Tarihi, çözüme odaklananlar, vizyon üretenler yazıyor. Sadece soruna yoğunlaşanlar, problem üretenler kaybedenler oluyor.
Çözüm, vizyon tartışmalı görülebilir. Zamanla da anlaşılan sıkıntılı veriler bulunabilir; insanlar onlara rağbet ediyor.
Şartları, oyunun kurallarını gelecek projeksiyonu yapanlar belirliyor.
Sürekli sorundan bahsetmek, hep şikayetçi olmak sağlıkla ilgili boyutu bir tarafa, toplumda 'Sen ne diyorsun?' sorusu ile karşılanıyor. 'Tamam problem var. Anladık. Ancak çözümün ne?'
Karşı zihin böyle çalışıyor.
Özal'dan sonra gelenler, insanların evlerini arabalarını kaybetmeleri ile sonuçlanan 5 Nisan krizine götürmüştüler ülkeyi; gelirken kullandıkları 'iki anahtar verecekleri' söylemini hatırlayan/hatırlatan olmadı.
Çözüm önerisi ödüllendirilmişti.
Muhalefet milleti heyecanlandıracak, sorunların halledileceği umudu veren bir tablo ortaya koyamadıkça, sıkıntılar/riskler yeteri kadar uyarıcı olsa da varolanın devamı dışında bir gelişme mümkün olamıyor.
'Hayır', 'yanlış', 'ben buna karşıyım'la başlayan söylemler, dikkat çekmeyi, ortama hakim olmayı sağlasa bile, doğru bir iletişim olmuyor. Muhatabın içe kapanmasına sebep oluyor.
Sıkılı yumruklarla konuşulmuyor. Amaç bağcıyı dövmek değil üzüm yemekse isabetli başlangıç bu değil.
'Söz ola kese savaşı, söz ola kese başı' denilmiş ya; aynı tezi farklı şekillerde ifade ederek birbirine zıt çok farklı karşılıklar bulmak mümkün.
Bu inceliği anlatan, Nasreddin Hoca'ya izafe edilen çarpıcı nükdeler vardır.
İnsanların nezaket, saygı ve edeple en hassas, problemli konuların kendilerine söylenmesine karşı asgari toleransları vardır.
Arkadan değil yüze ifade edilmesi rahatlatır. Gıyapta, -doğru bile olsa- ilgilinin mutlu olmayacağı bir konuşma problemden başka bir sonuç doğurmaz. Dinde dedikodu, koğ, gıybetin büyük günah olarak kabul edilmesinin mantığı budur.
Arkadan olumsuz konuşmanın toplumu bozan, havaya negatif enerji yayan belirtilerini herkes hissedebilir.
Çatışma önleme tekniklerinden kullanışlı olanı, tarafların birbirini dinleyebileceği, anlayabileceği, tartışmalı konuları ifade edip cevaplarını alabileceği ortamın sağlanmasıdır.
Bu yetiyor. Her konuda anlaşma gerekmiyor. Anlamak rahatlatıyor.
İnsanlar yaşadıkları sorunlar sebebiyle meydana gelen stresle herşeye olumsuz yaklaşıyor; bu negatif enerji şartları daha da kötüleştiriyor. Çevredekiler uzaklaşıyor.
Gelebilecek destekler kayboluyor. Bir kısır döngü oluşuyor. Pozitif enerjiyle başlamak olumlu gelişmeleri tetikliyor; rahat bir iklimde ilişkiler daha kaliteli, verimli, etkili hale evriliyor. Bunun için, 'İyi diyelim, iyi olalım' denilmiş.
İşleri sıkıntıda olanın yardım çabalarını artırması önerilir.
Mutlu olmak için başkalarının sorunlarını çözmek yaygın olarak kabul gören yaklaşım tarzı. Hiçbir imkanı olmayanın sabah ilk karşılaştığı kimseye gülümsemesi tavsiye edilir. Muhatabın sevinci bunu sağlayanın rahatlamasına yol açacaktır.
'Hal saridir (sirayet eder/geçirgendir)' denilmiş. 'Gülümseme sadakadır' hadisi durumu özetliyor.
Hz. Peygamber,açlığın, çaresizliğin, umutsuzluğun ortasında, gelecek güzel günleri hatırlatmıştı. Yanında bir kadın, bir köle, bir çocuk varken, kuvvetli bir umudu, ışığı, vahyi temsil ediyordu.
İktidar odaklı, sadece güç sahibi olmayı kutsama yerine, her fırsatı araştırma, tartışma, üretme için değerlendirmek herkes için doğru olacaktır.
Sizde ışık varsa onu değerlendiren bulunacaktır.
Kimsenin elinde sihirli değnek yok.
Toplumda birikim ne ise onun üzerinde bir çalışma, insiyatif alma mümkündür.
Karar sahipleri için de ortaya konulan proje, vizyon ve öneriler fırsat olacaktır.
Her taraftan bakabilen, olumlu durumları, daha iyi olması gerekenleri görenler, seslendirenler hepimiz için kıymetlidir.
Bu nitelikte olanları selamlıyorum.
Kibrin Mağlûbiyeti -1 | İlhan Akar
23.04.2024
Baş Döndüren Diplomasi AHMET GÜRBÜZ 24.04.2024
Seçimin İmkanları YUSUF YAVUZYILMAZ 21.04.2024
Kemal Kılıçdaroğlu ÜSTÜN BOL 06.04.2024
YEREL SEÇİMLER ÜZERİNE SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 08.04.2024
SİYASET VE SERMAYE YUSUF YAVUZYILMAZ 13.04.2024
müslüman ‘Allah diri’dir! valla! MUSTAFA AKMEŞE 19.04.2024