Şüphesiz medeniyet iddiasındaki her kutlu dava, ‘önce kardeşim,’ diyenlerin fedakârlıkları sayesinde hayat bulmuştur. Bu sarp yokuş, ‘önce kardeşim’ diyenlerin fedakârlıkları sayesinde çıkılmıştır hep. Aidiyet bağlarının çözüldüğü, bencilliğin, bireyselliğin bir veba gibi ortalıkta dolaştığı bu zaman diliminde kardeşini kendine tercih eden soylu ruhların bu erdemli davranışıdır bizi kurtaracak olan.
İsar kavramında ruh bulan bu erdemli davranışlar, soylu ruhların fedakârlıklarının güzel bir neticesidir…
Bu soylu ruhlara bir örnek de Ensar ve Muhacir kardeşliğidir…
Müşriklerin zulmünden kaçıp Mekke’den Medine’ye hicret eden kardeşlerini bağırlarına basıp, kendi nefislerine tercih eden ensar’ın örnekliği, böyle ideal bir örnekliktir. Bu güzel ve ideal kardeşlik örneği, Rabbimiz tarafından da takdir edilmiş ve ayetle taçlandırılıp, tarihi, ideal bir davranış olarak önümüze konulmuştur.
“Kendilerinden önce o yurdu(Medine’yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç duymazlar. Kendilerinde bir açıklık(ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin bencil tutkularından korunmuşsa, işte onlar, felah(kurtuluş) bulanlardır.” (59/9)
Bu ayetle terimsel bir anlam kazanan İsar kavramı, bu örnek fedakârlığın ve kardeşliğin bir tecellisidir. Cimrilik, kıskançlık, haset, hırs ve açgözlülük gibi nefsin bencil tutkuları Kur’an’da fücurun ileri boyutundaki ‘Şuhh’ kavramıyla yer alırken, Onun ilacı olan İsar kavramı, hayrı, hakkı ve güzeli, Allah rızası için önceleyerek, tercih etmek manasında kullanılır.
Burada, ileri derecede bir cömertlik ve fedakârlık vardır…
Burada, verdiğinden ötürü içinde bir sıkıntı, bir pişmanlık duymamak vardır…
Burada, haset ve kıskançlıktan uzak, erdemli bir tavır vardır…
Burada, ‘önce kardeşim’ diyen kıymetli bir ruh vardır…
İsar, ben’lik zindanından kurtuluşun ideal yollarından biridir. Nefsin bencil tutkularıyla örülmüş, esir alınmış ‘ben’lik, kardeşini kendine isar eden üstün ahlak sayesinde, özgürlüğünü/kurtuluşunu kazanır. Bu, aynı zamanda içinde yaşadığımız ben merkezli, bencil ve açgözlü insanın ilacıdır.
Maalesef bencilliğin, kıskançlığın, hasedin ve açgözlülüğün sinsice bizi kuşattığı bir dönem içerisindeyiz. Çoğu defa bizi de kuşatan bu sinsi hasletlerin çok da farkında değiliz, yada farkında olsak bile bizi harekete geçirecek bir saik içerisinde değiliz. Her nedense, her zaman bu tür meseleleri kendimiz dışındaki insanların hastalıkları olarak görürüz. Bu hasletler söz konusu olduğunda otomatik olarak kendimizi bu bahsin dışında konumlandırırız. (Her ne kadar kendimizi de dahil ediyor görünsek de, gerçekte çok da işlevsel; kendini onarıcı, düzeltici bir mahiyette değildir, bu ele alış. Çoğu defa sessiz bir kabullenişle geçiştirilen bir süreç işliyor maalesef.)
Bu hastalıklarla, nefsin bu bencil tutkularıyla yüzleşmek ve arınmak zorundayız. Bu hem bireysel hem de kurumsal bir öncelik olmalıdır. Aksi takdirde Mevla’mızın da buyurduğu gibi ne huzur bulabiliriz, ne de güzel bir örneklik sergileyebiliriz.
İsar, bu meyanda bir fenerdir bizim için… Bu fenere doğru yol almak, yaklaşmak için mütemadiyen bir çaba içerisinde olmalıyız.
Ensar’ın yaptığı gibi muhtaç kardeşiyle empati kuramayan, onun derdiyle dertlenemeyen, onun sevinciyle sevinemeyen bir kardeşliğin ne derece noksan olduğu aşikardır. Zira kardeşlik, gönülden gelen, Allah rızasıyla taçlanan maddi manevi bir paylaşımın adıdır. İsar da bu makamın/paylaşımın zirvesidir… Şüphesiz bu paylaşım ve hassasiyet yalnızca bir fikir jimnastiğinden ibaret kalmamalı, bizi harekete geçirmeli, fiili bir dua’ya sevk etmelidir. Aksi takdirde bu hassasiyetimiz, duvara astığımız ve ara sıra bakarak kendimizi tatmin ettiğimiz bir tablonun işlevinden öteye geçmez…
Önce kardeşim, demenin cömertliğinden, erdeminden/zorluğundan/; önce nefsimin bencil tutkuları diyen ben’liğin cimriliğine, sefilliğine/kolaylığına/ kaçmamalı Müslüman… Zira bu kaçış, bu hal, hiçbir şart ve koşulda bir Müslümana yakışmayan bir hal ve tavırdır.
Müslüman, cimri, kıskanç, açgözlü gibi nefsin bencil tutkularıyla değerini düşürmemelidir. Şüphesiz bu tavır, her iki dünyada da insana kaybettirir.
Bencilin, kıskancın, açgözlünün, tok olduğu, huzurlu olduğu vaki değildir. İnsanı hem kendi kardeşleri arasında hem de toplum içinde sevimsiz kılar, istenmeyen kişi kılar. Bu da her yönüyle zarar demektir. Bunun aksine cömertlik ve fedakârlık her halükarda kazandırır. Mevla, cömert adamı hiçbir zaman eksiltmez… Bundan dolayı her Müslüman, cömertlik yolunun mertebeleri olan zekât, infak ve isar’ı kendine şiar edinerek, değer kazanmalıdır. Ve her daim bir üst mertebeye çıkmak için azimli bir çaba içinde olmalıdır.
Ve bu çabaya, belki de tam burada, çok geçmeden şu soruyu kendimize sormakla başlamalıyız; “acaba kaçımız, ‘önce kardeşim,’ diyebiliyoruz?”
Lübnan sınırında ilk sıcak temas
02.10.2024
Tel Aviv'de operasyon
01.10.2024
İran, İsrail'i Vurdu
01.10.2024
Husiler, ABD SİHA'sını düşürdü
01.10.2024
Tebaa ve İtizalciler | Muharrem Balcı
11.09.2024
Allah Var! Gam Yok! AHMET SEMİH TORUN 01.10.2024
my body my decision MUSTAFA AKMEŞE 03.10.2024
İktidar ve Toplum YUSUF YAVUZYILMAZ 05.10.2024
MUHAFAZAKÂRLIK MEHMET YAVUZ AY 12.09.2024
SEVGİLİ AYŞENUR MÜSAADEN OLURSA… ESRA DURU 12.09.2024