metrika yandex
  • $34.34
  • 37.69
  • GA21310

Haberler / Yorum - Analiz

Ateş Ağacı / Hazırlayan: Harun Aykaç

04.07.2022

Sâmiha Ayverdi’nin romanlarından biridir. Ayverdi, bu eserinde İstanbul sosyetesinden ve İstanbul sosyetesi hayat telakisinden kaçan ve kendini bulmak isteyen Cemil ismindeki bir gencin hayat serüveni çerçevesinde çok kalın çizgilerle de olmazsa tasavvufu nazara vermiştir.

Cemil Canoğulları, hem iktisat hem de hukuk doktorudur. Avrupa’da tahsilini yapmış ailesi zengin olup amcası tarafından gelecekte de siyasi kulvarlarda yer alması istenen yetenekli bir şahsiyettir. Amcası önün açılması için onu devrin ileri gelen insanların kızları ile evlendirmek ister, ne var ki, Cemil’in aradığı evinin kadını olacak hatun kriterleri bu alemde yoktur. Nihayetinde Cemil aradığı şeylerin bu alemde olmadığını fark ederek İstanbul’u terk eder Bursa’ya yerleşir. Amcasının evlilik baskılarından kurtulmak için İzmir’de bulunan teyzesinin kızı Kadriye ile evlenir. Kadriye kültür açısından Cemil’in muadili olmadığını söylemesine karşılık Cemil bunu önemsemeyerek ondaki saf ve net hayat anlayışından dolayı ısrar ederek evlenir.

Evlendikten sonra hanımının hamilelik ve çocuğu doğurma durumundan ötürü onun anne ve babasının yanında kalmasını uygun bularak Bursa’daki bir okulda öğretmenliğine devam eder.

Bursa’daki görevi sırasında şehrin valisi ve ileri gelenler onun İstanbul’daki debdebeli hayatı bırakarak gelmesini bir çeşit yeni bir vazifeye yorsalar da aslında öyle bir şey yoktur. İyi okuyan, iyi düşünen bir yapıya sahiptir. Kısa zamanda bürokrasi ve entellektüel cami arasında tekrar yerini alır. Cemil Bey’in yaşamındaki yoğun fikri ihtilatlar özellikle Bursa’ya jeolojik araştırmalar için gelen Madame Juliette Maurain’in gelişi ile beraber gerçekleşmeye başlar. Bulunduğu dönemin hayat panoraması kahramanlar aracılığı ile verilir.

İzzet Efendi, hali vakti yerinde kitapçılığı, ticaretten ziyade zevk için yapan biri olmakla beraber hayata dair çözümleri onlardan bekleyen nihai noktada bu bağlamda hayal kırıklığına uğrayan biri.

“Şimdiye kadar binlerce kitap okudum, fakat hemen hepsi de insanların ruhları gibi hasta ve sakat… Bütün tesellîyi, bütün şifâyı, niçin onlarda arıyoruz? Arı iğnesini çiçeğin bağrına saplar ve bir anda balını alıp çekilir. Biz bütün varlığımızla bu tozlu rafların içine gömülüyoruz da sanki ne buluyoruz? Hiç. Hep birbirine ters düşen sözler, hep birbirinin zıddı olan fikirler (s: 68-69)

Râsim Bey, Bursa valisi. İşinin ehli ve verdiği vazifeleri takip eden, işlerini evine taşımayan biri. “Bu vilâyette hoşlandığım kimselerden biri de Vâli Râsim Bey’dir. Akıllı bir adam olduğu için, etrafını, yorulmadan idâre etmesini bilir. Birçok kimseler için ağır ve zahmetli olan nice mes’ûliyetli işler, onun dürüst ve ustalıklı idâre makinesinden bir anda hallolup çıkar. Sonra, kendini zorlamadan, yormadan, âdeta bir eğlence mâhiyetinde başardığı resmî vazîfesini, akşam olup da, tıpkı fabrikası tâtil olan bir işçi gibi, bir köşeye bırakıverince, süratle kendi hususî zevk muhitine döner. İş başında faal olan ve becerikli bir hassâsiyetle çalışan bu adamın, evinin içinde hiçbir dosya ve evrak gibi şeylere tesâdüf etmedim(s: 36-37).

Madame Juliette Maurain, genç dul bir gazeteci, araştırmacı, jeolog bir Fransız. “… yirmi altı yaşında. Beş sene evvel bir yüzbaşı ile evlenmiş; genç zâbit iki sene evvel Madagaskar’da kıtasının başında iken mahallî bir hastalıktan birden bire ölmüş.

Petit Parisien gazetesinin genç muharririnin Türkiye’ye bu ilk seyâhati. Hem dinlenmek hem de Anadolu’nun jeolojik bünyesini yakından görmek için ihtiyar edilmiş husûsi bir seyâhat. Gazetesine makale yazmayacak. Bursa civarlarında, bilhassa Uludağ’da gezeceğiz. Dağ yolculuklarında atı tercih ediyor (s: 102). ”

Salih, Cemil Bey’in evine bakan, onun evinin işlerini çekip çeviren biri. “Seni nasıl kabul etmem Sâlih? Bu bilginle sen bana, yuttuğu dağ gibi ilimlerin yükü altında ezilen âlimlerden daha ileri bir kemal gösterdin.

İlim, madde çemberinin aşıp vicdaniyet hudûduna sıçramadıkça esâretten başka bir şey değildir. Bir insanın, derûnî varlığı ile âşinâlık kurması, vicdânî hayâtın rehberliğini elde etmiş olmak böylece de, gerçeklerle biliş tutmak demektir.

Bence Mehmet’in düşme hâdisesini taştan bilen âlim kişi, taşın bir bâhane olduğunu kabul eden Sâlih’lerden daha cahildir (s: 58-59).

Okul müdürü, sakin, bilgili dışarıdan bakıldığında sıradan bir insan. “Müdür, durgun fakat derin bir su gibi sessizliği altında zekâsını saklayan, hareketsiz ve neşesiz bir tip. Sâlih’in ise görünüşü bir hiç; fakat cevkerî kıymeti hazîne gibi geniş (s: 87).

İşte bu roman asıl fikri mülahazaların bir kısmını Fransız gazeteci ve araştırmacı Madame Juliette Maurain’in Bursa’ya gelişi ile verir. “Vâdî-i Mukaddes’te Mûsâ’ya, Allâh’ın niçin ateş sûretinde göründüğünü şimdi anlıyorum. Mûsâ’nın o zaman ateşe ihtiyâcı vardı. Zirâ doğurmak üzere olan zevcesine ateş lâzımdı. Mûsâ, karşıdan beliren ateşe doğru gittiği zaman, bunun bir ağaç, bir Ateş Ağacı olduğunu gördü ve ağacın: “Ben senin Allâh’ınım” dediğini duydu. Belki de Allah ona böylece talebi sûretinde görünmesiydi, Mûsâ oraya, bu kadar şevkle koşup gitmeyecekti (s: 165).

Bu hikmetin benim mâceramla sıkı bir münasebeti var. Ben de büyük ve yakıcı bir aşka şiddetle muhtaç olduğum gün, talebimi insan sûretinde gizlenmiş görerek ona koştum ve atıldım. İşte bu hengâmededir ki insan aşkıyla Allah aşkını birbirine karıştırdım, bir bardak suyu denize döktüm (s:166).

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş