metrika yandex
  • $32.13
  • 34.48
  • GA17570
İtidal

YEREL SEÇİMLER ÜZERİNE

SÜLEYMAN ARSLANTAŞ
08.04.2024

 

Bir yerel seçimleri de geride bıraktık. Şu ana kadar seçim sonuçları, nedenleri üzerinde birçok görüş ve yorumlar sergilendi, makaleler yazıldı. Bunların objektif olanları da, olmayanları da vardı. Bir dönem Ankara’da belediye meclis üyeliği yapmış birisi olarak benim de bu son seçimler ve sonuçlarına ilişkin gözlem ve tespitlerim oldu. Bunları paylaşmak isterim.

Önce bazı yorumları özetle paylaşmak istiyorum.

Mehmet Metiner sosyal medya hesabından paylaştığı yorumunda; ”Nefsimize yenildik, şimdi siyasi tövbe zamanıdır. Ve dahi gereğini yapma zamanı.” diyor.

Şamil Tayyar’da sosyal medya hesabından (2.4.2024) iki fotoğraf paylaşıyor ve ”maksadı anlatmak için uzunca yazmaya gerek yok sanırım. İki fotoğraf arasındaki farkı bulursak, derdi de buluruz dermanını da.” diyor.

Fotoğrafların birisinde 1994 yerel seçimleri sırasında RP Genel Başkanı Erbakan ve Recep Tayyip Erdoğan bir pikabın kasasında seçim gezisi yapıyor. Diğerinde ise Afyonkarahisar Belediye Başkan Adayı Hüseyin Ceylan Uluçay’ın, Aile Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’la beraber çakarlı lüks bir pikapla kent turu attığı görülüyor.”

Müjde Ar, Orhan Gencebay’a atıfta bulunarak; ”balkon boş kalmasın. Gencebay’ı çağırın ’bir teselli ver’ şarkısını söylesin." diyor.

Serbestiyet yazarı Alper Görmüş’te makalesinde 4 Nisan’da Halk TV'de İsmail Küçükkaya’nın Özgür Özel’le yaptığı söyleşiyi ele alır ve şu satırları paylaşır;  "Sayın Başkan nasıl kazandınız?” Özel: ”Birçok doğruyu birlikte yapıp bazı yanlışlardan uzak durarak…Bunu bizim MYK’ya da anlattım. Devletle millet yarışında millet kazanır. Kurucu irade refleksi bazen CHP’nin gündelik yöneticilerini hep devletin yanında olmaya itiyor. Devletin tarafında olduğunuzda milletin tarafında bazen olamıyorsunuz. Biz bu seçimde milletin tarafında yer aldık. Onlar devletin tarafında yer aldı…” (5 Nisan 2024)

Yeni Şafak yazarı Aydın Ünal’da “Kahvemizi İçer, Tiyatroyu Seyrederiz” başlıklı makalesinde (5Nisan 2024); ”Erdoğan’ın önünde iki seçenek var: Birincisi cezalandıracağı sorumluların küsüp gitmeleri riski. İkincisi de eskisi kadar uygun adam bulamama sorunu. Seçimlere giderken seçmeni rahatsız eden başlıklar enflasyon, emekliler, Gazze, kibir, troller, kötü vitrin, şahsi ikbal hırsı, gruplaşma, çeteleşme, samimiyetsizlik, sahtecilik ve daha niceleri…”diyor.

Yıldıray Oğur ise: "Ak Parti havuzu su kaçırıyor. Ak Parti İç Anadolu ve Karadeniz partisine döndü.” tespitini yapıyor. Yine 6.4.2024 tarihli Karar Gazetesindeki köşe yazısında Hayati Yazıcı’ya parmak sallayan külliye mûkimine hitaben: ”Ama yine de Berlin Duvarı çökene kadar Moskova’ya bağlı kalmış bir komunist, ardından Amerikan vizesi acentalığı, liberal-sol aktivistlik, küresel fonlarla dönen sivil toplumculuk yapmış birisi için, kırk yıllık İslamcıları;’neo-liberal zihinle zihin dünyalarını Batıcılığa teslim etmekle suçlamak’ için aşırı özgüvenden fazlası gerek. Ve hatırlatıyor, bindiğin trene 40 yıl önce binmiş, iyi havalarda değil, Pınarhisar’a giderken Cumhurbaşkanı’nın avukatlığını yapmış bir parti büyüğüne;-tutumunuz kaydediliyor-diye Sovyetlerden bir parti komiseri gibi tehdit savurabiliyorsun..” (6 Nisan 2024 Karar Gaz.)

     İbn-i Haldun;-bir iktidar nasıl yıkılır?-sorusunu cevaplandırırken beşinci evre olarak şunları ifade eder:”Bu aşamada(iktidar) kendisinden öncekilerin birikimlerini sorumsuzca şatafat ve gösterişe harcar. Bunun yanısıra en yakınındaki aile efradına oldukça cömert davranır. Bu yüzden etrafına toplumun en karektersiz, en kötü insanlarını çeker. Bunlara(liyakat sahibi olmadıkları için) altından kalkamayacak görevler yükler, sorumluluklar verir.Tabii(liyakat sahibi olmayan) bu insanlar bu görevlerin altından kalkamazlar. Neyin öncelikli,neyin sonradan yapılmasını bilmeden karar verirler.”(Dünyayı Değiştiren Düşünürler cilt 5,sh.453)

Eğitimci - Yazar Ayten Durmuş 31 Mart seçimleri öncesi sanki olacakları biliyormuşçasına isabetle Her Taraf Haber Sitesi’nde 28 Mart’ta kaleme aldığı makalesinde; ”Güç ve makam sahipleri hak ve adalet ilkesini  zayıflatıp yok ettiklerinde, devlet ve toplumdaki tüm dengeler bozulur. Bu yanlışın sonucu olarak toplumun bir kısmı aşırı zenginleşirken bir kısmı aşırı yoksullaşır. Bir kısmı hiçbir suçunun cezasını çekmezken bir kısmı her nedenle suçlanır ve cezalandırılır….”der. Ayten Hanım’ın bu tespiti aslında seçimde alınan sonuçların önemli nedenlerindendir.

Mevdudi, İktisat Prensipleri kitabında şu tespiti yapar; ”Fakat muvazenesiz olarak servetin dağıtılması,ancak cihanın iktisadi vücudunda kanın kesilmesi sonucunu doğurur.Bazı âzâ  kan yetersizliğinden ölür, bazı âzâlar da kanın birikmesi, çokluğu, tekâsüfü sonucu ölür." (Nida Yay.Sh.13 ,1968)

Mevdudi’nin bu tespiti kapitalizmin cari olduğu tüm ülkelerde geçerlidir. Bu tespit yaşadığımız ülkenin de servet dağılımına önemli ölçüde ışık tutmaktadır.

Bazı alıntılarla  farklı yaklaşımları paylaşmaya çalıştım. Şimdi ise kendi yorum ve kanaatlerimi paylaşmak isterim.

Ak Parti bir umut olarak doğmuştu. Zira kurucuları toplumun ortak paydalarını paylaşan kimselerdi. Özellikle Erdoğan’ın gençliğinden beri dik duruşu, aidiyetine sahiplenmesi, İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı döneminde yaptığı güzel hizmetler nedeniyle halkın, en azından duyarlı İslâmi camianın aklında değil, gönlünde yer etmesine neden olmuştu. Öyle ki; yalnızca yurt içinde değil yurt dışında da bir umut olmuştu. Bosna Savaşı’ının devam ettiği bir zamanda Hırvatistan’ın Split kentindeki Arnavut pastacının sözleri kulaklarımda; ”Biz, Erdoğan’da Osmanlı kokusu alıyoruz.” demişti. Acaba o koku halen devam ediyor mu? Yoksa o koku kayıp mı oldu, İsrail ile olan ticari ilişki o kokuyu sıfırladı mı? Tüm gönül coğrafyamızda gönülleri fetheden o lidere ne oldu? Yoksa benim 1960’lardan aklımda kalan şu mısralar gibi mızrap yanlış ellere mi verildi:

-Çok tel kırılır kanunu zamanda,

-Naehline mızrap tesadüf verilirse.

Ak Parti iktidarı her ne kadar her seçimde kendisini yenilemeye çalışsa da ,seçtiklerinin masa, kasa, nisa derdi olup-olmadığı tartışılır.

Müstağni, üstenci, ötekileştirici, toplumsal aidiyeti olmayan bürokrat, siyasetçi, iş adamları dikkat çekiyor. Ve bunlar toplumsal tepkilere neden oluyor. Bir il başkanı düşününüz ki birden ziyade çakarlı araba ve korumalarla halkın arasına giriyor. Halk böylelerine ne kadar itibar eder. Keza Ak Parti iktidarında kimi aileler, aile boyu ayrıcalıklı konuma sahip oluyorlar. Ve de tüm iticiliklerine rağmen hep ön planda, toplumun gözünün içerisine sokarcasına  arz-ı endâm ediyorlar.

Merak ediyorum bu ailelerin ayrıcalığı, üstünlüğü nereden kaynaklanıyor?

Kimi naehil bürokratlar ,siyasiler neden halâ işbaşındalar?

Nevzuhur zenginler niçin halâ gözetip-kollanıyor?

Hasılı Ak Parti’nin; ekonomik, bürokratik ve siyasi rant peşinde koşanlar konusunda sınıfta kaldığını düşünüyorum.

Diğer yandan aday tespitinde çeşitli il ve ilçe teşkilâtlarına çöreklenmiş kimselerle yapılan ‘kamuoyu’ yoklamaları da ne kadar güven verici.

Tıpkı Ankara örneğinde olduğu gibi.

Turgut Altınok’u 2009’da ve son an da niçin adaylıktan çektiniz ve yine hangi nedenle 2019’ da tekrar aday yaptınız, keza 2024’ de aday yaparken kime sordunuz?

Sizin nezdinizde ‘kamuoyu’ mensupları çeşitli nedenlerle partiye ve parti etrafına çöreklenenler mi?

SOKAKTAKİ VATANDAŞ, ESNAF, ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİ, CAMİ CEMAATİ BUNLARI YOK MU SAYIYORSUNUZ?

Bu sözlerim Turgut Altınok’un şahsına değil, genel bir değerlendirmeye örnek olsun içindir. Partinin tutarsızlığını ortaya koymak içindir.

Beyler! Lûtfen ilkesiz başarı yerine, ilkeli başarısızlığı tercih ediniz.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Murat Kurum’un takdim ve tanıtımında İl Başkanının jest ve mimikleri ’Namazı kılarım ama okumam’ cinsindendi.

Peki! hiç mi iyi örnek yok, elbette var: İzmir.

Doğrusu Hamza Dağ aday gösterildiğinde acaba demiştim. Ama seçim sürecinde gördüm ki İzmir il teşkilâtı ve Hamza Dağ tam bir koordine içerisinde çalıştılar. Kazanamasalar da uyumlu halleri örnek bir davranış oldu.Özellikle İzmir il Başkanı Bilâl Saygılı adeta bir orkestra şefi gibi hem 14-28 Mayıs seçimlerini hem de 31 Mart seçimlerini yönetti.

Sayın Cumhurbaşkanı seçimler sonrası yapılan MYK ardından önemli açıklamalarda bulundu, Ak Parti’ye gönül verenlerin sandığa gitmeyişinden kan ve ruh kaybının olduğunun altını çizmesine kadar birçok önemli tespitlerde bulundu. Ve; ”Açık söylüyorum, şahsım dahil bu masanın etrafında oturan hiçbir arkadaşım, 31 Mart seçim sonuçlarının sorumluluğundan kaçamaz. Başkalarını hesaba çekmezden önce iğneyi kendimize çuvaldızı başkasına batırmanızı istiyorum.”

Ben de tam burada şunu sormak istiyorum; İstanbul sözleşmelerine sahip çıkanlar, kırk yıllık siyasetçi, aidiyeti olan birisine parmak sallayan, ’milli devlet not etti’ diyenlerle yola devam mı, tamam mı?

Ve yine Gerek külliyede ve gerekse genel merkez ve taşra teşkilâtlarında halktan kopuk, hemşericilik-bölgecilik yapan bürokrat ve siyasilerden de hesap sorulacak mı?

Van seçim sonuçları ve mazbata sorunlarını yaşatan yargı birimlerine bir çekidüzen verilecek mi?

Unutmayalım Hz.Ali’nin ifade buyurduğu gibi devletin dini adalettir. Adaleti olmayan devlet dinsizdir. Soru; devletin dinine-adalete sahip çıkacak mısınız?

Yakın ve uzak çevrenizde bulunanların mal varlığı, diploma ve kariyerleri konusunda bir inceleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Nevzuhur lisans, yüksek lisans ve doktora diploması olanlar için bir komisyon ya da inceleme birimi oluşturacak mısınız?

Keza bu atacağınız adım alın teri ile kariyer yapmış olanlara saygının da bir gereğidir.

Lütfen hatırlayınız: Kemal Gürüz zamanında nice zorluklarla Ezher mezunu olanların diploması da, denkliği de kaldırılmıştı. Sayın Cumhurbaşkanım! Sizin ifadenizle kifayetsiz, muhteris bürokrat ve siyasilere ne zaman kapıyı göstereceksiniz?

Ve yine ekonomik, bürokratik ve siyasi beklentileri olmayanlardan bir istişare heyeti oluşturmayı düşünüyor musunuz?

Sayın Cumhurbaşkanım!

Lütfen bu toplumun değerlerine kulak veriniz. Zira bu toplum aç kalır, değerleri uğruna ölür, tıpkı 15 Temmuz’da olduğu gibi, lâkin onursuzluğa, umursamazlığa, adamsendeciliğe tahammül etmez.

İslâmi duyarlılığı olan kesim sizden hemen İsrail ile amasız, lâkinsiz ticari, siyasi ilişkilerinizi kesmenizi istiyor. Yada ticari ilşkiler konusunda sizden tatmin edici açıklamalar bekliyor. Elbette devletler arası ilşkilerin de bir mahremiyeti vardır. Bu kabul edilebilinir bir gerçekliktir. Lâkin Türkiye –İsrail ilişkileri her safhasında halkın merceği altındadır.

29 Ocak 2009’da İsrail’in duayen siyasetçisi Perez’e ‘one minute’çıkışını yapan Erdoğan’ın özellikle Siyonizme düşman, işgalci, yalancı, hırsız, soykırımcı İsrail devletine mesafeli olduğunu yedi düvel biliyor. Ancak bu bilenenlerin sahada karşılığı görülmedi. Halk bunu görmek istiyor.

Biliyorum makalemi uzattım ama şimdilerde unutulan Ebu Müslim Horasani’nin sözleri  ile makaleme son vermek istiyorum:

“Onlar, zarar vermeyeceklerinden emin oldukları dostlarını kendilerinden uzak tuttular.

Kendilerine bağlamak ve kazanmak içinde düşmanlarını yakınlaştırdılar.

Yakınlaştırılan  düşman dost olmadı.

Ama uzaklaştırılan dost düşman oldu.

Herkes düşman safında birleşince yıkılmaları mukadder oldu.”

 

8 Nisan 2024

Yorum Ekle
Yorumlar (4)
Mehmet sekmen | 15.04.2024 22:54
Selâmunaleykum süleyman abi duygu ve düşüncelerimize tercüman oldunuz seçimden sonra okuduğum en kapsamlı yazı Allah razı olsun abi
Özhan Güvenç / ADANA | 10.04.2024 00:08
Allah'ın Selâm-ı ile... Değerli büyüğüm; okurlarınızın duygu ve düşüncelerine tercüman olduğunuz için çok teşekkür ederim. Ramazan Bayramınızı en içten dileklerimle kutlarım. Hürmet ve Muhabbetle.
Vahdettin / Adana | 09.04.2024 12:52
Kaleminize, yüreğinize sağlık. Bivesile hayırlı Bayramlar. Ellerinden öperiz Ağabey.
Selim Türk | 09.04.2024 11:09
Çok yerinde tespitler olmuş. Umarım muhatapları dikkate alır. Ancak, bu ve benzeri tespit ve uyarılar daha öncesinde de yapılsaydı keşke demeden de alamıyor insan kendisini.