Evkaf-ı Haremeyn müfettişliğinden sonra Halep, Galata, Mısır ve Medine kadılıklarında bulunmuş. 1756'da Anadolu, iki sene sonra da Rumeli kazaskeri olmuş. Adaletli ve doğruları söylemekten çekinmeyen bir şahsiyet olan Veliyyüddin Efendi, kendisini sevmeyenlerin iftiralarına maruz kalması sebebiyle üç ay sonra azledilerek Manisa’ya sürgün edilmiş.
Veliyyüddin Efendi, 16 Şubat 1760 tarihinde şeyhülislâm olmuştur. Bu göreve tayini esnasında hasta olduğundan iyileşinceye kadar kendisine izin verilmiş. Padişahın huzurunda giymesi gereken ve şeyhülislâmlık kıyafeti olan beyaz Meşîhat kürkü (Ferve-i beyzâ) Veliyyüddin Efendi'nin konağına gönderilmiş, bu durum Meşîhat tarihinde ilk defa gerçekleşmiştir.
6 Eylül 1761'de şeyhülislâmlıktan azledilen Veliyyüddin Efendi, 23 Nisan 1767'de ikinci defa şeyhülislâmlığa getirilmiş ve vefatına kadar bu vazifede kalmıştır. Şeyhülislâmlığı sırasında; tıp eğitimi almadan hekimlik yapanların takibi için hekimlerden oluşan bir heyet oluşturmuştur. Birçok konuda Sultan III. Mustafa'ya tavsiyelerde bulunmuş, Anadolu'da çıkması muhtemel olan isyanı da aldığı tedbirlerle engellemiştir.
1768'de 87 yaşlarındayken vefat eden Veliyyüddin Efendi'nin naaşı, Koca Mustafa Paşa Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra Hazreti Hâlid (Eyüpsultan) Semti Nişancı (Nişancılar) Mahallesi'nde bulunan Şeyh Muhammed Murad-ı Buhârî Tekkesi haziresine defnedilmiştir. Şeyhülislâm Veliyyüddin Efendi'nin, çok sevdiği mürşidiyle aynı mekânda bulunma arzusu gerçekleşmiş ve yaptırdığı mescid-i şerifin sağ tarafı onun ebedî istirahatgâhı olmuştur. Şeyh Murad-ı Buhârî Tekkesi, Nakşibendîlik’in Müceddidiyye kolunun İstanbul'daki ilk merkezi olup Müceddidîlik, bu merkezden Anadolu ve Balkanlara ulaşmıştır.
Şeyhülislâm Veliyyüddin Efendi'nin sade, yuvarlak ve ta‘lik hatlı baş taşında; şeyhülislamlık makamındayken vefat ettiği bildirilmekte olup şunlar yazılıdır:
"Hüve’l-Bâkī
Sâniyâ mesned-ârâ-yı sadr-ı fetvâ iken
Vedâ-‘ı âlem-i fâni iden Şeyhülislâm
Merhûm ve mağfûr Veliyyüddin Efendi
Rûhîçün el-Fâtiha.
Sene 1182 (1768)"
Veliyyüddin Efendi’nin küçük oğlu el-Hâc Muhammed Emin Efendi, reisülulemâ vazifesini yürütürken vefat etmiş olup babasının yanında medfundur.
Hattatlığı
Veliyyüddin Efendi, 18. asrın meşhur hattatlarından olup Osmanlı ta‘lik ekolünün önde gelen üstatlarındandır. Türk ve İslâm Eserleri Müzesi, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi ve İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan hatlar Veliyyüddin Efendi’nin ta‘lik yazıdaki sanat gücünü gösteren numunelerdendir. Medine-i Münevvere'de vazife yaptığı esnada yazdığı hat eserleri, Ravza-i Mutahhara'nın kıble tarafındaki Şeyhülislâm Arif Hikmet Bey Kütüphanesi'nde muhafaza edilmekteydi.
Dönemine ait birçok mimari eserin celî ta‘lik kitabe yazılarının Veliyyüddin Efendi’ye ait olduğu görülmektedir. Veliyyüddin Efendi’nin kendi yazılarının yanında zengin bir hat koleksiyonu da bulunmaktaydı.
Çiçek Yetiştiriciliği
Şeyhülislâm Veliyyüddin Efendi, çiçek yetiştiriciliğinde öne çıkan isimlerden. Osmanlı'da çiçeklere değer verilirdi. Lâle; Allâh ü Teâlâ'yı, gül ise Peygamber Efendimizi temsil ettiğinden bunlar çok daha değerliydi. Şükûfenâmelerde beş yüze yakın lâle çeşidinden bahsedilmekte.
Meşâhir-i lâle-perverândan (Meşhur lâle yetiştiricilerinden) sayılan, “Sâhib-i tohum (Tohum sahibi) ve Şükûfe-pesend (Çiçek âşığı)” gibi lakaplarla anılan Veliyyüddin Efendi, çaprazlama yöntemiyle 35 cins lâle yetiştirmiştir. Saray için sipariş edilenler arasında Veliyyüddin Efendi’nin yetiştirdiği Nihâl-i işve ve Lem‘a-i feyz adlı lâle soğanları da yer almıştır. Onun lâleleri ve çiçeklere verdiği güzel isimler üzerine şiirler yazılmıştır.
Veliyyüddin Efendi'nin Vakfettiği Hayır Eserleri
Veliyyüddin Efendi’nin birçok hayratı olup bunlarla ilgili vakfiyeye çeşitli zamanlarda eklemeler yapmıştır. Kendi vakfının yanı sıra babası Mustafa Ağa'ya ait vakfa da sahip çıkan Veliyyüddin Efendi, Hicri 1145 (1732) senesinde düzenlediği vakfiyesini, vefat tarihi olan 1182 (1768) yılına kadar defalarca düzenleyerek genişletmiştir.
Adı geçen vakfiyede; Veliyyüddin Efendi'nin Şeyh Murad-ı Buhârî Tekkesi içinde mescid yaptırdığından bahsedilmektedir. Mescid, avlu kapısından girerken sol tarafta olup kare planlı ve tek kubbelidir. Zemin kayması sebebiyle kubbe ve duvarlarında çatlamalar olan mescidin zemini; "İlim Kültür ve Sanat Vakfı" tarafından yapılan son restorasyonda güçlendirilmiş, gerekli düzenlemeler yapılarak tekkeyle birlikte mescid de ihya edilmiştir.
Vakfiyede; tekke yanındaki arsa ile bu arsaya bitişik iki katlı evini de vakfettiğini bildiren Veliyyüddin Efendi, arsanın bir kısmının tekkenin avlusuna eklenmesini, bahçeli evin de kiraya verilerek gelirinin, vakfedilen malların masrafları için harcanmasını şart koşmuştur.
Şeyh Murad-ı Buhârî Tekkesi Mescidi'nde vazife yapanlar ile Ramazan-ı Şerif'te hatimle teravih kıldıran hâfız efendiye ve tekkenin diğer vazifelilerine verilecek paralar, mescidin ihtiyaçları için satın alınacak malzemeler ve hatm-i hâcegândan sonra helva ikram edilmesi hususunda vakfiyede kayıtlar bulunmaktadır.
Bursa Ebdal (Abdal) Murad Zaviyesi’ne yol yaptıran Veliyyüddin Efendi, babasının inşa ettirdiği medrese duvarındaki çeşmenin giderleri ile medresede çalışanlar için tahsisat ayırmıştır. İstanbul'da Edirnekapı ile Otakçılar arasında bulunan Bâhir Mustafa Paşa’nın inşa ettirdiği Nakşibendî Tekkesi’ne minber koydurmuş, ayrıca Koca Mustafa Paşa Camii avlusuna muvakkithâne inşa ettirmiştir.
Veliyyüddin Efendi, 1761 tarihinde düzenlediği bir vakfiye ile kitaplarını Âtıf Efendi Kütüphanesi’ne vakfetmiş, vefatından kısa bir süre önce Âtıf Efendi Kütüphanesi’ne verdiği kitaplar ile sahip olduğu diğer kitapları kendi ismiyle anılan kütüphanesine vakfetmiştir.
Kütüphanesi
İstanbul Bayezid Camii’nin sağ tarafında bulunan Şeyhülislâm Veliyyüddin Efendi Kütüphanesi ve içindeki kitaplarla ilgili vakfiyede; kütüphane ve çalışanlarla alakalı şartlar bulunmaktadır. Vakfiyenin sonunda kitapların listesi mevcuttur.
Veliyyüddin Efendi’nin Reisülulema olan küçük oğlu Muhammed Emin Efendi babasının vakfına mütevelli olmuştur. Kütüphane için değerli kitaplar satın alan ve ihtiyaç duyulan kitapları temin eden Muhammed Emin Efendi babasının yolundan gitmiştir.
Kütüphane koleksiyonu, cami ve medreselerden nakledilen kitaplarla daha da zenginleşmiş. Kütüphanenin katalogu 1304 (1886) yılında Devr-i Hamîdî katalogları arasında basılmış olup kütüphanedeki kitaplar 1952 yılında Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ne nakledilmiştir.
İstanbul Halkına Mesire (Piknik) Alanı Vakfeden Veliyyüddin Efendi
Veliyyüddin Efendi; İstanbul Yedikule Kapısı haricinde kiraladığı Sultan Bayezid Vakfı'na ait arazi ile birlikte yirmi dönümlük bahçesini, bahçenin ana yol tarafına ve aynı mevkide dört yol ağzında yaptırdığı çeşmeyi vakfettiğini vakfiyesinde bildirmektedir.
Zeytinburnu ilçesinde Çırpıcı Çayırı'nda çeşme yaptıran Veliyyüddin Efendi, bu civardaki geniş bir araziyi İstanbul halkına mesire alanı olarak vakfetmiştir. Veliyyüddin Efendi'nin çeşmeler yaptırdığı bu mekân, İstanbul halkının çok sevdiği bir mesire alanı haline gelmiş ve Veliyyüddin Efendi Çayırı diye meşhur olmuştur. Zamanla Veliyyüddin Efendi ismi kısalarak Veli Efendi'ye dönüşmüştür. Osmanlı Arşivi vesikalarında bu mekândan "Veliyyüddin Efendi Sahrası" diye de bahsedilmektedir.
Veliyyüddin Efendi Çayırı; İstanbul'a gelen muhacirlerin ayrıca bayramlar gibi sevinç günlerinde ve tabiî afetler esnasında ahalinin toplandığı, askerî talimlerin yapıldığı, ziyafetlerin verildiği bir mekân olmuştur. Çayırdan akan dereden basmacı esnafı istifade etmiş, Istabl-ı Amire'nin ihtiyacı olan otlar ise Veliyyüddin Efendi ile Çırpıcı çayırlarından temin edilmiştir.
Şeyhülislâm Veliyyüddin Efendi, vakfettiği mesire alanı ile içinde yaptırdığı hayır eserlerinin ayakta kalabilmesi ve bunların masrafları için akarlar vakfetmiştir. Korucu ve sair görevliler tarafından emniyeti sağlanan Veliyyüddin Efendi Çayırı, vakfedildiği tarihten itibaren -yaklaşık iki asır- vakfiye şartlarına uygun bir şekilde İstanbul halkına hizmet etmiş. Numune-i Terakki gibi mekteplerin talebesine ziyafetler verilen Veliyyüddin Efendi Çayırı İstanbul halkının gözde mesire alanlarından olmuştur.
"II. Abdülhamid Han" tahttan indirilerek Selanik'e sürülmüştü. Enver Paşa, 1911 yılında Alman dostlarından bir heyet oluşturarak İstanbul'da at yarışı düzenlenebilecek bir arazi tespit edilmesini istemişti. Alman heyetin, vakıf mülkü olan Veli Efendi Çayırı'nı gözüne kestirmesi üzerine mesire alanı işgal edilerek buraya hipodrom yapıldı.
İstanbul halkına hizmetten alıkonulan Veliyyüddin Efendi Çayırı, vakfiye şartlarına ve vakfedenin dinî inanışlarına aykırı olarak paralı bahislerin döndüğü bir mekân haline geldi. Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı esnasında bile düzenlenen at yarışları İstanbul'un bir kısım zenginleri ve yabancılar tarafından takip edilmiş. Milletin anası ağlarken, at yarışları İttihat ve Terakki iktidarınca teşvik edilmiş ve yarışlara ara verilmek istenmemiştir.
Hipodrom yerinin idaresi bir müddet Şehremaneti tarafından yürütüldükten sonra 1917 yılında Sipahi Ocağı'na devredilmesi gündeme gelmiş, bununla ilgili yazışmalar sürmüştür.
Vakfedenin laneti buna sebep olanları kuşattı. 7 sene sonra; ülkeyi felakete sürükleyen İttihat ve Terakki Partisi, Enver, Cemal ve Talat paşalar başta olmak üzere birçok beyin kadrosunun yurt dışına firar etmesinden dolayı 5 Kasım 1918'de feshedildi.
Hipodromdaki at yarışları Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir. 31 Temmuz 1949'da at yarışlarına hile karıştırıldığı gerekçesiyle seyircilerin hakem kulesini ve tribünleri yakması üzerine yarışlara bir süre ara verilmiş, tamirattan sonra yarışlar yeniden başlamıştır.
Veliefendi Hipodromu 596 dönüm arazi üzerine kurulmuştur. Hipodrom arazisi, 1950 yılında Tarım Bakanlığı tarafından Türkiye Jokey Kulübü'ne kiralanmış, 1953 tarihinde Türkiye Jokey Kulübü ile Tarım Bakanlığı arasında bir sözleşme yapılmıştır.
Vakıf olan Veliyyüddin Efendi Çayırı'ndan geriye kalan; Veliefendi adı ile vakfedenin kemiklerini sızlatan paralı bahislerin döndüğü hipodrom olmuştur. Vakfa müdahale etmek insanlık suçudur. Şeyhülislâm Veliyyüddin Efendi'nin vakfının işgal edilmesiyle; vakfedenin dînî hassâsiyetleriyle alay edilmiş, vakfedilen çayır, paralı bahislerin döndüğü bir mekân hâline getirilmiştir. Ayrıca piknik alanı olarak vakfedilen yere el konularak İstanbul ahalisinin hakları gasbedilmiştir.
Hipodromun başka yere nakledilerek Veliyyüddin Efendi Çayırı'nın tekrar vakıf statüsüne kazandırılması ve İstanbul halkının hizmetine sunulması Veliyyüddin Efendi ile halkımıza bir vefa borcudur. İdarecilerimize düşen de bu işe el atıp yanlışın düzeltilmesini sağlamaktır. Ecdadımızın vakıflarına sahip çıkan vefâkâr idareciler her zaman hayırla yâd edileceklerdir.
Büyük Direnişci Cevher Dudayev
22.04.2025
Mustafa Ökkeş Evren ile Derkenar..
20.04.2025
Boykotlu işletme önünde Gazze protestosu..
20.04.2025
Güven ve Adalet Toplumu |HAMZA ER
28.03.2025
UMRAN SORUYOR: DÜNYA NEREYE GİDİYOR?
29.03.2025
Sorular YUSUF YAVUZYILMAZ 19.04.2025
ah örgütçü kafa ah! MUSTAFA AKMEŞE 25.04.2025
Sorular YUSUF YAVUZYILMAZ 19.04.2025