metrika yandex
  • $41.96
  • 48.87
  • GA38760
Feraset

Kadı Abdülcebbar Penceresinden İslam Ekonomisine Bakış

Prof. Dr. Saim KAYADİBİ
07.11.2024

Geçen hafta Karabük Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde Uluslararası Kadı Abdülcebbar Sempozyumu adı ile önemli bir etkinlik düzenlendi. Oturum başkanı olarak davet edildiğim sempozyumda İslam medeniyetinin düşünce ekollerinden birini temsil eden Kadı Abdülcebbar’ın görüşleri, kelâm, felsefe, fıkıh, tefsir, hadis, Arap dili, mezhepler tarihi ve dinler tarihi alanlarında üç ayrı dilde detaylı bir şekilde ele alındı.

Bu tür birliktelikler ilim dünyasının olduğu kadar halkın da medeniyetimizin yansıması olan farklılığın bir zenginlik olduğu anlayışını görmelerine yardımcı olmaktadır. Ümmetin sahih İslam inancına zarar vermediği müddetçe farklı düşüncelerin ele alındığı birlikteliklerin teşekkül edilmesinde bir sakınca olmadığı kabul edilmektedir. Her ne kadar zayıf bir rivayet olduğu belirtilse de bunun hakikatini biz Peygamber efendimizin (sav) hadisinde buluyoruz. “Ümmetimin, bir meselede, farklı görüşlerde olması rahmettir”.[i] Bu hadisi şerifin ne kadar önemli bir hadis olduğunu ümmetin farklı coğrafyalardaki tezahüründe görebiliyoruz. Hanefi, Şafii, Hanbeli, Maliki gibi ameli mezheplerin yanında Maturidi, Eş‘ari, Mu‘tezili gibi itikadi mezheplerin de bir meselede farklı görüşler ortaya koyduklarının bilinmesi aslında bir bakıma rahmet olduğu hatırlanmalıdır.

metin, insan yüzü, adam, insan, kitap içeren bir resim

Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Medeniyetimizin değerlerini ön yargılardan uzak bir bakış açısı ile ele almalı, onlardan istifade edilebilecek yönlerini görmek için gayret edilmelidir. Bizler Ehlisünnet anlayışını benimsemiş ilim talebeleri olarak diğer oluşumları da göz ardı etmemiz uygun olmaz. Asıl olan aramızdaki farklılığı bir ayrılık sebebi olarak değil, zenginlik olarak görebilmektir.

İslam medeniyetinin yetiştirdiği nadir şahsiyetlerden biri olan Kadı Abdülcebbar farklı yorumlara neden olan görüşleriyle beraber döneminin önde gelen hukuk ve düşünce adamı olarak bilinir.

Kadı Abdülcebbar ilk eğitimini hadis âlimlerinden ders alarak tamamlamış, itikatta Eş‘ariyye’yi, amelde Şâfiî mezhebini benimsemiştir. 25 yaşlarında Basra’ya giderek burada Mu‘tezile ekolünün âlimlerinden Ebû Hâşim el-Cübbâî’nin talebesi Ebû İshak İbrâhim b. Ayyâş’ın derslerine katılır ve ondan etkilenerek Mu‘tezile mezhebinin önde gelen temsilcisi haline gelir.[ii]

Her ne kadar Kadı Abdülcebbar bir Kelâm alimi olarak şöhret buldu ise de biz onun kelâmi, başka bir ifade ile felsefi tartışmalara yönelik görüşleri üzerinde durmayacağız. Daha çok İslam ekonomisi bağlamında kelâmi açıdan konunun ele alınışına değineceğiz.

Ancak birkaç cümle ile de olsa Mu‘tezile mezhebinin temsil ettiği anlayışı burada zikretmekte fayda var. Halk arasında ciddi anlam kayması ile bilinir olması bu açıklamanın yapılmasını zorunlu kılmaktadır.

Mu‘tezile mezhebi bir rivayete göre Hz. Ali’nin hilâfete getirilmesi veya Muâviye ile anlaşmazlığa düşmesi  ya da Hz. Hasan’ın hilâfeti Muâviye’ye terk etmesi üzerine hiçbir tarafı desteklemeyen grupların isimlendirildiği bir ekoldür. Başka bir rivayete göre ise Mu‘tezile tabiilerinin kendilerini aşırı uçlardan uzak tutmak için kullandıkları bir kavram olarak ifade edilir. İnanç esasları ile ilgili olarak büyük günah işleyen bir kimsenin kâfir ya da mümin değil fâsık olarak isimlendirilmesi gerektiğinin savunulması üzerine bu adı aldığı bildirilir. Ayrıca Sünnî kaynaklarda Mu‘tezile isminin, Vâsıl b. Atâ’nın mürtekib-i kebîre konusunda farklı bir anlayışa sahip olan hocası Hasan-ı Basrî’nin ders halkasından ayrılması ve onun Vâsıl’ın kendilerinden uzaklaştığını ifade eden i‘tizâl kavramından ortaya çıktığı ifade edilir.

Mu‘tezile mezhebi, İslâm dininin aslî hükümlerinin temellendirilmesi, sistematik hale getirilmesi, izah ve ispat edilmesi, karşı fikirlerin cevaplandırılması gibi konularla meşgul olmuş, itikadi konularda dinin savunulmasını hedeflemiştir. Onlara göre bilgi akıl, duyular ve doğru haber olmak üzere üç yolla elde edilir. İtikadî konuları düzenli bir şekilde ifade eden ilk mezhebin Mu‘tezile mezhebi olduğu belirtilir ve İslâm dininin temel ilkelerini “usûl-i khamse” başlığı altında ele aldıkları görülür. Bunlar da 1. Tevhid, 2. Adalet, 3. Va‘d ve Vaîd, 4. Menzile beyne’l-menzileteyn, 5. Emri bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker ilkelerinden oluşur. [iii]

İslam bir Müslümanın yaşamını temelde ibadet ve mu‘amelât olmak üzere iki safhada ele alır. Ahlak anlayışı da bir üçüncü ayrım olsa da biz ahlakı iktisat bağlamı ile mu‘amelât ayrımının içinde değerlendirmek istiyoruz. Gerçi iktisat diye bir bilim çıkmadan önce iktisat ahlak biliminin içinde değerlendiriliyordu. Şimdi ise iktisat, bize göre, bir bilim olarak varlığını gösterdiği için mu‘amelâtın içinde değerlendirilmesi daha uygun düşmektedir.

Her zaman olduğu gibi, iktisadi faaliyetler hayatın vazgeçilmez unsurlarındandır. Bir Müslüman için iktisadi faaliyetlerin İslam’ın ortaya koyduğu kurallar ve değerler çerçevesinde icra edilmesi hem dünyanın hem de ahiretin kazanılmasında son derece etkili olan faktörlerdendir.

Kim istemez ki hem dünyanın hem de ahiretin mamur ve huzurlu olmasını? Bunun için elbette, gerekli şartların yerine getirilmesi gerekir.

Kadı Abdülcebbar’ı İslam iktisadı bağlamında değerlendirdiğimizde karşımıza klasik kelâm ilminde yerini bulan “rızık” kavramıyla karşılaşırız. Bu açıdan bakıldığında acaba rızık kavramı pasif bir duruşla mı, yoksa aktif bir duruşla mı değerlendirilmektedir. Bir başka ifade ile, kelâmi bir bakış açısı ile “rızık” Levhi Mahfuzda kayıtlı olan, ezelden belirlenmiş, taksim edilmiş bir unsur mudur, yoksa kişinin alacağı duruma göre şekillenecek bir olgu mudur?

Hal böyle olunca, naslarda geçen “rızık” kavramının nasıl bir yoruma tabi tutulması gerektiği gündeme gelmektedir... Gerçi Kelâmcılar iktisadı modern anlamdaki kullanımdan farklı olarak rızık ve fiyat kavramları bağlamında değerlendirmişlerdir.

Mu‘tezile mezhebini temsil eden Kadı Abdülcebbar'a göre rızık, faydalanılabilir olan ve bir başkası tarafından faydalanılması için engel konulmayan şeylerdir. Anlaşılacağı üzere, rızkın tanımında gözetilen ilk şart "faydalanılabilir" olma niteliğidir. Bu sebeple, yalnızca yenilip içilen şeylere değil, aynı zamanda, kendisinden faydalanılabilen her şeye rızık denir. Ona göre bütün rızıklar Allah'a izafe edilmelidir, çünkü, faydalanılacak malzemeyi, aleti ve vasıtayı yaratma işi yalnızca Allah 'a aittir. İnsanın tabiatta var olan cisimleri, renkleri, tatları, kokuları ve diğer faydaları yaratması mümkün değildir. O yüzden insanların faydalanmaları için her şeyi Allah CC yaratmıştır.[iv]

Diğer yandan Ehli Sünnetin temsilcisi olan Eş‘ari ve Maturidiler rızık meselesine Mu‘tezile’den pek farklı olmayacak tanımlar geliştirmişlerdir. Eş‘ariler, rızık ve fiyat konusunda "Allah'tan başka yaratıcı yoktur" ilkesine sıkıca bağlı kalmışlar, meseleyi helal veya haram ayrımına götürmeden bütün rızıkları Allah'a CC izafe etmişlerdir. Maturidiler de hemen hemen Eş‘arilerle aynı düşüncededirler. Onlara göre de bütün rızıkların helal veya haram ayrımına gidilmeden Allah'tan olduğu ifade edilmektedir. Ancak Maturidiler rızkın bir kısmının sebepli, bir kısmının da sebepsiz olarak yaratıldığını, rızık temin etmede, çalışmanın, kazanmanın, kazanç yollarını araştırmanın önemini vurgulamışlardır.

Fiyat kavramına gelince, yine Mu‘tezile ekolünün temsilcisi Kadı Abdülcebbar’a göre fiyat (si‘r), karşılıklı rızaya dayalı olarak malın satış bedelinin takdir edilmesidir. Bu fiyatın malın bedeli olmadığı, sadece biçilen kıymeti olduğu, takdir edilen fiyatın zaman ve mekâna göre farklılık arz edeceği ifade edilir. Eş‘ariler’e göre fiyatları belirleyen Allah’tır CC. Mala karşı talep ve talepsizliği yaratanın Allah CC olduğu, insanların kalplerine bu duyguyu yerleştirenin, kısacası malla ilgili her türlü gelişmenin, fiyatların düşüp yükselmesinin de yine Allah’ın yaratması ile olduğu ifade edilir[v].

Kadı Abdülcebbar fiyat konusuna farklı bir açılım getirerek bedel kavramını da ekleyerek anlamlandırır. Ona göre Şerhu’l-Usûli’l Khamse adlı eserinde fiyat ve bedelin birbirinden farklı olduklarını, fiyatın üzerinde anlaşılan şey, bedelin ise, mal karşılığında kazanılan şey olduğunu belirtir.[vi]

Kadı Abdülcebbar’ı ve medeniyetimizin sayısız alimlerini tarafsız bir şekilde yeniden okuyabilecek, kendi değerlerimizle anlamlandırabilecek ilmi çalışmaların yapılması her zaman olduğu gibi şimdi daha bir önemlidir. Ön yargılardan uzak bir şekilde avâmi bir yaklaşımla ayrıştırmaya girmeden öncelikle anlamaya, sonra anlamlandırmaya ihtiyaç vardır.

iç mekan, Toplantı, bina, dinleyici kitlesi içeren bir resimAçıklama otomatik olarak oluşturuldu

Kelâm ilminin sistemleşmesi ve yaygınlaştırılması konusunda eşsiz bir yeri olan Kadı Abdülcebbar'ın toplamda 400.000 sayfayı bulan ilmi katkısı ile medeniyetimizin nadir şahsiyetlerinden biri olduğu kaynaklarda bahsedilir. Böylesine önemli bir değerin fikirlerinin belki de ilk defa müstakil bir bilimsel toplantıda anılmış olması çok önemlidir. Bu arada Kelâm ilminin kişiyi yanlış inançlardan kurtarıp, dinin doğru, saf, vahyin aydınlığında anlatılmasını sağlayarak, taklidî  imandan tahkikî imana yükselmesini sağlamak amacı ile inşa edildiği, İslam dinini sapık akımlara karşı korumak için geliştirilmiş bir bilim dalı olduğu da hatırlanması gerekir.

Vesselam,

Prof. Dr. Saim Kayadibi

Marmara Üniversitesi İslam Ekonomisi ve Finansı Enstitüsü (MÜİSEF)

 

[i] El-Suyuti, Tedribur-Ravi fi Şerhi Takribun Nevevi, Mektebetül Kevser, h.1415, c.2, s.625,

[ii] Kādî Abdülcebbâr, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/kadi-abdulcebbar (Erişim: 06 Kasım 2024)

[iii] Mu‘tezile, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/mutezile (Erişim: 06 Kasım 2024)

[iv] Kadi Abdulcebbar, Şerhu'l-Usuli'l-Hamse, Kahire /996, s.784; El-Muğni fi Ebvabi't-Tevhid ve'l-Adl, Kahire 1965, XI, 27.

[v] Hulusi Arslan, İktisadi faaliyetlerin Kelami yorumu, Ekev Akademi Dergisi, yıl: 8, sayı: 21 (Güz 2004), s. 119-140.

[vi] İbrahim Alma, Kelam Kaynaklarında İktisadi bir Konu Olarak Fiyatların Oluşumu, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam İktisadı ve Finansı Anabilim Dalı, İstanbul, 2020.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş