Kur'anın ipine sıkı sıkı tutunamayan asrımızın modern ! insanı; seküler yaşamın ortasına, haz ve hız çağına uyum sağlayan anne babaların büyütüp yetiştirdiği bireylerden oluşan bir toplum meydana getirdi. Kendi anne babasını veya kendi evladını beğenmeyen acımasızca eleştiren asrın işgal edilmiş insanı kendisi gibi enaniyet düşkünü kimlik oluşturamayan belli bir meslek sahibi olmuş ama dik duruşu şahsiyeti olmayan bireyler yetiştirmeye devam ediyor...
Diploması olan ama kendilik algısı bir başkasının onayı ile şekillenen bireyler. Bu beraberinde buhranı veya depresif hastalıkları getirmektedir. Nerede " BEN" olurum, hangi yolları kullanırsam ana yola çıkarım diyen huzursuz insanlar ile caddeler sokaklar evler doldu...
Aramakta kaybettiğini insan. Özüne dönmeyi istemediği için arayışı uzamakta.Yorulmakta haliyle...
Insan aradığı ve bulduğu şeyin kendisidir bazen. Eline geçen şey de sadece aradığı değildir. Ararken arama sürecinde yaptığı hatalar, batıl yöntemler, insi ve cinni şeytanların arayışta olan kişiyi ayartması ile son bulmaktadır. Dolayısıyla hakikat yolunda bulmaktan ziyade aramak önemlidir. Bu süreç çok meşakkatli olduğu için sonuç odaklı değil süreç odaklı çalışmak aklı ve kalbi zinde tutar. Genelde insanların özelde Müslümanların ; neyi aradığı, kimin yanında ve hangi yöntemlerle aradığı da önem arz eder. Algılarımızın olgunlaşma hali baktığımız şeyi görme durumumuzu da etkiler. Aramak arayışta olma hali sancılı bir haldir. Yoldan dönmemek, bu sancılı sürece aday olmayı ve adanmayı zorunlu kılar.
Görmeye çalıştıklarımız aslında ; bizim bilgi birikimimizle, algımızla, kimliğimizle ve bakış açımızla doğrudan ilgilidir. Dolayısıyla Müslüman, ararken de arama sürecini olgunlaştırırken de Allah Sübhanehu ve Teâlâ'nın bakmamızı istediği pencereden fikirlerini olgunlaştırmalıdır...
Rabbimiz azze ve celle buyuruyor ki : "Yine şöyle deyin: Biz Allah'ın boyadığı renge boyandık. Kimin boyası Allah'ın boyadığı renkten daha güzeldir. Biz Yalnızca ona kulluk ederiz."
(Bakara 138)
Sıbğatullah ; Allah Sübhanehu ve Teala'nın insanın tabiatına yerleştirmiş, lütfetmiş olduğu o temiz fıtratın adıdır. Yeryüzündeki bütün insanlar İslam dinine yani hak olan bu dine uyar ve bu dine göre hayatını yaşarsa; kendisinde ve ruhsal, zihinsel ve ahlaki noktada bir kemalat söz konusu olacaktır. İşte "sıbğatullah" budur.
Maddi ve manevi anlamda hangi cihetten bakarsak bakalım insanların hayatlarında ve simalarında, bitkilerde, ağaçlarda, kuşlarda, börtü böcekte ve her şeyde gördüğümüz ve göremediğimiz bütün alemlerde sıbğatullah hakimdir...
Allah azze ve celle'nin boyası yeryüzünde hakim renk olduğu için ve olması gerektiği için arayış sürecinde olan bütün insanların temel ölçütü ve nihai noktada varacağı yer arama eyleminin bizatihi kendisidir.
Yeryüzünde en büyük hakikat Allah'ı bilme bilgisidir ve diğer bütün bilgiler Allah'ı bilme bilgisine götüren bir araçtır sadece. Dolayısıyla hakikat dediğimiz ne varsa, güzellik dediğimiz ne varsa, inandığımız her bir şey bizi Tevhide ulaştırmak ve kalbimizdeki muhabbetullah'ı tazelemek hedeflidir. Bundan dolayı nerede durduğumuz, kimlerle oturduğumuz, nereye varmak istediğimiz sıbgatullah ölçeğinde değer kazanır veya kaybeder...
Kendimizi algılamamız veya nasıl algıladığımız hayatı yaşarken seçtiğimiz yöntemle hayat nizamı ve fikriyat ile yakından ilgilidir. Nasıl bir insanım, nasıl bir Müslümanım, nasıl bir yolda ilerlemek istiyorum..? Bu soruların cevabı kişinin kendisi ile ilgili kendilik algısına dair ipuçları verir.
Bununla ilintili olarak;
Dünya üzerinde oluşturulan iki gündem vardır.
Bir; hakikat iki hakikat adına oluşturulan yalancı bilgi dediğimiz manipülasyon. Yani algı yönlendirilmesi ile ortaya çıkarılan yönlendirme...
Allah'ın boyası ile boyanmayı hedef edinen kitlelerde ve bireylerde hakikat bir tanedir ve biriciktir. Bu hakikatin çerçevesini veya hududunu yine Allah azze ve celle çizer ve bu sınırları aşan kişi arayış sürecinde "Sıbğatullah" ile değil de başka boyaların; kimliğini, kişiliğini oluşturmasına zımnen izin vermiştir..
Kendilik algısı her ne kadar kişinin yaşadığı aile, toplum, ülke ve onların şartları ile ilgili de olsa kişi rüşde ulaştıktan sonra; bir yöneliş, kasti bir eylem planı ile iradesini kullanarak kendilik algısını yeniden yapılandırabilir. Arayış sürecinde bütün engelleri aşabilir ve kendilik algısını Rabbimizin razı olduğu şekilde renklendirebilir. Zira i bunun örnekleri Kitabı Kerim'de bolca mevcuttur.. Muhammed Aleyhisselam, İbrahim Aleyhisselam, Yusuf Aleyhisselam, Şuayp Aleyhisselam ve Musa aleyhisselam.. (Aleyhimüsselam) Yine sahabelerde kendilik algısına ve bu algıyı olumlu yönde değiştirmeye yönelik çok güzel örnekler mevcuttur. Nitekim Rabbimiz İbrahim Aleyhisselam ve Muhammed Aleyhisselam da bizim için güzel örnekler var olduğunu beyan eder :
"Allah Rasûlü’nde sizin için; Allah’a ve âhirete kavuşmayı uman ve Allah’ı çok çok zikreden kimseler için her bakımdan uyulması gereken mükemmel bir örnek vardır." ( Ahzap 21 )
"Ben hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'a çevirdim ben müşriklerden değilim." ( Enam 79) Bu ayette biz Müslümanlarda olması gereken kendilik algısını İbrahim aleyhisselam nasıl öğretiyor. Kendisini nasıl algıladığını ve kendisini nasıl tanımladığını "Ben Müşriklerden değilim" diyerek kimliğini kavmine beyan ediyor. Oysa ki İbrahim Aleyhisselam Müşrik bir kavmin içinde yaşayan bir insandı ve bu kavmin içinde çocukluğum bozuk bir kavmin içinde geçti diyebilirdi ama demedi ,babası Azer'e rağmen... Ancak ne yaptı Allah azze ve celle'ye bağlılığını ilan ederek bu algıyı kökünden değiştirdi ve Muwahhid olduğunu ikrar ve ilan etti...
Bir insan kendini Müslüman olarak algılıyorsa kimliğini ve kişiliğini Allah'ın boyası ile boyamış demektir. Zira o bilir ki kendini; baştan aşağı zihin dünyasını ve kalp dünyasını, hayatının tamamını Allah'ın boyası ile boyamazsa büyük günün azabından kendisini koruyacak kimse bulamaz...
Rabbimiz azze ve celle buyuruyor ki:
"Yine bana size tebliğ ettiğim Allah'ın dinine her bakımdan teslim olup onu hakkıyla yaşayan ilk Müslüman olmam emredildi. De ki: Ben eğer Rabbime karşı gelecek olursam büyük bir günün azabından korkarım (Zümer 12-13 )
Sonuç olarak; A9arayış ile yolculuğa çıkan nefis ne yapacak.? Öncelikle Allah'ın razı olduğu yol ve yöntem ile kendilik algısını; olumsuzdan olumluya, batıldan hakka, dalaletten hidayete doğru değiştirme gayretinde olacak... Yolsuzluktan yola yani hakikat yoluna ram olacak... Zira yolun hakikati hakikatin yoluna ram olmaktan geçer...
Bu yolculukta; kişinin kendi nefsi, insi ve cinni şeytanların yoldan çıkarması kaçınılmazdır. Zira; bir Müslümanın kendi hayatına şahid ve şehid olmasının, kendilik algısını sağlıklı bir şekilde oluşturmasının, kimlik şahsiyet ve aidiyet kavramlarını kendi bünyesinde tam ve sağlıklı bir şekilde yaşayabilmesinin önündeki en büyük engel insi ve cinni şeytanlardır...
Şeytan dedi ki: "Öyleyse beni azdırmana karşılık yemin ederim ki ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerine elbette oturacağım. Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve S9sen onların çoğunu şükreden kimseler bulamayacaksın " (Araf 16-17)
Evet...Yol arıyoruz... Yollar arıyoruz...
İradi bir eylem olan bu hayat yolculuğunda yüreğimizi acıtan, yüreğimizi kanatan insanların açtığı yaralarla düşe kalka ilerliyoruz...Çocukluğumuza ve çocuklarımıza yerleştirilen kendi ellerimizle onları kazdığımız ve ittiğimiz dipsiz kuyuları yeniden sevgiyle saygıyla ve yaşama sevinci ile iman ile Hidayet ile koşulsuz kabul ile doldurmanın umudu ile Kuran'ın ipine sımsıkı sarılmalıyız ki kendilik algımızı dünya ve ahiret mutluluğumuzu ve huzurumuzu elde edebilmek için sağlıklı bir şekilde yeniden oluşturabilelim.
Evet belki kendimizi tanımlamamıza izin verilmemişti bize dayatılan "sen" vardı yaşamamızı istedikleri. İplerimiz başkalarının elindeydi ve o iplerle oynatılan kuklalar olmuştuk hepimiz ve toplumun her bir bireyi...
Sıbğatullah: Allah'ın boyası ile boyanmak...
Bu özel ve fıtrat boyası ile boyanmak istedikçe enfusi alemden ve afaki alemden akıllarımıza prangalar ve eylemlerimize zincirler vuruluyordu. Ne kadar batıl sistemden iz taşırsak o kadar iyiydi Açasrın Müstekbirleri için... Toplumun bireyleri olarak boş vermişliğin denizine kulaç açmaya gör.. Algılar işgal altındadır o vakit..!
İşte tam bu noktada yürek çıkmazlarımızın olduğunu fark ettik... Ne kadar fark etmemizi istemeseler de fıtratımızdan gelen o temiz sesleniş bize dokundu ve dedi ki: Ey Rabbim beni bu kaostan karmaşadan bunalmışlıktan kurtaracak yol göster yollar göster...
Yürek çıkmazlarımızın tam ortasında, adeta zincirleme bir trafik kazası yaşıyor gibi kulaklarımızla duyduğumuza inanamadığımız şeylerin zamanla kalbimizde mekan tutması... Aman Ya Rabbi.. Ne acı bir hissediş ... Kimin haklı olduğunu bilmeden kavganın ortasına dalmıştık sanki Musa gibi... Öldürülen insan değildi bu defa öldürülen kimliğimiz, kendilik algımız ve fıtratımız ve bizi biz yapan her şeydi... İnancımız, imanımız,, hayat görüşümüzdü ve öldürmelerine izin veriyorduk.. Nasıl olur dedik kendi kendimize nasıl..! Aymazlık değil mi bu yahut aymazlığa razı olma hali.!
Dedim bu Şeytanın işi.. Sonra : " Bu Şeytanın işindendir ; o açıkça saptırcı bir düşmandır."
( Kasas 15 )
Şahid olmanın ve şehid olmanın anlamını bulduğu böylesi hassas zamanlarda neden şahid olmanın bir parçası sen olmuyorsun..?
Gücün, paranın, haksızlığın, iğdiş edilmişliğin zirvede olduğu alkışlandığı bir çağda göğsünden yücelere yükselen bir çığır aç hadi... İnsanlar ; tükenmişliğin, bitmişliğin serkeşliğin, had bilmezliğin ve cahilliğin deminde demlenirken hakkın ve hakikatin yoluna taş koyanların yoluna taş koyma vaktidir hadi...
İtiraf ederken; kimliğine doğru yaptığın yolcuğunun lezzetinin kelimelerde gizli olduğunu bilerek : " Rabbim gerçek şu ki, ben kendi nefsime zulmettim, artık beni bağışla."
( Kasas 16 ) de.. Demelerinin seni sen yapacağını bilerek de..
İstikrarlı ve istikamet üzere olmanın zor olduğu bir zamanda savrulmuş zihinlerin ve kalplerin nereye göç ettiğini bilmeden sen verdiğin söz ile diril ve dirilt kardeşim vuslata az kaldı hadi ne duruyorsun diyerek: ""Rabbim bana verdiğin nimetler adına artık suçlu- günahkarlara destek olmayacağım." ( Kasas 17 ) de... Demelerinin nedamet ile ve salih amel ile arşta yerini bulacağına inanarak...
Nice karanlık geceleri korku ve endişe içinde geçirdin.. Korku duygusunu yönetmeyi bilmediğin için... Rabbi Rahmana dayanırsan korkun sana umud olur.. Korkun sana hayat olur.. Korkun sana nur olur ... Duygularını tek bir otoriteye bağlamayı bilmeden nasıl olacak bütün bunlar...?
Verdiğin sözü unutma... " Suçlu günahkarların arkasında olmayacağım.."
(Kasas 17 ) de...Yeryüzünde fahşayı yaymak isteyenlerin kimliğimizden uzaklaştırmak isteyenlerin ortak özelliğini hatırlayarak:" Sen gerçekten bir azgınsın.."
( Kasas 18) de..Demelerinin bütün Şeytanların ve avanelerinin ayağına çelme taktığını bilerek...
Rabbi Rahime olan sadakatın için kalbin sızlasın, aklın tefekkür etsin, zihnin iman etsin, ellerin elindekiler için minnet duysun.. Kendinle ilgili algıların yeniden yeniden hayat bulsun...
Sonra...
Göze almayı bilmelisin...Pişmanlıklarına ve rücu'larına ve rükularına sahip çıkmayı bilmelisin...
Arkasında durdukların, ilahlaştırdıkların, kutsadıkların, medeniyet bu diye dayatanların sözlerini manşet yaptıkların, bütün bunları kabul ettiğin ve batıl olanların ilkelerini yaşattıkların , maddi manevi destek oldukların ; bütün bu sıfatları bünyesinde bulunduran zalimler gün gelir adına heva ve menfaat dedikleri ilahlarının emriyle aynı suça iştirak etmediğin için sana iftira da atabilirler : "Sen yeryüzünde yalnızca bir zorba olmak istiyorsun, ıslah edicilerden olmak istemiyorsun./"( Kasas 19 ) diyerek...
Hakkın ve hakikatin bedeline hazır mısın?
Şehrin öteki ucundan koşarak gelen adam bekleyeceğine o koşanların arasında sen ol... Gücü ile makamı ile batıl yaşam tarzı ile bütün Müstekbirliği ile zehirlenenler senin peşindeyken olabildiğince hakka koşanların arasında ol... Sıbğatullahı unutmadan... Zehirlenmenin yavaş yavaş ölmenin eşiğinde olanların elinden tut hadi : "Ben sana öğüt verenlerdenim.." ( Kasas 20 ) " de...Demelerinin seni muhsinlerden ve mukarrebunlardan kılacağını bilerek...
Zeval ve firakın sebebidir güce tapmak.. Taptığı ne ise ilahı da odur insanın...Firavunluğundan, Hamanlığından, Karunluğundan ve Belam oluşundan güç devşirenlerin seni çepeçevre sardığı bir zamanda koşarak uyaranlardan ol ve uyaranlar ile ol : "Rabbim zalimler topluluğundan beni kurtar.." (Kasas 21 ) de... Demelerinin seni izzetli şerefli ve onurlu kılacağına inanarak...
Suçlu günahkar zalim ve mücrimlerden ayrılarak yarınların Müminleri için : " De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak gerçek akıl ve idrâk sahipleri düşünüp ders çıkarırlar.”
( Zümer 9 ) " de ... Demelerinin; seni kalbi naif, sözü yükselen, furkan sahibi yapacağına inanarak..
De ki : Ey Rabbim sesimi değil sözümü yükselt... Sözlerim zalimlerin canına keder mazlumların kalbine umud olsun... .
Demelerinin seni aziz kılacağını bilerek...
Büyük Direnişci Cevher Dudayev
22.04.2025
Mustafa Ökkeş Evren ile Derkenar..
20.04.2025
Boykotlu işletme önünde Gazze protestosu..
20.04.2025
Güven ve Adalet Toplumu |HAMZA ER
28.03.2025
UMRAN SORUYOR: DÜNYA NEREYE GİDİYOR?
29.03.2025
ah örgütçü kafa ah! MUSTAFA AKMEŞE 25.04.2025
Sorular YUSUF YAVUZYILMAZ 19.04.2025