TÜİK araştırmasının sonuçlarında Türkiye'de evlenme ve doğurganlık oranları bu hızla düşmeye devam ettiği takdirde Türkiye nüfusunun 2100'de 55 milyonun altına düşmesi bekleniyor. Dikkatinizi çekeyim, Türkiye’nin şu anki nüfusu 85 milyonu biraz geçiyor. Yani mevcut durum devam ettiğinde 75 yıl sonra nüfusumuz neredeyse yarıya inecek. Bu durum o yıllarda ayakta kalmak ve tarihte var olma iddiasında olan devletlerin en korktuğu senaryolardan biri olarak gözümüze çarpıyor. Nitekim başta ABD ve Avrupa olmak üzere bütün iddialı devletler nüfus düşüşünün bir felaket olduğunun farkında olduğu için önemli radikal politika değişikliklerine gidiyor. Avrupa, şuan için beliren insan ihtiyacını diğer ülkelerden karşılarken Avrupa’ya göç veren bizim gibi ülkelerde de insan kalmamak üzere.
Yine TÜİK verilerinden devam edelim. 2023 yılında evlenen çiftlerin sayısı 2022'ye kıyasla yüzde 1,82 azalarak 565 bin 435'e geriledi. 2001'de bir erkek ortalama 27,6 yaşında evlenirken, kadınlar için bu yaş 23,4’tü. 2023'te ise ortalama evlenme yaşı erkeklerde 31,1’e, kadınlarda ise 28,2’ye ulaşmış durumda. Bu verinin yanına biyolojik gerçekliğimizi de şuraya iliştirelim: Kadınlarda en doğurgan çağ 22-30 yaş aralığıyken özellikle 35 yaşından sonra bir azalma başlamakta, 40 yaşından sonra da hamilelik oldukça zorlaşmakta, 45 yaşından sonra ise teorik olarak mümkün olmamaktadır. Baba olmanın yaş sınırı kişiden kişiye farklılık gösterse de genellikle 65 yaşından sonra sperm kalitesindeki kritik düzeydeki azalmaya bağlı olarak kişinin üreme kapasitesi son buluyor.
İstatistikleri ve biyolojik gerçekliğimize dair bilgileri beraber okuduğumuzda karşımıza son derece karamsar bir tablo çıkıyor. Evliliğe 30’lu yaşlarda yeşil ışık yakan kadının sağlıklı bir hamilelik ve doğum için sadece 5 yılı kalmış oluyor. Eğer kadın çalışıyorsa da zaten bu 5 yıl içinde genellikle en fazla 1 çocuk sahibi oluyor. Bu son derece karamsar tabloyu hükümet de fark ettiği için 2025 yılını “Aile Yılı” olarak ilan edip gençlerde evliliğin teşviki için bir takım maddi yardım paketini devreye soktu. Zira “geç yaşta, az oranda evlenme ve az çocuk” sahibi olma Türkiye için tabiri caizse ölüm kalım meselesi haline gelmiş durumda.
Evlilik meselesi sosyolojik, psikolojik, biyolojik, manevi ve ekonomik yönü olan kompleks bir mesele. Yani psikolojik açıdan evliliğe hazır bir gencin yeterli ekonomik durumu yoksa evlilik gerçekleşmiyor; ya da son derece zengin olan gençler bu sefer psikolojik, sosyolojik ya da manevi zayıflıktan evlenmekten kaçınabiliyor. Yani doğru bir evlilik politikası asgari düzeyde de olsa sosyolojik, psikolojik, manevi ve ekonomik desteklemeleri içermek zorundadır.
“Gençler neden evlenmiyor?” sorusunun cevabı ağırlıklı olarak psikolojik ve manevi argümanlar içerirken; “Gençler neden evlenEmiyor?” sorusunun ise daha çok sosyolojik ve ekonomik argümanlarla cevaplanabileceği kanaatindeyim. Ancak her halükarda bu dört başlık da birbirinden bağımsız olarak ele alınamaz. Sosyoloji, psikoloji, maneviyat ve ekonomi birbirleriyle yakından alakalı ve birbirlerini sürekli etkileyebilme özelliklerine sahipler.
“Evlenmemeyi” tercih etmenin başlıca psikolojik argümanlarına baktığımızda: Sosyal medyanın da büyük etkisiyle evlenmenin ve çocuk sahibi olmanın kişisel özgürlüğü bitireceği inancı, bencil bireycilik, hazcı bir hayat anlayışı, sorumluluktan kaçmak, baba evinin verdiği konfor gibi nedenler karşımıza çıkıyor. Manevi argümanlara baktığımızda ise: cinsellik ihtiyacının evlilik dışı ilişkilerle tatmininin kolaylaşması, erkeklerin feminen; kadınların maskülen davranması, dini inançların zayıflamasına paralel olarak anlık zevklerin tatminini öncelenmesi, dindarlığa atfedilen olumsuz imajın güçlenmesine bağlı olarak dinin emirlerine lakayt kalınması, dini belirli alanlara hapsedip dinden arındırılmış alanların oluşturulması gibi nedenler karşımıza çıkıyor.
“EvlenEmemek” ise tercih değil maalesef sosyolojik ve ekonomik şartların bir dayatması olarak karşımıza çıkıyor. Evlenmeyi isteyen gençlerin karşısına ekonomik şartlardan kaynaklı olarak genellikle şu sıkıntılar çıkıyor: Uzun süren eğitim hayatı, iş bulmanın zorluğu, iş bulunsa bile elde edilen gelirle evlenmenin imkânsızlığı, yüksek enflasyonun ev geçindirmeyi zorlaştırması, borç alınabilecek kurumların olmaması, yüksek kiralar, devlet desteklerinin devede kulak kalması gibi nedenler gündeme geliyor.
Sosyolojik sebeplere gelince de: Başta toplumsal çözülmeden kaynaklı ahlaksızlığın artması, sosyal medyanın tetiklediği “bende de olsun” taklitçiliğiyle alıp başını giden evlilik teklifi, söz, nişan, gelinlik, tören, seremoni, after parti gibi organizasyon masrafları, özellikle kız tarafının erkek tarafından istediği yüksek gramajlı altın ve yine gösteriş uğruna en pahalı ürünlerle donatılan ev istekleri, gençlerin söz ve nişanlılık döneminde birbirlerini tanımaya çalışmak yerine tozpembe bir tablo çizip törenlerin organizasyonlarıyla ilgilenilmesi, aile büyüklerinin ahlaki davranmayıp gençlerin işlerini kolaylaştırmak yerine başlık parası, süt parası gibi iğrenç taleplerde bulunması gibi sebepler görünmektedir.
Herhalde burada en trajikomik durumlardan biri de evlilik sürecinde her şeyi Allah’ın dinine aykırı yaptıkları halde düğün esnasında dini nikâhı, Kur’an-ı Kerim tilavetini, mevlid-i şerifi ve sahabelerin evlenirken ne kadar kanaatkâr olduklarını anlatan hocaları konuşturmayı asla ihmal etmemeleri olsa gerek. Ben şahsen bunu en hafif tabirle “ahlaksızlık” olarak nitelendiriyorum ve evliliği kolaylaştırmamızı emreden Rabbime şikâyet ediyorum.
Yukarıda bahsettiğim tespit ve sebeplerin sadece bir fragman olduğunun farkındayım. Ancak eğer aile kurumunun ayakta kalmasını, dolayısıyla toplum ve devletin ayakta kalmasını istiyorsak meseleye çok yönlü bakmalı ve oluşturulacak politikaların yukarıda bahsettiğim tüm yönleri kapsaması zorunluluğu ortadır. Bilim adamlarının, din adamlarının, kanaat önderlerinin, STK’ların ve devletin tüm organlarının bu bozuk düzene karşı birleşip savaşmaları gerekiyor. Ayakta kalmak istiyorsak tek kurtuluş yolu budur…
Pursaklar’da Ramazan | Osman Kayaer
19.03.2025
Mehmet Ali Başaran ile Derkenar..
17.03.2025
Ramallah Yönetimi İsrail’e Çalışıyor
13.03.2025
Orhan Göktaş ile Derkenar..
04.03.2025
dindar babalar ve oğulları! MUSTAFA AKMEŞE 14.03.2025
Darbe yok Macera var MEHMET ALİ BAŞARAN 19.03.2025
Osmanlı ve Milliyetçilik YUSUF YAVUZYILMAZ 17.03.2025
İlgili Anne Baba: Serap ve Rıza FEYZULLAH AKDAĞ 18.03.2025
DİNDARIN TRAJEDİSİ YUSUF YAVUZYILMAZ 01.03.2025
Can Avar -2- FEYZULLAH AKDAĞ 03.03.2025
Can Avar -1- FEYZULLAH AKDAĞ 25.02.2025
SURİYE GEZİSİ ARDINDAN! SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 21.02.2025