Dünya, 7 Ekim 2023 sabahında stratejik olarak anlaşılması ve yorumlanması güç, ancak planlaması ve etkisi yönüyle benzeri zor görülebilen bir saldırı ile uyandı. Filistin’in Gazze şehrinin yönetimini fiilen yürütmekte olan İslami Direniş Hareketi (Hamas) örgütünün İzzeddin el-Kassam Tugayları isimli askeri kanadı, İsrail’in yüksek teknolojiyle inşa ettiği ve dünyanın geçilemez olarak tanımladığı Gazze kuşatma duvarını, Demir Kubbe olarak isimlendirilen hava savunma sistemini karadan, denizden ve havadan aşarak İsrail’in işgali altındaki topraklara girdi; bazı askeri üslerini ele geçirdi, bazı şehirleri kontrol altına aldı ve bir çok İsrail askerini öldürdü, bir kısmını ise esir aldı.
Bu harekata hazırlıksız yakalanan İsrail yönetimi uzun bir süre olayın şaşkınlığını atlatmaya çalıştı. Bu arada bir çok komplo teorisi ortaya atıldı. Kimisi bunun bir İsrail komplosu olduğunu iddia etti, kimisi ise Hamas’ın stratejiden yoksun davrandığını ve İsrail’e katliam için fırsat sunduğunu ileri sürdü. Ancak bu komplo teorileri ortaya atılsa da hemen herkes başlatılan harekâtın çok iyi planlandığı, Hamas’ın bu gücünün tüm öngörülerin üzerinde olduğu konusunda hemfikirdi.
Harekâtın stratejisi, hedefleri ve sonuçları hakkında net bir şey söylemek için henüz elimizde yeterli veri bulunmamakla birlikte bu harekâtın sebepleri ve süreci hakkında söylenecek çok şey var. Bazı sığ analizlerin veya sosyal medya bilginlerinin (!) iddia ettiği gibi 7 Ekimde başlayan harekât durduk yerde başlatılan bir harekât değildir. Aksine bu harekât, yıllar içerisinde her türlü zulme maruz bırakılan, temel ihtiyaçlardan dahi mahrum kalan bir halkın biriken kızgınlığının sahaya yansımasıdır. Gazze’nin son dönemlerde yaşadığı süreci göz ardı ederek bu olayları yorumlamak büyük bir yanılgı olur. Yaşananlar bir sebep sonuç ilişkisinin dışında değerlendirilemez. Bu süreci kısaca izah etmek bu harekâtı daha sağlıklı yorumlamamıza yardımcı olacaktır.
Hamas (Resmi adı İslami Direniş Hareketi), 1987 yılında İsrail işgaline karşı başlatılan Birinci İntifada sırasında kuruldu. Hareketin mensuplarının büyük bölümü Gazze şehrinde yaşamaktadırlar. İslami Direniş Hareketi, 2007 yılında Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi El-Fetih’le girdiği askeri çatışmanın ardından Gazze şerdinin kontrolünü ele geçirdi. Bunun üzerine İsrail, Mısır ile birlikte bu bölgeye havadan, karadan ve denizden abluka uygulamaya başladı.
Gazze şeridi, Akdeniz kıyısında 41 km uzunluğunda 10 km genişliğinde İsrail, Mısır ve deniz arasına sıkışmış küçük bir toprak parçasından oluşmaktadır. İsrail işgal yönetiminin baskılarından bunalan çevredeki insanların daha güvenli olduğunu düşündükleri şehir merkezine geçerek burada yaşamlarını sürdürmeye çalışmalarıyla birlikte şehir çok yoğun bir nüfusa ulaşmıştır. Günümüzde bu daracık alanda yaklaşık 2.3 milyon insan çok sıkışık bir ortamda yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır.
İşgalci İsrail, Gazze’yi muhasara altına almak üzere şehrin etrafına 65 km uzunluğunda bir duvar örmüş ve geçişleri engellemek üzere bu duvarın 9 metre altına kadar sensörlü yeraltı bariyeri, üstüne ise 6 metre yüksekliğinde akıllı bir çit yerleştirmiştir. Denizden girişleri tespit etmek için de deniz bariyeri inşa etmiştir. Duvara ayrıca uzaktan kumandalı silah sistemi, radarlar ve kokpitler yerleştirerek güçlü bir koruma sistemi geliştirmiştir. İsrail, bu tedbirlerle tabiri caizse Gazze’yi tam bir açık hava hapishanesine çevirmiş bulunmaktadır. Üstelik şehre giren çıkan tüm ürünler de Mısır ve İsrail tarafından izne tabi tutulmaktadır. Bu ülkeler istediğine izin vermekte istediğini reddetmektedir. Gazzelliler bu ambargoyu aşmak ve günlük yaşamda ihtiyaç duydukları malzemeleri, gıda ürünlerini temin etmek için Mısır tarafına açtıkları gizli tünellerden malzeme giriş çıkışını sağlamaya çalışmaktadırlar. Özetle söylemek gerekirse Gazze en temel haklardan bile mahrum bırakılan Filistinlilerin yaşadığı bir yüksek güvenlikli hapishaneye dönüştürülmüş bulunmaktadır.
Birleşmiş Milletler (BM) istatistiklerine göre Gazze’de yaşayan insanların yüzde 80’i fakir ve uluslararası yardımlara muhtaçtır. Bir milyon kişi günlük gıda yardımına ihtiyaç duymaktadır. Gazzeliler günlük yaşamda ihtiyaç duyulan su, elektrik, sağlık hizmeti gibi temel hizmetlerden dahi yoksundur. Mesela yine BM verilerine göre 2021 yılında Gazze’ye günlük sadece 13 saat elektrik verilebilmiştir.
Gazzelliler günlük yaşamlarını sürdürebilecek hizmetlerden yoksun oldukları gibi gelecekleri hakkında da bir öngörüye sahip değiller. Gelecek hakkında bir hayalleri yok. Akıbetlerinin belirsizliği kendilerini yaşama dair bir umutsuzluğa sevk etmektedir. Bu yaşam koşulları altında hayat süren bir toplumun istikrar ve huzur içerisinde olması elbette mümkün değildir. Gazze halkı bilinçli ve tedrici olarak “kaybedeceği bir şeyi bulunmayan” bir topluluk haline getirilmiştir.
İşgalci İsrail'in uluslararası toplumun da zımnî desteğiyle Filistinlilere uyguladığı bu mahrumiyet sadece Gazze şeridiyle de sınırlı değildir. İşgal atındaki Batı Şeria’da yaşamakta olan Filistinliler de benzeri uygulamalara tabi tutulmaktadır. Buradaki yerleşim birimleri de duvarlarla veya çitlerle çevrilmiş ve yerleşim birimleri arasındaki irtibatlar koparılmıştır. Bu yerleşim birimlerinde seyahatler izne tabidir ve çoğunlukla izin verilmemektedir. Hemen tüm dünya vatandaşlarının sahip olduğu kendi topraklarında seyahat edebilme özgürlüğü Filistinlilere tanınmamaktadır. Filistinliler gelecekleri konusunda tam bir belirsizlik içindedirler. Zaman zaman sahip oldukları evleri ve mülkleri haksız sebeplerle ellerinden alınmaktadır. İhtiyacı bulunan insanlar ev yapmaktan çekinmektedirler, zira İsrail makamları çeşitli gerekçeler ileri sürerek yapılan evleri yıkabilmektedir. Özetle söylemek gerekirse 70 yıldır işgal altında ezilen Filistinlilerin dünyalık nimetler anlamında geleceğe dair bir umutları bulunmamaktadır.
Tüm bu baskı ve zulümler Filistin insanında derin bir kızgınlık yaratmakta ve İsrail'e duyulan öfkeyi her gün arttırmaktadır. Hamas’ın başlattığı bu harekâtın altında bu haksızlık ve zulümlerin yarattığı öfkenin bulunduğu şüphesizdir. Ancak harekatı sadece maddi sebeplerle izah etmek şüphesiz ki büyük bir yanılgı olacaktır. Bizim kanaatimize göre Hamas’ın ve diğer Filistin direniş gruplarının en büyük motivasyon kaynağı dini değerlerinin maruz kaldığı işgal ve aşağılamadır. İsrail yönetimi Filistinlilerin maddi yaşamlarını büyük bir baskı altına aldığı gibi manevi değerlerini de adeta ayaklar altına almıştır. Müslümanlar nezdinde en kutsal mekanlardan biri olan Mescidi Aksa muhasara edilmiş ve Filistinlilerin istediği zaman gidip orada ibadet etmeleri engellenmektedir. Buna karşın fanatik Yahudiler istedikleri zaman ellerini kollarını sallaya salaya bu kutsal mekanlara girip çeşitli tahkir hareketlerinde bulunabilmektedirler. İsrail güvenlik güçleri bunlara müdahale etmediği gibi Filistinlilerin buraya girişlerine engel olmak üzere çok sert tedbirlere başvurmakta ve kadınlara çocuklara acımasızca davranabilmektedir.
Filistin halkı dindar kimliğiyle bilinmektedir. Vatanlarının işgal altında olması her şeyden önce dini olarak onlara büyük bir vecibe doğurmaktadır. Müslümanların ilk kıblesi ve Hz. Peygamberin miraca yükseltildiği Kubbetu’s-Sahra’nın sürekli tahkire uğraması bir Müslüman ve Filistinli için asla kabul edilemez. Vatanın işgalden arındırılması, kutsal mabetlerin özgürleştirilmesi İslam düşüncesinde oldukça önemlidir. Bunun uğurda cihad etmek her Müslüman için farzdır. Filistinliler bu düşünceye sıkı sıkıya bağlıdırlar. Filistin topraklarını işgalden kurtarmak, Mescidi Aksa’yı özgürlüğüne kavuşturmak her Filistinlinin vazgeçilmez arzusudur. Nitekim el-Kassam Tugayı komutanı Muhammed el Deif, saldırı sırasında yaptığı açıklamada bu harekâtın “Mescid-i Aksa'nın avlusunda Peygamber Efendimiz’i aşağılamaya cüret eden İsraillilerin Mescid-i Aksa'ya yönelik günlük saldırılarına” misilleme olduğunu ifade ederek buna işaret etmiştir. Harekâtın önemli sebeplerinden birinin İsaril’in Mescid-i Aksa’ya yönelik tutumu olduğu söylenebilir.
Kanaatimizce Hamas’ı bu harekata yönelten sebeplerden biri de İslam ülkelerinin İsrail'le girdikleri normalleşme sürecinin giderek kanıksanmaya başlanmasından duyduğu rahatsızlıktır. Daha önce Ürdün ve Mısır’ın İsrail'le ilişki tesis etmesi Filistin meselesinde Filistinlilerin aleyhine önemli bir gelişme olarak görülse de bu sınırlı kalmıştı. Son dönemlerde özellikle eski ABD Başkanı Trump’ın ortaya koyduğu çabayla Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Sudan ve Fas gibi ülkelerin İsrail'le normalleşme yönünde adımlar atması bu kaygıyı daha da arttırmıştı. Son olarak Suudi Arabistan’ın bu yönde açıklama yapması Filistinlileri ve Hamas’ı büyük bir endişeye sevk etti. Zira Arabistan’ın böyle bir adım atması diğer İslam ülkelerine de bu yönde hareket etme zemini oluşturacaktır. Suudi Arabistan’ın Mekke ve Medine'deki kutsal mekanlardan dolayı İslam dünyasında ayrı bir yeri bulunmaktadır. Suudi Arabistan da İslam dünyasının liderliğine talip olduğunu zaman zaman ihsas ettirmektedir ve pek çok İslam ülkesi ona böyle bir rol biçmektedir. Hamas başlattığı harekâtla İslam ülkelerinde bu yönde bir hassasiyet yaratarak bu normalleşmeyi engellemek istemektedir. Nitekim bazı yorumcular bu harekâtın Müslüman ülke halklarında bu anlamda büyük bir hassasiyet yarattığını ve yönetimlerin bu adımı atma konusunda artık fazla cüretkar olamayacağını ifade etmektedirler.
İsrail’in gerek günlük hayatta yaşattığı zulümler, gerekse kutsal değerlere yönelik sergilediği fütursuz tutum ve davranışlar ve gerekse İslam ülkelerinin İşgalci İsrail'le peyderpey ilerlettiği normalleşme süreci Hamas başta olmak üzere tüm Filistinlilerin en büyük motivasyon kaynağı olmuştur. Filistin'de yaşanmakta olan haksızlıklar, zulümler ve tüm dünyaca kabul edilen temel insan hak ve özgürlüklerine ters düşen uygulamalar ve işgal devam ettiği sürece buna benzer eylemlerin devam edeceği, bölgede istikrarın asla sağlanamayacağı aşikardır.
Pursaklar’da Ramazan | Osman Kayaer
19.03.2025
Mehmet Ali Başaran ile Derkenar..
17.03.2025
Ramallah Yönetimi İsrail’e Çalışıyor
13.03.2025
Orhan Göktaş ile Derkenar..
04.03.2025
dindar babalar ve oğulları! MUSTAFA AKMEŞE 14.03.2025
Darbe yok Macera var MEHMET ALİ BAŞARAN 19.03.2025
Osmanlı ve Milliyetçilik YUSUF YAVUZYILMAZ 17.03.2025
İlgili Anne Baba: Serap ve Rıza FEYZULLAH AKDAĞ 18.03.2025
DİNDARIN TRAJEDİSİ YUSUF YAVUZYILMAZ 01.03.2025
Can Avar -2- FEYZULLAH AKDAĞ 03.03.2025
Can Avar -1- FEYZULLAH AKDAĞ 25.02.2025
SURİYE GEZİSİ ARDINDAN! SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 21.02.2025