metrika yandex
  • $40.44
  • 47.05
  • GA29935

SİYONİST BARBARLIK, SAVAŞ, İNSANLIK VE MÜSLÜMANLAR

YUSUF YAVUZYILMAZ
15.06.2025

İsrail'in İran'a saldırısıyla başlayan fiilin durum, dünya sisteminin ne kadar acımasız, eşitliksiz ve ahlaksız bir zemin üzerine oturduğunu bütün çıplaklığı ile gösterdi. Bu egemen sistem mağduru, mazlumu, saldırıya uğrayanı değil, saldırganı, zalimi, müstekbiri koruyor. Bu nedenle dünya sisteminin hiçbir ahlaki zemini yok. İnsanlığın bütün kadim birikimleri, barış ve adalet söylemleri, hümanist değerleri ayaklar altına alınıyor.

İsrail'in Batılı emperyal güçleri arkasına alarak verdiği mesaj şu: “İstediğim zaman her ülkeyi vurabilirim ve benden kimse hesap soramaz.”

İsrail'in vahşi saldırıları, yaşanan sorunun, bir bölge ya da ülkeyle sınırlı değil, iyilik ve kötülük arasında olduğunu açıkça gösteriyor. İnsanlık dışı bir Siyonist rejimle, ona direnmek isteyenler söz konusudur. Bunun dışında olayı analiz etmeye çalışan bütün yapay açıklamaların ve ayırımların önemi yoktur. Tarihin diyalektiği Habil- Kabil çatışması üzerinden yürüyor. Trajik olan Kabil'in tarafında olduğunu iddia ettiği halde, kullandığı söylem ve davranış biçimiyle Kabil'in çıkarlarına hizmet edenlerin olmasıdır. İşin açıkçası Kur'an'daki hiçbir kıssa boşuna anlatılmış değildir.

Tarihin diyalektiğini Habil- Kabil üzerine oturttuğunuzda, ırk, vatan, millet, kültür, şanlı tarih üzerine inşa ettiğiniz bütün yapay ayırımlar ortadan kalkar. İşin en vahim tarafı ise Müslümanlar milliyetçi, ırkçı, mezhepçi, gelenekçi düşüncelerini din zannetmeleridir. Bundan dolayı dini savunuyorum iddiasında olsalar dahi, dinlerini tahrip etmeye devam ediyorlar.

Müslümanlar zihinlerini temizleyip yeniden iman etmelidir. Yoksa girdikleri her mücadele istemedikleri bir sonuç üretecektir.

İsrail-İran savaşı müslüman dünyanın bütün zaaflarını ortaya döküyor. "Neden Müslümanlar birlik olamıyor" sorusunun cevabını yapılan yorumlardan anlamak mümkün. Müslümanlar kendi içlerinde paramparça ve her biri diğerini yok etmeye çalışıyor. Bu haliyle İsrail ile mücadele etmeleri mümkün değildir.

Ulus devlet ve onun temel ideolojisi olan milliyetçilik, ne yazık ki, İslam kardeşliğini tahrip etmiş. Müslümanların asıl düşmanı İsrail ve destekçileri değil, kendi içlerindeki zaaflardır. Bu zaaflar; mezhep savaşları, insan hakları ihlalleri, ekonomik dengesizlikler, otoriter yönetimler, eleştirel düşüncenin yokluğu, kaderci eğilimler ve özgürlüğü yok eden yaklaşımlardır. Bu haliyle İslam ülkeleri iç barışlarını bile korumakta zorlanmaktadırlar. İsrail ile mücadele etmeleri mümkün mü? “Ulus devletler tarafından, yerli-milli, ezan-bayrak ve şanlı tarih retoriğine hapsedilen İslam toplumları, bu yolla İslam toplumları olmaktan çıkarılarak devlet toplumları haline getirdiler. Devlet toplumları haline getirilen İslam toplumları bu nedenle; İslami, hayati tercihler, ilkeler ve sorumluluklar söz konusu olduğunda bile, devlet onayı-kontrol olmaksızın İslami bir eylemde bulunamıyor."( Atasoy Müftüoğlu, Hiçliğin Kıyısında, Mahya yayınları)

İsrail- İran savaşında test edilen Müslümanların dayanışma kapasitesi ve kardeşlik bilincidir. Öyle görülüyor ki, mezhepçilik çoğu insanın gözünü kör etmiş. Kullandıkları dil son derece incitici. Onları dikkate alıp cevap vermeyin. Biz, din kardeşliği yerine mezhep savaşı yapanların yanında olmayacağız. Bu mezhepçilik hakim oldukça İslam dünyasının ayağa kalkması mümkün değildir. Kur'ani temelden bakarsak Müslümanların içinde bulundukları durumun nedeni kendileridir. Çünkü dinlerini paramparça ettiler. Hala bu yaklaşımda ısrar edenlerin olması, olayın vahametini gösteriyor.

Rahmetli Erbakan Hoca’nın dediği gibi :" Şimdi aramızdaki ihtilafları konuşmamın zamanı değildir. " İnanıyordu ki, Siyonizm gücünü bu ihtilaflardan alıyor. Müslümanların en kritik anında bile mezhep savaşlarına odun taşıyan beyinsizlerden uzak durun. Tarihsel süreç bu kavganın nelere mal olduğunu açıkça göstermektedir.

Erbakan Hoca Siyonist rejimin hedeflerini yıllar önce açıkça ortaya koymuştur"...Lütfen şu söyleyeceğim konuları dikkatle takip buyurunuz. Dış mihraklar, Arz-ı Mev’ud’u alıp İsrail'e bağlamak için başladıkları planları, şimdi yeni adımlarla devam ettirme arzusu içindedirler. Biz yıllardan beri aslında bütün bu planların arkasında dış mihrakların Arz-ı Mev’ud’u İsrail'e bağlamak gayelerinin bulunduğunu her zaman belirtmişizdir. Dolayısıyla, asıl maksat Büyük İsrail’in kurulmasıdır, asıl maksat bütün insanların köle yapılmasıdır. Asıl maksat; “Ya öleceksiniz ya teslim olacaksınız!” kararının uygulanmasından ibarettir. Asıl hedef nedir? Türkiye'dir… Türkiye'nin parçalanması, yumuşak lokma yapılması ve Arz-ı Mev’ud’un bir parçası olması dolayısıyla da İsrail'e katılması hususundaki planlar harıl harıl yürütülmektedir! Asıl maksat, Büyük İsrail’in kurulmasıdır. Asıl maksat, bütün insanlığın köle yapılmasıdır. Asıl maksat, “Ya öleceksiniz ya teslim olacaksınız” kararının uygulanmasından ibarettir. Bunun için de bu adım Afganistan'dan, Irak'tan sonra, şimdi Suriye'de kalmayacak; yine her zaman ifade ettiğimiz gibi İran, Suudi Arabistan, Mısır ve Türkiye… Asıl Hedef Türkiye'dir…”

(Prof. Dr. Necmettin Erbakan- Basın Toplantısı- 2003)

Ne yazık ki, İsrail, insanlığın bütün ahlaki ve entelektüel birikimlerini tüketiyor. Sözün gücünün ikna edemediği, yetersiz kaldığı bir vandalizm hüküm sürüyor. Siyonizm ve benzeri ideolojiler insanlığın en büyük düşmanıdır.

İsrail gibi bir terör devletinin atom bombasına sahip olması ne kadar meşru ise İran'ın atom bombasına sahip olması ahlaken o kadar meşrudur? Birini onaylamak, diğerine karşı çıkmak gibi bir eşitsizliği savunabiliyor siyaset yapıcılar. İsrail'in nükleer güce sahip olmasını normal, İran'ın olmasını tehdit kabul etmenin hiçbir ahlaki gerekçesi yoktur. Dolayısıyla dünya sistemi son derece adaletsiz bir zeminde duruyor.

Türkiye toplumunun din anlayışı büyük ölçüde evrensel İslami değerlerden uzaklaşmıştır. Türk milliyetçiliği ile harmanlanmış ve evrensel İslami değerlerden uzaklaşmış din anlayışı, Anadolu dışındaki İslam toplumlarını küçümsüyor. Türkiye dindarlığının en önemli sorunlarından biri yerel bir dil kullanmasıdır.

"Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da bu acıyı paylaşan bir beden gibidir.” (Müslim, Birr, 66) Ne yazık ki, bazı insanlar kardeşlerinin zalimler tarafından öldürülmesinden zevk duyuyorlar.

Mezhep farklılığı üzerinden, tekfir faaliyetini sürdüren zihin, İslam dünyası için, önemli ve öncelikli bir sorun kaynağıdır. Şiileri müslüman kabul etmeyen bir zihinle neyi tartışabilirsiniz?

Bir insan Şiilerin müslüman olmadığını iddia edecek kadar akıldan, vicdandan ve ferasetten uzaklaşmamalı. Bu sadece İran'ı dışlamak anlamına gelmiyor aynı zamanda Iğdır gibi bölgelerde yaşayan Türk asıllı Caferileri de ötekileştiriyor. Bu yaklaşımın ahlaki hiçbir temeli yoktur.

Müslümanlar inançlarının kendilerine yüklediği sorumluluğu üstlenmek zorundadır. Bu nedenle müslüman zihin asla zalime destek olamaz. Müslüman zihin bir olayda saldırganın değil saldırıya uğrayanın yanında durur. İran halkı müslüman olmasa dahi ben yine İran halkının yanında dururdum. Çünkü karşıda hiçbir ahlaki ilke tanımayan bir terör devleti var.

İslam dünyasının en büyük sorunu sorun çözme yeteneğini kaybetmesidir. Birinci ve İkinci Dünya savaşlarında birbirleriyle kanlı bıçaklı olan Avrupa ülkeleri, uzlaşarak büyük bir birliktelik kurdular. İslam dünyası hala Kerbela üzerinden birbirini boğazlamaya devam ediyor. Tarihsel sorunlar parçalanmışlığa meşruiyet kazandırıyor. Mezhepler dinin önüne geçmiş. İnsanlar mezhep üzerinden birbirlerini tekfir ediyor. Ne yazık ki, Müslümanların benliğini sömürüye açık olma psikolojisi sardı. Farklı mezhepten olan din kardeşine kendisini yok etmek isteyen güçlerden daha düşmanca davranıyorlar. Mezhep üzerinden dinlerini paramparça ettiklerinin farkında değiller. İsrail'i kınamak yerine İran'ın saldırıya uğramasından hayvani bir zevk duyuyor. Böyle bir topluluğa Allah’ın rahmetini indirmesi mümkün mü? İndirmiyor çünkü Allah adildir. İndirmesi için Müslümanların inançlarını temizlemelerini ve iman- amel bütünlüğünü sağlamaları gerekir. Allah’ın yardımını hak edecek bir yaşam sürüyor muyuz sorusu temel sorudur.

Erzurum Atatürk Üniversitesi'nde okurken tanıştığım ve İslami anlayışımı kökten dönüştüren rahmetli Ali Şeriati ne kadar haklıymış Şia ve Sünnilik üzerine yaptığı analizlerde. Ali Şeriati, Safevi Şia’sı ile Emevi Sünniliğinin düşman, Ali Şia’sı ile Muhammed'i Sünniliğin dost olduğunu söyler. İran üzerine yaptığım paylaşımlara gelen tepkiler Türkiyeli dindarlarım önemli bir bölümünün Emevi- Osmanlı Sünniliğinin etkisinde kaldığını gösteriyor. Bu gelenekçi, şerhçi, şekilci içtihadı yok sayan, kaderci, özgürlük yerine itaati önemseyen anlayışla kökten hesaplaşmak gerekiyor. Kur'an'ın deyimiyle yeniden iman etmenin vaktidir. Şu ayet üzerine düşünelim:" Ey iman edenler, iman ediniz" (Nisa suresi 136. ayet) Şia mezhebine karşı olan taassubundan dolayı, İsrail saldırılarını onaylayacak kadar zelil bir duruma hiçbir onurlu müslüman düşmemelidir.

“İsrail neden bu kadar güçlü ve neden bizi yeniyor” sorusu, sorun çözmeyen sahte bir sorudur.  Doğru soru: Neden İsrail'e bu kadar kolay teslim olan bir psikolojimiz var” sorusudur. Allah Kur'an' da başımıza gelenlerin bizim zaaflarımızdan dolayı olduğunu açıkça ifade ediyor. Yoğunlaşmamız gereken, düşmanın gücünden çok bizi güçsüz bırakan zaaflarımızdır. Allah, aklını kullanmayan bir topluluk üzerine pislik yağdırır çünkü. Suçun elde değil bizde olduğunun bilinciyle hareket etmeliyiz. Bu yüzden köklü ve derin bir iç eleştiriye ihtiyacımız var?  Zaaflarımızla yüzleşmeden tutarlı ve sağlıklı bir adım atmamız zor görülüyor.

Her olayın iç ve dış sebepleri vardır. İç sebepler belirleyici dış sebepler etkileyicidir. Ne yazık ki, halkı müslüman olan ülkelerin konumu, İsrail ile mücadele edecek seviyede değil. Daha doğrusu halkı müslüman olan ülkeler, iç dinamikler dolayısıyla büyük zaafları var.

Milli çıkarlar etrafında oluşan politik tutum, kendi aralarındaki çatışmaları besleyerek, İslam ülkelerini bir güç odağı olmaktan uzaklaştırıyor. Milli çıkar politikası, İslam ülkelerini Batılı güçlerin destekleyiciliğine yöneltmiş görülüyor. Doğrudan ya da dolaylı olarak ABD ile işbirliği yapan bu ülkelerin, ABD'nin stratejik ortağı olan İsrail'e anlamlı bir tepki göstermeleri mümkün değildir. İsrail, bu durumu kendi lehine kullanıyor. Çünkü karşısına önemli bir gücün çıkmacağını düşünüyor.

İran'a saldırıya sesiz kalanlar şu sorunun cevabını biliyor olmalılar. İran sonrası sıra kimde?

İsrail, işgalci bir terör devletidir. Dünya ve insanlık için bu Siyonist şebeke mutlaka durdurulmalıdır. Çünkü İsrail'in yaptıklarını hiçbir ahlak anlayışı onaylayamaz.

İsrail saldırılarının gösterdiği acil ihtiyaç şudur: İslam ülkeleri mutlaka birlik sağlamak durumundadır. Eğer bu birlik sağlanamaz ise bütün Müslümanlar olanlardan sorumludur. Milli çıkarlar ve mezhep savaşları tarihin sayfalarına gömülmez ise, Müslümanlar bu olumsuzluğu daha uzun süre yaşayacaktır.

Müslümanlar, aralarındaki mezhebi farkları aşamaz ve çatışma konusu yapmaya devam ederse, İsrail'e karşı caydırıcı bir güç oluşturması mümkün değildir.

Hiçbir neden Müslüman zihnin zalimin yanında durmasına, onaylamasına ve destek olmasına neden olamaz. İsrail, emperyal devletlerin desteklediği zalim bir güçtür.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş