metrika yandex
  • $32.13
  • 34.75
  • GA17370

Biraz Kadın-Erkek, Biraz 6284! - 3 / Din Dayatması

AHMET HAKAN ÇAKICI
20.06.2023

 

Ahmet Hakan Çakıcı

Seküler akılcılık(rasyonalite), insan aklının mükemmeli yakalayabileceğine inanır. Aslında akla duyulan bu hayranlık ve ilerleme mitinin karışımı, Batı düşüncesinin sarhoş eden bir kendini yüceltme kokteylidir. Herhangi bir kanıtı yoktur. Bütün gerçekliğini ve gücünü Batının üstünlüğüne olan radikal/köktendinci bir inançtan alır.
Hâlbuki tarihi tecrübemiz bizim geçmişteki insanlardan insani olarak daha yetkin ve erdemli olduğumuz fikrinin tam zıddına argümanlar sunar. Ahlaki ve entelektüel ilerleme fikri, sahibi tam olarak belli olmayan bir efsanedir. Bu yüzden içinde bulunduğumuz ahlaki vandalizmin1 erdemleri ters yüz etmesinin egolarımız ve kibrimizi tatmin etmekten başka makul bir izahı yoktur.

Bu inanç, cüretkâr hadsizliği ile insanlığın sonunu getirmekte olan Post-insan’ın dinidir. 2  
Frank Wright

Seküler (Fikrine başvuracağımız bir Tanrı yoktur, varsa da umursamıyorum) diyen düşünce biçimleri Tanrı’ya inananların, inanmayanlara yapmış olduğu baskıdan –özellikle Ortaçağ Hristiyanlığının Kilise engizisyonundan- şikâyet ederler. Ancak bundan şikâyet eden kesim, yönetici sermaye sınıfının düşüncelerini, beğenilerini ya da fantezilerini (akidelerini, inançlarını) iliklerine kadar kendilerine borçlanmış ulus devletler üzerinden toplumlara kanunlar ve cezalar vasıtası ile dayatmalarının bir başka engizisyon biçimi olduğunu görmeyi ya da fark etmeyi reddederler.

Geçmişte Hristiyan Katolik mezhebi kutsallarını, önceliklerini, tercih ve nehiylerini kiliseler üzerinden toplumlarına dayatmıştı. Aydınlanma sonrası ise topluma din dayatma misyonunu kiliselerin elinden alan sermaye, devletler üzerinden bu yetkiyi, maaşlandırdıkları uzmanlar ve bilim adamlarına verdiler. 1930’larla başlayıp 2000’li yıllara gelinen süreçte tamamen küresel medyanın eline geçen din dayatma yetisinin odağı, Ortaçağ’da kilise ve papalık iken, günümüzde büyük sermaye ile bağlantılı üniversiteler ve devletleri aşan küresel ölçekli kuruluşlara kaydı.

Bu Dinin Akidesini Biraz Tarif Etmeye Çalışalım

Batının evrimi esas alan ve kendini, dünyanın merkezine koyup evrimsel olarak gelmiş geçmiş en gelişmiş insan modeli olarak gören anlayışı, yalnız TANRI’yı değil, insani sıfatları, ahlakı ve ahlaktan türeyen tüm diğer değerleri (aile dâhil) son kullanma tarihi geçmiş uygarlıkların, terk edilmesi gereken, köhne artıkları olarak tanımlıyor. Dolayısı ile şu an içinde bulunduğu seküler düşüncenin hayat nizamını, ürettiği bilgiyi ve tercihleri, “en ileri”, mutlak, tartışılmaz gerçekler olarak sunarken; geçmişte aşağılanmış, sapıkça ve iğrenç görülen filleri, -ahlakı tersyüz ederek- “özgürleştirme” adına kutsuyor.

Ahlakın Tersyüz Edilmesi: Tanrının Şeytanlaştırılması, Şeytanın Tanrılaştırılması

Mesela LGBTTİQ+ çevrelerin yılda bir yapmış oldukları yürüyüşün isminin ONUR YÜRÜYÜŞÜ olması, FEMEN Örgütünün soyunarak eylem yapıyor olması ve çıplak göğüslerini “silah” olarak tanımlaması gibi eylemler ahlakın ters yüz edilmesi yönünde hamleler olarak görülebilir3. Zira çıplak göğüslerle vurulabilecek tek hedef sanırım AHLAK’tır.

Ahmet Hakan ÇakıcıÖrneği çıplaklıktan verirsek; Kitabi dinler, “Hiçbir hayvan örtünmez. Sadece insan örtünür” derken, “Hayvanilikten kopmayı olumlayıp, “örtünmeyi” tavsiye ederler. Diğer taraftan çıplaklanarak hayvanlarla yakınlaşmayı ise insanlıktan çıkma görerek olumsuzlarlar. Post-Modern Seküler Din ise “hiçbir hayvan örtünmez. İnsan giyinerek ve örtünerek, insani kibrini beslemek ve hayvanlar üzerinde İKTİDAR kurmak için doğallıktan, doğasından sapmış, yoldan çıkmıştır” derken hayvanlardan farklılaşmayı olumsuzlar, hayvanlarla özdeşleşmeyi de olumlamış olur.

Bu tartışma, “İnsan , Tanrının yeryüzünde gölgesi, eşref-i mahlukat mıdır yoksa sadece diğerlerinden biraz daha gelişmiş düşünebilen, alet yapabilen, konuşabilen ve tecrübe biriktirebilen bir  HAYVAN mıdır tartışmasına gelip dayanır. Ve  tartışmayı “İnsana asalet verecek Tanrı diye bişi yok, sadece gelişmiş  bir hayvanız” diye neticelendirir.

Batının geldiği bu, Post-Modern Seküler nokta, Ahlakı, erdemleri ve “insaniyeti” yok eden süreçleri (Nietzsche’nin Ahlakın Soy Kütüğü Teorisinden hareketle)  insanilikten ya da insani tekâmül sürecinden bir sapma olarak değil, gelişmiş insanın olması, gitmesi gereken yer olarak idealize eder. Ancak sadece kendine idealize etmekle kalmıyor, bu ideolojiye/DİNE karşı gelişen muhalefeti ve ahlaki değerlerin ters yüz edilmesi sürecine direnenleri baskılıyor.

Bu noktada altını çizmek gerekir ki; tüm dinler kendilerinin “En YÜCE” öğretiye sahip olduğunun iddiasındadırlar, bu zaten olması gerekendir. Kendine güvenmeyen bir din varlık nedenini açıklayamaz. Ancak dinlerin ya da modern dinler olan ideolojilerin kendilerini başka toplum ya da dini cemaatlere dayatmalarını “faşizm” olarak tanımlayan Batı; kendi ideolojisini ya da dininin kabullerini ve tercihlerini diğer toplumlara dayatmasını “kutsal misyon”, “başka toplumları AYDINLATMA”, “Kurtuluşa erdirme”, “Çağdaşlaştırma” vs. adı altında meşrulaştırır. Bu da bize Batı misyonerliğinin ve  sömürgeciliğinin sonuna gelmediğimizi, Batının “Kurtuluş Mitolojisi Misyonerliğine” dayalı sömürgeciliğinin kılık değiştirerek devam ettiğini düşündürtüyor.

Bu noktada Batı’nın Kurtuluş Mitolojisine dayalı misyonerliğinin “vaad edilmiş topraklar” adına Kızılderili ırkını yok ederken, Çİnden Afrika’ya, Hindistan’dan Güney Amerika’ya kadar devasa bir coğrafyaya büyük acılar götürdüğünü hatırlamamak elde değil. Gördüğümüz kadarı ile Batı YENİ bir “Kurtuluş İdeolojisi” ile bizi kurtarmak istiyor. 

Güçlü Kadın Tanrıya Karşı

Post-Modern Seküler Din, geçmişin ilkel ataerkil/patriarkal düzeni olarak gördüğü dirençli geleneksel ve YEREL yapıları dağıtmak için “kadını” bayraklaştırıyor ve verdiği mücadeleyi gericiliğe, geçmişin TOKSİK(zehirli) kalıntılarına karşı verilen bir “iktidar mücadelesi” olarak tanımlıyor.

Bu, Post-Modern Seküler Din’in ŞEYTAN’laştırılmış figürü, “özellikle kadınların, eşcinsellerin, fahişelerin, orospuların, hayâsızların, teşhircilerin, röntgencilerin, pedofililer, tefecilerin, bankacıların ve benzeri günahkârların dışlanmasına ve acılar çekmesine sebep olan, aynı şekilde diğer erkek ve kadınları da cinsel baskı ve kontrol altına alan, cinsel tatminsizliğe ve onun kaynaklık ettiği ŞİDDETİN üremesine sebep olan “ERKEK”tir. (Elbette ki her erkek değil, AHLAK erkeği, Andropos). Erkek, “Ahlak” denen bir uydurmalar manzumesi ile kadınlar ve diğerleri üzerinde iktidar kurmuş, kadını ezmiş ve malı haline getirmiş, diğer toplumsal cinsiyetleri ise tamamen yok saymıştır.

“Erkeğin” iktidarının yıkılması, KADININ ve diğerlerinin özgürleşmesi için; şehvetin özgürleşmesi de yeryüzünden şiddetin kalkması için önemlidir. Zira şiddetin kaynağı tatmin edilmemiş cinsellik dürtüsüdür.

(Dikkat ederseniz “KADIN Konusu“ dönüp dolaşıp sürekli büyüklerde ve çocuklarda şehvet serbestliğine, anormal cinsellik biçimlerine (LGBTTGİP+ ve cinsiyetsizlik ideolojisine gelip dayanmak zorunda kalıyor.)

Erkekten kasıt, hiç biri kadın ya da eşcinsel olmayan Peygamberlerdir. Kutsal metinlerin hiç biri (Kur’an hariç) kadını muhatap almaz. Aslında TANRI, Erkeğin iktidarının ismidir. Tanrı ERKEKTİR ya da ERKEK Tanrıdır. Bu anlamda özgür ve GÜÇLÜ KADIN, erkeğin/Tanrının iktidarına meydan okumanın sembolüdür.

Ahmet Hakan Çakıcı(Siyahileri, Kızılderilileri, Asyalıları, çingeneleri, şişmanları, çirkinleri, hastaları, özürlüleri, Müslümanları, Budistleri, Hinduları vs. dışlayan “Beyaz Anglosakson Sağlıklı” VİTRİVİUS ERKEĞİ konusuna başka bir makalede değindik. 4)   

GÜÇLÜ KADIN5, erkeğin iktidarının sonlanmasını temsil ederken, Erkeğin iktidarının sonlanması AHLAK denen zeminin aşılması ile mümkün olacaktır6. Çünkü erkeğin ürettiği  “Tanrı, peygamberler, din adamları, kutsal kitaplar, dinler, gelenekler vs.” gibi iktidar araçları ancak ve ancak AHLAK zemini ile var olabilirler. Bu zemin yok edildiğinde onlar da tarihin çöplüğüne doğru savrulmak zorunda kalacaklardır. Bu noktadan bakıldığında “penisi olan KADINLAR” (translar) biyolojik kadınlardan daha kadındır. Çünkü onlar ahlaki zeminin en uyumsuz parçalarıdır. Ahlaki zemini reddederken, erkek-kadın ilişkisini de ters yüz eden radikal lezbiyenler7 de, biyolojik kadınlar arasında en gerçek KADINLARDIR.
Diğer yandan “ahlak” ve “erdem” sahibi kadın da, her ne kadar biyolojik olarak dişi olsa da kadın değil, toplumsal cinsiyet olarak ERKEKTİR.  

Bu Post- Modern Seküler Din Batıda, devletler, TV, sosyal medya ve ünlüler üzerinden adeta bir beyin yıkama ritüeli olarak 3-4 yaşlarından itibaren tüm topluma dayatılıyor8. Nietzsche’nin “Tanrı’dan henüz kurtulamadık, O, dilbilgisinde yaşıyor” yol göstermesine tabi olarak toplumun dili ile de oynanıyor9. Tanrı’dan geriye kalan bir zombi olan Ahlaki artıkları (ar, namus, şeref, hayâ, mahrem, iffet vs.) silme çabası Batının bitmez “tek boyuta indirgeme” takıntısı ile birleşince, dil de tek boyutlu cinsiyetsiz bir dile indirgeniyor. Dayatılan bu dile karşı çıkanlar psikolojik aşağılamalara maruz kalıyor, tehdit ediliyor hatta işlerinden atılabiliyor10. Bu dile sahip olmayan çalışmalar, araştırmalar -içeriği ne kadar kuvvetli olursa olsun-  büyük medyada yer alamıyor, üniversitelerde tezler, makaleler kabul edilmiyor, dergilerde yazılar yayınlanmıyor. Mili Eğitim ve Kültür Bakanlıklarının müfredatlarından ve yayınlarından bu kelimeler kazınarak yeni nesillerin işitmesinin önüne geçilmeye çalışılıyor.  

“Bunların 6284 no’lu kanun ile ne alakası var?”

Malumunuz dinler, neyin helal, neyin haram, neyin meşru, neyin gayr-i meşru olduğunu tanımlayan yani günlük hayatı organize eden düşünce sistemleridir. Neyin kıymetli, neyin kıymetsiz olduğunu va’z eder, nasıl yaşanılacağını, hangi değerler üzerinden ilişki kurulacağını öğütlerler. Onları DİN yapan da budur.

Bu, aynı zamanda bir değerler hiyerarşisi tanımlamak anlamına da gelir. Zira insan tercih yaparken tüm kazanımları aynı anda elde tutamaz. Hedeflediği, ulaşmak istediği şey uğrunda bir şeyleri öncelerken aynı anda bir şeyleri de ihmal etmek ya da görmemezlikten gelmek zorunda kalır. Tüm dinler, inanç sistemleri hatta birey olarak insanlar bunu yapmak zorundadır. İşe giden insanın, para ihtiyacını öncelerken özgürlük ihtiyacını ihmal etmesi gibi.

İşte bu öncelikler sıralaması ya da göz ardı edilenler hiyerarşisi ile dinler, kendilerini diğer dinlerden ayırt ederler.

Örnekleyelim:

- Mesela Kitabi dinler ahlak ve erdemli bireyi öncelerler. Bu nedenle toplumda kıymetli biri olmayı “şeref”, “izzet” ve “namus” sahibi olmakla tanımlarlar. Bu hedefe ulaşmak için de özgürlüğü ve cinselliği kısıtlarlar. Bunu disipline edebilmek için zinayı yasaklaması, bireyin özgürlüğünün ihlal edildiği; zinaya ceza talep etmesi ise vücut dokunulmazlığının ihlal edildiği noktadır. Ulaşılması gereken ütopyası CENNET yani Tanrının rızasıdır. Bu hedefin önündeki her türlü engelin kaldırılmasına odaklanır. Onay makamı Tanrı’dır.

Bu değerleri benimsemenin,  arzularından fedakarlık etmenin, şehvetini ve diğer arızi diye tanımlanmış duygularını mümkün olduğunca kontrol altına almış olmanın karşılığında ortaya çıkması ümid edilen “AHLAK ve Erdem İnsanıdır” (İnsan-ı kamil).

Post-Modern Seküler Din ise şerefi, başarı (güç/para/konfor) ya da statüde görür. Bu anlamda Machiavelli’nin dediği gibi başarıya giden her yolu mubah saymaktan da çekinmez. Para kazandıran (zenginlerden çalmak hariç) her yol şeref verirken bu uğurda ahlak, ar, namus, iffet, mahrem gibi değerler, ihmal edilebilir, hatta baş belası pozisyonuna düşer. Ahlak ve erdem talebi küfür olarak pekâlâ değerlendirilebilir.

Ulaşılması gereken ütopyası ŞEHVET, haz, konfor ve mümkün olduğunca ölmemektir. Hazza ve şehvete ulaşmanın her türlü yolu gibi erotizm ve teşhirci çıplaklık normalleşir. Hatta porno bile bu toplumların olmazsa olmaz NORMU/ normali olarak günlük hayatın içine girmiştir. “Eğitim(?)” amaçlı tavsiye bile edilebilir. Hakeza Toplumsal Cinsiyet ideolojisi çerçevesinde LGBTTİQ+ ‘dan pedofiliye, ensestten zoofiliye kadar her türlü HAZ biçiminin11 meşrulaştırılmaya çalışılıyor olması HAZ ve ŞEHVET kutsallarına (putlarına) verilen kıymeti hissettirmeye yeterli olabilir kanaatindeyim.

Post-Modern Seküler Dinin ürettiği ürün ise bireyselliğe, menfaate ve hazza tapan bir modeldir. Tüm değerleri, “Sana Ne, Bana Ne” veya “Bana göre, sana göre” sloganlarında toplanabilecek şehvet ve hazza dayalı “BENCİ”likte özetlenebilir.

“İyi insan olma” hedefi gözden kaybolmuştur.  Hatta “iyi” olmak ayak bağıdır. Kanaatimize göre “İyi kızlar Cennete, kötü kızlar her yere gider” aforizması bu dinin ruhunu tanımlar.  
Dikkat edilirse 6284 ve onun atıf yaparak kaldırılmasına rağmen ayakta tuttuğu İstanbul Sözleşmesinin üst değeri HAZ ve ŞEHVETE ulaşabilme özgürlüğüdür ve ahlaki değerler ihmal edilebilir değerler olarak kabul edilir.

- Ölçünün değişmesi ve kıymet skalasının ters yüz edilmesi ile kar hane çalışanları ve eşcinseller, “namus” meselesi sebebi ile kitabi dinlerde kınanan öğelerken, parayı kutsayan Post-Modern Seküler Din ise onları “seks işçisi” diyerek onurlandırır. Benzeri şekilde velayet davalarında annenin seks işçisi ya da kar hane çalışanı olmasının velayete engel olarak görülmemesi, aldatan kadına erkeğin tedbir nafakası ödemeye mahkûm edilmesi gibi uygulamalar “para” karşısında ahlak/namus meselesinin ihmal edilebilir bir pozisyona gelmesi ile ilgilidir kanaatindeyiz.12

Sözleşme ve 6284, “parayı”, “para kazanmayı” (maddiyatı) tüm değerlerin üzerine koyarak, değerler yelpazesini Post-Modern Seküler Dine göre yeniden düzenler.

- Mesela kitabi dinler, kendinin, kadının ve çocuğun -genel anlamda toplumun- bir ahlak ve erdem çerçevesinde yaşatılmasının sorumluluğunu erkeğe vermişlerdir. Erkeğin sorumluluğu evin geçimini temin etmek, özel anlamda, evin ve ev ahalisinn, genel anlamda, yurdun/obanın emniyetini ve menfaatlerini dışarıya karşı savunmak, geniş ailenin namusunu korumak ve çocukların ahlak ve edep üzerine terbiyesini vermektir. Bu sorumluluklar çerçevesinde “baba”ya, evin ve ailenin yöneticiliği/kavvamlığı payesi verilmiştir.
Ancak gelişen robotik yapıların erkeğin gücüne ihtiyaç bırakmaması, diğer taraftan kadının ve çocukların koruma ve güvenliğini devletlerin üstlenmesi, evin, obanın ve yurdun savunulmasını maaşlı profesyonel  örgütlerin devralması (polis, ordu, jandarma, bekçi vs), kadının sanayiye çekilerek ücretli işçiye dönüştürülmesi ile kadının, erkeğe olan maddi muhtaciyetinin kırılması Erkeği boşa düşürdü.  

Post-Modern Seküler Din,  boşalan alanı, iki kutsalına (şehvet ve haz) ulaşabilmek için yonttuğu üçüncü bir put ile doldurdu. “Karışılamazlık putu”.

Karşılamazlık putunun önünde hem kadın için hem çocuk için en önemli engel yine “Ahlak Erkeği” (baba, koca, abi, kardeş, oğul, dede, amca, dayı vs)idi. Bu nedenle direk hedefe konuldu. Erkek artık ne karısına karışabilirdi ne çocuklarına, annesine, torununa,  kardeşine. Namusun, arın, hayanın, edebin, şerefin, ırzın, iffetin ve helalin bir kıymeti yoktu. Yani Erkeğin nöbetini tutacağı, tutması gereken bir değer de ortalıkta kalmamıştı.

Boşa düşmüş  erkek, -özellikle baba- evde bir fazlalık olarak, kadının ve çocuğun izin verdiği yere kadar “sığıntıdır”. Erkeğin EVDEN atılabilecek bir varlığa dönüşmesi onu EVSiZ, yersiz, yurtsuz bırakır.

Ahmet Hakan Çakıcı“Ahlak insanını” hedefleyen ilahi dinlerde “baba” çocuklarını ahlak ve erdem üzerinde yetiştirmekten sorumlu en önemli figürken, “şehvetin” kutsandığı modern seküler dinler için baba (ve anne), çocuklarını kutsal şehvet ayinlerinden uzak tutmaması, onlara karışmaması gereken  baş belası figürlere dönüşürler. Çünkü onlar kızlarının sağlıklı bir aile kurmasını önceler ve serbest cinselliği ihmal edilebilir görürler. (TV’ler de erkek arkadaşlarına ya da partilere ulaşmaya çalışan, erotik kızların başına bela olmuş –olumsuzlanan- EBEVEYN tiplerine dikkatinizi çekmek isterim.)

6284’nolu yasa babanın (ve annenin)  çocuklara ahlak ve terbiye vermesi gerektiğine inanmayan bunu küresel sömürgeci dinin evlerimizde, ellerimizde ve okullarımızdaki temsilcileri olan TV, Sosyal medya ve rehberlikçilere/psikiyatristlere veren Post-Modern Seküler Dinden taraf alarak ahlak ve erdemin gelecek nesillere aktarılmasının engellenmeye çalışıldığı sürece aktif katılır.

- Post-Modern Seküler Din bu sebeple bizi bir başka sorunla daha yüzleşmeye zorlar. “Çocuk Kimindir?”

Kitabi dinler çocuğu özelde babanın ve ailenin, onlar olmazsa onların bağlı olduğu cemaatin çocuğu olarak görürler. Dolayısı ile her baba, çocuğunu kendi dinine ve değerlerine göre yetiştirmekte özgürdür. Bireysel zorbalıklar olmuş olsa da Sovyetler Birliği ve Komünist Çin’de olduğu gibi tüm toplulukların çocuklarına, kız erkek demeden ailelerinden koparılarak din dayatılmasını kitabi dinler onaylamazlar.

Lakin Modernite ile birlikte çocukların; uğurlarında ölecek askere ihtiyacı olan ulus devletin mi yoksa okullarda işçisi ya da memuru olmaları için yetiştirildikleri fabrika sahiplerinin mi MALI oldukları tartışması gündeme girmiş ve devletin malı oldukları sonucuna varılmıştır. Post-Modern dönemin Seküler Dini ise çocukların sahibi olarak bize, “gelecekte onlara iş vermemiz için bizim kapımızı çalacaksanız, onları yapmadan önce bize soracaksınız13” diyen egemen sermayeyi işaret ediyor gibi. Çünkü anne ve babanın çocuk terbiyesinden tamamen koparıldığı hatta kreş rüşveti verilerek, çocukların 3-4 yaşından itibaren anne kucağından alındığı14 süreçte çocukların terbiyeleri küresel hegemonyanın işaret ettiği dili işleyen uzman, psikolog, rehberlikçiler ile TV ve sosyal medyaya devredilmiş durumda.

6284 no’lu kanun ile çocuğa ceza verme yetisini TEKELİNE alan devlet, çocuğa ebeveynini evden uzaklaştırabilme yetisi vererek çocuğun terbiye sürecinden ebeveynlerini dışarı atmış oldu. Kanaatimize göre bu pek ala “ailenin”, küresel sömürgeciliğin din dayatmasının önünde engel olma pozisyonundan çıkarılması olarak düşünülebilir.
Dikkat edilirse Post-Modern Seküler Din çocuğun cinsel serbestiyeti için özelde babayı ve aileyi ihmal edilebilir görür.

(Nasıl ki, aile reisliğinden erkeği atılması, kadını ailenin reisi yapmamış, aile ile hiç ilgisi olmayanları ailenin içine sokmuş, boşanmaların ve yalnız yaşayanların artmasına sebep olmuşsa, çocuğun ebeveynini evden uzaklaştırması da çocuğa özgür seks yolunu açmış olsa bile aile ile çocuğun mesafesini de açacak, ergenliğe eren ya da 18 yaşını dolduran çocuğu aileye yabancılaştıracak ve yük haline getirecektir.)

- Mesela Kitabi dinler cinsel ihtiyaçların aile içinde görülmesini çiftlerin birbirlerine karşı sorumluluğu olarak tanımlarlar. Helal çerçevede birbirlerine yardımcı olmaları tavsiyesinde bulunulur. Bu noktada zinaya gitmemeyi öncelerken çiftlerin bireysel konforunu ihmal edilebilir görür.  

Post-Modern Seküler Din zaten aileye inanmaz, tam aksine çiftlere “cinsel deneyimlerini” zenginleştirmeyi önerir. Bu nedenle özellikle ahlak erkeğinin ısrarla aynı kadından talep edeceği cinselliği anlamlandıramaz ve onu zımnen de olsa DIŞARI gitmeye zorlar. (Bu durum farkında olmadan dindar erkeği çözümsüzlüğe itmektir). Bunu da erkeği dilediği gibi terbiye edebilmesi için kadının eline verdiği sopa ile yapar. (“Evlilik İçi Tecavüz” sopasını gören akıllı erkek (?) nikahtan kaçıp ahidsiz, sorumluluğu olmayan bir beraberliğin yolunu bulmak zorundadır.)

Bu durumda da bazı sorular kaşımıza çıkar: Rus milletvekili Vitaly Milonov’un işaret ettiği gibi15, “Devlet ya da Feminist Queer yapılar, yatak odasının kapısında hatta karı kocanın arasında yatıp her sorun çıktığında aileye müdahale ettiğinde evliliğin devam ettirilebilmesi mümkün müdür?” Ya da devletin veya feminist Queer yapıların görevlendirdiği bir memurun müdahale gücünün karı kocadan fazla olduğu bir yerde sağlıklı bir evlilikten söz edilebilir mi?

Bizce erkeğe verilmiş, “ardına bakmadan kaç” tavsiyesinden başka bir şey değildir bu.

Zira “aile içi tecavüz” meselesinin, mutlu günlerde hiç gündeme gelmezken, kadının erkeği cezalandırmak, intikam almak, tazminat ya da nafaka koparmak gibi suiistimale açık durumlara geldiğinde birden ortaya çıkıyor olması, meselenin şiddet meselesinden çok kadının, erkeği terbiye etme sürecinde dilediği zaman kullanabileceği “sopalama ya da şantaj hakkı” olarak okunabileceği kanaatindeyiz.   

Gözden Kaçan

Kanaatimize göre, 6284 no’lu kanun ve atıf yaptığı bizdeki ismi ile İstanbul Sözleşmesi (asıl ismi Avrupa Sözleşmesi) toplumların, “Gerçek ve mutlak tek hakikatimiz, gerçekte hiçbir hakikatin (iyi, doğru, güzel, hayırlı, Tanrı, ahlak vs.’nin) olmadığıdır” (posttruth) düşüncesi üzerinden yeniden yapılandırılması sürecini içeriyor. Yani Batı, bir numara çekerek kendi hakikatini bizlere dayatıyor.  

Post-Modern Seküler Dinin toplumlara çektiği numarayı Murat Sayımlar’dan bir alıntı ile tarif etmek istiyorum:
“Herkesin kendisine göre bir bakış açısı vardır. Kendi bakış açısından gördüğü kendisi için HAKİKATTTİR. Diğerlerine, onun doğrularına saygı duymak düşer” diyorlar.

Bu felsefe temel olarak İNSANIN sabit bir hakikatinin ve bu hakikate dair hükümlerin olamayacağını işaret eder. Ve pratik düzeyde herkes kendi doğrularını kendisi üretir, yargısını ortaya koyar. Pratik düzeyde bu, "hiç bir göreceli unsur diğerine müdahale etmemelidir" fikrini özünde taşır.

Yani sahiplenilebilecek DOĞRU budur, GERÇEK budur, İYİ budur, GÜZEL budur denilebilecek hiçbir HAKİKAT yoktur! Dolayısı ile kimse kimseden bir din, ahlak, erdem çerçevesinde davranmasını bekleyemez; Karı-Koca, Baba-kız, Anne-oğul, Abi-Kardeş bile olsanız, demektedirler. 

Buradaki HİLE şudur; pratik düzeydeki "doğru, zaruri ve meşru" kavramlarını kişi sanki bizatihi KENDİSİ üretiyormuş gibi sunulmaktadır. Halbuki HAKİKAT yargıları (medyadan-AHÇ) manipüle edilerek üretilmekte ve kendi yargısını kendisinin ürettiği sanrısına kapılan insanlar da bu manipülasyon üzerinden kontrol edilmektedir.”16

İlk olarak burada gözden kaçırılan “toplumların kendim beğendim”, “böyle düşünüyorum”, “bana göre böyle”, “benim tercihim” dedikleri kelimeler aslında kendi ürettikleri kelimeler, zevkler değillerdir. Zira akıl kendi değerini üretemez. Böyle bir yetisi yoktur. Kişi aklını, ya nefsinin ya ümid ettiğinin ya korktuğunun ya da İMAN ettiği/güvendiği kimsenin eline verir. Hayranı olduğunu taklit etmeye başlar.

Post-Modern Seküler Din dayatması toplumlara eğer akıllarını geleneksel, dini ya da ahlaki değerlere teslim etmezlerse kendi düşüncelerini, kendi tercihlerini kendilerinin üretebilecekleri sanrısını verir. Bu aldatma ve manipülasyondur. Zira o değerlerin yeri, okullar, MEDYA, TV ve Sosyal medya üzerinden dayatılan düşünceler, beğeniler, zevkler ve tercihlerle doldurulur. Yani, bireyin “benim tercihim” dediği şey aslında egemenin medya veya devlet üzerinden dayattığı kelimelerden fazlası değildir.

İkinci olarak eğer doğru, hakikat, HAKK, hayırlı ve güzel yoksa güçsüzlerin,  güçlülere bir davranış dayatma ya da erdem ve ahlak talebinde bulunma güçlerinin ortadan kalkacağına dair şüphe yok. Lakin GÜÇLÜLERİN güçsüzlere davranış, din, eylem dayatmalarının önüne nasıl geçeceğimize dair hiçbir ipucunun olmadığı gözlerden kaçırılmıştır.

Son Söz

Yıllarca kendisini kapitalizmin karşısında konumlandırmış olan gerek sol gerekse feminist hareketler, kapitalistlerle anlaşıp tek cephe olunca, tüm kutsallarını (meleklerini ve şeytanlarını, doğru ve yanlışını, gerçeklerini ve ütopyasını, iyiliği ve kötülüğü) kaybetmiş olarak Post-Modern Seküler Din’in vaizi konumuna geldiler17.

Küresel Sermayenin fonlar ve medya ile alabildiğine abandığı, devletlerin küresel sömürgecilikle ters düşmeme adına destek verdiği Batılı sömürgeciliğin yeni versiyonu Post-Modern Seküler Din, tüm toplumlarda ne ahlak, ne erdem ne aile, ne de KADIN bırakacak gibi duruyor.

6284 gibi kendilerine uzatılan rüşvetleri geri çeviremeyen kadınlar, kendi kızları için bir Cehennem hazırlıyor olabilirler. Zira tarihin hiçbir döneminde erkek için meşru ilişki gayri meşru ilişkiden daha tehlikeli bir hale gelmemişti. Erkeklere uzatılan özgür, nikâhsız ve sorumluluksuz ilişki rüşvetine el uzatmayan sadece AHLAK erkeği kaldı. Muhtemelen o da sonsuza kadar direnemeyecektir.

Bizim ilmimiz buna yetti,  doğrusunu Kudret  bilir.  

Ahmet Hakan Çakıcı
Zilkade 1444


Zeyl: 6284 no’lu kanunun madde madde incelemesini Cengiz Keleş Bey daha önce yaptığı için tekrara lüzum görmüyoruz18.

1- Bilerek ve isteyerek, sanat eserine, kişiye ya da kamuya ait bir mala, araca ya da ürüne zarar verme eylemidir
2- https://frankwright.substack.com/p/the-international-religion
3- https://kaosgl.org/haber/femen-manifestosu-artik-turkce
4- Konunun beyaz, Hristiyan, sağlıklı, anglosakson vitrivius erkeği ilgili kısmını daha önce yazmıştık. https://www.ahmethakancakici.com/2019/09/2-queer-teori-ahlak-sonras-toplum.html
5- Konu hakkında daha detaylı bir yazı için https://www.ahmethakancakici.com/2019/09/2-queer-teori-ahlak-sonras-toplum.html

6- https://twitter.com/euronews_tr/status/1668936330754281473?
7- Radikal lezbiyen tabirini erkeklerle ilişkiyi kesinlikle reddeden lezbiyenler için kullanıyorlar.
8- https://www.conservativewoman.co.uk/the-project-to-brainwash-our-children/
9- https://www.theguardian.com/education/2023/jun/06/london-school-drops-sir-and-miss-honorifics-to-fight-cultural-misogyny?utm_term=Autofeed&CMP=twt_gu&utm_medium&utm_source=Twitter#Echobox=1686071820
10- https://www.gbnews.com/news/nottinghamshire-news-teacher-sacked-pronouns-row-child
11- https://tr.euronews.com/2023/06/14/lyon-belediyesinin-ekoseksuellige-maddi-destegi-tartismalara-yol-acti
12- chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2015-118-1479
13- Marc Zuckenberg’e atfedilen bir ibare.
14- İngiltere’de hükumetin 9 aylıktan itibaren çocuklara devletin kreş hizmeti vereceğine dair bir yazı için bkz: https://www.conservativewoman.co.uk/the-project-to-brainwash-our-children/?fbclid=IwAR0hUDwGsEx0fbgR0LyRBjbAO5wBLSzOL09JBkUkDcjNR72_t3nzjE6_WYU
15- https://t24.com.tr/haber/rusyada-aile-ici-siddet-adli-suc-olmaktan-cikiyor-duzenleme-kadinlari-nasil-etkileyecek,386170
16- Murat Sayımlar, Fıtratname, s:25
17- BU bölümdeki kelimeler kendilerini feminist olarak tanımlayan Nancy Fraser ve Gayatri Spivak Hanımlardan esinlenilmiştir.

 

1. Yazı : AHMET HAKAN ÇAKICI / Biraz Kadın-Erkek, Biraz 6284 - 1 /Kadın, Erkeği neden Sokağa Atar.
2. Yazı : AHMET HAKAN ÇAKICI / Biraz Kadın-Erkek, Biraz 6284 - 2 / RİNG (hertaraf.com)

Yorum Ekle
Yorumlar (1)
Ahmet YAHYA | 23.06.2023 04:15
Teşekkürler.Allah ilmini,gayretini ve hizmetini ziyade eylesi.Var olun