metrika yandex
  • $32.22
  • 34.4
  • GA17200
Düşünce

Siyasal Olanın Dönüştürücü Gücü…

ABDULAZİZ TANTİK
18.04.2024

 

Siyaset, modern dönem ile birlikte baskın bir karaktere dönüşmüştür. Kadim dönemde siyaset öncelikli bir yapı olmakla birlikte farklı etkinliklerin varlık kazandığı bir zemine sahipti. Örneğin; Dinin varlığı siyasetin belirleyicisi konumundaydı. Klanlar siyaset üstü bir zemine sahipti. Aşiret, kabile, kavim, siyasal olanda belirgin bir zemine sahipti. Bu yüzden siyaset, araçsal bir zemine sahip olmakla yükümlüydü. Ama modern dönemde siyasal olan üzerinden birçok şeyin değişimi planlandığı için yegane güç temerküzü olarak öne çıkmaktadır.

Modern dönemde Kilise ve Derebeyliğin iktidar alanını geriletme ve onları siyasi mevta haline dönüştürme amacı ile demokrasi, hak, eşitlik, hukuk ve özgürlük kavramları öne çıkarıldı ve bunlar siyasal olanın temeli kılındı. Siyasal olan üzerinden Kilise ve Derebeyliğin bütün iktidar alanları neredeyse ellerinden alındı ve dönüştürüldü. Kilise, siyasal olanın rehberliğini kabul ederek yeni ‘Gücü’ kabullendi…

Demokrasi, eşitlik ve özgürlük kavramları üzerinden batı dışı toplumların siyasal olan üzerinden dönüşümü sağlanmak üzere harekete geçirildi. Ne kadar demokrasi o kadar modernleşme ve refah gerçekliği eşliğinde dönüşüm bütün hızı ile devam ettirildi. Ortodoks Rusya imparatorluğu yıkıldı. İslam halifeliği olan Osmanlı imparatorluğu çökertildi. Çin ve Hindistan Budist medeniyet çökertildi, değişime uğratıldı. Ve bütün bunlar yapılırken siyasal olanın baskın karakteri üzerinden gerçekleştirildi.

Siyasal olan aynı zamanda ‘asli gücü’ göz ardı ettirdi. Seçimler siyasal olanın belirleyiciliğini yapar görünmekteyken bile seçimlere yönelik parasal destek üzerinden istenilen adayların seçimi ise neredeyse her ülkede geçerli olan bir parametre olmaktadır. Partiler, liderleri eşliğinde istedikleri adayları seçmede tam yetkili olanlardır. Lider, olan ise zaten büyük bir paraya sahip olma zorunluluğuna sahiptir. Böylece para sahipleri liderleri, dolayısıyla partiyi, o partinin iktidarında ise muktedir olma özelliği kazanmaktadır. Bu süreç değişime uğratılmadığı sürece siyasal olanın baskın karakteri kendi gölge iktidarı tarafından uygulanmaya devam edecektir.

Aristokrasi yerini burjuvaziye aldı. Bugün ise kimin burjuvazi olacağını ise belirleyen sermayenin kendisidir. Bu sermaye ise belirli bir el tarafından koordine edilmektedir. Bu temel gerçeği görmeden siyaset arenasında olup biteni anlamakta zorlanmaya devam edileceği muhtemeldir.

Küresel Sermaye ve Küresel Güç adını alan bu yapının DSÖ üzerinden bütün ülkelerin siyasal alanını belirleyen yeni bir hamle yapmaya çalıştığı bilinmektedir. Pandemi sürecinde olup bitenleri bugün daha sağlıklı düşünmenin imkânı doğmuştur. Gözlem açık, pandemi tam bir aldatma senaryosu üzerinden gerçekleştirilmiştir. Ve bütün uluslar buna gözü kapalı inanmak durumunda kalmıştır. Bugün o aşıların ne kadar zararlı olduğu tartışılmakta ve karşı hukuki yaptırımlara yönelinilmektedir.

Bir gücün kendisi olarak dünya sistemini düzenlemeye çalışılırsa tepki giderek büyüyerek önlemler çoğalabilir. Ancak bunu her ülkenin kendi iktidarı üzerinden yaptığınız zaman tepkiler sınırlı ve ülke sınırları ile kayıtlı olur. Gazze meselesini de bu düzlemde ele almakta yarar var. Gazze ilk dört ayında güçlü bir uluslar arası halkların desteğini kazandı. Ama son iki ayı geçkindir, o Güç atağa geçerek başka olaylar üzerinden kamuoyunu yanıltmaya başlamıştır. Birçok olayı devreye koyarak gündem dışı bırakmaya başlamış ve korkarım bu giderek devam edecektir. Müslüman ülkelerin halkları kanıksamış gibi eylemliliklerini yitirmeye başladılar, yapılan eylemlerin niteliği ve etkisi ise zaten sınırlı kalmaktadır. Türkiye ölçeğinde de bunu gözlemlememiz mümkündür. İktidar desteği olmadığı zaman sınırlı bir eylemlilik yapılabilinmektedir. Hatta iç tartışma, Sünni Şii ayrışması ve tartışması ile birlikte Türkiye ve İran karşıtlığına dönüştürülmüştür. Zaten diğer ülkeler sessizliğini korumaktadır. Uzak doğu müslüman ülkeleri daha güçlü ve zengin halk protestosu yapmakta ama sonuca etkisi olacak bir özellik taşımamaktadır.

İşte bütün bu süreçler bize siyasal olanın baskın karakterini göstermektedir. İran İslam devrimi süreç içinde İran ulusal çıkar normuna dönüştüğü için temsiliyet sorunu yaşamaya devam etmektedir. Ayrıca iç ayrışmalar ve protestolar onun temsiliyetini güçsüzleştirmektedir. Bu yüzden kendi iradi tavrını tam olarak ortaya koymada çekinceler ortaya çıkmaktadır. Türkiye baştan itibaren tarafsızlığını diplomatik ilişkilerinde güçlü bir etken olması bakımından gösterdi. Söylem düzeyinde Filistin yanlısı tutumu ise politik tutumlarına pek yansımadı. Son dönemde ticari sınırlılıklar geliştirmesi de tepkilerin yoğunluğu karşısında mecburi bir tutum olarak öne çıkmaktadır.

Bütün dünya ayağa kalksa da siyasal olanı belirleyen bir güç oluşturamadığınız sürece pek bir işe yaramamaktadır. Bu temel gerçeği görerek dünya halklarının siyasal olanın baskın karakterinin farkına vararak kendisini aldatan bu düzlemin yeniden düzenlenmesini sağlayacak iradeyi siyasal bir karaktere dönüştürerek varlık sahasına çıktığında bir değişim ve dönüşüm mümkün olabilir.

Gücü salt parasal bir güce dayanmasının önüne geçilmesi şartı elzemdir. Gazze halkı bu durumu açık bir şekilde gösterdi ve temsil edebilmektedir. Ama çok zorlandıkları ve insanlık dışı muamelelere maruz kaldıkları da bilinmektedir. İşte bu bedelin bir karşılığı olarak insanların uyanarak yeni bir dirilişe imza atmaları kaçınılmaz olmalıdır. Bu irade siyasi olanı yeniden belirleyecek ve siyaseti dizayn eden güçlerin; para, iktidar, bürokrasi gibi parametrelerini yeniden düzenlemek gerektiği konusunda tefekkür edilmesi şartını yerine getirerek bir değişimi gerçekleştirmenin yolunu bulmalıdır.

İdeoloji çağı bitti nitelemesi, bir aldatmacadan öte bir şey değildir. Bu şu demektir: ‘biz sizi nasıl olmanızı istersek sizde ona göre hareket etmelisiniz’ demektir. Bu gerçeğin farkındalığı birçok şeyin yeniden yazılmasını mümkün kılar.

Yorum Ekle
Yorumlar (1)
Abdullah ademoğlu | 18.04.2024 06:53
Makalenin anlatmak istediği sivil irade gücünü yansıtacak yeni bir müslümanca siyasal yapılanma ihtiyacı oluşmuştur Türkiye özelinde. Mevcut siyasal yapılanma halktan kopmuş halkın sorunlarını çözmek için hiçbir irade ortaya koymayan elitleşmiş bir burjuva karakterine dönüşmüş bir iktidar ve muhalefet meydana gelmiştir. Halkın iradesinden başka bir güç tanımam diyen liderlerimizin son 1 yıldır halkın en yüksek sesle dile getirdiği meşru taleblerini bile görmezden gelerek halkın iradesini yok sayıp parti ve sermayenin gücünü tanımıştır.! Halkta bunu tespit ettiği için son seçimlerde gereken uyarıyı verip adeta bu topraklarda halkın iradesini tanımayan yöneticileri halk hiç tanımaz gerektiğinde sandık yolu ile aşağı indirir demiştir.