metrika yandex
  • $32.3
  • 34.78
  • GA17500

Toplum İçin Yaşamak

MUSTAFA YILDIZ
18.09.2022

Medeniyet kavramı son yıllarda hemen her alanda kullanılmaya başlandığı için zaman zaman da bağlamından çıkartılarak her türlü meşrulaştırmanında aracı olarak kullanılmaya başlandı.Özellikle Ülkemizde de hassaten tek parti döneminde medeniyet adeta bilinçli olarak İslâm’ın yerine medeniyet inşa edilerek kullanılmaya başlandı.

Mesela, Nurettin TOPÇU yazılarında İslâm’ın yerine milliyetçilik kavramını zoraki monte etmeye çalışırken, benzer şekilde dindar İslâmcılar da medeniyeti İslam’ın yerine kullanmaya başladılar.

Selçuklu ve Osmanlı mirası bize siyasi, ilmi, sosyal ve dini açılardan farklı kültürlerin kazanımlarını nasıl ulaştırdığını, nasıl telif ettiklerini ve bir potada nasıl erittiklerini derin bir tecrübeyle bize göstermişlerdir.

Sümerlerden Hititlere, Hititlerden de Mısıra kadar yani İslâm medeniyeti görünür oluncaya kadar bütün medeniyetler gibi bir düşünce geleceğinin ürünleri olarak günümüze kadar geldiler.Zira gerçekte bizler aynı zamanda tarihte imparatorluklar kurmuş, dünya siyasetine yön vermiş, katkı sağlamış bir geçmişe de sahibiz.

Önümüze bireysel bazı hedefler koyarak istikbale doğru seyreden hedefleride öne çıkararak dinamik kalmayı, düşünce bazında da hep aktif olmayı sağlayarak bir şekilde hep gündemde kalmayı başarabilmişiz.

Mesela ölüm döşeğinde son anlarını yaşayan müslüman bir ehli tarik zat yanındakilere şunları itiraf etmiştir. ’’Bize verilen bilinç ve şuur nedeniyle daha 20’li yaşlardayken bütün dünyayı değiştirebileceğimi zannederdim, 30’lu yaşlarda da bunların tümünü gerçekleştirmenin kalan ömür dahilimde mümkün olmadığını anlayarak bari yaşadığım ülkeyi değiştireyim diye hedefimi küçülterek düşünmeye başladım. 40’lı yaşlarımda ise bununda çokta mümkün olmadığını görüp, bari kendi ailemi değiştireyim dedim. Şimdi ise ölüm döşeğindeyim, keşke önce kendimi değiştirerek işe başlasaydım demeye başladım.’’

Bu duygu ve heyecanlarla hedeflerine sürekli istikbale dair hedefler koyan müslümanlar dünya nimetleriyle tanışınca hedeflerini kısa tutarak günlük yaşamayı tercih etmeye başladılar.’’Yarına Allah kerim’’ diyerek hedeflerini kısa tuttular. Bir müddet sonra da anlık, günlük yaşamaya başladılar. Bu da hayatı durdurmalarına, hedeflerini kendi ömürlerine uygun yaptıkları hesaplara göre yaparak günlük yaşamaya başladılar. Bu tutum ve tavırlarla sonradan gelenlerede ataleti ve günlük yaşamı miras bıraktılar.Bu durum dışımızdaki ehli salibinde dikkatini çekmiş olacak ki, Toynbee, Osmanlı medeniyeti için kullandığı ‘’Durdurulmuş Medeniyet’’ tabirini kullanarak aslında dikkati çekmek için ikazlarda bulunmuştur.

Bıraktıkları yerden yeniden yola devam etmek isteyen, en azından ip uçları veren iktidarları dışarıdan verdikleri desteklerle iktidardan uzaklaştıran dış güçler milletimizin engin feraseti ile arzu edilen seviyede olmasa bile bir uyanışın olduğunu zaman zaman da bazı emareleri göstererek ümitvar olmamızı sağlıyorlar.

Son dönemlerde bunun farkına varan kimi aydınlar; bu ümitsizliği şöyle dile getirmişlerdir;

Celladına aşık olmuşsa bir Millet,
İster ezan dinlet, ister Çan dinlet.
İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet, 
Müstehaktır ona her türlü zillet.Diyerek işin farkında olduklarını ifade etmişlerdir.

İnsan aklı herhangi bir soruyu doğrudan algılama biçimi ve o soruya verdiği veya vereceği cevabı zihninde oluşmuş bilgi birikimine göre düzenler. Zihnimiz kendine bahşedilen ferdi kabiliyetleri ile doğuştan hayatımız boyunca elde ettiğimiz her türlü bilgi birikimini gayet düzenli kümeler halinde bir bütünlük oluşturacak şekilde hafızamıza kaydeder.Zihnimizde oluşan bu bütüncül bilgi birikimine felsefi açıdan ‘’Dünya görüşü’’ demekteyiz. Bir dünya görüşünün toplumdaki herhangi bir ferdin zihnindeki oluşum süreci insan bilgi sisteminin yapısı ile yönlendirilirler.İnsanın bu süreçteki katkısı ilk önceleri doğal olarak çok azdır. Ancak insan gelişip büyüdükçe ve eğitim almaya başladığında bu süreçte daha etkili bir görevi yerine getirir. Ancak elde edilen birikimlerin zihinde düzenlenmesi ise yine bizim aklımızın fıtri bir görevidir. Nasıl ki midemize attığımız besinlerden, midedeki sindirim sistemimizden nasılki haberimiz olmuyorsa bilgilerimizde zihnimizin süzgecinden geçtikten sonra zihnimize atılan kavramlar ile fıtri işlemler biz farkında olmadan beynimizde formatlanarak düzenlenir.

Ve bizden habersiz farkında olmadan yapılan bu işlemler bireysel bazda bizim dünya görüşümüzü oluştururlar. Bu nedenle bir millet kendi tarihinden, kendi kültüründen ve kendi inancından neşet eden siyasi bir hareketi oluşturabilir.

Oluşturulan bir fikir ne kadar güçlü ve ne kadar yüce olursa olsun bu güce inanan, bu gücü taşıyacak gençleri ve inananları yok ise her türlü fikir toplumda kabül görmez.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş