metrika yandex
  • $32.19
  • 34.73
  • GA17500
İtidal

HAREKETLENEN ORTADOĞU

SÜLEYMAN ARSLANTAŞ
20.07.2022

Ortadoğu hiçbir zaman önemini yitirmeyen bir coğrafya. Etnik, dini, enerji ve İsrail ağırlıklı olmak üzere tarih boyunca gerek bölgesel ve gerekse küresel olarak ilgi odağı olmuş bir coğrafya. Bugün de yine aynı nedenlerle ilgi odağı olmaya devam ediyor.

Soğuk Savaş diye nitelendirilen (1945-1990) dönemindeki Ortadoğu ile sonrası biraz farklılıklar arz ediyor.1979 İran İslâm İnkılâbı, Aralık 1979’da başlayan ve neredeyse on yıl süren Rusya’nın Afganistan işgali, sekiz yıl süren (22Eylül 1980-8Agustos 1988) İran-Irak savaşı, Arap Baharı vs. tüm bunlar Ortadoğu’ya olan ilginin kısmen farklılaşmasına neden oldu. Tüm yaşanan işgal, savaş, tecrit ve göçlerin ardından yeni ve ‘Soğuk Savaş’ dönemine rağmen bölgede daha güçlü aktörler oluştu. Türkiye, İran, Mısır, Suudi Arabistan ve BAE bunların önde gelenleridir.

Bilhassa Arap Baharı ile birlikte (Ocak 2011) oluşan kaotik ortam, bölgede ek aktörlerin de oluşmasına neden oldu. Bunların başında Rusya, Amerika ve İran gelmektedir. Elbette İran bölgenin asli unsurudur. Ne var ki bu asli unsur Suriye olayları ile birlikte yeni bir vizyon ile bölgede yerini aldı. Bu cümleden olarak 15 Mart 2011’de Arap Baharı’nın devamı olarak Suriye’de başlayan olaylar beraberinde yeni oluşum, işgal ve dengelemeleri de getirdi.  fiilen siyasi, mezhebsel ve etnik nedenlerle Suriye özelinde vekalet savaşını sürdürmekte. Rusya ise uzun zamandan beri hayalini kurduğu sıcak denize, Doğu Akdeniz’e inmenin ve Suriye’de (Lazkiye, Humeymim, Kamışlı) kurmuş olduğu deniz, hava ve kara üslerinin keyfini yaşıyor. Amerika ise Rakka ve diğer petrol bölgelerinde, Fırat’ın doğusunda çıkarlarının peşinde. Ve yine 1948’den bu yana tetikçi olarak kullandığı İsrail gibi Amerika bölgedeki ayrılıkçı kürt unsurlarını tahrik, tehdit ve tetikçi olarak kullanıyor. Türkiye’ye gelince, Türkiye uluslararası anlaşmalar, Ankara Antlaşması ve ‘Adana Mutabakatı’nın ön gördüğü çerçevede sınır güvenliğini korumanın yanında yeni bölgesel harita değişimine ve küresel güç odaklarının tasarladığı ‘Butik Devlet’ yapılanmalarına karşı sorumluluk bilinci ile hareket etmektedir.

Amerika, Rusya, Çin, Fransa, İngiltere Ortadoğu’yu yakından takip etmekteler. Bu takibin bir başka önemli nedenleri arasında İsrail’in güvenliği de öne çıkmaktadır. Biden’in Ortadoğu ziyareti kapsamında İsrail’e yaptığı ziyaret ve beraberinde İsrailli yetkililerle görüşmeleri ve yine Ramallah’ta Mahmud Abbas ile görüşmesi de dikkate değer görüşmelerdir. Lâkin hemen not etmemiz gerekir ki; Biden da diğer ABD başkanları gibi görüşme ve konuşmalarında takiyyecilikten ve yalancılıktan vazgeçmiyor. Mesela Tel Aviv’de İsrailli yetkililerle konuşurken İsrail’in yeni başbakanı Lapid’in; ‘Bir keresinde kendinizi Siyonist olarak tanımlamıştınız. Siyonist olmak için Yahudi olmanıza gerek olmadığını söylemiştiniz. Haklısınız. Siz büyük bir Siyonist ve İsrail’in şimdiye kadar tanıdığı en iyi dostlardan birisiniz.’ Sözlerine karşı Biden: ‘Siyonist olmak için Yahudi olmaya gerek yok.’ Diyerek sözlerini tekrar etti. Doğrusu yalanın da bir haysiyetinin olması gerekir! Zira hem Lapid hem de Biden yalan söylüyorlar. Tarih boyunca Hristiyanlar ve özellikle Katolikler hiçbir zaman Yahudilere-Siyonistlere gerçek bir dost olmadılar. Dostlukları hep çıkar amaçlıdır. 1096’dan 1271 yılına kadar olan sekiz haçlı seferlerinde Müslümanlar kadar Yahudiler de zulüm görmüşlerdir, kılıçtan geçirilmişlerdir ve sürgün edilmişlerdir. Yalnızca 2.Urbanus’un tertiplemiş olduğu ilk haçlı seferinde Katoliklerden oluşan haçlı ordusu Almanya’nın Rhein kıyılarında 10.000 Yahudiyi kılıçtan geçirdiler. Dolayısıyla kendisi de bir Katolik olan ABD başkanı Biden açıkça yalan söylüyor. Zaten Müslümanlar stratejik olarak birazcık geriye çekilmesini bilebilseler tarihte olduğu gibi Yahudi-Siyonistlerle Hıristiyan Katolikler yeniden karşı karşıya gelebilirler. Müslümanların, halkı Müslüman olan ülke yöneticilerinin İsrail, Yahudi-Siyonist kavramlarına ve uygulamalarına yeniden bir çekidüzen vermeleri ve bakış açılarını revize etmeleri gerekir. Bununla Siyonistleri, işgalci İsrail Devletini temize çıkaralım demiyorum. Kabûl etsek de, etmesek de bölgemizde İsrail Devleti var.Var olanı yok sayarak strateji üretemezsiniz. Keza komşumuz Suriye’de var. Yönetimlerin uygulamalarına bakarak tavır almak ne kadar doğru olur bilemiyorum. Bildiğim Araplar arasında yaygın bir söz var; ‘Mısır’sız savaş, Suriye’siz barış olmaz.’ O zaman tıpkı Suudi Arabistan, BAE, Mısır ile olan yakınlaşmalar Suriye için de denenemez mi?

Biden’in Ortadoğu ziyaretinin ilk durağı olan İsrail’de Tel Aviv’de yaptığı görüşme ve temaslarda elbette öne çıkan birçok boşluk var. Bunların başında sözde barış söylemleri gelmekte. Bu bağlamda geçmiş İsrail Başbakanı Netanyahu’nun amentüsü olan tek devletli çözüm öneri ve inancına rağmen Biden; iki devletli çözümün altını çizdi. Keza BM’de aynı kararlılıkta. BM’in almış olduğu 181,242 ve 338 sayılı kararlar da iki devletli çözümü ön görmektedir. Sonrasında: ‘Ortadoğu ve İndopasifik’te ekonomik iş birliğini geliştirmek öne çıktı. Ve devamında ABD, İsrail, BAE ve Hindistan’ı bir araya getirecek yeni bir zirve teklifi gündeme geldi. İlginçtir bölgenin en önemli sorunlarından olan Suriye, göçler, Rusya’nın Suriye’deki varlığı ve hatta İran’ın Suriye merkezli bölgesel etkinliği, Amerika’nın Fırat’ın doğusundaki varlığı-varlık gerekçesi neredeyse gündem konusu olmadı. Sanki görüşmelerden şöyle bir sonuç da çıkmıyor değil: Bilindiği üzere Türkiye uzun bir aradan sonra (2011-2020) bölge ülkeleri ile ilişkilerinde konsept değiştirdi. Daha önce Arap Baharı ile birlikte Mısır’da bütün yumurtalarını ‘ihvan’ sepetine koyan Türkiye, İhvanın kültürel boyutu ile stratejik boyutunun ayırdına varmış gibi gözüküyor. Mursi ve İhvan söylemlerini revize ederek yeniden Mısır ile diplomatik, siyasi ve ticari ilişkilere başladı. Keza 15 Temmuz’un arka planındaki kimliklerden olduğu söylenen BAE Veliaht Prensi ve yeni BAE Kralı olan Zayed’le yakınlaşma öne çıktı. Karşılıklı ticari anlaşma ve yatırımlar akdedilmeye başlandı. Bir başka 15 Temmuz destekçilerinden olduğu söylenen Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman ile yakınlaşmalar, anlaşmalara dikkati çekmeye başladı. Türkiye-İsrail yakınlaşması altı çizilmesi gereken önemli bir nokta. Ve yine 19 Temmuz’da Tahran’da gerçekleşen Erdoğan- Reisi: ‘Türkiye-İran Yüksek Düzeyli İşbirliği Toplantısı’ önemli bir toplantı. Artı, Putin, Erdoğan ve Reisi’nin katılımı ile gerçekleşen: ‘Astana sürecinde yedinci üçlü zirve’ Ortadoğu için Suriye trajedisi için nasıl bir sonuç doğuracağı doğrusu meraka değer. Açıklamalara bakılırsa üç lider de Suriye’de normalleşme için kararlılık mesajları verdiler. Ve yine mültecilerin evlerine dönmeleri konusunda görüş birliğine vardılar. Suriye’de varolan terörün her türlüsüne karşı olduklarını teyit ettiler. Zirveye Sayın Erdoğan’ın; ‘Önümüzdeki dönemde terörle mücadelemiz kararlılıkla devam edecektir.’ sözleri öne çıktı.Bu arada Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın, İran Petrol Bakanı Cevad  Uci tarafından karşılanmasını yadırgadığımın da altını çizmeliyim. Neden Reisi değil de Petrol Bakanı? Bu karşılama İran’ın Türkiye’ye bakışını mı resmediyor? Yoksa Türkiye’nin dış politika, enerji ulaşım hatları üstünlüğü, bölgesel yakınlaşmalardan İran rahatsız mı oluyor?

Sanıyorum 1990 veya 1991 yılı idi Kuzey Tahran’da bir kafede oturuyoruz. İngilizce bir haber kanalında haberler verilirken sunucu dönemin Cumhurbaşkanı Rafsancani’den bahsederken isminin önüne ve arkasına herhangi bir ek yapmaksızın direkt ‘Rafsancani’ dedi. Her halinden seküler bir kimlik sahibi olduğu anlaşılan bir İranlı ayağa kalktı ve: ‘Bu ülkenin Cumhurbaşkanına ismiyle hitap edemezsiniz.’ Diye tepki gösterdi. Yani demem o ki İranlılar protokolde, hitapta, muhatabına değer vermede ve verilmesinde dikkatli bir toplum. O nedenle Sayın Erdoğan’ın Petrol Bakanı nezdinde karşılanmasını yadırgadığımı belirtmeliyim.

Biden’in Tel Aviv, Ramallah ziyaret ve görüşmelerinin yanında Suudi Arabistan ziyaret ve temasları da önemli. Zira devam etmekte olan Ukrayna-Rusya Savaşı nedeniyle petrol arzında ciddi sorunlar yaşanmakta. Bu sorunlar Avrupa başta olmak üzere küresel ölçekte birçok sorunlara neden olmakta ki, bunlarında başında tahıl ve petrol gelmekte. Biden- MBS görüşmelerinde bu iki konu öne çıktı. İran’ın nükleer enerji ya da silah tasarım ve sözleşmeleri neredeyse gündem konusu olmadı. Oysa İran’ın önde gelen dış politika uzmanlarından olan Kemal Harrazi’nin: ‘Nükleer bomba yapabiliriz.’ Açıklaması neredeyse hiç gündeme gelmedi. Oysa Harrazi devrimin başından bu yana İran siyasetinde ve yönetiminde önemli yeri olan, konuşmaları da dikkate alınan bir şahsiyet. Sadece üstünkörü Biden’in İsrail ziyaretinde buna izin verilmeyeceğinin altı çizildi. Kaşıkçı cinayetinin faili olduğu söylenen Prens MBS ile Biden arasında yapılan görüşme öncesi Adil Cübeyr’in ifadesi ile: ‘Meselenin aydınlatılması yalnızca birkaç dakika sürdü ve ardından ikili, her iki ülkenin çıkarlarına olan şeyler hakkında konuşmaya başladılar.’ Ve adı geçen ziyarette sanıyorum Biden’in şu sözleri manşet oldu: ‘Suudi Arabistan’da Çinliler ve Ruslar tarafından doldurulacak bir boşluk bırakmayacağız.’ Hasılı Biden’in Suudi ziyareti iki ülke arasında varılan enerji, yatırım, iletişim, uzay ve sağlık alanında 18 anlaşma imzalanarak sonlandı. Elbette Ortadoğu’daki hareketliliğe 7.Astana Zirvesi’ni de, İran dini lideri Hamaney’in liderleri kabulde yaptığı konuşmaları da,16 maddelik zirve bildirisini de ilave etmeliyiz. 20 TEMMUZ 2022

Yorum Ekle
Yorumlar (3)
Vahdettin / Adana | 22.07.2022 17:49
Selâm ile.. Kaleminize yüreğinize sağlık Ağabey. Teşekkür ederiz. Selâm ve muhabbetle..
Yusuf izzettin karakan | 21.07.2022 19:10
Sonunda kinayelide olsa israili devlet olarak kabul ETTIN .zaten adaseni zararsiz.bir msn. Olarak gordugu icin kudusugezmene musade etti. Eski suleyman abi
Mehmet Ali Öner | 20.07.2022 18:42
" bu arada Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın, İran Petrol Bakanı Cevad Uci tarafından karşılanmasını yadırgadığımın da altını çizmeliyim. Neden Reisi değil de Petrol Bakanı? Bu karşılama İran’ın Türkiye’ye bakışını mı resmediyor? Yoksa Türkiye’nin dış politika, enerji ulaşım hatları üstünlüğü, bölgesel yakınlaşmalardan İran rahatsız mı oluyor?" Suleyman Abinin yazıda böyle deniyordu. Sorunun cevabıni keske iran'dan alabilsek!