metrika yandex
  • $38.87
  • 43.67
  • GA28455
Feraset

İslami Finansmanla Faizden Kaçış Yöntemleri

Prof. Dr. Saim KAYADİBİ
03.10.2024

Günlük yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline gelen bankacılık ve finans sektörü insanın başını döndüren bir hızla etki sahasını artırarak devam ediyor. Bir Müslüman için hayatı şekillendiren belirli parametreler vardır. Ahiretin tarlası olarak bildiğimiz bu dünyada yaptıklarımızın karşılığını göreceğiz. Bir Müslüman için ibadet hayatı nasıl önemli ise ticari hayatının İslami değerlere göre şekillenmesi de o derece önemlidir…

Peki bu derece karmaşıklaşan bir ekonomi, finans ve ticaret dünyasında Müslüman nasıl bir duruş sergileyecektir? Bankacılık sistemi eskilerin tabiri ile “önünden geçerken bile hızlı geçilmesi gereken bir yer” midir? Yoksa bankacılık sistemi hayatın vazgeçilmez bir unsuru haline gelmiş, olmazsa olmazlarımızdan mıdır? Başka bir deyişle, bir zamanlar faizle özdeşleşmiş olan kurumlar olarak tasavvur edilen bu finansal hayatın İslamileştirilmiş halini inşa etmek mümkün değil midir?

Allah’ın yasakladığı şaraba bakarak bütün içecekleri yasak görmek gibi bankalara bakarak bütün banka işlemlerini yasak görmekle aynı zihin alışkanlığı içinde mi hareket ediyoruz. Oysa içkinin asıl kaynağının Allah’ın helal kıldığı üzüm olduğunu unutmuş olmamız mı bizi yanıltıyor? Üzümle içkiyi özdeşleştirdiğimizde her türlü üzüm yasak olması gerekmez mi? Ya da buğdayla bira özdeşleştiğinde yediğimiz ekmeğe varıncaya kadar her bir gıdanın yasaklanması gerekmez mi? Birbiri ile bağlantılı bu çıkarımların aslında sağlıklı bir çıkarım olmadığını insan birkaç saniyelik bir düşünme performansı ile üzüm ile şarabın, arpa ile biranın aynı şeyler olmadığını, Allah’ın yasakladığı şeyin insana zarar veren, insanı insanlıktan çıkaran “sarhoş etme” illeti olduğunu hemen anlayabilir. Bunların aynı şeyler olmadığını aklı selimle düşünerek bile bu ayrımı fark edebilir. Bu farkı işin ehli olanlar zaten dinin kurucu unsurları olan asli kaynaklarımızla belirtildiğini bilir.

Meseleyi salt kavramlar üzerinden anlamaya çalışmak yeterli olmayabilir. Banka kelimesinin direk faizi çağrıştırması, bankada yapılan bütün işlemlerin haram olduğu anlamına gelmez. Finansal piyasaların, ticari hayatın tamamen faiz ve faizin uzantıları ile sarmallanmış olduğunu düşünmek aklı selim bir Müslümanın düşünebileceği bir şey olmasa gerek. Çünkü dinimizi bize en güzel bir örnek şahsiyet “üsvetün hasene” olarak öğreten Peygamber efendimiz (sav) ticaretin önemli olduğunu, hayatın bir parçası olduğunu bizzat yaşayarak öğretmiştir. Rızkın onda dokuzunun ticaret olduğunu vurgulayarak ticaret olmadan hayatın da idamesinin mümkün olmayacağını bize yaşayarak göstermiştir. Yeni bir medeniyet inşasını gerçekleştirirken Medine’ye vardığı zaman yaptığı ilk işin mescid ve pazar inşa etmek olduğunu bilmeyenimiz yoktur. İnsanın dünya ve ahiret mutluluğunu tesis eden iki önemli merkezdir bunlar. Müslümanlar pazar ekonomisini yine Peygamber efendimizin (sav) bizzat uygulamaları ile görmüşlerdir.

Zamanın değişmesi, şartların farklılaşması ile, ekonomi, finans ve ticaret hayatı da doğal olarak gelişmiş, farklı iktisadi sistemler baş göstermiştir. Merkantilizm, Marksizm, Sosyalizm ve Kapitalizm bunlardan bazılarıdır.   İslam’ın öğretilerine muhalif olan birçok iktisadi sistem ortaya çıksa da insanlığın mutluluğunu sağlayamamıştır. İnsanın mutluluğu da yine insanı yaratan Allah’ın öğretileri ile ancak mümkün olabileceği katıksız gerçeği geçte olsa öğrenmek zorunla kalınacaktır.

Peki, insanın başını döndürürcesine karmaşıklaşan ekonominin, finansal piyasaların, bankacılık sisteminin, ticari hayatın içinde bir Müslümanın duruşu nasıl olacaktır? Boş vermişliğin verdiği rahatlıkla sisteme dahil mi olacaktır, yoksa dininin öğretilerine göre yaşamak için çaba mı sarf edecektir?

Asırlardır ömrünü ümmetin sorunlarını çözmeye adamış âlimlerimiz bulunduğu çağın sorunlarına çözüm yolları bulabilmek için hem daim mücadele içinde olmuşlardır. Ümmeti ilgilendiren bir konuda bir çıkmaza girildiği zaman âlimler meselenin çözümünü Şer‘i naslarda ararlar. Bu konuda herhangi bir Şer‘i nas bulunmadığı durumda diğer kaynaklara içtihad yolu ile başvurulur. Bunun kaynağını da yine Peygamber Efendimiz’in (sav) öğretilerinde buluyoruz. Hz. Peygamber Mu‘az ibn Cebel’i (ö. 18/640), Yemen’e gönderirken öğretmiş olduğu yöntem kıyamete kadar ümmete ışık tutacak mahiyettedir.

Mu‘az hadisi[i] olarak da bilinen bu olayla Peygamber Efendimiz (sav) kıyamete kadar sürecek bir hukuk anlayışı öğretmiştir. Hz. Peygamber (sav) “Ya Mu'az sana bir dava getirildiği zaman nasıl ve neye göre hüküm verirsin?" diye sorar. Bunun üzerine Mu'az (ra), "Allah'ın Kitabındaki hükümlerle hüküm veririm." dedi. Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Eğer Allah'ın kitabında onunla ilgili bir hüküm bulamazsan neye göre hüküm verirsin?" diye sordu. Mu'az (ra), "Resûlullahın sünnetine göre hüküm veririm." dedi. Resûl-i Ekrem Efendimiz (sav) bu sefer, "Resûlullahın sünnetinde de onunla ilgili bir hüküm bulamazsan, ne yaparsın?" diye sordu. Mu'az (ra), "O zaman, kendi görüşüme göre içtihad eder, hüküm veririm." dedi. Efendimiz (sav) bundan son derece memnun oldu ve bu memnuniyetini ifade etmek için Mu'az'ı (ra) kucakladı ve şöyle dedi: "Resûlullahın elçisini, Resûlullahın razı olduğu şeye muvaffak kılan Allah'a hamdolsun."[ii]

Bu öğretiyle Efendimiz (sav) ümmetin kıyamete kadar yolunu açmış, çözümsüz hiçbir konunun olamayacağını çağları aşan mesajı ile bize göstermiştir. Bu bakımdan belirli usul ve kaideler çerçevesinde ümmetin müçtehidleri ortaya çıkan sorunlara çözüm bulmakla da yükümlüdürler. Zaten İmam Gazzali’nin (ö.505/1111) hocası İmamül Harameyn el-Cüveyni’nin (478/1085) “Şeri‘atın yani fıkhın büyük bir bölümü içtihaddan kaynaklanmıştır”[iii] sözü oldukça dikkat çekici bir gerçek olarak varlığını sürdürmektedir.

İslam Şeri‘atı diğer bir ifade ile İslam fıkhı statik bir yapıya sahip değildir. Kıyamete kadar meydana gelebilecek bütün sorunlara çözümler üretebilecek mekanizmayı da inşa etmiştir. Asırlardır, ömürlerini bu yola feda etmiş âlimlerimiz, müçtehid imamlarımız ve hukukçularımız içtihad kurumu sayesinde asli ve fer’i kaynakları kullanarak bu sorumluluğu yerine getirmişler ve getirmeye de devam etmektedirler.

İslam’ın asli kaynaklar Kur’an, Sünnet, İcma ve Kıyas olmak üzere dört tane kaynaktan oluşurken, fer’i kaynaklarımız İstihsan, Istıslah, Istıshab, Masalih Mürseleh, Örf, Seddi Zerai, Kavli Sahabi, Şer‘ Menkablena, İstikra gibi bir çok kaynaktan oluşmaktadır.[iv] Bu fer’i kaynaklar saydığımız kaynaklarla sınırlı olmayıp şartlara ve ihtiyaca göre konunun uzmanı olan âlimler yeni kaynaklarla problemlerin çözümüne yönelik içtihadlarda bulunabilir, bu iradenin delillerini de yine asli kaynaklarımızda bulmaktayız.

Şu gerçeği göz ardı etmeden hemen ifade edelim ki İslam’ın temel kaynakları aynı zamanda İslam İktisadı ve finansının da temel kaynaklarıdır. O kaynaklar olmadan İslam iktisadının İslami olarak ifade edilmesinin mümkün olmadığı bilinmelidir. İlk iki kaynağın Kur’an ve Sünnet oluşu bizzat vahiy tarafından bildirilmektedir. Bu konuda yüce Allah cc şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ulülemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Resûl'e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.”[v] Aynı şekilde bu ayeti teyit eder şekilde Peygamber (sav) efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece doğru yoldan sapmazsınız; bunlar, Allah’ın kitabı ve Peygamberin (sav) sünnetidir.”[vi]

Peygamber Efendimizin (sav) getirdiği her şeyin bir bakıma vahiy olduğunu ifade eden ayette Yüce Allah şöyle buyurur: “O, hevâdan (arzularına göre) konuşmaz. O (nun konuşması kendisine) vahyedilenden başkası değildir.”[vii] Bu bakımdan Peygamber Efendimizin (sav) söylediği her şeyin alınmasını ifade eden ayet de şu şekildedir: “Peygamber size ne vermişse onu alın ve size neyi yasaklamışsa ondan kaçının.”[viii]

Faize düşme korkusuyla özellikle günümüzde birçok Müslüman ticari faaliyetlerden kendini uzak tutma, piyasayı gayri-Müslümlerin eline bırakma yanılgısı ile baş başa kalmış durumdadır.

Bunun farkında olan bizim ecdadımız bulundukları toplumun ve piyasanın ihtiyaçlarına ve şartlarına göre İslam’ın asli unsurlarına ters düşmeyecek şekilde farklı akidler geliştirmişlerdir.

İşler tıkırında gittiği zaman konuşmak kolaydır elbet. Önemli olan zor zamanda konuşabilmek, ümmetin ihtiyaçlarına cevaplar verebilmek, sorunlarına çözümler üretebilmektir. Ümmetin ihtiyaç duyduğu bir meselede çözüm üretebilmek için onların dertleriyle dertlenebilmek, acılarını hissedebilmek gerekir.

Her sahanın farklı uzmanları vardır elbet. Dini konuların da uzmanları vardır. Meselenin mahiyetini kavrayabilme özelliğine, tefakkuh edebilecek ince anlayışa sahip olmak gerekir. Hem geçmiş klasik fıkıh medeniyetine hâkim hem de yaşadığı çağın meselelerine vâkıf, muradı ilâhiyeyi kavrama hassasiyetine sahip olmak gerekir ki isabetli çözüm yolları ortaya koyulabilsin. Bu anlayıştan hareketle müçtehid âlimlerimiz kılı kırk yararcasına faize bulaşmadan finansman yöntemleri bulabilmek, girişimcinin, üreticinin, sanayicinin, tüccarın ihtiyaçlarına cevap verebilmek için farklı çözüm yolları bulmaya çalışmışlardır.

Geçmişte saha uzmanı müçtehid alimlerimiz kendi çağlarının sorunlarına çözümler bulmuşlar, muradı ilâhiyeyi keşfetmeye çalışmışlardır.

Açıklama: iç mekan, giyim, duvar, kişi, şahıs içeren bir resimAçıklama otomatik olarak oluşturuldu

Bu konu ile bağlantılı olarak geçtiğimiz Cumartesi günü Türkiye Katılım Bankaları Birliği (TKBB), İstanbul Üniversitesi ve İslam İktisadı Araştırma Merkezi'nin (İKAM) organize ettiği "Modern Öncesi Dönemde Faizsiz Finansman Modelleri Çalıştayı"na katıldım. Çalıştayda özellikle Orta Asya Müslüman toplumunda ve Osmanlı imparatorluğunda uygulana gelen çözüm arayışına girilmiş bazı finansal sözleşmeler değerlendirildi. Bu sözleşmeler arasında îne (iyne), icâre-i tavîle, bey‘ul vefâ, bey‘ul istiğlâl, icareteyn ve muamele-i şer‘iyye gibi akidler de vardır.

O dönemin özellikle Hanefi alimleri toplumun ihtiyaçlarına çözümler getirebilmek, faiz tehlikesine karşı çözüm yolları bulabilmek için özveriyle çalışmışlar. Gecelerini gündüzlerine katmışlar, yatsı namazının abdestiyle sabah namazına camiye gitmişler. Peki günümüz âlimleri bu konuda neler yapmaktadırlar, ya da neler yapmaları gerekir? Yoksa boş vermişliğin rahatlığıyla her şeye “haram, mekruh, caiz değil” damgasını vurarak kolaya kaçmayı mı tercih etmeliler…

Selam ve dua ile,

Prof. Dr. Saim Kayadibi

Marmara Üniversitesi İslam Ekonomisi ve Finansı Enstitüsü (MÜİSEF)

 

[i] Ebū Dāvud, Sünen, terc, Ahmed Ḥasan, Lahore: edt. Muḥammed Eşraf, 1984, III, 1019, ḥadīs no: 3584.

[ii] Abū Dāvud, Sünen, terc, Ahmed Ḥasan, Lahore: edt. Muḥammed Eşraf, 1984, III, 1019, ḥadīs no: 3585; Bkz: Saim Kayadibi, Istihsan The Doctrine of Juristic Preference in Islamic Law, (Kuala Lumpur: Islamic Book Trust, 2010), s.2.

[iii] Cüveyni, El-Burhan (thk. Abdulazim) II, 743 vd. bkz: Ali Muhyiddin Karadaği, İslam İktisadına Giriş, (İstanbul: İktisad Yayınları, 2018), s.113.

[iv] Saim Kayadibi, Principles of Islamic Law and The Methods of Interpretation of the Texts, Usul al-Fiqh (Istanbul: Tesam Akademi, 2023), s. 53.

[v] Kur’an, Nisa Suresi 4:59.

[vi] Muvatta’, Kader, 3;

[vii] Kur’an, Necm Suresi 53:3-4.

[viii] Kur’an, Haşr Suresi 59:7.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş