metrika yandex
  • $35.68
  • 37.52
  • GA22095

İnanç ve Düşünce Özgürlüğü Önündeki Engel: Muhafazakârlık

MEHMET YAVUZ AY
02.09.2024

 

Dört yüzyıllık modern dönemin  uzun yılları dahil, tarih boyunca “inanç ve düşünce özgürlüğü” insanlığın kadim ve hassas sorunu olmuştur.

Otorite ile özgürlük isteyenler arasındaki gerilimler, mücadeleler, savaşlar hep sürmüştür. Halkların; hanedanlar, krallıklar, seçimle gelen hükümetler, darbeci yönetimlerle; bedeli çok ağır özgürlük talepleri olagelmiştir.

İktidar despotizmleri halkı çoğunlukla potansiyel suçlu görme geleneğine sahiptir.

Muhafazakâr kelimesi Avrupa merkezli bir kavramdır ve Müslümanların inanç, düşünce ve kültür dünyasında az bir yeri olsa gerektir.

Muhafazakârlık derken kastımız sadece Müslümanları paranteze alan bir tanımlama değildir. Soğuk Savaş dönemi sınıflamasına göre söylersek; Sol-Sağ-Müslüman muhafazakârlıkların hepsini kastediyoruz.

Her bireyin bir inancı geçmişle bağı, iyi-kötü ayrımı  vardır. Muhafaza edilmek istenen farklı olgular olabilir. Öncelikle dinî ahlâkî değerlerin korunması olarak algılanan “muhafazakârlık”, sahici bir bilinçten süzülen, aslî gerekçeleri olan, delillendirilmiş hayatı işaret etmemektedir.                                                                                                                                                                                                                                                                 

Muhafazakârlık, içinde yaşanılan zaman dilimiyle ya da mutlak iyi/ideal devir/ mutluluk yılları kabul edilen dönemlerle  çevrilidir.

İnsan; iktidarlar, çoğunluklar (halk), töreler, gelenekler ve ideolojilerin sarmalında; şiddet, eğitim/öğretim, kültürel dayatma, gerçek vasfı kazandırılmış çarpık değer yargıları üzerinden kendine yabancılaşmaya maruz bırakılmaktadır.

Kendine yabancılaşan insan, hakikatin takipçisi ve ayakta tutanı olma vasfını gün gün kaybetmeye başlar.

Muhafazakâr, içinde yaşadığı toplumun ortalama vatandaşıdır. İktidarların ideolojilerini benimseme, mevcut dini anlayışları savunma, sosyo-kültürel değer yargılarının değiştirilmesine boyun eğme çizgisindedir.

İktidarlar, üretilen muhafazakâr çoğunluğun(halkın) despotluğu ile de kendilerini koruma altına alırlar. Bireyi zorbalık kafesinden kurtaracak fikir ve inançları dile getiren peygamberler, düşünürler, aydınlar, karşılarında hep muhafazakârları bulurlar.

İktidarlar için en makbul insanlar muhafazakârlardır. “halkın bireylere zulmetmek için siyasetçilerden çok daha fazla imkânı” vardır.Toplum, yanlış kararlar verdiğinde ya da karışmaması gereken şeylere karıştığı takdirde en büyük siyasal despotizmden daha ürkütücü bir toplumsal despotizme imza atar.” (J. Stuart Mill, Özgürlük Üzerine, s. 11)

Muhafazakârlar, güçlüden yanadırlar. İnanç ve değer yargılarını siyasal iktidarın istekleri doğrultusunda değiştirebilirler. Muhalif olmak istemezler. İktidar nezdinde meşru görünmeyi önemserler. Nasıl olunması isteniyorsa öyle olurlar.

Dikkate alınmak, değerli görülmek için ölmeyi-öldürmeyi de göze alırlar. Çizgi dışına çıkmayı hoş karşılamazlar…Mevcut dinsel ya da ideolojik yapının istediği düşünce, inanış ve eylem tarzına hızla uyum sağlarlar…

Statükoyu koruma ve kollama adına; toplumlarının iyi gözle baktığı, takdir ettiği, saygınlık kazandırdığı kişilerdir. İnsanlar ve toplumların çoğu, kendi fikirlerine katılmasa da kesin inançlı hallerini sürdürürler.

İnanç ve düşünce özgürlüğüne soğuk bakarlar. Eleştiriden hoşlanmazlar. Her şeyin güllük gülistanlık olduğunu söylerler.

Oysa,Bir düşüncenin bastırılması bütün yaşayan insanlara, hatta gelecek nesillere karşı işlenmiş  bir suçtur.” “ İnsan hatalarını tartışarak ve tecrübeler edinerek aşabilir.

(…) İnsanın, tecrübelerinden nasıl bir ders çıkarabileceğini çözmesi için tartışmaya ihtiyacı vardır. “

(…)Düşünce adamlarının en önemlisi olan Sokrat, ahlâksızlık ve dinsizlik suçlarından dolayı yargılanmış ve yurttaşları tarafından idama mahkum edilmiştir. 

(…) Hz. İsa, kafir ilân edilerek çarmıha gerilmişti. (…) Sokrat ve İsa’yı öldürenler, günümüz  insanlarından daha kötü değillerdi; aksine iyi insanlardı.”  ( J. Stuart Mill, a.g.e.)

 Günümüz için etnik/dinsel/ideolojik renk ve önceliği azalan “Muhafazakârlık” modern ve sekülerdir. Dünyaya, eşyaya, güce, şiddete, zamana, insana, ideolojiye ayarlıdır. İnanç ve düşünce özgürlüğüne, tartışma ve eleştiriye kapalıdır.

Modern Muhafazakâr, artık farklı bir dünyanın verileri ile çevrilidir.

 Allah’ın son elçisi bugün gelse İslâm dinini tebliğ etse; sistemi tehdit ettiği, huzuru bozduğu, oğulu babaya düşman ettiği, ataların dinini aşağıladığı, bir güvenlik  sorunu oluşturduğu, sahte bir din getirdiği, hayatın her alanına müdahale ettiği, zenginle fakiri aynı hizaya soktuğu, terörist eylemler plânladığı gibi “müthiş gerekçelerle”  reddedilir miydi?

Ultra Modern Muhafazakârlar, Allah’ın elçisini ortadan kaldırmak için psikolojik harp operasyonları yapar mıydı?

J. Stuart Mill, Özgürlük Üzerine,Liberus Kitap, İstanbul, 2021

 

02.09.2024, Kardelen/Ankara

Mehmet Yavuz AY

Yorum Ekle
Yorumlar (3)
Ahmet kılıç | 09.09.2024 13:21
Teşekkür ederim abi Rabbim senden razı olsun emeğine sağlık
Abdullah Aydın | 04.09.2024 21:17
Kaleminize sağlık, teşekkürler.Selametle.
Hidayet Çelik | 02.09.2024 22:27
"Muhafazakar" ve "muhafazakarlık" tanımlamalarınız tam da bugünkü muhafazakarların durumuna uyuyor. Yanlış mıyım?