metrika yandex
  • $32.45
  • 34.68
  • GA18240

Sendikal Mücadele ve Bir Yol Hikayesi

YUSUF YAVUZYILMAZ
01.01.2023

 

Ben bir sendikaya (Eğitim Bir Sen) üye olurken, sendikayı bürokratik bir göreve sıçramak niyetiyle kullanmak gibi bir amacım olmadı. Temel amacım, hak ve özgürlük mücadelesi verenlerin safında olmaktı. Zaten sendika ile tanışmam 28 Şubat süreciyle oldu. İlk dönemler sendikanın bu uğurda çabaları oldu. Ancak sendika zaman içinde hak ve özgürlük mücadelesinden bürokratik düzenin savunuculuğunu evrildi. Muhalefet döneminde insan haklarını temel alarak iyi bir işlev göre sendika, zaman içinde müdür ve müdür yardımcısı atamanın merkezi oldu.

Sendikayı bürokratik bir görev için basamak olarak kullanan çok sayıda tanıdığım var. Onları suçlamıyorum. Hayattan beklentileri bu kadardı. Ancak liyakatten çok bir sendikaya üye olmanın tercih sebebi olduğu bir yapı içinde ahlaken daha fazla durmanın anlamı yok. Zaten bürokratik bir görev için sendikada bulunmadım. Çünkü okuma ve yazma serüvenimin devam etmesi için bürokratik bir görev engelleyici olurdu. Ne benim böyle bir isteğim oldu ne de sendikanın böyle bir talebi. Geriye entelektüel olarak yol göstermek işlevi kalıyordu. Ne yazık ki ona hiç talep olmadı.

Dolayısıyla bir dönemin sonuna geldik. Peki, gönül rahatlığı ile gideceğim bir yapı var mı? Maalesef yok! Resmi söylemin dışında sivil alanda kalarak insan hakları ve adalet mücadelesi yapan ve herkes için adalet isteyen bir sendika yok. Olursa orada yerimi alacağım. Şimdilik bağımsız bir yazar olarak, hak ihlali kime yapılırsa yapılsın onun acısını paylaşmak noktasında duruyorum. Hiçbir parti ve sendika ile bağım yok( Bir süre sonra ayrılacağım Eğitim Bir Sen ile üyelik dışında hiçbir bağlantım ve çalışmalarına katılmışlığım yok. Çağırdıkları da yok zaten )

Bir partiyi ya da sendikal yapıyı diğerleri daha kötü diye desteklemek zorunda kalmak acı verici bir durum kuşkusuz.

Yine de onlarla hukukumuz İslam'ın ahlak ilkeleri çerçevesinde olacaktır. Bir yapıdan ayrıldıktan yoldaşlık ettiğim insanları haksız yere suçlamak istemem. Eleştirilerim yapıcı ve ufuk açıcı olabilir. Geride kalanları hırpalamak, hak ve adaletten ayrılarak acımasızca eleştirenlerden olmam. Eleştirilerim, başka bir mahallede yer almak için, intikam almak için değil, yol göstermek içindir. Kuşkusuz bu tavrımın eleştirilecek yönleri olabilir. Gelişmeler bizi öyle bir noktaya getirdi ki, olmasaydı sonumuz böyle demekten başka çare kalmıyor.

Bir sivil toplum örgütü olan sendika, iktidarın uygulamaları karşısında eleştirel bir noktada bulunmalıdır.

Sendika önüne gelen bütün iktidar politikalarını kabul eden ve savunan bir yapı olmamalıdır. Bu anlamda, Türkiye özelinde sivil toplum örgütleri ve iktidar ilişkisi çarpık bir modeldir.

Rivayet o ki bir gün Hz. Ali'nin taraftarlarının yoğun olduğu Küfe'den, bir Arap, devesiyle Şam'a gelmiş. Şam sokaklarında dolaşırken biri ona yanaşmış:

- “Ver o dişi deveyi bana!” demiş. Tartışma büyümüş, Küfe'den gelen adam,

"Bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir" diye itiraz etmişse de anlaşamamışlar. Konu Muaviye'ye yansımış.

Halk meydanda toplanmış... Muaviye, Küfe'den gelenle Şam'da deveye sahip çıkan yerliyi dinledikten sonra, kararını açıklamış:

- Bu dişi deve Şamlınındır!

Sonra toplananlara dönmüş ve sormuş:

- Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?

Cemaat hep birlikte bağırmış:

- Şamlınındır!

Küfeli şaşkın bir vaziyette devesinin ardından bakakalırken, Muaviye onu yanına çağırmış:

- Ey Küfeli, dinle! Sen de ben de biliyoruz ki, bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Küfe'ye dönünce gördüklerini Ali'ye anlat ve de ki: "Ey Ali, Muaviye'nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! Ayağını denk al!"

Sayısal çoğunluk hak ve adaletin önüne geçtiğinde fetişleştirilmiş “halk egemenliği” kavramı karşımıza çıkar. Bazen hukuk ve adaleti çoğunluğa karşı da savunmak gerekebilir.

Öte yandan, kuşku yok ki, çoğunluğun iradesi önemlidir. Ancak bu iradenin çeşitli araçlarla manipüle edileceği riski de vardır.

Bu noktada fazlasıyla idealist davranmış olabilirim. Yine de bir sivil toplum örgütünün sürekli olarak iktidarın belirlediği sınırlar içinde kalmasını onaylamak mümkün değildir. Ahlaki duruş hiçbir menfaat ve baskının hakikatlerin üzerini örtmemesini gerektirir.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş