metrika yandex
  • $38.3
  • 41.73
  • GA25250

Kâmil insan olma yolunda dışa ve içe dönük süreçlerimiz

OSMAN KAYAER
01.06.2024

İnsan, Kur’an’ın beyanına göre varlık türünün en son halkası ve yeryüzü halifesi olarak yaratılmıştır. Bir yanı topraktan diğer yanı ruhtan müteşekkil olan insan, ontolojik özellikleri itibariyle çok karmaşık bir varlıktır. İçinde binlerce cevher taşıyan toprak ve mahiyeti hakkında çok az bilgiye bile sahip olduğumuz ruhun meczedilmesinden meydana gelen insanın en az onlar kadar karmaşık bir varlık olmasından daha tabii bir şey olamaz.

Bütün karmaşıklığına rağmen toprak ve ruhtan müteşekkil olan insanı, iki yönlü bir varlık olarak tanımlamak mümkündür. Kur’an’ın deyimi ile nefsine “takva” (iyilik) ve “fücur” (kötülük) yerleştirilen insan, bir yanı ile toprağa meyilli olup dışa dönük; diğer yanı ile ruha (derûni olana) meyilli olup içe dönüktür. İnsan, dışa dönüklüğünden ötürü yeryüzünde toplu halde yaşamak ve medeniyetler oluşturmak gibi bir özelliğe sahiptir. İçe dönüklüğü ile de kendini geliştirmek ve İslam’ın “İnsan-ı Kamil” dediği üstün varlığı gerçekleştirmek çabasındadır.

Kur’an’da kıssası anlatılan Hz. İbrahim, babası ve kavminden uzaklaştığı bir sırada derin düşüncelere dalar. Bu esnada Allah, ona “Afak” (dış dünyada) ve “Enfüs”te (iç aleminde) ayetlerini göstereceğini haber verir. İnsanın özelliklerini en iyi bilen yaratıcısı, ona kendi ayetlerini göstermek istediğinde önce dış dünyadan başlamakta sonra da insanın derununa yönelerek ayetlerini idrak ettirmektedir. Buradan anladığımız kadarı ile insan, önce “dışarı”ya yönelip dünyayı tanımakta ve sonra belli bir birikime gelince kendisini fark edip ve bu defa ilgisini “kendi”ne yöneltmektedir.

İnsanın geçirdiği biyolojik ve ruhi gelişim süreçleri gözlendiğinde bu durumu açıkça fark etmek mümkündür. Biyolojik yanımızın hızla geliştiği bebeklik ve ilk çocukluk yıllarımıza baktığımızda, önce çevreyi keşfetmeye çalıştığımızı görürüz. Elimize aldığımız her şeyi ağzımıza götürdüğümüz ve ondan aldığımız tat veya sertlikle hakkında bir kanıya vardığımız, biraz daha büyüdüğümüzde çevremizle ilgili olarak ebeveynimize (onları bıktıracak kadar) “Bu ne?” sorusu sorduğumuz herkesin malumudur. Çocukluk dönemi boyunca elimize aldığımız her şeyi bir oyuncak olarak kullanmamız biraz sonra değineceğimiz ikinci dışa dönme döneminin hazırlığından başka bir şey değildir. Bu dönem boyunca oyuncaklarla adeta her defasında bir medeniyet kurar ve çok geçmeden büyük bir zevkle onu yıkarız. Ergenlik dönemi ise biyolojik değişikliğin yoğun biçimde yaşandığı bu yüzden ilginin çevreden çok kendimize döndüğü hatta bir çeşit içe kapanıklığın yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde genç, kendi bedenini fark etmeye başlar. Artık kendi bedeni dururken oyuncaklarla oynamak ona cazip gelmez. Tabii bu fark ediş henüz biyolojiktir.

İnsan için ilk âfak ve enfüs dönemi, fizik dünya ve biyolojik yapımızı keşfetme dönemi olarak sona erdiğinde ikinci defa süreç yeniden başlar. Artık insan için, ruhi âfak ve enfüs dönemi başlamıştır. Bu dönemde fert, bir iş edinmek, aile kurmak, cemiyet içinde sosyal statü kazanmak gibi dünyevi uğraşlar verir ilkin. İnsan ömrünün uzunca bir dönemi bu ikinci âfak süreci olarak geçer. Bu süreç insanın kendisini dünyaya kaptıracağı bir dönemdir. Hatta insanların önemli bir kısmı bu dönemi tamamlamadan sürelerini bitirirler. Kur’an’ın dünya hayatını oyun ve eğlenceden ibaret görmesi bu yüzdendir. İkinci âfak dönemi, tıpkı çocukluk döneminde kendimizi oyuna kaptırıp akşamın olduğunu ve havanın karardığını ancak ana ya da babamızın çağırmasıyla fark ettiğimiz gibi, Azrail’in çağırmasıyla sona erer çoğu zaman.

İnsanların ancak bir kısmı, (biraz da ilahi hidayetin yol göstermesiyle) bu sürecin bir gün sona ermesi gerektiğini bilirler ve dikkatlerini kendilerine yöneltirler. Bu sürecin başında insan, dünyevi olan ile yetinemez, onlardan aldığı eski hazzı alamaz olur. Kendisi hakkında dahaderuni sorular sormaya başlar ve varlık hakkında daha felsefi düşüncelere dalar. Tıpkı Hz. Peygamberde olduğu gibi işten, güçten el çeker insanlardan uzaklaşmaya başlar. Tefekkür için uzlete çekilir.

Elbette bu hal, bütün insanlarda aynı olmaz. Kimisinde pek yüzeysel gerçekleşir, moda tabir ile söyleyecek olursak teyet geçer. Kimisinde çok kısa ve hafif, kimisinde uzunca ve şiddetli geçer. Kimisi bu sürecin farkında olur kimisi farkına bile varamaz.

Genellikle kırk yaş civarı ulaşılan ikinci enfüs (içe dönme) süreci, Allah’ın yeryüzü halifesi olarak en güzel biçimde yarattığı insanın derununa yerleştirilmiş “insan-ı kamil”e ulaşılmasını mümkün kılmaktadır. İkinci âfak sürecinin insana kazandırdığı tecrübeler sayesinde büyük bir verime dönüşebilen ikinci enfüs sürecini en verimli biçimde yaşayanlar, tarihe ya “Feylesof” ya da “Mürşid” olarak kaydedilirler.

1.06.2024 Türk-İslam Mecmuası 
 

Yorum Ekle
Yorumlar (1)
ŞÜKRÜ SAVAŞ | 17.06.2024 11:17
Yıllarını davası uğruna mücadeleye adamış ve bu adanmışlığın tecrübesiyle "kamil insan" olmuş Osman kardeşimizden güzel bir yazı. Kalemine, yüreğine sağlık.