I.Bugünlerde dünya ağırlıklı olarak Doğu Avrupa, Rusya-Ukrayna/Batı ülkeleri gerilimi, Karadeniz ve Orta Doğu gibi gelişmeler üzerinde yoğunlaşıyor. Bu gelişmeler arasında adeta kaybolan ve sadece birkaç satırla “ABD’nin Afganistan’dan geri çekiliş takvimi eylül ayına ertelendi…” tarzında geçen haberler ise aslında on yıllardır süren bir mücadele öyküsünün son perdesi anlamına geliyor. Ülkenin son on yıllarına bakıldığında her türlü felaketle karşılaştığı görülüyor ve bu nedenlerle yarınların neler getirebileceği hususunda kesin yorumlardan kaçınmak bir ihtiyatlılık gereği oluyor.
Bu bakımdan, bahsettiğimiz son perdede asırlardır yabancı işgallere direnişleri, SSCB Kızıl Ordusu’nu perişan edişleri ve dolaylı da olsa bir süper gücün tarih sahnesinden silinişine katkıda bulunuşlarıyla, siyasi kaoslarla, insani yıkımlarla hatırlanan bir ülkenin önümüzdeki dönemde neler yaşayabileceğini öngörmek gerçekten zor olmaktadır. Belki sadece sınırlı birtakım ipuçlarından bahsetmek daha gerçekçi olabilecektir.
Afganistan ve Türkiye, her zaman dost ve kardeş ülke oldular. Sadece bugünle sınırlı olmayıp asırlar öncesine kadar uzanan bağlarımız var. Yakın tarihimizin de önemli ülkelerinden birisi. TBMM hükümetini de ilk tanıyanlardan. Afganistan; kendisi büyük zorluklarla uğraşan genç Türkiye’nin de her zaman elinin uzattığı, öğretmenlerini, subaylarını, doktorlarını hiç eksik etmediği, sürekli yanında durduğu bir ülke aynı zamanda.
O tarihten başlayarak bugünlere kadar Afganistan’ın görmediği, yaşamadığı tecrübe, felaket kalmadı. Bugüne kadar öylesine büyük insan kayıpları oldu ki, bunları ancak nesillerin topyekun yitirilmesi olarak nitelemek daha doğru olabilecektir. Yaşadığı insanlık dışı trajedilere, hayal bile edilemeyecek büyük çilelere rağmen, Afganistan dünya gündeminde yine de gerekli ilgi ve desteği bulamıyor, genelde terör bağlamında anılan bir ülkeye dönüşüyordu. Öyle ki, son dönemlerde bile, örneğin. Ülkede bulunan Avustralya güçlerinden bazı komutanların, acemi askerleri eğitim amaçlı masum sivil Afganlıları öldürmeye teşvik etmeleri bile dünyada gerekli yankıyı bulamadı. Avustralya’nın Afganistan’dan bu insanlık dışı savaş suçları nedeniyle özür dilemek zorunda kalışı da keza pek dikkat çekici olamadı.
Türkiye ise bütün bu dönemlerde de dostluk ve kardeşlik ruhuna bağlı kalarak Afgan halkının yanında oldu. Yapıcı siyasi süreçleri, Afganlılar arası diyaloğu destekledi. Uluslararası Güvenlik Yardım Gücü (ISAF / BM 1386) ve Kararlı Destek Gücü (RSM / BM 2189) içinde de etkin olarak yer aldı. Kabil bölge komutanlığını, Kabil havalimanının denetimini yürüttü. Büyük insani yardım düzenlemeleri gerçekleştirdi.
Bu bakımdan, Biden’ın 14 Nisan 2021 günü ilan ettiği;
“En başından itibaren El Kaide’ye karşı savaşı desteklediği, ancak ilerleyen zaman içinde bölgeye yaptığı ziyaretlerden edindiği gözlemlerin de ışığında ülkenin yönetiminde sadece Afgan halkının hak ve sorumluluğunun olması gerektiği kanaatine geldiği, bölgede ilanihaye bir ABD varlığının söz konusu olamayacağı, ABD’nin Afganistan’da bulunmasının ülkede sürdürülebilir bir hükümet tesisi anlamına da gelmeyeceği, ABD’nin en başında belirlediği hedeflerine esasen ulaştığı, Afgan meselesinin 4 ABD Başkanının da gündeminde olduğu, ancak kendisinin bu dosyayı bir başka Başkana devretmeyeceği ve geri çekilişi gerçekleştireceği” Yönündeki açıklamaları beklenmeyen bir gelişme teşkil etmemiştir.
Taliban’ın ilk tepkilerinden, yabancı güçlerin ülkeyi zamanında terk etmesinde ısrarlı olduklarını, bu çekiliş gerçekleşmeden Afganistan’ın geleceğinin ele alınacağı hiçbir konferansa katılmayacaklarını belirttiklerini izliyoruz. Taliban ayrıca Kabil hükümetini ABD’nin kuklası olarak gördüğünü söylemeyi sürdürüyor. Ancak Taliban’ın gelecekte ülkenin muhtemelen en güçlü aktörlerinden biri olacağı düşünüldüğünde bu tutumlarında ısrarlı mı olacakları zamanla görülecektir. İstanbul’da Türkiye, Katar ve BM işbirliğiyle 24 Nisan-4 Mayıs günlerinde Afganlı tarafların katılımlarıyla yapılması planlanan konferansta yer alıp almamaları bu sürecin geleceğine yönelik tutumlarının ilk işaretlerinden biri olarak algılanabilecektir. Her halükarda ABD tarafı ülkeye gelişlerinin ve uzun yıllarca kalışlarının hedeflerine ulaştığını ileri sürse bile Taliban tarafı da başarının kendilerine ait olduğu, yabancı güçleri ülkeden ayrılmak zorunda bıraktıkları inancında. Bu anlamda geri çekilişin tamamlanması öngörülen 11 Eylül 2021 tarihini her iki hasım taraf farklı anlayış ve psikoloji içinde değerlendirecekler.
Afgan hükümeti gibi, doğal olarak komşu ülkeler, bilhassa da Pakistan, Çin ve geçmişin acı tecrübesini halen hatırlayan Rusya da keza, en az ABD ve NATO kadar gelişmeleri izleyecek ülkeler. Geri çekilişin bilhassa kendilerine olabilecek etkileri bakımından merak, ilgi hatta endişe içindeler. ABD / NATO güçlerinin geri çekilişinden doğabilecek boşluğu doldurmak isteyecek aktörlerin kimliği de bu tür endişeleri körüklüyor. Çeşitli çevrelerde örneğin Çin’in, Afganistan dahil geniş bir bölgede oluşabilecek güç ve siyaset boşluğunu doldurmasından endişe edildiği de görülebiliyor. Bu gelişmelerin Mart ayın sonunda Tahran’da Çin ve İran arasında 25 yıllığına yapılan Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması sürecine rastlaması da bu endişeleri bazı yönlerden destekliyor.
Umarız kardeş Afgan halkı yeni bir şiddet, iç savaş dönemine girmez ve en yakın zamanda barış, huzur ve düzene kavuşur, bu temeller üzerinde de refah, istikrar ve geleceğini inşa eder.
Geçmişten bugüne olduğu gibi Türkiye gelecekte de her zaman bu kardeş halk ve ülkenin yanında olacaktır.
Baş Döndüren Diplomasi AHMET GÜRBÜZ 24.04.2024
Başkası İçin Yaşamak Doç. Dr. MEHMET SAĞLAM 28.04.2024
Kemal Kılıçdaroğlu ÜSTÜN BOL 06.04.2024
YEREL SEÇİMLER ÜZERİNE SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 08.04.2024
Ölüm ve Bayram AHMET SEMİH TORUN 13.04.2024
müslüman ‘Allah diri’dir! valla! MUSTAFA AKMEŞE 19.04.2024