metrika yandex
  • $32.61
  • 34.71
  • GA18500
Düşünce

Putin: Rusya’nın Sınırları Yoktur.

ABDULAZİZ TANTİK
11.04.2022

Haberlerde verilen bilgiye göre: Putin: Rusya’nın sınırları yoktur. Rusya Ukrayna savaşından çok önce bu sözü söyleyen Putin, bugünleri öngörerek mi söylemiştir bu sözü bilinemez! Ama bu söz çok temel bir gerçekliği ifade etmesi bağlamında önemli bir yere konumlanır. Uluslararası ilişkilerde yeni bir dünya sistemi arayışlarının tartışıldığı bir zeminde bu sözün mahiyeti ve sözü söyleyenin soğuk savaş ortağı olması, sözü daha da anlamlı hale getirmektedir.

Ukrayna Rusya savaşının, ABD tarafından kışkırtıldığını medyayı takip eden herkes bilmektedir. Ortada danışıklı döğüş misali bir durum mu söz konusu, bunu da tam olarak bilmek mümkün değil! Ancak bu kararı alanlar, açıkladıkları zaman bilme ihtimalimiz olur. Ama soğuk savaş dönemi bittiğinden beri yeni bir sistem arayışı hızını kaybetmeden devam etmektedir. ABD’nin ‘Tek Dünya Devleti’ projesi tutmadı, başarılı olamadı. ABD, daha sonraki bütün siyasi adımlarında geri adım atmayı bir taktik olarak öne çıkardı. Ancak bu taktik mi, strateji mi, güç yetersizliği mi, soruları cevapsız kaldı.

Meseleyi daha derinden ele alalım: yeni kurulacak uluslararası sistemin nasıl olması gerektiği konusunda iki gücün çatışması olduğu tezi genel kabule mazhar olmuştur. Bu iki gücün inşa etmeye çalıştığı sistemin ise bir tanesi, ulusların dağılımını öngörürken, diğeri ise, imparatorluklar çağının başlayacağı tezini öne çıkarmaktadır. Rusya Ukrayna savaşının akla düşürdüğü ilk şey; ‘imparatorluklar çağı mı başlayacak’ oldu. Putin’in; Rusya’nın egemeni olarak, bundan altı yıl önce (tahminen) söylendiği bilinen bir sözünün bugün gündeme taşınmasının alt yapısında bu imparatorluklar çağı geri mi geliyor sorusuna neden oldu. Bu soru haksız değil…

Bir imparatorluklar çağı mı, ulusların dağılıp şehir devletlerin mi meydana geleceğini belirlemek için elimizde önemli gelişmeler var. Yarını dikkate alan bir bakış, bugünün yönelişini doğru okuma imtiyazı kazandırır. Meselenin felsefi boyutunu göz ardı eden her yaklaşım, yanlış yorumlara yönelmekten kurtulamadığı gibi gidişata dair doğru bir okuma da yapamaz, bu yüzden attığı her adım başına belaya dönüşür. İşte örnek; Fransa, son beş yılın politik gelişmelerine bakın, kaybeden Fransa… Suriye’den başlayarak Libya ile devam ve sürekli Afrika’daki güç merkezlerini elinden kaçırmaktadır. Sürekli yeni hamleler yapma girişimlerine rağmen, bu hamlelerin siyasi bir karşılığı oluşmamıştır.

İki temel yaklaşım öne çıkmakta; kripto paralar üzerinden meseleye bakılması şarttır. Bu paralar, tek elde mi toplanacak, yoksa çok sıkı güvenlik sistemleri içinde küçük oligarklar mı kurulacaktır.  Fakat Elon Mask denen adamın gökyüzünü uydu ile donatmasının bir karşılığı olmalıdır. Kuantum bilgisayarların hala tam teşekkülü hayata geçirilememesi, yakın bir zamanda geçmeyeceği anlamına gelmemektedir. Parayı elinde bulunduranın siyasal sistemi de elinde bulundurabileceğini söylemek kehanet olmasa gerek. Araya sızmalar veya kendine ait bir kripto para oluşturma girişimleri olacaktır. Ama bu korsan girişimden öteye geçmeyeceği öngörülebilir. Çünkü kuantum bilgisayarların hızı ve olasılıkları çok hızlı bir şekilde çözümlemesi, sistemin izin verdiği kadar korsanın varlığı anlamlı bulunur ve müsaade edilir. Tıpkı tarihte benzer örnekleri olduğu gibi…

İmparatorluklar çağı başlayacak, bütün göstergeler bunu göstermektedir. İkinci seçenek ise ulus devletlerin varlığını koruması ile birlikte gündeme düşen ‘dünya vatandaşlığı’ tartışmasıdır. Küresel sermayenin, küresel sistem içinde her ülkede ve ulusta kendisine tabi olanlara yönelik verilmesi gereken izne ve müsamahaya karşılık, ulus devletlerin ayakta durmasına yardımcı olacak ara formüldür. Bu, iki gücün, ulus devletler ile küresel sermaye arasındaki uzlaşıyı ifade eder. Bu mümkün mü? Elbette mümkün…

Dünya sistemi, sermaye, sermayenin belirlediği ve beslediği siyaset ve siyasetin düzenlediği etik/ahlak üzerine kuruludur. Burada sermayenin belirleyiciliği açıktır.

Felsefi yönelime bakıldığı zaman neler görmekteyiz ki, bu da geleceğe dair öngörülerimizde önemli bir yere sahip olacaktır. Öncelikle, modernlik ve post modernlik gibi iki temel felsefi duruşun tükendiğini ve yeni bir sosyal gerçeklik inşa edemediğine dair tartışmalara kulak vermek önemlidir. Hümanizm, sona doğru çok hızlı bir şekilde yürümektedir. Post hümanist söylemi ve kavramsallaştırması, insan sonrasına bir göndermedir. Bu yetmemekte, insan sonrası bilgi kuramları tartışmaya açılmakta ve son dönemde onlarca kitap, insan sonrası durumu tartışmakta ve arayışlarını dile getirmektedirler. Felsefi olarak Spinoza yeniden keşfedilmekte ve onun varlıkta birlik tezi güçlü bir şekilde konuşulmaya ve ona yönelik bilimsel araştırmalara yönlendirilmektedir. Yaşamın merkeze alındığı ve insanın diğer varlık kategorileri ile birlikte eş değer kılındığı bir zeminde artık özgürlük, bağımsızlık, eşitlik gibi hülyalar yerini otoriter yapılara bırakacaktır. Sosyolojik olarak Deleuz’un söylediği gibi disiplin toplumundan otoriter topluma geçiş yapılmaktadır. Bu, şunu göstermektedir. İster küreselciler, ister ulusalcılar belirleyici olsun, onlara bu dünya bırakılamayacak kadar önemlidir. Bu yüzden toplumsal cinsiyet üzerinden yapılan tartışma ile aile mefhumu yerle bir edilirken, cinsiyet tartışması kadın erkek ayrımını da etkisizleştirerek cinsiyeti yok etmektedir. Bu da bize, sermayenin yeni arayışının bir sistem arayışı mı yeni bir din ihdası mı olduğu sorusunu sordurmalıdır.

Şimdilik gönüllü bir otoriterliğin yürürlüğe girdiği gözlenmektedir. Pandemi vesilesi ile bu gönüllü otoriterliğe boyun eğme alışkanlığa dönüştürüldüğü zaman istenileni yapma konusunda hevesli kişilerin sayısı çoğalacaktır. Her zaman bu çoğunluğa dayanarak karşı çıkanların ellerinden argümanları ç/alınacak ve işlevsizleştirilecektir.

İmparatorluklar çağı, siyasal, iktisadi ve felsefi yönelişi dikkate aldığımızda olabilecek potansiyeli taşımaktadır. Türkiye’nin bu yeni siyasal yönelime ayak uydurduğunu gözlemliyoruz. Suriye, Libya ve Azerbaycan’da yaptığı atakların, Kıbrıs’ta ise yenilgiye düşmemesi için iktidar değişimine yönelmesi, tek devlet vurgusu veya Kıbrıs’ın Türkiye’ye bağlanması meselesi ile atak davranmıştır. Fransa’nın boşalttığı nüfuz alanlarına Türkiye girmektedir. İngiltere’de yayınlanan bir dergide Türklerin iki yüz yılık rüyası gerçekleşti denerek, İngiltere Türkiye paktı önemli bir veri sunmaktadır. Suriye’de yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin çekilmek istenen tuzakları, buna rağmen Türkiye’nin güçlenerek çıkması, yeni sistemin imparatorluklar çağını başlatacağı tezini güçlendirmektedir.

Batı düşüncesi çökmektedir. Yeni arayışlarda ise insana dair bir olgu yoktur. Bilakis, insanı aşan bir felsefi duyarlılığı inşa etmekten geri durulmamaktadır. İnsanı insan kılan en temel özellik, aile çatısı içinde kendi varlığını anlamlı kılmasıydı. Bu elinden alınacaktır. Ki açıkça bu görülebilmektedir. Özellikle post truth/ gerçeklik ötesi tartışması ise yeni felsefi sistemde insana yer kalmadığını göstermektedir. Sanal dünya yeni bir tanrısallığın inşası için vazgeçilmez bir özelliğe sahip olacaktır. Yeni bir yaşam formu inşa edilecek ve tanrısallığın hazzı tadılacaktır. Bu yeni sistemde savaşlar olmayacaktır. Savaş, sadece hisleri aldatmaya matuf olarak sanal bir âlemde gerçekleşecektir.

Şimdi tekrar başa dönersek, Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş, bir sosyal medya savaşına dönüşmektedir. Rusya’yı Ukrayna’da yenik düşürmenin imkânlarını harekete geçirdikleri söylenebilir. Şöyle uzaktan bile bu savaşı izleyenlerin bir savaş olmadığını, göstermelik bir olgu gibi durduğunu ve bunu köpürten şeyin ise sanal medyada yapılan yaygın aldatma haberler, görsel şovlar ve yaygınlaştırılmış propaganda araçları olduğudur.

Aslında son yirmi yıldan beri meydana gelen çatışma alanlarını dikkatli bir gözle incelersek,  durumun gerçek bir savaş olma hüviyeti kazanmasının mümkün olmadığını söylemek isabetli bir görüş olur. Afganistan’dan çekilmenin haberlerini izlemek bile bize, bunun nasıl bir şova dönüştüğünü gösterir.

Son yirmi yılın siyasi gerilimlerini dikkatli bir şekilde düşündüğümde bir şov ile karşı karşıya kaldığımı büyük bir açıklıkla söyleyebilirim. Nükleer savaş tehdidin ertesi sabahı, savaşın taraflarının el sıkıştığını okumak normal olmasa gerek! Ukrayna Rusya çatışmasında gerilimi artıran bütün unsurlara rağmen söylenenlerin büyük çoğunluğunun gerçekleşmemesi de bize sanal bir çatışmayı hatırlatmaktadır. Bu saatten sonra savaş beklentisi sadece elde edilecek bir iktisadi kar ve siyasi stratejik faydaya bağlı olarak gündemleşebilir. Medyayı elde tutan, sosyal medyayı iyi kullananlar, elde etmek istedikleri şeyi elde ederler. Korku duygusu üzerinden insanların yönlendirilebileceğini pandemi sürecinde denediler ve olumlu yanıtlar aldılar. Bugünden itibaren bu denemenin verileri ile yeni denemelere girişmeleri beklenebilir. Bu denemeler aracılığı ile elde ettikleri toplumsal sürüleştirme ve yönlendirme kapasitesi çerçevesinde iki gücün kapışmasını izlemeye devam edeceğiz. Ortak oldukları noktalarda birlikte, ayrıştıkları veya çıkarları uyuşmadığı zamanda çatışmada göreceğiz. Ama ortada insan kalmayacak, uslu bir at, köpek, kedi vesaire gibi muamele göreceği ise bir kehanet değildir. Felsefi yönelimin tarihsel seyri bunu göstermektedir. İmparatorluklar çağı, güç dağılımını, erklerin bölüşmesi gibi temel vurgulara yönelik bir beklentiyi karşılaması bağlamında da önem atfetmek mümkündür.

Son cümle olarak; bana daha çok küreselciler ile ulusalcılar ortaklaşa birlikte hareket ederek halkları ve dolayısıyla insanları istendik davranışlara yönelteceklerdir. Kurtuluş ise insan kalmakta olacaktır. Ama her şey insan olmanın karşısında yer alacaktır.

Meseleye birde bu çerçeveden bakın bakalım…

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş