metrika yandex
  • $32.3
  • 34.78
  • GA17500

İslâm’da Ortaya Çıkan İlk Farklı Siyasi Düşünceler-3-

MUSTAFA YILDIZ
16.06.2022

Hz.Osman’ın yönetimde gösterdiği zaaflar özelliklede son dönemlerinde yakınlarına tanıdığı imkanlar akrabaları tarafından istismar edilmeye başlanınca halk tarafından yapılanlar tasvip görmedi.Devamında işler çekilmez boyutlara ulaşınca halkın ayaklanması sonucu Hz.Osman şehit edilince İslâm aleminde fikri ve siyasi alanda büyük çalkantılar yaşanmaya başlar.
 
Hz.Ali’nin Hilafetide işte bu zor şartlar altında ve kaos ortamında halkın ısrarı ile yönetime gelmesiyle başlamış oldu.(M.656-661) Üstelik asilerin henüz Medine’den ayrılmadıkları ve işgal altında olduğu bir döneme denk gelir.Bu fiili durum bilinmesine rağmen aralarında Talha, Zübeyr ve Hz.Aişe’nin de olduğu ashabın seçkinlerinden bazıları da Hz.Osman’ın katillerinin acilen yakalanıp gerekli cezalarının verilmesi hususunda baskı yaparlar. 
 
Hz.Ali, Hz.Osman zamanında valiliği tatışma konusu edilen bazı kimseleri görevden almak istemesi sahabilerden bazılarını beklenti içine sokar.Bunlardan Talha ve Zübeyr bizzat kendileri valilik talebinde bulunurlar, ancak umdukları karşılığı alamazlar.Az sayıda sahabenin Medinede yaşadığı bir dönemde istişare yapmak için Medine’de kalmalarını arzulayan Hz.Ali isteklerini karşılamamıştır.Asilerinde ‘’Hepimiz Osman’ın katilleriyiz’’ diye bağırmaları karşısında kabilelerin hepsini karşısına almayı göze alamayan Halife katillerin bulunmasını zamana yaymaya çalışması, muhaliflerinde isteklerinde ısrarcı olmaları olayın büyümesine ve sıcak tutulmasını sağladı.Fitne çıkarmak isteyenlerde bu gibi kışkırtmalarla olayı alevlendirerek Hac’da bulunan Hz.Aişe ile Medine’den ayrılmalarına ilk etapta izin verilmeyen sahabelerden bazılarının da katılımıyla ‘’Osman’ın katilleri bulunsun’’ diye yapılan baskılar sonucu Basra’da ‘’Vak’atü-l-Cemel’’ olarakta anılan ve müslümanlar arasında siyasi görüş ayrılığı nedeniyle ilk defa bir savaş hem acı verici ve hemde dramatik sonuçlar vererek yapılmış oldu.
 
Artık müslümanlar arasında birlik ve beraberliğin kalmadığı, fikri ayrılıkların yaşandığı, otoritenin henüz tam sağlanamadığı yeni bir kaos döneme girilmiş oldu.Daha sonraları ise kendisine biat etmeyi sürekli erteleyen, biat etmeyi Hz.Osman’ın katillerinin bulunması şartına bağlayan, uzun yıllar yapmış olduğu valiliğinde kendisine verdiği özgüvenle Muaviye’nin kararlı tutumunu gören Hz.Ali ile Muaviye’de Sıffin’de karşı karşıya geldiler.Savaş binlerle ifade edilen ve aralarında sahabilerinde olduğu kişilerin ölümüyle sonuçlanır.Savaş artık fikri ayrılıkların yanı sıra fiziki ayrılıklarında açığa çıkmasına neden olur. 
 
Peygamberin vefatından sonra siyasi çözüm olarak ilk akla gelen ve geleneklerinde var olan fikri arka planlarındaki mevcut geçmişten gelen bir Haşimoğulları çekememezliği, Medine’de ise muhacirler ve Ensar arasında oluşturulan kabilecilik üzerinden gizliden sürdürülen fikri yapı açığa vurulmaya başlandı.Ancak siyasi ve fikri ayrılıkların kurumlaşmaya başladığı dönemin başlangıç noktasını ise Sıffin harbi iyice açığa çıkarmış oldu.
 
Muaviye ve Ali arasında yönetimi tanımamadan kaynaklı başlatılan Sıffin harbi, sulh yapmaları için seçilen iki hakeme havale edildi.Bu görüş ilk etapta iki tarafında ortak görüşü iken, ‘’Allah’ın Kitabı dururken, hakem olarak neden insanlar tayin edildi’’ diyen bir gurup, bu iki gurubuda küfür ile itham ederek savaşmayı bırakarak müslümanları terk ettiler.İlk defa ayrılan bu gruplara ‘’Hariciler’’ adı verildi.
 
Haricilerde daha sonra kendi aralarında siyasi, itikadi ve Fıkhi anlamda bir çok farklı görüşlere bölündüler.Bunları; aşırıya kaçan radikaller ve ilımlılar olarak tasnif etmekte mümkündür.Bugün bilinen fırkaları şöyle sıralamak mümkündür.Gulat-ı Şia; Hz.Ali’yi nübüvvete kadar hatta İlahlığa kadar çıkaran kesimlerdir. İmamiyye Şia’sı; İslam alimlerinin büyük çoğunluğunun bu konuda nas olmadığını söylemlerine rağmen, ‘’İmamet nas ile olur’’ diyen ve Hz.Ali’nin ilk Halife olması gerektiğini ve bu hakkın gasp edildiğine inanan kesimlerdir.Şia’ya göre imamet halka havale edilecek bir mesele değildir. Zeydiyye ise; Şii fırkaların en mütedil olanıdır.Hz.Ali’nin ilk halife olmasını savunmakla beraber, diğer üç Halifeninde halifeliğini red etmeyen ve Yemen civarlarında halen varlıklarını sürdüren şiilerdir.
 
Ayrıca daha faklı kollara ayrıldıklarını iddia eden İslâm tarihçileri ile mezhep alimleride vardır.Mesela; Abdulkerim es-Şehristani’nin yaptığı tasnife göre; Azarika, Necadat, Azırıyye, Beyhesiyye, Acaride, Se’alibe, İbadiyye ve Sufriyye-i Ziyadiyye şeklinde tasnif ederken, Abdulkerim El-Bağdadi’de şöyle tasnif etmiştir; Azarika, Necdiyye, Haviyye, Acaride, Sufriyye, İbadiyye, Beyhessiyye, Salihin taraftarları, Fazliyye, Raci’a ve Şebbiyye şeklinde tasnif etmiştir.Ebu Zehra’nın tasnifide şu şekilde olmuştur; Azarika, Necadat, Sufriyye, Acaride ve İbadiyye olarak, Ethem Ruhi Fığlalı’nın tarifine görede;İbaziyye, Azarika, Necadat, Sufriyye, Beyhesiyye ve Acaride, Halil İbrahim Bulutlu’nun ettiği tasnife göre ise;Azarika, Necadat, Sufriyye, Acaride ve İbadiyye şeklinde olmuş, Mustafa Öz’ün yaptığı tasnif ise; Azarika, Necadat, Acaride, Beyhessiyye, İbaziyye diye, Adnan Demircan’a göre ise; Azrakiler, Badiler, Sufriler ve Necdiler, Harun Yıldız’a görede; Azarika, Necadat, Sufriyye ve İbadiyye şeklinde tasnif edilmişlerdir.
 
Çeşitli görüşlerin ortaya atıldığı siyasi çözümlere dair fikirler, halk tarafından inandırıcılıkları olsun diye Kur’an ayetlerini bile iktidarlarının meşruluğuna delil yaparak yorumlamalar yapılmaya başlandı.Hadisler yorumlanmaya hatta uydurma hadisler söylenmeye başlandı.Artık iktidarı ele geçiren kendini meşru görmeye başladı.Kısa süre sonra da itikadi ve siyasi mezhepler ortaya çıkmaya başladı.Mesela şu gelenek iktidarların can simidi şeklinde kullanıldı.
 
Muaviye askerlerine yaptığı bir konuşmada; ‘’Allah’ın takdiri sonucu kader bizi bu noktalara getirdi.Biz Allah’ın takdirine razıyız’’ demiş, Medinede halka yaptığı konuşmada ise; ‘’Ey Medineliler bu iktidarı siz bize vermediniz, bunu bize Allah bahş etti.’’ demiştir.Daha sonra Abbasi halifesi Cafer El Mansur yaptığı bir konuşmada; ‘’Ey insanlar! Allah’ın bize bahş ettiği hak ve yetki ile sizlerin başına geçtik ve sizleri idare ediyoruz.Ben Allah’ın yeryüzündeki naibi ve O’nun mülkünün bekçisiyim.’’ (Zıllullah) demiştir.Bu gelenek Yıldırım Beyazıt kendisine yenilerek Hicaza sığınan Kardeşi Cem’e yazdığı mektupta; ‘’Kardeşim sende biliyorsunki Mülkü(İktidarı) takdir eden, bahş eden Allahtır. Neden kaderine razı olmuyorsun?’’ diyerek güçle elde edilen yönetimleri meşru gösterilebilmiştir.
 
Hülasa; Özeti özeti şeklinde sunduğumuz bu tarihi olaylar İnsan tabiatı gereği bazı zaaflarından imtihan olmadan cennete gireceğini mi sanıyor.?(Bakara Suresi:214) sorusuna her dönemde muhatap olan insan tarafından cevaplandırılması gerekir.
 
Mustafa YILDIZ

Yorum Ekle
Yorumlar (1)
AHMET YAHYA | 21.06.2022 04:21
Allah razı olsun.Yazıları urganla çekiyoruz.Teşekkürler