Asırlık çınarlar gibi bilgelikleri, nezaket ve letâifleri ile çoktandır görüşemediğimiz duayen hocalarımızı bir arada görme, onların tecrübelerini dinleme, onlarla hasbihal etme fırsatını yakaladığımız nadide bir çalıştay gerçekleştirdik Marmara Üniversitesi İslam Ekonomisi ve Finansı Enstitüsü, kısa adıyla MÜİSEF olarak.
22 Kasım Perşembe gününü kapsayan tam bir günlük bu çalıştaya Türkiye’nin farklı bölgelerindeki üniversitelerden Bölüm Başkanları da temsilen katıldılar. Her bir üniversite bünyesinde İslam Ekonomisi ve Finansı çalışması yapılan bölümlerin ve Ana Bilim Dalı Başkanlıklarının çalışmalarını, müfredatlarını, öğrenci ve akademisyen potansiyellerini, sorunlarını, tavsiye ve taleplerini ayrı ayrı dinledik. Notlarımızı aldık. İleriye dönük çalışmalarımıza ışık tutacak sahanın geliştirilebilmesi, istikrarı ve sürdürülebilir kılınmasına yönelik sinerjimizi tazeledik.
Zor zamanda elini taşın altına koyabilmek kolay bir davranış değildir. İlmi donanımın yanında gelebilecek fikri ve fiziki saldırılara karşı entelektüel karşı duruş sergileyebilecek özgüvenin ve dik duruş iradesinin de bulunması gerekir. İşte böylesi bir duruş gösterebilen ilim adamlarımızdan hocaların hocası Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın İslam Ekonomisi ve Finansı, Katılım Bankacılığı sektörünün temellerinin atılmasında gösterdiği özgüven, ilmi ve fikri katkılarının unutulması mümkün değildir.
Dini değerlerin açıkça ifade edilmesinin bile sakıncalı olduğu bir süreçte çekinmeden İslami bankacılıktan, İslam ekonomisinden, İslami finanstan bahsetmek kolay bir iş değildir elbet.
Bu dönemde siyasi ortamın verdiği konjektürel nedenlerden dolayı İslami terminolojinin ekonomik sektörde bile kullanılmasının sakıncalı olabilme riskine karşılık daha soyut kavramların tercih edildiği bir dönemde çekinmeden İslam ekonomisi, İslami finans, İslami ticaretten bahsedebilmek olası risklere de hazır olmayı gerektirmekteydi.
İlk olarak Türkiye 1975 yılında yüzde 8,5 sermaye payı ile İslam Kalkınma Bankası’nın kurucu ortağı olma cesaretini göstermesi İslam bankacılığı tarihinde önemli bir kilometre taşı olarak kabul edilmesi gerekir. Bu girişimden sonra Türkiye Turgut Özal’ın siyasi güç olarak muhafazakâr kesimin temsilciliğini alması yeni oluşumların da başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Hem dünyayı tanıyan bir lider hem de milli ve manevi değerlerin kıymetini bilen bir şahsiyet olması ülke kalkınmasına ağırlık vermesinde önemli bir katalizör etkisi yaratmasına neden olmuş, kısa sürede birçok sahada olduğu gibi ekonomi, finans ve bankacılık sahasında atılımlara girişmesini sağlamıştır. Kendisinin Devlet Planlama Teşkilatı’nda Müsteşar ve Dünya Bankası Sanayi Dairesinde danışman olarak çalışması tecrübelerini uygulamaya koymada etkili olmuştur da denilebilir.
İşin ilginç yanı Türk siyasi tarihinde bir deha olarak bilinen Turgut Özal 13 Aralık 1983 tarihinde kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyet Hükümetinin ilk icraatı ekonomi üzerine olmuş, üç gün içinde 16 Aralık1983 günü 83/7506 sayılı Bakanlar Kurulu Kararını çıkartarak ile Özel Finans Kurumları'nın (ÖFK) açılmasına giden yolun kaldırımlarını döşetmiştir.
Böylece ilk özel finans kurumu olacak olan Albaraka Türk Özel Finans Kurumu 1984 yılında resmen kurulmuş ve hemen akabinde 1985 yılında faaliyetine başlamıştır. Albaraka Türk Özel Finans Kurumu’nu aynı yıl Faisal Finans Kurumu, Kuveyt Türk Özel Finans Kurumu 1989’da, Anadolu Özel Finans Kurumu 1991’de, İhlas Finans Kurumu ve Özel Finans Kurumları Birliği Vakfı 1995’te, Asya Özel Finans Kurumu 1996’da takip etmiştir.
Bu dönemde finans kurumlarının kurumsal olarak bankacılık imkanlarından yararlanamama durumlarından dolayı epeyce zorluklarla karşılaşılıyordu. Yerel ve Küresel ticaret yapılırken, finansal ayrıcalıklar kısıtlanmakta, bankacılıkla ilgili işlemlerin karşılık bulamamasından kaynaklı birçok problemleri de beraberinde getiriyordu. 1999 yılında yapılan kanuni bir düzenleme ile Özel Finans Kurumları 4389 sayılı Bankalar Kanunu kapsamına dâhil edilerek bu büyük problem de çözülmüş oldu.
Bu dönemde Kurumsallaşma sürecine önemli bir kurum katılmıştır. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Haziran 1999'da kurulmuş ve yaklaşık bir yıl sonra Ağustos 2000'de faaliyetlerine başlamıştır. Ancak “Kara Çarşamba” olarak zihinlere kazınmış olan 21 Şubat 2001 ekonomik krizi patlak vermişti. Bu krizin patlak vermesiyle birlikte hem finansal piyasalar hem de Türk Lirası'nın kıymeti üzerinde yıkıcı etkiler meydana gelmişti.
O dönemin siyasi figürlerinin Milli Güvenlik Kurulu’nda milletin ortasında, kameralara karşı yaptıkları ferasetsiz tavırlar ülke ekonomisini allak bullak etmiş, milletin birikimleri bir gecede erimiş, yabancı sermaye panik içerisinde ülke dışına kaçmış, hatta vadesi gelmemiş krediler geriye çekilmeye başlanmış, bu tarihte bankalar arası para piyasasında gecelik faiz %6200'e kadar fırlamıştı.[i] 2001 yılında İhlas Finans Kurumu’nun faaliyetleri BDDK tarafından durdurulmuş ve bankacılık ruhsatı iptal edilmiş, bankanın adı Faisal Finans Kurumu’ndan, Family Finans’a dönüştürülmüştü. 21 Şubat 2001 ekonomik krizi ile birlikte Türkiye’de 24 banka batmış, ülke korkunç bir karamsarlığa doğru itilmişti.
Allah’tan ki Adalet ve Kalkınma Partisi (AK PARTİ) Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde 14 Ağustos 2001 tarihinde kurulmuş, ülkenin makus talihini değiştirmek için bir can simidi gibi yetişmişti. Yaklaşık 1 yıl gibi kısa bir süre içinde 3 Kasım 2002 genel seçimleriyle Ak Parti Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde 365 milletvekili çıkararak tek başına iktidar oldu.
Bu dönemde kurumsallaşma açısından önemli bir gelişme olmuş, Türkiye Katılım Bankaları Birliği (TKBB), 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nu ve 04 Ekim 2001 tarih ve 2001/3138 sayılı Birlik Statüsü'nün yürürlüğe konulması ile o zamanki adıyla “Özel Finans Kurumları Birliği” olarak kurulmuştur.
Şimdi ise bu kurum yoluna çok önemli görevler üstlenmiş olarak Türkiye Katılım Bankaları Birliği adıyla devam etmektedir. Birliğe son gelişmelerle birlikte iki tanesi dijital olmak üzere Türkiye’den 9 katılım bankası katılmıştır. Bunlar Albaraka Türk, Dünya Katılım Bankası, Hayat Finans (Dijital), Kuveyt Türk, T.O.M. Katılım Bankası (Dijital), Türkiye Emlak Katılım, Türkiye Finans, Vakıf Katılım, Ziraat Katılım’dır.[ii]
2005 yılında Türkiye bankacılık konusunda kendi özel literatürünü oluşturmuş, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile sektördeki kuruluşların unvanını "Özel Finans Kurumu" yerine "Katılım Bankası" şeklinde, Özel Finans Kurumları Birliği unvanını da "Türkiye Katılım Bankaları Birliği" olarak değiştirilmiş, yoluna Katılım Bankacılığı olarak devam etmeye başlamıştır. Böylece bu kanunla birlikte bu kurumların faaliyetlerine banka statüsü kazandırılmış, “Katılım Bankaları” ismini almalarıyla birlikte söz konusu kanunun 3’üncü maddesine göre özel cari ve katılma hesapları yoluyla fon toplama ve kredi kullandırma hakkına da sahip olmuşlardır. Buna ilaveten, Faaliyetlerini aynı tarihten itibaren Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) denetiminde sürdüren katılım bankaları nezdindeki hesaplar da diğer mevduat bankaları gibi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) güvencesi altına alınmıştır.
Bu günlere kolay gelinmemişti hiç şüphesiz. Birçok sahada olduğu gibi katılım ekonomisi sahasında da birçok evrelerden geçilerek bu günlere gelindi.
Hayrettin Karaman hocanın İslam Bankacılığının babası olarak da bilinen Ahmed El-Neccar ile tanışması ve kitabını tercüme etmesinden bahsettiği anısı oldukça ilginçti. Anısını burada serdetmeyeceğim. Onu da başka bir yazıya bırakmak istiyorum şimdilik. Ayrıca “birçok sakallı adamın atölye kurması” hadisesi var ki onu da başka bir yazıya bırakmak istiyorum. Japonlarla çekilmiş bir fotoğrafın hikayesi, toplanan, ne yapılacağı bilinmeyen yığınla paraların hikayesi…
El-Neccar’a ait bir kitabı Hayrettin hocanın tercüme etmesini takiben o dönemin ülkücülerine ait bir gazetede kitabı tefrika etmesi katılım bankacılığı okuryazarlığının ilk örneği olarak kabul edilebilir.
Şu anda Türkiye’de katılım bankacılığının içinde düştüğü çıkmazın nedenlerinden birinin aslında Türkiye’de yaşanılan ilk tecrübelerin çok büyük etkisi olduğu düşünülmektedir. Talihsiz olayların yaşanmasından sonra artık bankalar daha güvenli limana doğru demir atmak zorunda kalırlar. Güven sorununun ortaya çıkmasıyla birlikte mudarebe, müşareke gibi ortaklığa dayalı sistemden risksiz murabaha (maliyet artı kâr) sistemine kayılmaya başlamasının nedeni olarak görülür.
Bir şeye caiz demekle iş bitmiyordu. İşin fıkhi yönünü bilmek, şer‘i ahkâmın ne olduğunu yazmakla sorumluluktan kurtulunamıyordu. O zaman yapılması gereken çok önemli bir iş kalıyordu geriye. Ümmetin sorunlarına çözüm yolu sunabilecek, korkmadan içtihat edebilecek ulema-ı muhakkikinlere ihtiyaç vardı. Cesaret istiyordu elbet milletin alışık olmadığı konularda söz söyleyebilmek için kafa yormak gerekiyordu.
Zor zamanda konuşmak dedik ya, gerçekten Hayrettin Karaman Hoca zor zamanda konuşabilmiş, zor zamanda yazabilmiş, zor zamanda söylenilmesi gerekenleri söylemişti. “Ensenizi karartmayın” ifadesini kullanarak, çözüm yollarının üretilmesi gerektiğini düşünenlerdendi. Ona göre “Kıyamet koparken bile eldeki fidanın dikilmesini emreden bir Peygamberin (sav) ümmeti olduğumuza göre çözüm yolu üretmek zorundaydık. İnsan yapabileceklerini imkânları ölçüsünde yapabilmeli, söylenilmesi gerekeni de söyleyebilme cesaretini kendisinde bulması gerekir.
Bozulma ve yozlaşma tarihin her döneminde yaşanmış ve yaşanmaya da devam edecektir. Yozlaşmanın olmadığı hiçbir dönem yoktur. Olması da düşünülemez. Ancak bir avuç inanmış, sorumluluk sahibi, sıratı müstakimde olan Müslümanlar bir toplumun geleceğini şekillendirebilir, yollarını aydınlatabilir, yaşadığı toplumu gayret ve çabaları ile düzeltebilirler. Yeter ki inanmış bu kişiler, doğru bildiklerini çekinmeden söyleyebilme, yapabilme ve uygulayabilme cesaretini bulabilsinler.
Konuya Hz. Ömer (ra) efendimizden alıntıladığı örneklerde farklı bir bakış açısı ile sahaya katkı sağlayan Prof. Dr. Hamdi Döndüren hocanın tecrübeleri de çok kıymetliydi. Katılım ekonomisi konusunda Hz. Ömer’in “tebliğ” sorumluluğunun yerine getirilmesi konusunda yayınladığı 3 Genelge oldukça dikkat çekiciydi. 1.Genelge: “Ticaret Fıkhını bilmeyen pazarımızda satış yapmasın” (لا يبعْ في سوقِنا إلا من تفقَّه في الدينِ); 2. Genelge: Bankacılık işini yapan Yahudi sarraflara karşı verdiği genelgeydi. “Sarraflık işine el atın” emrini vermesi. Sukuk, kira sertifikası olarak bilinen menkul kıymet aracı Hz. Ömer döneminde bile var oluşu önemli bir tespitti. 3. Genelgenin ise Helal Gıda meselesi üzerine olmasıydı. Etrafta domuz çiftliklerinin olduğunu gören Hz. Ömer (ra) hayvancılık işinin de Gayri Müslimlerin elinde olduğunu görür ve ivedilikle bu sahaya da el atılmasını emreder.
Hamdi Döndüren hocanın bir başka dikkat çekici tespiti de 507 yıl öncesine dayanan Bursa Şeriye Sicillerinde Vekalet yolu ile ticari muamelelerin yapılmasına dair belgelerin varlığına dairdi. Kâr Payı dağıtma sisteminin ta o zamandan beri var olduğunu belgelerle ispat edebiliyordu.
Çalıştayın diğer iki kıymetli misafirleri Prof. Dr. Murat Çizakça ve Prof. Dr. Necdet Şensoy hocalardı. Necdet hoca İslami Finansı işletme bakış açısı ile değerlendirerek önemli bir sahaya değinmişti sunumunda.
Murat Çizakça hocanın Hayrettin Karaman Hoca ile latifeli atışmaları bütün katılımcıları gülücüklere boğuyordu. Ne de olsa uzun yıllara dayanan dostlukları vardı. Ahmed El-Neccar ile karşılaşması Murat hocanın hayatını “tokat gibi” değiştirmiş, hayatında devrimler yaratmış. Bunun hikayesini de belki başka bir yazımda ele alırım, vakit bulabilirsem. Para vakıfları ile ilgili bir çalışmayı yaptığını öğrenmesi üzerine Neccar’ın “bilseydim banka yerine para vakıfları kurardım” sözü de üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir tespitti.
Hakikaten bankacılık dışındaki finans kurumları üzerinde de çalışmalar yapılmaya ihtiyaç vardı. Genç girişimcileri finanse eden vakıfların olması gerekir. Aslında biz Müslümanların yapması gereken “venture capital” denilen “risk sermayesi” işini de en iyi, maalesef, Kaliforniya’da Silikon Vadisi denilen bir yerde gayri-Müslimler yapıyor. İş dönüp dolaşıp yine faize dayanıyor. Büyük işlerin, büyük projelerin hayata geçirilmesi çok önemli. Aslına bakılırsa bu işler ancak faizle çalışmayan kurumların sayısının artırılmasıyla ancak olabilir.
Hülasa yapılması gereken çok şey var. Ama yapılmaması için hiçbir neden ve engel yok. Bu yüzden karınca kararınca her fert üzerine düşeni yapabilmelidir diye düşünüyorum. Tarihte eşsiz kurumlar inşa etmiş bir medeniyetin mensupları olarak önce medeniyetimizin inşa ettiği kendi kurumlarımızı tanımalı sonra bu kurumları günümüze uyarlayabilecek anlayışla yeniden yorumlayabilme donanımına sahip olmamız gerekir…
Türkiye Katılım Bankaları Birliği (TKBB) Genel Sekreteri İsmail Vural beyin destekleri, İslam Ekonomisi ve Finansı Enstitüsü (MÜİSEF) müdürümüz Prof. Dr. Ertuğrul Boynukalın’ın inisiyatifiyle, çalışma arkadaşlarımızın katkıları, Araştırma Görevlisi arkadaşlarımızın özverili gayretleri ile başarılı bir çalıştay gerçekleştirilmiş oldu. Yeni ve daha kapsamlı çalışmaların yapılmasına başlangıç olması temennisiyle durmadan yola devam edilmesi gerekiyor.
Vesselam,
Prof. Dr. Saim Kayadibi
Marmara Üniversitesi İslam Ekonomisi ve Finansı Enstitüsü (MÜİSEF)
[i] 2001 Türkiye ekonomik krizi, https://tr.wikipedia.org/wiki/2001_T%C3%BCrkiye_ekonomik_krizi#cite_note-sinestezi.wordpress.com-19 (Erişim: 27.11.2024)
[ii] Türkiye Katılım Bankaları Birliği (TKBB), https://tkbb.org.tr/
İngiltere’de Zirvede Hangi Türkler Var?
30.09.2025
Dindarların Trajedisi YUSUF YAVUZYILMAZ 25.10.2025
Bir cami, bir imam ve cemaat OSMAN KAYAER 28.10.2025
Sumud: Dünyanın Vicdanı YUSUF YAVUZYILMAZ 06.10.2025
Atasoy Ağabey/Ak Saçlı Bilge TALİP ÖZÇELİK 15.10.2025
Üstad'ın Psikanalizi Dr. MEHMET SILAY 09.10.2025
Cumhuriyet Sonrası İslamcılık YUSUF YAVUZYILMAZ 12.10.2025