metrika yandex
  • $40.44
  • 47.05
  • GA29935
İtidal

“YÜKSELEN ASLAN OPERASYONU” KİMLERİN SONUNU GETİREBİLİR?

SÜLEYMAN ARSLANTAŞ
16.06.2025

Öncelikle 12 Haziran’ın ilk saatlerinde başlayan ve halen devam etmekte olan İsrail-İran çatışmalarının nedenleri üzerinde kısaca duralım.

İsrail kuruluşundan bu yana en sıkıntılı günlerini yaşamaktadır.

14 Mayıs 1948’den beri hiçbir zaman bu denli sıkışmamıştı.1948, 1956, 1967 ve 1973 savaşlarında İsrail yaptığı tüm savaşlarda hep ilerideydi.

Bu galibiyet halkası ilk kez Temmuz 2006’da Hizbullah-İsrail savaşı ile kırıldı. Zira adı geçen savaşta İsrail’in övmekle yere-göğe sığdıramadığı kurşun geçirmez denilen ‘Merkava Tankları’ Hizbullah güçleri tarafından delik-deşik edildi, tıpkı bugün Hamas tarafından delik-deşik edildiği gibi. O günlerde ABD Dışişleri Bakanı Gondeleza Rice’nin de bölgede bulunduğu bir zaman diliminde İsrail, Hizbullah lideri Nasrallah eliyle ilk ve en önemli yenilgiyi tattı. Belki de Hamas-İsrail Savaşı sırasında Hizbullah liderine yapılan suikastın arkasında bu neden de olabilir.

Netanyahu ve radikal siyonistlerin oluşturduğu bugün ki İsrail, o günden bu yana bırakınız dışarıdan göç almayı sürekli göç vermekte. Bu da siyonistleri oldukça endişelendirmekte. Sözde İsrail’deki bu gidişatı durdurmak için mevcut siyonist kabinenin şiddetle savaşa ihtiyacı olduğu muhakkak.7 Ekim’de başlayan Aksa Tufanı, İsrail’e bu fırsatı verdi. Ne var ki 7 Ekim’den günümüze kadar İsrail asla Hamas karşısında istediği hiçbir hedefe ulaşamadı. Hava gücü üstünlüğü ile masum, imanlarından başka hiçbir savunma gücü olmayan Gazze halkına karşı yapmış olduğu soykırımdan başka İsrail’in elinde hiçbir şey yok. Bu durum da Netanyahu ve Kabinesini oldukça zor durumda bıraktı. Bu bağlamda İsrail’in mevcut yönetimi Hamas'ın elindeki rehineler konusunda yoğun bir kamuoyu baskısı altında kaldı.

Gerek içerideki kamuoyu baskısı ve gerekse dış dünyadan yükselen İsrail aleyhtarı sesler Netanyahu ve Hükümetini yeni bir arayışa sürükledi .İran’a karşı başlatılan son saldırıların arka planında yatan ana nedenler sırasıyla; öncelikle İsrail yargısı önünde ciddi şekilde suçlanan ve yargılanan Netanyahu’nun siyasi ömrünün uzatılması için bir gerekçe, ikincisi ise İran’ın nükleer çalışmalarını sonlandırarak nükleer silaha ulaşımını engellemek, son olarak da İran’daki rejimi devirmek.

İsrail bu hedeflere ulaşabilir mi?

Sanmıyorum.

Aslında Netanyahu’nun İran’a yönelik bu son saldırısı bana İkinci Dünya Savaşı’ndaki Hitler Almanya’sının ’Barbarossa Harekatı’nı hatırlattı.

Takvimlerin 22 Haziran 1941’i gösterdiği gün Hitler, Sovyet Rusya’ya karşı geniş bir kara ve  hava harekatı başlatmıştı. Bu harekat neredeyse tüm dünyada Almanya lehine müthiş bir harekat olarak değerlendirildi. Ama zaman gösterdi ki bu harekat aynı zamanda Hitler rejiminin düşüşünün de başlangıcı idi. Eğer beni komploculukla suçlamazsanız ben de diyorum ki Netanyahu’nun başında bulunduğu İsrail bu harekatla kendi sonunu hazırlamakta. Evet, doğru İran gerek Hamas-İsrail Savaşı’nda ve gerekse Nisan 2024’de İran’ın Şam Büyükelçiliği’ne yapılan İsrail saldırısına ve yine sonraki saldırı ve katliamlara zamanında cevap vermediği ya da veremediği için bu İsrail’in  son saldırısına zemin hazırlamış olabilir. Ama bir şeyin altını çizmek lâzım ilk defa İsrail saldırısının ilk saatlerinden sonra İran toparlandı ve ses getirici füze saldırılarına başladı. Tahran başta olmak üzere İran’ın muhtelif kent ve tesislerine yapılan saldırılar İran’da bir çözülmeye neden olmaz.

Zira harekatın başladığı saatlerden itibaren İran halkı sokakta, İsrail halkı sığınakta. Üstelik İran dışındaki İranlılar ülkelerine dönerken, İsrail halkı ülkelerinden kaçıyor.

Dilerseniz birazcık geriye gidelim. İran İslâm Devrimi 11 Şubat 1979’da gerçekleşti. İran-Irak Savaşı ise 22 Eylül 1980’de başladı ve bu savaş ancak 8 Ağustos 1988’de Devrim önderi Ayetullah Humeyni’nin BMGK’nin 598 sayılı kararını kabulü ile sonlandı. Sekiz yıl süren bu savaşta İran ve Irak’ın toplam can kaybı bir milyon dört yüz elli bindir. Yeraltı ve yerüstü kayıpları da fevkalâde fazla oldu. Üstelik İran bu savaşla Humeyni sonrası İran’ı inşa edecek neslini de kaybetti. Keza devrimden bu yana başta ABD olmak üzere çeşitli ülkelerin ekonomik, teknolojik baskıları başta olmak üzere çeşitli yaptırımlarla yüz yüze geldi. Ve en önemlisi de İran’ın savunma ağırlıklı başlattığı tüm çalışma ve gelişmeler emperyal güç odaklarının sürekli tepki ve baskısı altında kaldı.

 Amerika’nın, ‘7 Ekim Aksa Tufanı’ sonrası Doğu Akdeniz’e yığdığı savaş gemilerinin Hamas için konuşlandırıldığını düşünüyorsanız bu doğru değil. Bu gemiler ve bölgedeki  ABD üslerindeki çeşitli harb araç ve gereçleri İran için, Mısır için, Türkiye için konuşlandırıldı. Mısır gerek içerideki muhalefet nedeniyle ve gerekse ekonomik ve dış borçlar nedeniyle İsrail’in yaptıklarına karşı pasif- edilgen bir politika izledi.Türkiye ise her platformda İsrail’e  işledikleri soykırım, cinayetler ve savaş suçlarına karşı başından itibaren diplomatik çabalarını sürdürdü ve sürdürmeye devam ediyor.

Yeterli mi, bence hayır. En azından Suriye Devrimi sonrası geçen süre zarfında Suriye ile ‘Güvenlik Anlaşması’ ya da ‘Türkiye-Suriye Askeri  Eğitim Ve İşbirliği Anlaşması’ adı altında bir anlaşma yapabilirdi. Bu anlaşma İsrail için ciddi anlamda caydırıcı da olabilirdi. İran konusuna gelince, İran İsrail’e karşı vekalet savaşını önceledi. Öyleki 7 Ekim Aksa Tufanı esnasında Hizbullah’ı hemen devreye sokmuş olsaydı belki de bizler bugün, Aksa Tufanı sonrası İsrail’i konuşacaktık. İran gerek Aksa Tufanı sonrası ve gerekse bugün bilhassa istihbarat, istihbarata karşı koyma, zamanında meşru müdafaa hakkını kullanma gibi konularda zayıf ve yetersiz kaldı. Bunların yanı sıra da içerideki İsrail lehine casusluk yapanlara, İran içerisindeki Mossad ajanlarına karşı gereken tedbiri almadığı ortada. Reisi, Heniye, Nasrallah suikastları ortada iken  ve yine muhtemel İsrail saldırısı eşikte iken bir ülkenin genelkurmay başkanının yatağında öldürülmüş olması kabul edilebilir değildir.

ABD açısından İsrail saldırısına nasıl bakmalıyız?

Amerika, İsrail’in Filistin başta olmak üzere işlediği bütün cinayetlerin, işgallerin birinci derecede ortağıdır. Şu an ki İsrail’in İran’a yönelik başlattığı hava saldırılarının da mimarıdır. Zira İsrail’den kalkan bir savaş uçağının gidiş-dönüş mesafesi ortalama 3200 km.dir,oysa İsrail’in envanterinde bulunan savaş uçaklarının gidiş-dönüş menzili ortalama 2200km.dir.Dolayısıyla İsrail uçaklarının Tahran’a gidiş-dönüşlerinde havada yakıt ikmali yapmaları zorunludur. İşte İsrail’in İran’a yönelik hava harekatının havada yakıt ikmali ABD’nin havada yakıt ikmali yapan tanker uçakları ile yapılmaktadır. Trump’ın farklı farklı konuşmaları bizi yanıltmasın.

Trump ve Amerika bölgedeki tüm cinayet, işgal ve saldırıların asli failidir. Nitekim 22 Eylül 1980’de başlayan İran –Irak Savaşı’nda da savaşın sonlarına doğru Fav adasında ve diğer İran’ın kontrolünde olan yerlerde fiilen savaşa iştirak ederek, bir taraftan İran güçlerine kimyasal silah kullanımına göz yumarken diğer yandan Basra Körfezindeki Amerikan donanmasına ait Visconsin uçak gemisinden atılan bir füzeyle İran hava yollarına ait yolcu uçağını 296 yolcu ve mürettebatı ile körfeze gömdü.(3 Temmuz 1988)

Netanyahu yönetiminin İran’a yönelik son saldırılarının önemli bir nedeni de İran’ı köşeye sıkıştırarak, İran’ı Hürmüz Boğazını kapatmaya zorlamak olabilir.

Nitekim bu konuda İran Meclisi Ulusal Güvenlik Ve Dış Politika Komisyonu üyesi İsmail Kasari İran Tesnim haber ajansına yaptığı bir açıklamada Hürmüz Boğazı’nın kapatılmasının “değerlendirilmekte” olduğunu söyledi.(Şarkul Avsat 15/6/2025)

İran, Hürmüz Boğazı’nı kapatabilir mi?

Çin ile İran Mart 2021’de;”uzun vadeli iş birliği yol haritası” olarak bilinen 25 yıllık kapsamlı,400 milyar dolar ekonomik hacmi olan bir anlaşma imzaladılar.(Yasir Rashid 18 Nisan 2022 İRAM)İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatması belki de Amerika’nın işine gelebilir. Zira Çin, petrol ihtiyacının %55’ini İran’dan almakta. Keza AB petrol ihtiyacının %15’ini Hürmüz Boğazı’ndan karşılamakta. Trump’ın Çin’e  ve AB’ye karşı başlattığı ekonomik yaptırım ve savaş dikkate alındığında Boğaz’ın kapatılması Amerika’nın işine yarar. Kaldı ki Umman ile İran arasında kalan Hürmüz Boğazı, Arap Körfezi’ni Umman Körfezi ve Umman Denizine bağlayan hayati bir nakliye hattıdır. Yani dünyanın en önemli petrol nakil hattıdır. Hürmüz Boğazı’nın bu özelliği dikkate alındığında Boğaz’ın kapatılması mümkün gözükmemekte.

Başlayan ve devam etmekte olan Tahran-İsrail arasındaki bu saldırılar iki ülkeyi nereye götürür? Önce İsrail açısından olaya bakalım. Yukarı satırlarda da ifade ettiğim gibi İsrail’in başlattığı bu saldırı  en iyimser tahminle Netanyahu Kabinesinin sonunu getirebilir. Ve devamında İsrail’in saldırgan, sınır tanımaz, işgalci politikalarının da sonunu getirebilir. Belki erken ifade olacak ama ben bu saldırı sonrası Filistin konusu iki devletli çözüme yol alabilir. İsrail’in arz-ı mev’ud hayali bir başka bahara kalabilir.

İran açısından bu çatışma nasıl bir sonuç doğurabilir?

İran Devrimi sonrası İran’ı Humeyni dönemi ve Humeyni sonrası dönem olarak ele aldığımızda, Humeyni dönemindeki İran İslâm öncelikli,”Tevhidde Vahdet” ortak paydasının hakim olduğu bir İran vardı. Humeyni sonrası İran’da ise“şia mezhebi”nin ortak payda haline getirilmek istendiği bir İran’la yüz yüze geldik. Keza İran’ın Ayetullah Humeyni sonrası Ortadoğu politikası, Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da, Yemen’de ve Bahreyn’de mezhep merkezli oldu. Belki istisnai olarak Rafsancani ve Muhammed Hatemi dönemi görece daha çok İslâm ve insan merkezli idi. İsrail, İran’daki mevcut rejimi her ne kadar yıkmaya çalışsa da İran halkı buna izin vermez. Lâkin aynı İran halkı ekonomi, bürokrasi, savunma ve siyaseti uhdesinde toplayan Devrim Muhafızları’na da İran’ı bırakmaz. Sanıyorum sular durulduktan sonra daha itidalli bir yönetim iş başına gelebilir. Bu arada gerek Kasım Süleymani suikastı, Reisi cinayeti sıradan ya da tamamen dış odaklara atfedilecek cinayetler değil. Nitekim İsrail’in başta Devrim Muhafızları Başkomutanı Hüseyin Selami ve Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakir’inin  ve diğer generallerin, nükleer çalışmaları yöneten mühendislerin nokta atışı ile katledilmeleri içeriden destek alınmadan gerçekleşmesi mümkün değildir. Buna Heniye ve Nasrallah’ı da ilâve edebilirsiniz.

Sonuç olarak makalenin başlığındaki soruya verilecek cevaba gelince; İsrail’in başlattığı ve devam eden bu saldırılar Netanyahu ve kabinesinin sonunu getirebilir. İsrail’den kaçışları hızlandırabilir, İsrail’in can damarı mesabesindeki Hayfa limanının devre dışı kalması gerçekleşebilir. İsrail’i 1967 öncesi topraklarda bir Filistin Devleti’nin kurulmasına mecbur edebilir. İran ise iki Ordulu bir güvenlik ve askeri yapılanmadan arınarak, ruhanilerin, radikallerin egemen olmadığı, Rafsancani ve Hatemi dönemine benzer bir yapılanmaya gidebilir. Uranyum zenginleştirme ve çalışmaları kaldığı yerden devam edebilir.

16 Haziran 2025

Yorum Ekle
Yorumlar (3)
ibrahim çatal | 23.06.2025 09:50
barbarossa olayın çözümü olmuş elinize sağlık üstadım
Nadir Adbay | 17.06.2025 22:42
Sevgili abi her zamanki olduğu gibi yine döktürmüşsünüz yorumlarınız ilginç İnşallah dediğiniz gibi olur benim naçiz kanaatim de Bu doğrultuda Allah'a emanet Selametle kalın
Vahdettin / Adana | 17.06.2025 17:59
Selâm ile... Kaleminize yüreğinize sağlık Ağabey. Hürmet ve muhabbetle ellerinizden öperiz.