metrika yandex
  • $32.5
  • 34.84
  • GA18240

Kalbimiz doğruyu söyler…

AYŞE BÖHÜRLER
25.11.2017

Eski defterleri açmayı değil ama notları okumayı severim. Bugünlerde de böyle bir not defteri geçti elime! AK Parti’nin çeşitli dönemlerinde katıldığım toplantılarda aldığım notları yazmışım. Şöyle bir baktım! Siyasetin diğer bütün önemli konularının yanısıra en önemli başlıklardan birisi hep Kürt meselesi olmuş! Mesele kelimesini ben kullanıyorum. Notlara bakınca olanlara 'mesele' olarak bakmaya hep karşı çıkmış, kendimiz dışında onları ayrı bir mesele olarak görmeyi tercih etmemişiz!

 

Konuya aynı devlet çatısı altında yaşayan halklar arasında devletin kaynaklarının adaletli paylaştırılması olarak yaklaşmışız. Eğitim, yol, sağlık gibi hizmetlerden eşit şekilde pay almalarının sağlanması gibi hedefler koymuşuz… Her ile ilçeye eşit hizmet, hatta telafi için daha fazla hizmet ilkesiyle hareket etmişiz. Notlara bakıyorum buna itiraz edenler de hep olmuş. Elbette bu süreçlerde uzun tartışmalar da yaşanmış. Bu tartışmaların hepsinde Sayın Erdoğan halktan yana kırmızı çizgilerini savunmuş, halka hizmetten yana ağırlığını koymuş ve sağduyuyla eski-yeni siyasetçiler arasında bir uzlaşma ve yeni bir yaklaşım ortaya çıkarmış.

 

Yapılanlar ve bunlara ilişkin veriler ortada. AK Parti’nin iktidara geldiği yıllarda korkunun kol gezdiği illere devlet hastane, yol, okul, havaalanı, çarşı, fabrika götürdüğü gibi refah da götürmüş. Elbette kalkınma dediğimiz şey bir anda çözülmez. Ülkelerin tarihinde hele böylesine köklü sorunların, yoksunlukların çözümü çok uzun yıllar alır. Bu bir savunma değil tarihi bir gerçekliktir.

 

Bizim nesil bu değişimin yakından tanığı. Ancak yeni nesil bunların hiçbirisine tanık olmadı, bu değişimi görmedi.

 

Bölgeye 1996 yılında gittiğimde gördüğüm yoksulluk resmi karşısındaki şaşkınlığımı hiçbir zaman unutmam. Suyu, yolu olmayan göl yalağından su içen çocukların olduğu iller gözümün önünden hiç gitmez. Siyasete girme kararımda bu gördüklerimin etkisi çoktur. Umutsuzluk, kasvet, çaresizlik ülkeyi sarmıştı. Hakeza Batman’a kadın intiharları için gittiğimdeki o iklimi de hiç unutamam. İnsanların hep arkasına bakarak yürüdüğü sokakları…

 

Bu şehirlerin hepsine yıllar içinde defalarca gittim. Ve her gittiğimde götürülen hizmetlerle şehirlerin yüzlerindeki kasvetin dağılmasına, umudun canlanmasına  tekrar tekrar tanık oldum.

 

Öyle ki bu politika AK Parti’yi 9 seçim boyunca Türkiye’de Kürtler'in en çok oyunu alan partisi haline getirdi. Öyle ki PKK’nın en güçlü olduğu şehirlerde bile “Kahrolsun PKK” sloganları duyuldu. Bu arada bu illerde PKK’nın saldığı korku iklimini ve maddi manevi kuşatmasını da unutmamak gerekir. Bölge halkı onlara rağmen AK Parti’ye destek verdi. Onların sandık başlarını tutmalarına, tehditlerine rağmen… Canını malını koydu ortaya. Bölgede yaşayan Kürtler buralarda atıp tutanlar gibi değildir. Korkunun da umudun da ne olduğunu bilirler. Çünkü olan bitenler hayatın kendisidir, üzerine ahkam kesilen haberler değil. Ayakları yere basar, önlerini çok iyi görürler. Bu destek bugün de bitmiş değil. Ben bölge halkıyla konuştuğumda hala en büyük umutlarının Sayın Erdoğan olduğunu görüyorum.

 

Sadece bizim ülkemizdeki Kürtler değil, dışardakiler için de öyle!

 

Geçen hafta Irak’a giden bir gazeteci arkadaşım anlattı. O’na bölgeyi gezdiren Kürt şoför, “Keşke bizim de Erdoğan gibi güçlü bir liderimiz olsa” diyormuş. Bugün Ertuğrul Özkök’ten dinledim (bir tv kanalında) Suriye krizinin çok öncesinde Beşar Esad ile yaptığı bir görüşmede, “Türkiye’yi ve Erdoğan’ı örnek aldığını” söylediğini anlatıyordu… Ve ben bizzat gördüm, kamerayla çektim, Beyrut sokakları da Şam sokakları da Rabat sokakları da Erdoğan’ın resimleriyle doluydu. Fas’ta bir üniversitenin öğrencileri Erdoğan’ın Davos’daki itirazını taklit ediyorlardı.

 

Türkiye çok renkli bir coğrafya, her mezhepten, etnisiteden insanı içinde harmanlar, komşu yapar, arkadaş, dost, kardeş yapar. Bunu, bu haliyle Ortadoğu’nun hiçbir ülkesinde göremezsiniz. Beyazımız, siyahımız, dincimiz, dinsizimiz; çekişir, dövüşür, rekabet eder ama bir arada yaşar ve birbirine destek olur. Bu ülke Kurtuluş Savaşı'nı da böyle vermiş ve kazanmıştır, 15 Temmuz’da tanklara karşı da böyle durmuştur.

 

Doğu'da yaşamanın ne demek olduğunu orada yaşayan bilir. Biz buradan oradaki yaşamın zorluklarını hayal dahi edemeyiz. Bir terör örgütü ile onu topraklarından çıkarmak için mücadele eden bir devletin, yapılan hataların bedellerinin hayatlara nasıl yansıdığını hiç kestiremeyiz, anlayamayız. Ancak tüm bunlara rağmen Rize’nin Güneysu ilçesinden çıkmış bir lider o bölgede devletin bunca yıl eksik bıraktıklarını, haksızlıklarını telafi edip oy alıyorsa, kalplerini kazanıyorsa hem de oradaki ağa tasallutuna karşı çıkarak bunu başarıyorsa bu kıymetli bir tecrübedir. Orada ne yapıldı da bu sağlandı tekrar dönüp bakmak gerekir. Ne oldu da bu imkansız olan gerçekleşti. CHP’nin MHP’nin tarihlerinde hiç oy alamadığı bölgelerden bir sağ parti ne yaptı da oy aldı? Bu tecrübenin önemine inanıyorum. Türkiye, Suriye kriziyle birlikte başlayan süreçte olağanüstü bir sarsıntı yaşadı, içerden dışardan hıyanetin, ihanetin, düzenin binbir çeşidini gördü. Suriye krizinin çözülmesiyle bu sular da artık durulmaya başladı. Umut ediyorum ki Türkiye, Sayın Erdoğan’ın liderliğinde bu süreçte önemli bir rol oynayacaktır. Suriye krizi çözüm yolundayken, Soçi’de Putin ve Ruhani ile el sıkışan Erdoğan bölgede yeni bir barış projesinin öncüsü olabilir. Kendi ülkesinde yaptığını yaparak bölgedeki Kürt halkının (elbette terör örgütünü kast etmiyorum) refahına, kalkınmasına, gelişmesine katkı sağlayabilir. Umudum odur ki Rizeli Erdoğan, Ortadoğu Kürtleri'nin emperyalist güçler elinde daha fazla oyuncak olmasına mâni olacaktır.

Yazarın diğer yazıları;
Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş