metrika yandex
  • $36.31
  • 37.61
  • GA23865

Haberler / Kültür - Sanat

DİJİTAL ÇAĞDAN KAPİTALİZM SONRASI DÜNYAYA -Jonathan Crary

26.03.2024

 

Yeryüzü Yakılıp Yıkılırken 

DİJİTAL ÇAĞDAN KAPİTALİZM SONRASI DÜNYAYA 

 

Jonathan Crary

Kitap Kritik:Murat Aslan

 

Kitap metis yayınlarından Tuncay Birkan çevirisiyle 2023 yılında yayınlandı. Özgün adı: Scorched Earth. Yayıma Hazırlayan Müge Gürsoy Sökmen.

Öncelikle belirtmemiz gerekiyor; Metis yayınlarının uzun süredir yaptığı yayınlar dünya’nın gittiği yönü anlamak bakımından çok ciddi ve başarılı çalışmalar.

Çevirmen Tuncay Birkan’ın da hakkını teslim edelim; Konu türkçe de anlaşılsın diye ciddi bir emek sarfetmiş.

Yazar Jonathan Crary sanat tarihi profesörü ve editör. Edward Said’in öğrencisi olmuş. !989 dan beri Columbia Üniversitesinde dersler veriyor. 1986 dan beri kurucularından  olduğu Zone Books’ ta editörlüğe devam ediyor. 1992 de Çağdaş Teknoloji Kültüründe Beden kitabını yayıma hazırlamış. Çağdaş sanat ve Kültür üzerine pek çok eleştiri yazısı var. Algının askıya alınması: Dikkat, Gösteri ve Modern Kültür en bilinen kitaplarından. Türkçede ise yine Metis’ten çıkan Gözlemcinin Teknikleri: On Dokuzuncu Yüzyılda Görme ve Modernite, Geç Kapitalizm ve Uykuların sonu isimli kitaplarıyla tanınıyor.

Jonathan Crary öncelikle kitabı yazmaktaki amacını şöyle açıklıyor bize: ‘Amacım incelikli teorik analizler sunmak değil, olağanüstü halin hüküm sürdüğü bir dönemde, kendimizi ortama uyarlama ve yılgınlık yerine köklü reddiyeler geliştirmenin mümkün hatta zorunlu olduğunda ısrar etmek.’

Sonra dünyanın bu hale nasıl gediğini, bunun düşünsel,siyasal temellerini açıklıyor uzun uzun.

Doğa üzerindeki modern tahakküm projesinin on altıncı yüzyılda başladığının altını çiziyor.

Batı düşüncesinin tanımlayıcı özelliklerinden birinin doğanın nesneleştirilmesi olduğunu, bunun da bizleri fiziksel dünyanın sınırsız yaratıcılığı içerisine tam anlamıyla gömülmüş olma durumundan kopardığını belirterek devam ediyor.

Roza Lüxemburg’ tan bir alıntı yapıyor, ona göre: ‘Kapitalizm on altıncı yüzyıldaki ilk sömürgeleştirme projelerinden doğan bir Avrupa icadıdır. Temel aksiyomu şudur: ’Sermaye, gelişmesini engelleyen bütün kapitalist olmayan toplumsal birimleri kapsamlı olarak imha etmek ve onları kendisine uydurmak zorundadır.’

1955’de Aime Cesaire’ın Avrupa sömürgeciliği ile ilgili tespitlerinin hala geçerliliğini koruduğunu belirterek bir alıntı da ondan yapıyor Crary:“Onlar ilerlemeden tedavi edilen hastalıklardan, inşa edilen otoyollardan, geliştirilen hayat standartlarından bahsediyorlar bana. Bense özleri boşaltılmış toplumlardan, ayaklar altında çiğnenen kültürlerden, tahrip edilen kurumlardan, yok edilen dinlerden, imha edilen sanat eserlerinden, silinip giden imkânlardan bahsediyorum.”

Modern öncesiyle şimdiyi kıyaslıyor ve şu tespitleri yapıyor Crary: ‘Toplumsal ritimler başlangıçta mevsimlerin değişimi, ayın evreleri, kuşların göçüyle belirlenirdi, modern öncesi kültürlerde ortak bağları ve bir araya gelme formlarını bu rengarenk döngüler beslerdi. İnsanların hayvanlar, böcekler, bitkiler, ormanlar ve nehirlerle iç içe geçmişliğinin ürünü olan bu toplumsal adet ve davranışlar hayatın ritmiyle uyumluydu. Ya şimdi? Süreç içinde onlar ya ortadan kalktı ya da marjinalleşti.’

Araçsal aklın nelere yol açtığını da açıklıyor sonra bir bir, ‘Yirminci yüzyıl boyunca, rasyonelleştirici kuvvetlerin hücumu, geleneğe dayalı bilgi havuzlarını, ahlaki kanaatleri, ve bireysel yeterliliği fiilen hükümsüz kıldı.’

Crary, İçinde yaşadığımız modern sanayi uygarlığının dünyayı ateşe verdiğini, toplumsal oluşumların kökünü kuruttuğunu, insani müştereklerin bağımlı olduğu canlı yeryüzü sistemini sürekli imha ettiğini haykırıyor yüzümüze yüzümüze.

Tez elden aklımızı başımıza devşirmemiz gerektığini hatırlatarak: ‘Modernlik, insanların geçim araçlarına sistematik olarak yabancılaşmasından ve hayatın bekasını sağlayan doğal ortamlar ile ekosistemlerin ortadan kaldırılmasından ayrı düşünülemez. Batı modernleşmesinin bizleri küresel felaketlerle yok oluşun eşiğine getirdiği artık bariz biçimde ortada’ tespitini yapıyor acı biçimde.

Modernleşmenin tuzaklarını ifşa ederek şöyle diyor:‘Şiddet dolu batılı modernleştirme süreçleri daima yerel veya bölgesel tekillikleri hedef almıştır. İnternet kompleksi geleneksel, yerel dayanışmanın hala ayakta kaldığı ülke veya bölgelerde, köklü bir geçmişi olan toplumsal bağlılık biçimlerini söküp atan yeni bir tekno-sömürgeleştirme haline gelmiştir.’

“Şu anda Avrupa dışı halklar ile doğal dünyanın sömürülüp öldürülmesine dayanan Avrupa sisteminin son safhalarındayız. Bu çağ hem toplumsal parçalanmanın hem de çevresel çöküşün çağı… Bizler de onun çevrim içi hizmetkârlarıyız. Ve bu çağı uzatmak uğruna gezegenimizi kapitalizm yamyamına teslim etmeye devam ediyoruz.” diyerek acı gerçeği suratımıza çarpıyor. Bunun kanıtı olarak da Peru’da faaliyet gösteren bir Çin şirketinin maden çıkarmak için 4 bin 500 metre yüksekliğindeki Toromocho Dağı’nı nasıl büyük bir iştahla dümdüz ettiğini örnek olarak veriyor.

Tam burada kızılderili ağıtlarını hatırlamak gerekiyor, dahası bu ağıtların artık tüm insanlık tarafından yakılması gerektiği  de ortada, bir nebze insanlığımız kaldıysa tabi.

Yazarın yanık bir türkü gibi seslendirdiği bir başka gerçek de şu: ‘Yaşamak için muhtaç olduğumuz hayati kaynaklar mütemadiyen yok ediliyor, bereketli bölgeler çoraklaştırılıyor, toprakların kendini yenileme kapasitesi, kimyasal tarım yoluyla zehirlenerek yok ediliyor.’

İçimizi burkan bir hüzünle okuduğumuz bir tespit de şu: ‘Yakıp yıkma kapitalizmi, grup ve toplulukların kendilerini geçindirmesine, veya birbirlerine destek olmasına imkan veren ne varsa imha etmektedir. Madencilik, ormansızlaştırma ve zehirli atık yığma yoluyla yaşanması imkânsız alanlar oluşturmakta ve yoksulların umutsuz iç sürgünler haline geldiği şehirler yaratmaktdır.’

Nasıl bir aymazlık içinde olduğumuzu bağırırcasına, ‘Ne sahip olma dürtümüzle sürekli borçlanan hayatlarımızı… Ne de kesintisiz bir üretim ve tüketim için kaynak çıkartırken dünyaya verdiğimiz hasarları sorguluyoruz. Dünyanın hayat verici ve koruyucu tabakalarının yüzülmesi her geçen gün hızlanarak devam ediyor.’

Kapitalist tekno bilimin suçlarını sayıyor sonra yazar bir bir, ‘Sayısız örnekten birini daha verelim: Havayı, suyu, toprağı, okyanusları ve bütün karmaşık organizmaların bedenlerini zehirleyen sentetik kimyasallar sağanağı kesinlikle kapitalist tekno bilimin en kalıcı sonuçlarından birisidir.’

Ayrıca bilim insanlarının da bu işteki payını kulağımıza fısıldayarak utanmamızı bekliyor bizden Crary. “Canlı sistemlerde plastikler, ot öldürücüler, böcek öldürücüler, ve petrokimyasal gübrelerle ölümcül yaralar açmanın ve hem çevreyi hem içimizi tıka basa dolduran bileşiğin yarattığı zehir etkisinin doğrudan sorumluluğu, sadece şirket yöneticilerinde değil bizatihi bilim insanlarındadır da.”

Bilimin bu işteki payı sandığımızdan da fazlaymış meğer.

Nasıl bu hale geldiğimizi söylüyor sonra gözümüzün içine bakarak.’İnsan bir yaşam tarzı olarak başkalarıyla paylaşma ve iş birliği yapma fikrinden uzaklaştıkça,içinde yaşadığı bu kötü duruma isyan etme yetisini de kaybediyor.’

“Bugün hayatımızı kolaylaştırmak için yapılan her tür teknolojiye hiç düşünmeden tav oluyoruz ama,  bunların yaşanabilir hayat sahamızı her geçen gün nasıl daha fazla kirlettiğini de gözden kaçırıyoruz” diyerek saflığımızı yüzümüze vuruyor Crary

Bir özgürlük yanılsaması içinde yaşadığımızı söylüyor bir de.’Siyaset artık bu çağın akıllı teknolojileri tarafından belirleniyor. Yapılan anketler ve yaptıkları algı yönetimiyle halk uyuşturuluyor. Özgürlük alanı diye sunulan dijital platformlarda biz de tepkilerimizi dile getirdiğimizi zannediyoruz. Oysa… Sadece kendimizi avutuyoruz. Burada devrimci özneye yer yok çünkü.’

Bir tablo sadeliğinde ortaya koyduğu bir başka gerçek de gençlerimizin durumu. ‘Ya geleceği bırakacağımız gençlerimiz? Onlar ise siyasi eylemlilikten uzak, teknolojik uyum ve tüketim taleplerinin altında ezilmiş, kişiliksizleştirilmiş durumda. Ya ekonomik sıkışmışlığın içinde iş bulamayıp, emeğin sömürüldüğü düzende harcanıyorlar. Ya da nasıl kısa sürede para kazanabilecekleri konusunda onları ayartan, abraka dabra sistemleriyle ağın içine çekilip düzenin devamına yardımcı oluyorlar.’

Şu anda kapitalizmin işbirliği içinde olduğu dijital tiranlıktan da söz ediyor yazar dinleyelim.

“İnternet kompleksi insanları işbirliğine dayalı birliktelik biçimlerinden caydırmayı, karşılıklılık ve kollektif sorumluluk imkanlarını ortadan kaldırmayı sürdürüyor. Kapitalizm-sonrası dünyanın eşiği çok uzakta değil, en fazla yirmi otuz yılı kalmıştır.”

“İnternetin, sistem karşıtı örgütlenme ve eylemlerin ortaya çıkmasını önleyen veya devre dışı bırakan bir düzenlemeler bütünü olduğu artık ortaya çıkmış bulunuyor.”

‘Sonsuz miktarda görüntü ve enformasyona ulaşılabildiğinde, ortaklaşa sahip olunan her şey ölümcül bir biçimde dört bir yana savruluyor, toplumu mümkün kılan bütün ilişkiler çözülüyor.’

“Kapitalizmin son safhasındayız, bundan sonraki aşama daha ölümcül olcak. Tıpkı kısa sürede hiçbir işe yaramaz hale gelen dijital araç-gereçler gibi insanoğlu da çok yakında bir kenara atılacak.”

“Dünya Ekonomik Forumu’nun sitesindeki şu sözlere bir bakalım: ‘Dördüncü Sanayi Devrimi, teknolojik araçların kelimenin düz anlamıyla içimize yerleştirilebileceği, hatta genetik yapımız düzeyinde kimliğimizi istenen şekle sokabileceği bir dönem olacaktır.’’

Sonra derin bir ah çekerek şöyle diyor yazar: ‘Bilinçli yaşamak için yola çıkan, varoluşunu arayan o insana ne oldu peki? Tarih boyunca aklıyla övünen… O şimdi… İcat ettiği aletlere akıllı diyor.’

“O nefes alıp veren, içindeki her şeyi ruhunun ritmik nabzıyla birleştiren gezegenimiz… Onu duyarsızlığımızla çoktan ölüme terk ettik. Ama unuttuğumuz ve göz ardı ettiğimiz bir şey var ki… Onun ölümü bizim de sonumuz olacak… Artık yapısal değişikliklere ihtiyacımız var. Hem de hemen…”

“Şimdi, yaşam-dünyamız yakılıp yağmalanırken, yeryüzünde hep birlikte yaşamanın yeni yollarını içeren bir gelecekle buluşmak için zamanımız iyice azalmış durumda.”

“Gezegenimizde yaşanabilir, müşterek bir gelecek olacaksa, fişi çekilip 7/24 kapitalizmin dünya-yıkıcı sistem ve operasyonlarıyla bağlantısı koparılmış, çevrimdışı bir gelecek olacak.”

Bir destansı ağıt, bir manifesto, bir çığlık gibi…

Yorum Ekle
Yorumlar (1)
ŞÜKRÜ SAVAŞ | 26.03.2024 15:38
Yazarın tespitleri mükemmel. çağı çok güzel okumuş ve yazmış. Murat kardeşimizde kitaptaki can alıcı noktaları yakalamış ve özetlemiş. Malesef bu güzel yazılar, tespitler kitaplarda ve makalelerde kalıyor. Pratize ederken başta yakınlarımızdan ve kurumsal yapılardan büyük bir dirençle ve umursamazlıkla karşılaşıyoruz