Geçen hafta kayınvalidemi doğup büyüdüğü yerleri bir kez daha görsün diye bir memleket gezisi yaptık. İlk durağımız Tokat’ın Çırdak köyü idi. Burada kayınpederimin halasının torunu yaşıyor şimdilerde. Çırdak, kayınpederimin annesi olmadığı için halasının yanında çocukluğunu geçirdiği ve kayınvalidemi gelin olarak getirdiği yer olması münasebetiyle önemli. Çerkezlerin ne büyük bir misafirperver olduğunu ben anlatamam. Ama onlar bunu fiilen bize gösterdiler. Elbette onlar için misafire hazırlanacak en iyi yemek Çerkez tavuklu çorbası “Şıps baste” idi. Onu ilkin gençlik yıllarımda yemiştim. Ve tepkim “tavuğa yazık olmuş” şeklinde olmuştu. Lakin bu defaki gerçekten çok lezzetliydi. Çerkezlerin en gözde yemeği olmayı hak ediyordu.
İkinci durağımız Tokat merkezde kayınpederimin yakın akrabalarından birinin eviydi. Bu defa bizi emekli kimya öğretmeni ve hanımı konuk etti. Yine Çerkez misafirperverliğinin en nadide örneklerinden birine daha şahit olduk. Ama biz o gece Tokat’ta ziraat profesörü olan benim bir arkadaşımda kaldık. Onun mesleğini en usta biçimde gösterdiği bahçesini de anlatmak mümkün değil. Lakin enva-i çeşit sebzenin ve meyvenin bulunduğu 6.5 dönümlük bir bahçede akşam yemeği ile yapılabilecek en güzel sohbeti de İstanbul’dan gelen misafirler ile yaptık. Ve oradan ayrılırken arkadaşımın bahçesinden arabamızın bagajına koyduğu sebzeleri gittiğimiz yerlerde onurla ev sahiplerine ikram ettik. Bunlardan bir tanesi var ki onun çekirdeklerini sakladık ki bahçesi olan arkadaşlarımıza verelim. Bahsettiğim şey tadı kelimeler ile anlatılmayacak kadar güzel olan bir kavun türü.
Üçüncü durağımız Amasya’da bizzat kayınvalidemin kız kardeşinin yaşadığı evdi. İşte burada gördüğünüz manzara mutasavvıfların “hiç” diye anlatmaya çalıştıkları şeydi. Kayınvalidemin kız kardeşi eski tabirle söylersek “bunamış” yeni tabirle söylersek “Alzheimer” olmuş, üstelik felç geçirmiş ve yine eski tabirle söyleyecek olursak “yatalak” hale gelmişti. Elbette insanın içi bu manzarayı kaldıramıyor. Ama vakıa bu. Halbuki o da bir zamanlar diğer insanlar gibi hareketliydi, konuşkandı ve misafirperverdi. Lakin şimdi yerinden kıpırdamadan yatıyor, konuşamıyor ve hiç kimseyi tanımıyor. Sadece bir şeyler söylediğinizde biraz tebessüm ediyor. İşte Kur’an-ı Kerim‘in söylediği bu. “İnsan neden yaratıldığını unutmuş da bize meseller veriyor”.
Büyük şehirlerde yaşayanlar buna benzer manzaralar ile karşılaşmadıkları için gelecekteki hallerini göremiyorlar. Zannediyorlar ki hayat her zaman böyle güçlü ve kuvvetli biçimde devam edecek. Bu yüzden de hevalarının peşinde başkalarını düşünmeden yaşayıp gidiyorlar. Acaba birilerine zararım dokundu mu, birilerini üzdüm mü gibi ahlaki erdemler akıllarının ucundan bile geçmiyor. Halbuki ihtiyarladıklarında evlatlarından ya da akrabalarından bir bakıcısı olmayacağı için “yaşlı bakım evlerinde” saygısız, sevgisiz ve merhametsiz sadece para için bir robot gibi zaruri ihtiyaçlarını gören ellerde ölümü bekleyecekler.
Son durağınız anne tarafından “Başlamış”taki dedemin eviydi. Oraya vardığımızda gördüğümüz manzara ürkütücüydü. Evin ve bahçenin yerinde yeller esiyor, baykuşlar ötüyordu. Meyve ağaçları yok olmuş yerinde dikenli yabani otlar bitmişti. İşte bir zamanlar insanların arzuyla istediği yer burasıydı.
Çocukken bizim köyden oraya yürüyerek giderdik. Kocaman bahçesi olan iki katlı bir evdi. Bahçede enva-i çeşit meyve vardı. O evde dedem, evli ve çoluğu çocuğu olan iki oğluyla birlikte otururdu. Dedem öldükten sonra dayılarım işleri gereği baba ocağını tüttüremediler. Önce ev yıkıldı, sonra bahçe harap oldu. Eskilerin “Üç günlük dünya” dedikleri bu olsa gerek. Aslında dünya üç günlük değil, insan üç günlük. Zaten Yasin Suresi bunu söylüyor. Ama artık insanlar onu okumuyorlar ki! Okuyanlar da ne dediğini anlamadıkları için bundan bîhaberler.
İşin özü şu: İnsanoğlu kısa bir süreliğine geldiği bu dünyada kalıcı olduğunu zannediyor. Bu yüzden de sahipleniyor ve yalnız kendisinin olmasını istiyor. Halbuki kısa bir süre sonra geldiği yere geri dönecek. Bu yüzden dünya malı için kavga etmeye gerek yok.[1]
Materyalistler için bile geride kalanların iyilikle hatırlayacağı birisi olmakta fayda var. Ahirete inananlar ise daha ulvi bir gerekçe ile iyilerden olmak için gayret göstermeliler.
[1] Lakin yanlış anlamayın, zalimlere karşı koymak erdemli insanlar için bir zarurettir. Bugünlerde İsrailoğullarının zulmünü sineye çekmek mümkün değildir. Müslim, gayr-i müslim bütün insanlar bu zulme karşı elinden gelini yapmalıdır.
"Online tetikçi pazarı oluştu"
05.09.2025
Papa, katil Herzog ile görüştü
05.09.2025
Umran Dergisi:Üniversiteler Nasıl Ölüyor!
06.09.2025
Google'dan İsrail katliamına destek!
06.09.2025
Mehmet Doğan ile Derkenar
17.08.2025
İKTİDAR VE SERVET YUSUF YAVUZYILMAZ 08.09.2025
Kaybetmek Yok Hep Kazan-Kazan FEYZULLAH AKDAĞ 09.09.2025
Harabe Binalar ve Virane Bağlar OSMAN KAYAER 11.09.2025
Yeni Bir Dünyaya Uyanmak… ABDULAZİZ TANTİK 11.09.2025
Umut; Varlıktan Bilgiye… ABDULAZİZ TANTİK 13.08.2025
Musa'nın Haykırışı KADİR ÇİÇEK 20.08.2025
Türk'üm Demek Ayıp Mı? YUSUF YAVUZYILMAZ 19.08.2025