Cumhurbaşkanı Erdoğan en son 17.11.2012 tarihinde başbakanken ziyaret etmişti Kahire’yi. O dönemde siyasi bir devrim gerçekleştirerek, %52 oyla seçilmiş ilk cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi vardı Mısır’ın başında. Onun, Sisi tarafından kanlı bir darbeyle iktidardan uzaklaştırılması ve zindanda şaibeli ölümüyle beraber kopmuştu iki kardeş ülke arasındaki derin ilişkiler.
Çok sular aktı tabi köprülerin altından. Ama tarih ve mahşeri vicdan şahittir Erdoğan’ın kardeşliğe vefasına, komşuluk hukukuna, halkın iradesine sahip çıkmasına. Modern dünyanın ve ileri demokrasilerin aksine tek başına hakkı haykırmaya devam ettiğine, bu uğurda bedel ödediğine, yalnız bırakıldığına şahidiz hepimiz. Rabia meydanında darbeyi protesto için gece gündüz nöbet tutan masum Mısır halkının üzerine bir ramazan gecesi tanklarla, otomatik silahlarla yürüyen askerlerin kanlı baskınına isyan ettiğine, keskin nişancılarla hedef alınan Esma baltacı için gözyaşı döktüğüne, direnişin sembolü Rabia işaretiyle BM kürsüsünden Sisi’ye “darbeci” dediğine, “katil”, “zalim”, “firavun” şeklinde tasvif ettiğine şahidiz.
Erdoğan’ın 2012 Kahire Gezisinden
Cumhurbaşkanı Erdoğan 12 yıl aradan sonra 14 Şubatta Kahire'ye gidiyor. İlk Bloomberg duyurdu 31 Ocakta gideceği tarihi. Gerçi Kasım sonu Cezayir dönüşü uçakta, Gazze’ye insani yardımlarla ilgili sorulan bir soruyu cevaplarken yakında Mısır’a bir ziyaret düzenleyeceğini kendisi söylemişti. İletişim Başkanlığından dün yapılan malumun ilamıyla çerçeve netleşti. ‘Vaki davetlere icabeten’ önce 13 Şubatta Dubai’de "Geleceğin Hükümetlerini Şekillendirmek" konulu Dünya Hükümetler Zirvesi'ne onur konuğu olarak iştirak edecek, akabinde Kahire’ye geçerek Sisi ile görüşecek.
Bu fetret döneminde birikmiş birçok konu var ele alınacak. İki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi ve üst düzey işbirliği mekanizmalarının canlandırılması bağlamında ekonomik, siyasi, askeri anlaşmalar masaya gelecek. Mavi vatan ve Libya konusu en hassas başlıklar. Ancak Gazze de yaşanan soykırım bu ziyaretin önem ve aciliyetini daha da öne çekmiştir.
Gazze’ye insani yardımların ulaştırılması, esir takası, ateşkes görüşmeleri, savaşın sonlandırılması, özgür Filistin devleti iki ülkenin ve halkların yüzde yüz hemfikir olduğu tek konudur. Türk-Mısır ittifakı bölge barışı ve Filistin sorununun çözümü için kilit rol oynama potansiyeline sahiptir. Aynı şekilde bu ziyaret savaşın bölge dışına taşınmaması açısından da tarihi bir misyon taşımaktadır.
İsrail terör yönetiminin, güvenli bölge olduğu iddia edilen Gazze'nin Mısır sınırındaki Refah kentine operasyon emri vermesi, bu gezinin önemini bir kat daha artırmıştır. Zira az da olsa Gazze’ye insani yardımların ulaştırılabildiği tek nokta Refah sınır kapısı bu kentte bulunmaktadır.
İki kardeş ülke arasında normalleşme adımları atılmaya başlayınca içerde ve dışarda bazı merkezler ezberletilmiş nakaratlarla hükümete saldırmaya başladılar. Dışardakiler neyse ama özellikle muhalefetin sözcülerinin lağım faresi gibi arşivlerden eski videoları çıkarıp; "Siyasette adama kirlettiği testiden su içirirler." yaklaşımı neyin kafası acaba? Burada yanlış olan hangisi; dün Mısır’ın 15 Temmuzuna (ki daha kanlı ve vahşice idi) adam gibi tepki vermek mi, yoksa bugün ülke menfaati ve bölge gerçekleri doğrultusunda adımlar atmak mı?
Gerçi ne Sayın Erdoğan’ın Kahire ziyareti Sisi’nin günahlarını örtmeye yeter, ne de girdiği seçimlerden aldığı % 90 ve üzeri oy ona meşruiyet kazandırır. Kaldıki ziyareti bu amaca matuf kılmak ancak sisi yardakçılığına çanak tutmaktır.
Siyasi profiller, sistemler, hatta sınırlar dahi değişebilir ama halklar ve kültürler bakidir. İki toplum arasındaki dostluk ve kardeşlik bağları, Akdeniz’in iki yakasını birbirine bağlayacak asma köprü halatı gibi kavidir. Mısırla 11 yüzyılı aşkın tarihi ve kültürel ilişkilerimiz mevcuttur. Kahire’de üniversite okumuş birisi olarak gözlemim; Mısırlıların gıpta ile takip ettiği ülke, Türkiye’dir. Bu tür ihtilaflar ancak düşmanın ekmeğine yağ sürer.
Mısır Türkiye ilişkileriyle ilgi bu sütunlarda daha önce iki yazı kaleme almıştım. Her ikisinde de ilişkilerin bu noktaya evirileceğini ve ilk adımın karşıdan geleceğini bir temenni ve öngörü olarak dile getirmiştim. 04.06.2020’de Türkiye Mısır İlişkilerinde İkinci Bahar Havası mı? başlıklı yazımda; yarı resmi Al Ahram Gazetesi’nin eski Genel Müdürü Muhammed Sabreen’in, 15 Mayıs 2020’de “kaleminden dökülen taleplerle bir ‘detente’ durumu oluşturmak için kolları sıvamış” olduğu tespitini yapmıştım. Hakkını teslim etmek lazım backroundu olabilir ama bu konuda en büyük pay ona aittir.
Yaklaşık bir yıl önce yazdığım “Türkiye Mısır Devletyn-i Şakıkateyn” başlıklı ikinci yazımda, Kahramanmaraş depremleri üzerine, 99 Gölcük depreminde olduğu gibi ilk yardıma koşan ülkenin Mısır olduğu, dışişleri bakanları Semih Şükrü’nün bu vesileyle ülkemizi ziyaret ettiği ve o günkü hariciye nazırımız Mevlut Çavuşoğlu’nun ilk kez Kahire’ye gittiğini değerlendirmiştim. O ziyarette büyükelçilerin atanacağı ve Cumhurbaşkanlarının bir araya gelebileceği kulislere sızanlar arasında yer almıştı.
O yazının girizgâhında şöyle de bir cümle yer almış: “İçerdeki bu ağır gündemlere karşı geliştirilen direnç ve bağışıklık, ülkenin ne kadar büyük ve güçlü olduğunun da bir göstergesi aynı zamanda. Öyle ki; Türk mühendislik tarihinin zirvesi, doğuştan elektrikli, sürdürülebilir, dijital, çevreci, akıllı cihaz TOGG’un satışa sunulması, savunma sanayiinde F16’ların yerini alacak Milli Muharip Uçak ve HÜRJET’in başarılı taksi testleri, ANKA-3 İnsansız Savaş Uçağının ilk kez görücüye çıkması gündem bile olmadı doğru dürüst.”
Gelinen noktada Cumhurbaşkanının ziyareti arefesinde Dış İşleri Bakanı Hakan Fidan’ın geçen hafta Kahire görüşmelerinden sonra yapılan açıklamalarda bir konu vardı ki, dost düşman herkesin heyecana sevk etti: Türkiye'ye ait insansız hava araçlarının Mısır'a satışı mevzuu.
Bu haber barış yanlısı dost ve müttefikler arasında bir sevinç dalgası oluşturmuş olsa da bazı mihrakların acayip keyfini kaçırmışa benziyor. Bizim mahalleden de bazı muharrirler Kahire yönetiminin Hafter’le dirsek temasından dolayı bu satışın zinhar yapılmamasını düşünüyorlar. Bu arkadaşların biraz coğrafya ve tarih okumasında fayda var.
Mısır medyası da bu konuda karpuz gibi ikiye ayrılmış durumda. Sosyal medya ve yerel gazeteler bizim gibi sevinirken, Londra merkezli gazeteler bizim istemezük korusuyla aynı teraneleri okuyorlar.
2020’deki yazıda Mısır’ı bu yakınlaşmaya iten sebeplere değinirken; “Türkiye’nin Libya yönetimi ile sağladığı başarı, körfezin şımarık ve çaylak yöneticilerinin öngörülemeyen talepleri Mısır yönetimini bunaltmış ve böyle bir hamleye mecbur bırakmıştır.” demişiz. Üç gün önce medyaya düşen bir habere göre Mısır döviz krizini aşmak için Akdeniz sahilinde turistik kasabayı 22 milyar dolara BAE’ye sattı.
Bu konu Mısır’ın içinde bulunduğu ekonomik durumdan ziyade, BAE’ye satılmış olması cihetiyle bizi daha çok ilgilendiriyor. Zira İsrail’in bölgede en sıcak ilişki içinde olduğu Arap ülkesi Abu Dabi yönetimi.
Yazının ana fikriyle ilgili çelişik cümle bulan arkadaş olursa, onlara diplomatik ziyaretlerde kahve falına bakılmadığını hatırlatmak isterim.
Erdoğan’ın 2012 Kahire Gezisinden/ Kahire Üniversitesi
ABD Seçiminin Tarafları | Hamza Er
07.11.2024
DİN VE DEVRİM / Muharrem BALCI
14.10.2024
Direnişin Cesur Lideri Şehid Oldu..
18.10.2024
Tarih böyle alçaklık görmedi
16.10.2024
Söz mü Eylem mi.. Nereye? CAVİT OKUR 20.10.2024