Dr. Bekir Tank Şarm el-Şeyh Barış Zirvesini ve sonrası muhtemel gelişmeleri Her Taraf Okuyucuları için kaleme aldı:
Soykırımcıların hesapları o kadar iç içedir ki, insan Gazze’de iki yıldır yapmakta oldukları soykırımı durdurmalarına ateşkes mi diyeceğiz, yoksa soykırımın ve savaşın son bulması, karar vermek zor. Biz de yaygın olarak konuşulanları tekrarlayacak olursak, Gazze’de ateşkes sağlandı ve savaş da bitti. Hatta Trump’a göre bu savaşın kesin galibi de İsrail’dir.
Peki, biz de Gazze’de kimin kazandığı tartışmalarına dahil olursak, cevabımız var mı?
Eğer kazanmanın ölçüsü daha fazla yakıp yıkmak, çocuk, genç, yaşlı ve sivil demeden daha fazla öldürmek ve hepsinin de ötesinde soykırım yapmak ise, kazanan tarafın İşgalci İsrail olduğu şüphesizdir. Yok eğer, dünyanın da şahit olduğu gibi, maruz kaldıkları bütün haksızlıklara rağmen İslam’ın düsturu olan insanlıktan ödün vermemek ise, kazanan taraf, en gencinden en yaşlısına kadar bütün Gazzelilerdir.
Ama bendenize göre, bu soykırımın biri muzaffer olduğu ve diğeri de mağlup olduğu şüphe götürmeyen iki taraf daha var ki, onları da ismen anmadan geçmek olmaz. Bu soykırımın kesin galipleri, müslüman olsun veya olmasın, söz ve eylemleriyle soykırımcılara karşı koyanlardır. Bu soykırımın kesin mağlupları ise, Gazzelilerle aynı dinden oldukları halde, dinlerinin gereğini yapmayan Müslümanlardır.

Birbirinin peşi sıra gerçekleşen olayları hatırlayalım...
Trump, Eylül’ün son günlerinde 20 maddelik bir Barış Planı ilan etti. Plan, Filistinlilere teslimiyeti – esareti dayattığı için HAMAS tarafından hemen reddedildi. Ancak Trump yılmadı ve hemen 8 İslam ülkesinin liderlerini toplayıp onların desteklerini aldı.
Bu desteği zapturapt altına almak için de Kahire’de Gazze Zirvesi yaptı. Ancak Avrupa’nun büyük güçlerinin de katıldığı bu zirvenin sonunda imzalanan anlaşmada sacede ABD, Katar, Mısır ve Türkiye’nin imzası vardır.
Haliyle insanın sorası geliyor, neden hepsi değil de sadece dört ülke?
Bilmeyenler ve bilip de çarpıtanlar için söyleyelim; Kahire’de anılan dört ülke tarafından imzalanan metin bir anlaşma değil, Trump’un ilan ettiği Barış Planının hayata geçirilmesinde kendilerine düşen görevleri yerine getireceklerine dair Trum’a verilen bir taahhüttür. Bu üç İslam Ülkesi, attıkları imza ile Trump’un kendilerine vereceği görevleri yerine getirme taahhüdünde bulunuyorlar, ama İşgalcinin bundan sonra Filistinlilere yönelik işgal ve hak tecavüzlerine karşı da bir yükümlülük almaya yanaşmıyorlar.
Trump Planı, hem yalın haliyle ve hem de yoruma açık maddeleri nedeniyle akla o kadar soru getiriyor ki...
Bunlardan birkaçını ben de sorayım.
Birincisi: Bugünün hem en vahşi ve hem de en güvensiz devletleri olan Soykırımcı İsrail ve suç ortağı ABD verdikleri ateşkes sözünde duracaklar mı?
İkincisi: Bu İslam Ülkeleri, hangi güvencelere karşılık olarak Gazze mücahitlerinin silahlarını ellerinden alacaklar?
Üçüncüsü: Soykırımcı, artık silahı da olmayan halka bir bahane ile saldırması halinde, bu İslam Ülkeleri da silahlı kuvvetleriyle saldırganı püskürtme yoluna gidecekler mi?
Dördüncüsü: Kahire Anlaşmasında yer verilen „aşırıcılık“, „radikalleşme“, „ırkçılık“ ve „radikal ideolojiler“ gibi kavram ve deyimler kime göredir ve şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da bu sıfatlarla itham ettiği Filistinlilere karşı şiddete başvurursa, bu üç İslam Ülkesi de Soykırımcının askerleri gibi mi davranacaklar, yoksa söz verdikleri gibi engel olma yoluna mı gidecekler?
Beşincisi: Soykırımcı İsrail bugüne kadar hani komşusu ile zerre kadar dostane bir ilişki içinde olmuştur ki, bu İslam ülkeleri, „İsrail ile bölgedeki komşuları arasındaki dostane ve karşılıklı faydaya dayalı ilişkiyi memnuniyetle karşıladıklarını” söyleyebiliyorlar?
Altıncısı: İmzacılar, son cümlede, „kalıcı bir barış geleceğine kendimizi adamış bulunuyoruz" şeklinde gerçekten de takdire şayan bir vaatte bulunduklarına göre, barışa kast eden tarafın kim olduğuna bakmaksızın, hakkıyla cevap verecekler mi?
Tabii, Trump Planını madde madde ve her yönüyle tartışması, ve bunun barışa ne gibi bir katkısının olacağını sorgulaması gereken medyadır. Arap Dünyasındaki medyayı takip edemiyorum, ama hükümetlerinin dediklerinden ayrı bir şey söyleyebileceklerini düşünmüyorum. Hemen hemen aynı hükmü Türkiye medyası için de söylemek mümkündür. Çünkü ister iktidar medyası olsun, isterse muhalefet, ne yukarıdaki veya benzer soruları sorabilirler ve ne de Trump’un planının barışa ne gibi bir katkısının olacağını sorgulayabilirler.
Hakeza bu üç İslam ülkesine, neden İsrail’den, Filistinlilerin haklarına tecavüz etmeyeceğine dair bir taahhüt almadan Filistinlileri silahsızlandırma görevini aldıklarını da soramazlar. Trump’un planındaki gaayrimeşru hedefler için tek bir eleştiri getirdikleri de yoktur. Trump Planının kirli emellerini kamuoyundan gizlemelerinin biricik nedeni de, Siyonistlerin onlar üzerindeki tahakkümü ve belirleyiciliğidir. Bunlara kıyasla Avrupa medyası bu konuda daha gerçekçidir.
Gerçi Avrupa medyası da istisnaları dışında Siyonist bir dil kullanır ve hatta birçok gazete ve televizyon kanalı sanki İsrail’in birer yayın organı gibidir. Benim Avrupa medyasını bu konuda daha gerçekçi olarak tanımlamamın nedeni, planın içeriğini ve dolayısıyla Filistinlileri mahküm edecekleri insanlık dışı hayatı daha açık bir dil ile anlatıyor olmasıdır.
Sonuç: Soykırımcı ve suç ortakları, soykırımla yapamadıklarını bu kez de anılan İslam Ülkeleri üzerinden gerçekleştirmekte kararlı olduklarına göre, biz halklar da buna teslim mi olmalıyız, yoksa bütün imkanlarımızla birlikte meşru direniş görevimizi mi ifa etmeliyiz?
Çünkü Ukrayna’dan Sudan’a, Kıbrıs’tan Türk Cumhuriyetlerine ve Suriye’den Afganistan’a kadar resmin bütününe baktığımızda, Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgimizden daha büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzu görürüz.
Hedefleri; üzerimizdeki tahakkümlerini en az bir yüz yıl daha uzatmak ve bunun için de bir taraftan bizi milliyetlerimiz, din ve mezheplerimiz üzerinden birbirine düşürürken, diğer taraftan da, yeraltı ve yerüstü zenginliklerimize çökmektir.
Hükümetlerimizin neredeyse hepsi de gönüllü veya cebren bize modern köleliği dayatanlarla iş tuttuklarına göre, bu topyekün saldırılara karşı direnmekte karar kılanlarımızı da ne gibi tehlikelerin beklediği daha iyi görülüyor.
İnanıyoruz ki, ellerinden silahlarını da alsalar, ne Gazzeliler direnişten vaz geçeceklerdir ve ne de dünyanın diğer yerlerindeki vicdanlar susacaktır. Dalga dalga yayılan boykotlar ve katlanarak devam eden Sumud’lar da bunun işaretidir.

Varsın, Netanyahu’lar, Trump’lar ve suç ortakları soykırımlarını bir zafer olarak tanımlasınlar...
Tahtlarının garantisini Trump’un planına hizmette görenler varsın, halklarından gerçekleri gizleyedursunlar...
Dini egemenlerin çıkarlarına göre çarpıtan belamlar varsın, tağutlara itaate davet etsinler...
Hiç birinin, evet, hiç birinin akibeti Firavunlarınkinden ve
Ebu Cehillerinkinden daha az zelil olmayacaktır. Her zaman olduğu ve her işte oldup gibi, şimdi de önemli olan husus, hangi tarafta olduğumuzdur.
Naman Bakaç ile Derkenar...
02.12.2025
Barzani, Cizre'de ağırlandı
01.12.2025
Seyfettin Huca ile Derkenar
09.11.2025
hud hud projesi RESUL UZAR 04.12.2025
Ulucanlar Cezaevi MEHMET YAVUZ AY 24.11.2025
Surelerin Mesajları: KALEM SURESİ -2 OSMAN KAYAER 18.11.2025