metrika yandex
  • $32.57
  • 34.69
  • GA19020

Haberler / Yazı Dizisi

DİN ÜZERİNE DÜŞÜNCELER -2- / Yusuf YAVUZYILMAZ

07.05.2021

2. BÖLÜM

Türk halkının kader inancı:

Zihinsel: Alnıma yazılmış bu kara yazı, kader böyle imiş ağlarım bazı.

Pratik: Evine giren hırsızı, eyleminden sorumlu tutarak dövmek veya kurşunlamak.

***

İslam konusundaki en önemli belirleme Hz. Muhammed’in İslam anlayışıyla, hangi katmanda savunuluyor olursa olsun yaşanan İslami karıştırmamaktır. İdeal ve sosyolojik din ayırımı yapılmadığı sürece, sokaklara ideal İslam aramak yanlışlığı başlar. Kritik soru şu: yaratılışı gereği kötülüğe meyilli bir ontolojik yaratılısı sahip insanlardan ideal toplum oluşturulabilir mi?

Din bu amaca ulaşmak değil bu amaç için sürekli bir dinamik mücadeleye çağırıyor bizi. Kötülükleri önlemek mutlak olarak mümkün değildir. Ancak kötülükle mücadele anlayışı ve çabası mutlaktır.

***

Benim Kur'an ve Sünnet okumalarım milliyetçiliğe bir imkan tanımıyor.

Kur'an iyi insanın ne tür özelliklere sahip olduğunu açık ve net ifadelerle sıralıyor. İnsanların nasıl adlandırılmaları gerektiğini belirtiyor. O tanımlanan kimlik benim için yeterlidir. Başka hiçbir kimlik için mücadele etmem. İnsanların etnik, dini, kültürel farklılıklarından dolayı zulüm görmelerine karşı dururum ama milliyetçiliğin hiçbir tonuna sempati ile bakmam. Sadece Türk milliyetçiliklerine değil, Yunan, Ermeni, Kürt milliyetçiliklerine de mesafeli dururum. Etnik talepleri aşan ve herkes için adalet, özgürlük isteyenlere sempati duyarım.

***

Geçmişte İslam hukukçularının içtihatlarını bugünün şartlarından bakarak değerlendirmek anakronizmdir kuşkusuz. O zamanın şartlarında verilen hükümlerin bugün doğru olmasını beklemek hukuk mantığına aykırıdır. Verilen hükümler tarih, zaman, hukukçunun bilgisi ile sınırlıdır. Kaldı ki, bir coğrafyada verilen hüküm, aynı zamanda başka bir coğrafyada geçerli olmayabilir.

***

Bin yıl öncesinin sosyal hayatla ilgili hükümlerini günümüz için bağlayıcı sanmak tarihi dondurmak ve günümüzden kopmak demektir. Bugün İslam dünyasında çoğu zihin geçmişe dönük yaşamaktadır. Bu zihin günümüze ve geleceğe yoğunlaşmaz. Bedeni olarak çağdaşımız olan kişiyle zihinsel olarak büyük bir mesafemiz vardır. Dolayısıyla dini anlama ve kavrama biçimimiz arasında kapanmaz bir vadi vardır. Biz geçmişe bakarken külün içindeki közü arıyoruz, o ise közün etrafını saran külü kutsuyor. Dolayısıyla görünürde aynı dini savunmamız karşı birbirimize karşı mücadele ediyoruz.

***

Kur'an insanları güzel tartışmaya çağırır. Güzel sözü yemyeşil bir ağaca, batılı da sabun köpüğüne benzetir. Burada sabun köpüğü metaforu ilginçtir. Çünkü sabun köpüğü en küçük bir hamleye karşı bile dayanıksızdır. Aslında İslam karşısındaki tüm inançların durumu böyledir.

***

Hariciler, Kur'an'da hakemin olmadığını, sınırların belli olduğunu, Hz. Ali'nin hakemi kabul ederek Kur'an'ın dışına çıktığını, bu yüzden öldürülmesinin meşru olduğunu savunmuştu. Bu tutum tarihin her döneminde fanatik bir insanın elindeki metni, metnin ruhuna aykırı yorumlayabileceğini gösteriyor.

***

Din dili Allah'ın Peygamberler aracılığı ile tarihe ve topluma müdahalesidir. Bu yönüyle tarih üstüdür. Yorum ise içine insani çabanın girdiği bir zihin faaliyetidir. Tarihin hangi döneminde ve kim tarafından yapılırsa yapılsın hiçbir yorum vahyin yerine geçemez ve mutlaklaştırılamaz.

***

Modern zamanlarda Müslümanların zihin yapıları bölünmüştür. Kuşkusuz bölünmüş bir zihin yapısıyla tutarlı bir dünya görüşü geliştirmek mümkün değildir. Belki de Ali Şeriati, İslam’ı bir ideolojiye dönüştürmek için çabalarken, ana amacı tutarlı bir dünya görüşü inşa etmekti.

***

İslam’ı sol, sosyalizm, milliyetçilik ve muhafazakarlığa kurban etmeyelim. İslam bir din olarak kaynağı diğer insan ürünü olan ideolojilerden farklıdır. Allah yanılmaz, insan yanılır, Allah için zaman yoktur, insan belli bir zamanın çocuğudur, Allah unutmaz, insan unutur. Bu yüzden konumu ve bilgisi ne olursa olsun hiçbir düşünce vahiyle eşitlenemez.

***

İslam bir din olarak toplumun geçmişine ait bütün değerleri reddeder mi? Elbette hayır. Hz. Peygamberin bir hadisini hatırlayalım. "Cahiliyede güzel olan İslam’da da güzeldir"

***

Din ve muhafazakarlık arasındaki ilişkiyi tartışırken, Amerika'da yaşayan Seyyid Hüseyin Nasr'ın "gelenekselci ekolün" bel kemiğini oluşturan görüşlerini analiz etmekte fayda var.

***

Muhafazakarlık sadece din dışı değer ve normlar için kullanılan bir tutum değildir. Dindarlar da daha önceki dönemlerde gelen normlar bütününü korudukları için bir anlamda muhafazakar sayılırlar. Geçmişe ait değerlere sahip çıkmak bakımından dindarlık da doğası gereği muhafazakarlıkla temas içindedir.

***

Avrupa ve Türkiye ya da Avrupa ve İslam, tarihsel zihniyet dünyalarının oluşturduğu iklimi aşmak kolay değil. Belki de dünya barışı gerçekleşmesi mümkün olmayan bir ütopya. İnsan ontolojisine aykırıdır çünkü. Aliya İzzetbegoviç'in dediği gibi Müslümanın ütopyası olmaz. Ütopya materyalist ateist bir paradigmanın ürünüdür.

***

Dindarlık ve dini anlayışın yozlaşması tarihsel eş zamanlı sosyal olgulardır. Kıyamete kadar da devam edecektir. Kaldı ki bu yeni bir olgu değildir. Gazali, "İhya" adlı eserini yazarken temel iddiası, dini ilimlerin ihya edilmesi ihtiyacıydı. Modern dönemde Afgani ve Abduh ile başlayan İslamcılığın temel tezlerinden biri de dinin tarihsel olarak sorunlu bir yapı ürettiğini söyleyerek yeniden dirilişin gerçekleşmesi gerektiğidir. Tasavvufun ilk ortaya çıkışındaki temel olgu, yozlaşma ve israftı.

***

Hz. Muhammed konumu, görevi, vahye doğrudan muhatap olması dolayısıyla özel bir insandır.

***

Hz. Peygamberin konumunu doğru belirlemek için ondan söz eden bütün ayetleri bir arada okumak ve değerlendirmek gerekir. Tek bir ayetten yola çıkıp genellemeye varmak mantık açısından sorunludur.

***

Düşünsenize, vahiy alan bir elçinin, normal insanlar gibi aldığı vahyi hatırlayamadığını ya da unuttuğunu. Hatırlıyor ve vahyin bir harfini bile unutmuyor. Özel bir konumdadır çünkü. Peygamber olarak Hz. Muhammed ve insan olarak Hz. Muhammed ayırımı merkezi değerdedir. Sadece elçi olması bile özel bir konumdur.

***

Toplumda sorunlu olan din anlayışının düzeltilmesi için, Kur'an ve Sünnetin ilkelerine mi dönmek gerekir, yoksa İslam dışı yönetim sistemlere ilişkin kavramların uygulanmasına mı?

***

Kur'an hayatın ta kendisidir. Bu yüzden laiklik de dahil hiçbir kavram Kur'an ilkelerine uygun düşmediğinde anlamlı değildir.

***

Tek kaynak Kur'an söylemiyle ortaya çıkan düşüncenin Mutezile ile düşünsel akrabalığı biliniyor. 

Oysa Mutezili düşünürler felsefeye oldukça aşinadır. Vahiyle akıl çalıştığında aklı tercih edip vahiy ona göre tevil edilmelidir görüşünde akıl vahyin önüne konulur. Bu durumda ilk kaynak vahiy değil akıl olmaktadır.

***

Tek kaynak Kur'an söylemiyle İslam’ı kelamsız, irfansız, felsefesiz, tarihsiz, Sünnetsiz bırakmaya kimsenin hakkı yok.

***

İsmail Kara Hoca, "İslam akıl dinidir" mottosunun derinliğinde 200-250 yıllık bir devasa külliyatın oluğunu söyler. Kuşkusuz haklıdır.

Bu ifadenin ortaya çıkış koşullarını irdelersek ifadenin çok masum olmadığı bir savunma refleksi olarak ortaya çıktığı görülecektir.

Kuşkusuz bir medeniyet sorunu kendi paradigması ve kavramları içinde çözemiyorsa, başka medeniyetlerin kavramlarına mahkum olur.
İbn Haldun "mağluplar galipleri taklit eder" der. "

***

İslam dininin akıl dini olduğunu savunan aydın ve alimlerin çok büyük bir kısmı aklı rasyonalistler gibi hakikatin tek kaynağı olarak anlamıyorlar kuşkusuz.

Ancak bu ifadenin altında Aydınlanma ve Rönesans dönemlerinden beri Batı bilim ve teknoloji karşısında duyulan hayranlığın beslediği bir kompleksin olduğunu da hatırlamak gerekir.

***

Aziz Kur'an ahirette yaptıkları kötülüklerin nedeni sorulduğunda, "bizim suçumuz yok, önderlerimiz suçlu" şeklindeki bir savunmayı kabul etmiyor.

Dolayısıyla Müslümanların hatalarından yola çıkarak/bahane ederek dinden vazgeçen insanların savunusu anlamlı ve tutarlı değildir. Kabul de görmeyecektir.

***

Formel ibadetlerini yerine getiriyor; ama annene-babana eziyet ediyor, yanındaki fakiri fark etmemek için çaba harcıyor, komşun senden nefret ediyor, hayır işlerinden çeşitli gerekçelerle uzak duruyorsan dindarlığın sorunludur.

***

Kur 'an meali okurken konu tasnifi yapan meallerini tercih ediniz. Bu tür mealler bir konuyu ele alıp o konuyla ilgili tüm ayetleri ele alıyor. Böylece ele alınan konuyu bütünlüğünü içinde anlamak mümkün.

***

Kur'an'dan bir konuyu araştırırken belli ölçütlere uymak gerekir. Bir ayetten yola çıkarak yapılan açıklamalar genellikle sorunludur. Öncelikle o ayet ile ilgili diğer ayetleri bir araya getirmek gerekir. Ardından bu ayetlerin bağlamlarını göz önüne almak gerekir. Sonra Hz. Peygamberin o konudaki düşüncelerine bakılmalı sonra ulaşılan sonuç Kur'an'ın dediği olarak değil, kendi görüşü olarak açıklanmalıdır.

***

"Kur'an konuşmaz" der Hz. Ali ."insanlar onu konuşturur". Özellikle mütaşabih ayetler konusunda iddia şu olmalı : "Şunun görüşü benim o ayetlerden anladığında aykırı ". Yoksa ayete aykırıdır demek o ayetin mümkün bütün yorumlarını bitirip kuşattınız anlamına gelir. Büyük iddia doğrusu.

***

Ümmet tartışmalarına bir katkı; Hz. Peygamberin Medine'de uygulamaya koyduğu "Medine Vesikası"nda, anlaşmanın tarafları olan Müslümanlar, Yahudiler ve diğer grupları ümmet olarak değerlendiriyor, anlaşmanın ikinci maddesinde. Kuşkusuz kelimenin çeşitli anlam katmanları var. Ama bana göre siyasi birliktelik konusu öne çıkıyor. Diğer taraftan "o tek başlına ümmetti" ifadesi de var. Kavram 19. ve 20. yüzyıl İslam düşüncesinde Müslümanların siyasal birliği anlamında kullanılmıştır. İslamcılığın kurucu düşünürlerinden biri olan C.Afgani Müslüman devletlerin çatı birliği olarak değerlendirme eğilimindedir.

***

Onlar dediler ki: 'Bu dünya hayatımızdan başkası yoktur. Ve bizler bitirilecek değiliz '( Aziz Kur'an/ Enam, 29) Modern sekülarizmi en iyi anlatan ayetlerden biri budur. Sekülarizm, bilindiği gibi dinin hüküm ve kurallarını sadece toplumsal hayattan değil, zihinsel düşüncenin parametresi olmaktan çıkarılmaktır. Aşkın/müteal/metafizik olanı hayatından çıkaran insan sadece dünya lezzetlerini önemseyen bir felsefeye tutunur. Modern insanın çıkmazı nefsini ilah edilmesidir.

***

Hz. Adem’in çocuklarından insanlık nasıl türemiştir, Hz. İsa'nın babasız dünyaya gelmesinin mahiyeti nedir, Hz. İsa'nın akıbeti ne olmuştur, Cennetin şu an yaratılıp yaratılmadığı sorunu gibi tartışmaları Müslüman zihni aktüel sorunlardan uzaklaştırıp, sonuçsuz metafizik tartışmalara mahkum eden bir işlev görüyor. Emin olun fakir komşusunun sorununu gidermek için çaba harcayan kişi çok daha değerli bir uğraş içindedir.

***

Allah'ın ilmi ile insanın özgür iradesini karşı karşıya koymak sorunu içinden çıkılmaz hale getirir. Allah, insanın özgürce seçimleri karşılığında yargılamayı murat etmiştir. Hiç kimse senaryosu önceden yazılan eylemlerden sorumlu tutulamaz.

***

Kur'an'ın akla yaptığı vurgu kuşkusuz önemli. Hem bunun Batı rasyonalizm olmadığını bilmek, hem de müminler "gayba inanırlar" diyerek aklın açıklayamayacağı alana yaptığı vurguyu gözden uzak tutmamak gerekir.

***

Kur'an'a önyargısız bir zihinler yaklaşmak gerekir. Genellikle yapılan kendi görüşü ne destek aramak için Kur'an'a yaklaşılmasıdır.

Bu tutum kaçınılmaz olarak seçmeciliğe yol açar. Kişi kendi düşüncesini destekleyen ayetleri öne çıkarır, diğerlerini ya görmezden gelir ya da tevil eder. Türk -İslam sentezi, muhafazakarlık, milliyetçilik ve sol İslamcıların anlayışı çok büyük ölçüde böyledir.

***

Hangi düşünce ve siyasal akım olursa olsun ana belirleyici etken İslam’la kurduğu irtibatın niteliğidir. Bu irtibat İslam’ı reddetme, İslam’la sentez yapma, İslam’ı modern dünya ile uyumlu algılama, İslam’ı modern dünyaya meydan okutan bir alternatif olarak görme ve İslam’ı düşünceyi ana dinamik olarak kabul etmek gibi değişik şekillerde kurulabilir.

***

Senin gibi düşünmüyor diye diğer Müslümanları ötekileştiriyorsun. Sürekli onları aşağılıyor, suçluyorsun.  Aziz Kur 'an Müslümanların birbirine karşı anlayışlı, güler yüzlü davranmalarını önerir. Ayıplarını örtmelerini ister. Tartışırken güzel bir dil kullanmayı önerir. Eğer muhatabımız sürekli ahlak dışı bir düzlemde kalırsa tartışmadan ayrılmamızı ister.

***

Müslümanların birbirleriyle kavga etmeleri, hatta savaşmaları arzu edilmese, dahası yasaklansa bile tarihte çok defa rastlanan bir olgu olmuştur.

İlk dönem sahabeler, Bedir, Uhud ve Hendek gibi savaşlarda sırt sırta, gönül gönüle savaşmış insanlar, İslam’ın doğduğu topraklarda birbirine kılıç çekmişlerdir. Bu durun sosyoloji olarak aynı düşünce ve inancı paylaşanlar arasında bile çatışmanın olabileceğini gösteriyor. Allah herkesi böyle bir çatışmanın tarafı olmaktan korusun.

***

1. BÖLÜM İÇİN.

https://www.hertaraf.com/haber-din-uzerine-dusunceler-1-yusuf-yavuzyilmaz-6813

DEVAM EDECEK

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş