kötülüktür!
06.11.2025
Yazarımız Osman Kayaer Emekli Oldu
18.10.2025
Bugün Günlerden Yahya Sinvar..
16.10.2025
GÖNÜL! / Kerem Sefai
15.10.2025
Gelelim tazminat meselesine!/Mehmed Göktaş
16.10.2025
Ne Yapmalı? YUSUF YAVUZYILMAZ 09.11.2025
Atasoy Ağabey/Ak Saçlı Bilge TALİP ÖZÇELİK 15.10.2025
Bir cami, bir imam ve cemaat OSMAN KAYAER 28.10.2025
Dindarların Trajedisi YUSUF YAVUZYILMAZ 25.10.2025
Sünnet Üzerine YUSUF YAVUZYILMAZ 19.10.2025