metrika yandex
  • $32.3
  • 34.78
  • GA17500

İslamda Ortaya Çıkan İlk Farklı Siyasal Düşünceler

MUSTAFA YILDIZ
16.05.2022

Bilineceği gibi kimlikler gökten yeryüzüne vahiy iner gibi inmezler.Her türden kimlik, tarihsel ve toplumsal bir İnşanın sonucu ortaya çıkmışlardır.Dini kimlikler ve mezhepler de bu kurallardan muaf tutulamazlar.Kimlikler; insanların dünyaya bakışını ve kendileri için kutsal saydıkları aşkın değerleri nasıl algıladıkları hakkında bizlere belirli bir bakış açısı sunarlar.
 
Dini öğelerle tarif edilen kimlik tanımlamaları inanan insanlara varlık, değerler, gelecek, iktidar, hayatın anlamı, insanın değeri gibi temel konularda da bir bakış açısı sunarlar.Ancak, dindar insanlar ile seküler insanlar doğal olarak hayata farklı cephelerden baktıkları için, bu kavramları da farklı yorumlarlar.Bu bakış açılarına rağmen maalesef hayatın ve tabiatın yürüyen yasaları her iki insan tipi için de aynı kurallarla işlerler.Bu nedenle ve özellikle toplumsal hayatla ilgili ihtiyaç duyulan kurum ve kurallar ile manevi değerlerin ortaya çıkması da kaçınılmaz olur.İster dindar olsun, isterse seküler olsun her toplum bu sosyal sorunları çözmek ve kalıcı bir sistem oluşturmak için bir şeyler yapmak zorunda kalırlar.Bu nedenlerden ötürü de toplumlar zorunlu olarak oluşturulan bu sosyal düzenleri için gerekli olan kurumları temellendirmek ve genel bir teori geliştirmek zorunda kalırlar.
 
Toplumlar için adeta zorunlu olan bu kurumlara dinsel paradigmalar ışığında anlamlar yükleyerek çözüm üretmeye çalışan toplumlar bu sosyolojik ihtiyaçlarını teolojik düşünceye göre ve dini kurumlar üzerinden üretilen çözümlerle karşılamaya çalışırlar.Müslüman toplumlar peygamberin sağlığında karşılaştıkları dünyevi ve uhrevi temel sorunların çözümünü hemen hemen tamamen elçi tarafından çözüleceğini bildikleri için, bu sorunlara dair düşünce bazında herhangi bir şey üretmek için ilave bir çaba sarf etme gereği bile düşünmemişlerdi.
 
Peygamberin beklemedik bir anda vefatıyla birlikte(Zira sahabeden bazıları peygamberin öleceğine ihtimal bile vermiyorlardı.) ilk defa müslümanlar bir problemle hem beklemedik bir şekilde ve hem de hazırlıksız olarak yakalandılar.
 
İlk etapta sayıları az olsada peygamberin bireysel emeğiyle kendilerine miras bırakılmış mevcut hazır potansiyeli korumak ve devamını sağlamak, elde edilen kazanımları en azından korumak adına gerekli gördükleri bir yöneticiyi seçmek öncelikli görev olarak önlerine çıkmış oldu.Karşılaştıkları bu durum hakkında daha önceden ellerinde sözlü veya yazılı açık ve sarih herhangi bir görüşte olmadığı için kendi tespit ettikleri peygamberin bazı işaretlerini ve Kur’an^dan kendi yorumlarıyla buldukları bazı delilleri öne sürerek kendilerince bir seçim usulü takip etmeye başladılar.Bu olay müslümanların peygambersiz çözmek zorunda kaldıkları ilk ciddi bir sorun olarak karşılarına çıkmıştır.
 
Ensar tarafından başlatılan ve ilk akıllarına gelen çözüm usulü, geçmişten vakıf oldukları ve daha önceleri zihinlerinde bilinen, var olan ve aşina oldukları bildik bir yöntem olan ve gücü temsil eden kabileleri bir araya getirmek oldu.Medine’de ağırlıklı hakim konumda olan Evs ve Hazreç kabileleri bu sorunun çözümü için bir araya geldiler.Hazrec kabilesinden Sa’d Bin Ubâde’yi halife tayin etmek istiyorlardı.Beni Sakife’de devam eden bu toplantıyı haber alan muhacirlerden Ebubekir, Ömer ve Ebu Ubeyde’de toplantıya dahil olunca, belkide ilk defa müslümanlar bir sorunun çözümüne dair bireysel fikirlerini beyan etmişler ve uzun süren toplantılar yaparak çözüme dair fikir üretmeye başlamışlar. 
 
Siyer kitaplarında geçen ve tamamı rivayetlerden oluşan tarihi bu bilgiler ışığında görüşülen konular ve alınan kararlar dikkatlice incelendiğinde, geleneğin etkisini ve insan olmanın gereği olan duyguların alınan kararlarda önemli rol oynadıklarını görebiliyoruz. Mesela; istişare için toplanan kabilelerden Mekke’den gelen ve muhacirlerden olan Haşim oğullarından kimse davet edilmemişti.Seçimin sonucunda halifeye biat etmeyenlerin arasında Hz.Fatıma ve Hz.Ali’nin de olması, haşimilerde bir beklentilerinin olduğunu ve kendilerine bir davetin yapılmaması nedeniyle bazı kırgınlıklar yaşadıklarına hiç kuşkusuz etkisi olduğu anlaşılır.
 
O dönemde insanlar arasında öne çıkan ve aranan en gözde meziyetler; kişinin dindar ve güzel ahlaklı olmasıydı.Bu meziyetleri ile tanınan Hz.Ebubekir, Hz.Ömer’inde toplantıya ağırlığını koymasıyla halife seçilmiştir.Bu zeminin Mekkelilerin lehine dönmesinde Hz.Ebubekirin şu yorumu da kuşkusuz çok etkili olmuştur.Hz.Ebubekir Medinelilere hitaben şöyle der; ’’Allah Kur’an^da Sadıklar ile Sabr edenleri çok övmüştür.Sadıklar sizsiniz(Ensar), çünkü; siz bize kapılarınızı açtınız, verdiğiniz sözde durdunuz, bizimle imkanlarınızı paylaştınız.Ama bizde ilk günden itibaren peygamberle birlikte bütün meşakkatlara ve çekilen sıkıntılara göğüs gererek bu güne kadar sabr ettik.Sabr edenler Sadıklardan üstün sayılmıştır.Dolayısıyla üstün olanlar itaat edilmeye daha layıktır.’’diyerek kendilerini(muhacirleri) işaret etmiş ve ‘’ben hariç Ömer veya Ubeyd’den birini tercih edin’’ diyerek siyasi dehasını göstermiştir.Hz.Ömer’de ferasetini kullanarak atik davranıp Hz.Ebubekir’e biat ederek seçimi bir oldu bittiye getirerek sonuçlandırmıştır.
 
Hz.Ebubekir döneminde ortaya çıkan bazı fikri ayrılıklar:
 
İki yıl kadar süren Hz.Ebubekir’in hilafeti(632-634) döneminde yapılan ilk icraat; Halid Bin Velid komutasındaki İslâm ordularını Yemen’e göndererek, Yemen’de ortaya çıkan yalancı peygamberleri ortadan kaldırarak İslâm devletinin olası dağılma ihtimalini ortadan kaldırdı.Daha sonra kitleler halinde dinden dönme hadiseleri yoğunluklu yaşanmaya başlayınca, bunun üzerine Usama bin Zeyd komutasındaki ordu olayların üzerine gönderilerek zafer de kazanmaya başlayınca, kimi kabileler tekrar İslâm’a dönerek Hz.Ebubekir’e bağlılıklarını bildirerek zekatlarını da vermeye başlarlar.Halid Bin Velid komutasındaki ordu da Suriye ve Irak tarafına gönderilerek başkaldıran ve peygamberin ölümünden sonra cizyelerini de vermek istemeyen kabileler tekrar Medine’nin otoritesini kabül etmeye ve cizyelerini de tekrar vermeye başladılar.İslâm ordusu 633 yılında da Ecnadeyn’de Bizans ordusunu büyük bir bozguna uğratarak Arabistan’ın Kuzey ve Güneyi büyük oranda güvenlikli beldeler haline getirdiler.
 
Bu savaşlar nedeniyle özellikle Yemame savaşlarında bir çok hafızın kaybedilmesinden dolayı Zeyd Bin Sabit başkanlığındaki bir grup hafız sahabe tarafından tahta, kemik ve deriler üzerine yazılan Kur’ân ayetlerini toplayarak peygamber döneminde okunan şekliyle Kur’an’ı aslı gibi mushaf olarak yeniden yazdılar.
 
Rivayetlere dayalı olarak fotoğrafın bütününe bakıldığında ortaya çıkan sorunların çözümü genellikle konjonktürel, kamu yararı ve gelirlerdeki azalmaların ön plana çıktığını, yaşanan endişelerin dini olmaktan ziyade, siyasi endişelerden kaynaklı olduğu görülür.Çözümlerinde de bireysel içtihatlar sonucu alınan kararlarla müdahalelerde bulunulduğu görülür.Mesela; Zekat vermek istemeyen kabilelerin ‘’Senin üzerinde ittifak sağlanmadığı için sana zekatımızı vermiyoruz.Kur’an’da zekat verilecek sekiz yer var.Biz oralara vereceğiz.’’ söylemlerine karşılık, ilmine güvenilen bazı sahabeninde bu görüşü makul görmelerine rağmen, Hz.Ebubekir: ‘’Kur’an’da Namaz ile Zekat bir çok yerde birlikte zikr edilmiştir.Ben peygamber halifesiyim O’na verilen zekatın bana da verilmesi lazım’’ gibi…kişisel içtihadıyla aralarında hafızların da olduğu kabilelerle savaş kararı alabilmiştir.
 
Özet olarak, 634 yılında vefat eden Hz.Ebubekir dönemini müslümanların dağılmasını önlemek, birliği sağlamak ve düzenli devlet olma çabalarıyla geçtiğini söyleyebiliriz.Ve ilk defa insanlar siyasi kararlar almayı bireysel düşüncelerle tespit edip hüküm verebilecekleri cesaretini de bu dönemde kazandılar.
 
H.z.Ömer önemi; (634-644)
 
Yine rivayetlere göre, (Prof.Dr.Muhammed Hamidullah, İslâm müesseseleri, Türkçeleştiren Prof.Dr.İhsan Süreyya Sırma) Hz.Ebubekir hastılığının ağırlaştığı bir dönemde bugünün tabiriyle Özel Kalem Müdürü olan Hz.Osmana vasiyetini yazdırır. ‘’Ben sizin şu şahsa biat etmenizi istiyorum’’ cümlesinde şahıs ismi vermeden bayılır.Uyandığında Osman’a neler yazdığını sorar.Osman o cümleyi ‘’Size Ömeri halife bıraktım.O’na biat edin’’, şeklinde yazarak okur.Bunu duyan Ebubekir çok müteessir olur.Ve kendisine; ‘’sende halifeliğin bütün şartları mevcuttu, kendi ismini de yazabilirdin.Ama sen Ömer’in ismini yazdın.Allah razı olsun’’ diye dua eder.Ve bu vasiyeti miras olarak bırakır.
 
Bu yazılı miras okununca itiraz eden çıkmaz ve Ömere biat edilir.Ömer, Ebubekir dönemindeki devlet yönetimi enerjisini büyük oranda iç isyanları bastırmakla geçirdiği için, kendi döneminde müslümanlar arasında önemli bir ihtilaf yaşanmadığı için ordunun enerjisini dışarıya, fetihlere yöneltmiştir.
 
Özet olarak; Hz.Ömer döneminde Sasani İmparatorluğu’na bağlı olan Irak, İran ve Azerbaycan ile Bizans İmparatorluğu’na bağlı Suriye, El-Cezire, Filistin ve Mısır’ı İslam ülkesi topraklarına kattı.Bu fetihler sonucu ele geçirilen ganimetlerde büyük artışlar oldu.Hz.Ömer’in idarecilik yönünün ağır basması ve her hususta donanımlı ve yeterli bir kişilik oluşu, halkın refah düzeyinin artması, İslam ordularının güç kazanması, Ömer’in devlet yönetimindeki otoritesini başarıyla yürütmesi, devlet hazinesinin güçlü oluşu, olası baş kaldırılara zamanında ve kararlı olarak müdahale etmesi/edebilmesi önemli bir iç çalkantıyı yaşamadan şehit edilerek dönemini tamamlamıştır.
 
Hz.Ömer devlet yönetimindeki başarısının yanı sıra fıkhi konularda da kendisinden sonra geleceklere de ışık tutacak, fıkhi konularda yol gösterecek yorumlarıyla yapısal bir çok düzenlemeyi de hayata geçirerek örnek olmuştur.Hatta cesurca ve risk alarak bazı yorumlar yapacak kadar cesaret gösterebilmiştir.’’ İlletin değişmesi sebebiyle hükümlerinde değişmesi’’ meselesinde en büyük cesareti HzÖmer göstermiştir.Mesela; ‘’Müellefe-i kulüb’e verilen zekatı askıya alması’’, ‘’Kıtlık yılında hırsızın elinin kesilmesini askıya alması’’, ‘’Gümüşün altın karşısında değer kazanmasıyla devalüasyon yapması’’, ‘’Ehli Kitap kadınlarıyla evlenmeyi askıya alması’’, ‘’Ganimet olarak alınan bazı arazilerin gelirlerini devlet hazinesine kaydetmesi’’, ‘’Boşanmalarda iddet sürelerini hür ve köle kadınlara farklı süreler tayin etmesi’’, ‘’Valilerin mal beyanı vermesi için her yıl halifenin yanına gelmelerinin mecburi oluşu’’ gibi….daha bir çok kuralı ilk uygulayan olması nedeniyle Hz.Ömer döneminin tek başına incelenmesi gerekir. 
 
Devam edecek…… 

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş