metrika yandex
  • $34.34
  • 37.69
  • GA21310

Haberler / Yazı Dizisi

Nurettin Topçu ve Anadolu Sosyalizmi-6|Yusuf Yavuzyılmaz

31.08.2024

Yazarımız Yusuf Yavuzyılmaz'ın  Hertaraf Haber takipçileri için yeni bir yazı dizisi kaleme aldı..

"Nurettin Topçu ve Anadolu Sosyalizmi" başlıklı yazının 6. bölümünü dikkatinize sunuyoruz:

NURETTİN TOPÇU’DA AHLAK

Nurettin Topçu, ahlak anlayışını oluştururken, modern dünyanın ahlaki yapısının çöktüğü tezinden hareket eder. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, insanlığın ahlaki zaafı iyice ortaya çıkmıştır.

Nurettin topçu bu bağlamda Cumhuriyet modernleşmesi ile ortaya konan değişimleri eleştirmiştir. Yapılan inkılapların normatif şekil değişimlerinden ibaret kaldığını savunur. Topçu’ya göre “Her inkılabın kahramanı, milletin yaralı vücuduna yarayı örten yeni bir boya vurmakla onu kurtardığını sandı.”(Ahlak Nizamı, s: 14) Kurtulduğu savunulan millet bir adım sonra sefaletin içine düşmüştür. “İşte İstiklal savaşında tek bir uzviyet halinde, canlı bir bütün gibi dünya önünde ayaklanan milletimizin içinde şimdi birlikten bahsetmek, düşünme, ahlak ve iman birliğini kabul etmek çok güçleşmiştir.”(1)

Topçu’ya göre milletimizin içine düştüğü zaafın nedenleri şunlardır:

“1- Sebeple netice arasında bağlantı kurmasını bilmiyoruz. Bu en büyük tabiat kanununu, ilimlerin ve en eski insan zihniyetinin bile bağlanmak zorunda olduğu bu evrensel hakikati tanımıyoruz.

2- Aynı irade faciası yüzünden, hayatımızı her sahada istila eden sahtekarlıkları hadiselerin hakiki hallerinden ayırt edemiyoruz.

3- Neslimiz, kendi iradesinden, kendi varlığından bile o kadar şüpheli ki, hayat ve mukadderatı hakkında hüküm verebilmek için mutlaka üstün otoritenin kuvvetine sığınmak lüzumunu duyuyor. O da yetmezse ölülerden yardım istiyor. “(2)

Nurettin Topçu’ya göre ahlak sorumluluk demektir. Bireysel ahlak devlet özelinde, hakimiyet temelinde devlet ahlakını doğurur. Büyük devlet adamları milletli adına sorumluluğu üstlenen kişilerdir. Topçu, demokrasinin tarih içinde zulüm yapanların, zulümlerinden korunmayı teminat altına alan rejimdir. Ancak o da zamanla dejenere olmuştur. Devletin yönetici zümresinde sorumluluk duygusu olmalıdır. Bu duygunun yokluğu en büyük sorundur. “Devleti kurucu olan zümre sorumluluk iradesi olmadıktan sonra, onun şekli ne olursa olsun, millet sahipsiz demektir. Onun sahibi, kendi kuvvetlerini en iyi kullanan ve bunu iyiye kullanmak için Allah’tan emir alan bir büyük iradenin iktidara ulaştığı yerde görülür.”( 3)

Nurettin Topçu’ya göre, iradesiz devleti kim yönetirse yönetsin, millet iradesi ayağa kalkamaz. Devleti en çok zaafa uğratan sebeplerden biri de partizanlıktır. Sorumluluk iradesinin kaynağı Allah’tır. Ancak Topçu, bundan din devletini kastetmez. “ Sorumluluk iradesinin Allah’tan geldiğini söylemiştik. Bundan din devletini mi kastediyoruz?.. Asla. Din kurumlaşınca herhangi bir ferdin eline geçiyor. Bizim istediğimiz, devlet kurucusunun kendi iradesini Allah’a teslim etmek davasıdır.”(4) Devleti Allah’tan uzaklaştıran madde, Allah’la birleştiren ise ruhtur.

Batı’da hakim olan materyalist ve tekniğe daya anlayışa karşı Batının öz çocukları mücadele ederek yeni bir ahlak oluşturma çabasındadırlar

“ 1- Ahlaklılığın ilk şartı, temeli, insanın her şeyden ve dünyalardan değerli, hürmete layık olduğunu kabul etmektir. İnsani, insanlık düşmanı olmadıkça bu değerini muhafaza eder.

2- Batı ahlakının bir unsuru da cemaat fikridir. Cemaat diye, hepsine üstün olan bir ideale ferdiyetlerini feda ederek birleşen insanların topluluğuna denir.

3- Batı’da ahlakın maddi hadiselere bağlanan kaidelerini tanımıyorlar. Onlar ahlakı tamamen ruhi ve ideal bir sisteme bağlamış bulunuyorlar.

4- Batı’nın ahlakında en son basamak onu isyan iradesine bağlamaktır. Ancak isyan denince nizam yıkıcı olan ihtilali kastetmiyoruz. Bizde en mükemmel ve ahlak nizamı yaratacak olan isyan, içimizde sonsuzluk iradesinin nefsimizin sefaletiyle ihtiraslarına ve bunlardan doğan zulümlere karşı ayaklanmasıdır. “(5)

Ahlak eğitiminin gerçekleşmesinde dinin özel bir önemi vardır. Özellikle din adamlarına büyük görev düşmektedir. Ancak din adamları, bu sorumluluğu yerine getirememektedir. “Din adamlarımız, cemaatin dertlerine uzanmaktan, Allah kullarının kalbine yaklaşmaktan, hatta böyle bir sorumluluk ve davanın varlığından bile habersizdirler. Ancak hastanın, yoksulun, garibin, yetimin ve bu yetim milletin sahibi ve kurtarıcısı olanlar, İslam ve selamet dininin sahipleridir. Benim yolum, senin mezhebin, bizim kitabımız, üstadımız efendimiz diye birbirlerini yiyenler, Allah kulluğunun manasını ve gerçek iman yolunu kaybetmiş olanlardır. Bunların hepsi de din şekline bürünmüş olan hırslarının kurbanlarıdır.” (6) Topçuya göre, gerçek ahlak, hizmet, merhamet ve hürmet ilkelerini temel alan aşk ahlakıdır. İçgüdülerinin etkisinde kalan gençleri aşk ahlakı ile donatmak önemlidir. İslam enstitüleri ve Kur’an Kursları mutlaka ıslah edilmelidir. “Bu dava yolunda içte barınan en büyük engel, Kur’an kursları adı altında pek cılız ve gerçek değerlerinden mahrum din kültürü yayıcılığı yapan cahil ve muhteris zümrelerin çalışmalarıdır.” (7) Topçu son üç yüz yıldır ahlak dünyamız derin yaralar almıştır. Topçu, Türk milliyetçiliğine dayalı otoriter bir devlet anlayışının egemen olmasını ve bu devletin ahlak alanında önemli adımlar atması gerektiğini savunur. Ergenliğe erişmemiş milletlerin güdülmeye ihtiyacı olduğunu savunan Topçu’nun devlet anlayışı Hz. Ömer ve Yavuz Sultan Selim’in yönetim anlayışına yaslanır.

Topçu’ya göre son zamanlarda yaşadığımız ahlak bunalımın kökeninde bulunan etkenler şunlardır:

“1- Son asrın ve özellikle son devrin inkılapları yapılırken milli hayatımızın temellerinin iyiden iyiye sarsılması, millet mukadderatının mevhum ve müstakbel bir kazanç uğruna feda edilmesi, ahlak sarsıntımızın esas sebebidir.

2- Millet bünyesindeki değişiklik, kötü dene bir manevi varlıktan iyi denilen maddi bir hayata geçilmek suretiyle yapıldı. İnsanın iç terbiyesi, olanca kahrı kullanan bir zihniyet tarafından ihmal edildi. Materyalist inkılap birer birer milleti, dini, aileyi, ahlakı inkar eden komünizm ucubenin varoşlarına kadar götürdü.

3- İnsan hayatına kıymet vermesini bilen, verdirmeye muktedir bir zihniyet, hayatımıza hakim olmaktan çok uzak kaldı.

4- Cemiyette mesul insan ideali yaratılamadı… İmana dayanan ve ideal olan mesuliyet yerine, bireyi hilekarlıkla korumaya mahkum eden ve kalbi baskı içinde çürüten korku hayatımıza hakim oldu.

5- Eğitimciler feragat örneği vermediler. Fedakarlık duygusu zekanın asla uzlaşmadığı bir gerilik halinde hareketlerimizi terk etti.

6- Yakın bir tarihte otorite tahakkümle birleştirildi. “

7- Toplum karşısındaki çeşitli sorumluluklarımızı yıkıcı olan bu acayip özgürlükler hayatın daha ileri basamaklarına tırmanarak, çalışma özgürlüğü, kadın özgürlüğü, çocuk özgürlüğü diye adlandırılan özgürlükler gerçekte hür iradelerimizin katili oldular… Kadın özgürlüğü, kadını yalnız bıraktı. Toplumda bireylerin ve grupların karşılıklı sahip oldukları sorumluluk duygusunun inkarından ibaret bir anlayışa bağlanan bir fikir, hakikatte kadını yapabileceği bir çok işler üzerine kabiliyetsiz hale getirmekten başka bir şeye yaramadı… Çocuk özgürlüğü, çocuğu sokakta ve nihayet yalınayak şehirlerin büyük caddelerinde sahipsiz bıraktı.

8- Genel olarak basının büyük çoğunluğunun yaşattığı ruhsuzluğun yanında memleketin gidişine mahsus bir ideale sahip olmayışı bir Anadolu romantizminin doğmamış olması, ahlaki yapımızın desteksiz, hayatsız kalmasına sebep oldu.

9- Ahlak terbiyemizi her sahada çürütücü olan bütün bu sebepler neticelerini yaratırken, en acıklı olan hadise üniversitenin mutlak olarak sessiz kalmasıdır.“ (8)

Topçu’ya göre toplumumuzun içine yuvarlandığı ahlak bunalımını aşmak için yapılması gereken çalışmalar şunlardır:

“1- Her şeyden önce memlekete ilim esaslarına dayanan tarafsız ve tam bir tarih kültürünün geniş bir neşriyata bağlanması ve okullarda büyük önemde yer tutması gerekir.

2- İnsansız müspet ilim yapılacağını zanneden safdillerin kendinden geçiren atılışlarıyla, son asırda dinden kurtuluyoruz müjdesiyle tabiata atıldık… Din eğitimini yokluğu, şimdiye kadar çocuklarımızı kendine yeter bir irade imişler gibi yetiştirerek gençlikteki her türlü feragati boğucu gururu hazırlamış ve sadece kendi geleceğini düşünen kendi kibir ve çıkarlarını okşayanları putlaştıran bencil bir nesil ortay çıkmıştır.  

3- Milli eğitim denince, bir milletin din ve geleneklerine aykırı olmayan bütün irfan kuruluşları akla gelebilir. Memleketimizde bu kelimenin henüz tam manasını hak kazanmadığını düşünürken, yabancı okullarla eğitimin Fransız dilinde yapan bir liseyi, Japonya’dan başka dünyanın medeni milletlerinde hiç görülmeyen bir ucubeyi hatırlamamak kabil olmuyor.

4- Bize bir millet sahnesi, millet üniversitesi lazım… Toplumu küçümseyen, sade onu tezyif eden bir sahne ile toplumla ilgisiz bir üniversite, toplumun ahlak eğitiminde muzır ve menfi rol oynayabilir.

5- Toplumumuzda idealist bir estetik davası açılmazsa, kalbimizin ufukları karanlık kalacaktır.

6- Sorumluluk ve fedakarlık örnekleriyle nesle sunulmuş sosyal yardım telkinine muhtacız.

7- Bize teknik okuldan önce idealist bir okul gerekir. Öyle okul ki, onda ilim, ilim olduğu için, yani hakikati verdiği için sevilmeli, menfaat hayatımızdan orada kovulmalıdır.

8- Ahlak terbiyemizin sağlam temellere dayanması için, saydığımız bütün çarelere başvururken bu çareleri müessir kılmak, dayanıksız toprakların altındaki derin tabakalara inmek ve bu işte başarı yolunda bütün nizamını kaybetmiş olan bugünkü hayatımızın mücadelemize karşı koyacak kuvvetlerini yenebilmek için, otoriter bir gidişle son vermeliyiz. “( 9)

Topçu’ya göre ahlak alanında asırlara dayanan zaaflarımız vardır. Öncelikle milli bünyeyi zayıflatan ve çökerten ahlaki zaafları tespit etmek gerekmektedir. Milli bünyeyi çökerten ahlak zaafları şunlardır:

“1- Batılılaşma adı altında taklitçilik, üç asırdan beri milli benliğimizi harap etmektedir… Taklitçilik, bizi benliğimizden ayırdı, kemirdiği şahsiyetimizi yok etti.

2- Son yirmi-otuz yılda ( Bu yazı 1967 yılında yazılmıştır) kalabalık halk kitlelerinin köylerle kasabalardan büyük şehirlere akın etmesi ve buralarda Batı’nın zararlı akımlarıyla karşılaşarak hazımsız bir şekilde kaynaşmaları toplumun ahlak düzeninde bozukluklar doğurdu.

3- Fabrika birçoklarını topraktan uzaklaştırdı. Anamız tabiatın unutulduğu yerde kalbin sesi makine çığlıklarıyla susturuldu.

4- Küçük esnafın, eski devirlerdeki loncalar gibi ahlaki kuruluşlara bağlanmayarak yalnız kuruluşun menfaatlerini araştırıcı dernek ve cemiyetlerle idare olunmaları, çalışmalarının hiçbir ahlaki kontrole tabi tutulmayışı, onları en fazla kazanç endişesinin götürebileceği kadar iğrenç bir çalışmanın batağına sürüklememektedir… Bugünün Mahmutpaşa esnafı, geçen asırların bir seyyar satıcısı kadar bile haysiyetli ve şahsiyetli olamaz. Onda bahtiyarlık ve yaratıcılık aramakta boş bir çabadır. Tıpkı büyük tüccar gibi o da içe inebilen bir gözle bakınca mutlaka ve en başta kurtarılması gereken bir felaketzededir.

5- Asrımızın pırıl pırıl parlayan teknik ışıkları karşısında duyulan aşağılık duygusu gözlerde maddeyi putlaştırdı.

6- Asrın başından beri Batı rüzgarlarının memlekete doldurduğu konfor ve lüks iptilasına kapılar ardına kadar açıldı.

7- Eski devirlerde asalete, kısmen de ilim ve ahlak üstünlüğüne dayanan sınıf farklarının yerine bugün yalnız servet üstünlüğüne dayanan sınıf farklarının meydana gelmesi, aşağı sınıfların, üste bulunan zenginlerin yani maddeci sınıfın esaret basamaklarında sıralanması sonucunu doğurdu.

8- Türk ailesi büyük şehirlere süratli bir değişim geçiriyor. Babanın hakim olduğu eski otoriteci ailenin yerine geçen demokratik ailede hakimiyet ailenin bireylerine dağılıyor. Bu durum ciddi bir bunalım doğurmaktadır.

9- Çocuğun ve gençlerin yetiştirilmesinde geniş ölçüde aileden alınarak devlete devredilen disiplin ve terbiye görevini devlet maalesef hakkıyla yerine getiremedi, çocuk sokakta, genç ortada kaldı.

10- Yaralarımızın en derininde olanlarından biri de insana değer verilmesini bilemeyişimizdir.

11- Zamana hiç kıymet vermedik. İş ahlakını ve çalışma duygusunun değerini kazanç hünerleriyle değiştirdik.

12- Maddi ve manevi her çeşit emeğin değeri ve hakkı çiğnendi.

13- Her alanda istenen başarıya ulaştırıcı kuvvet çeşitli menfaatlerle hak ve millet yolunda seferber olanların yollarının kesen para yığınları ruhları büsbütün felce uğrattı.

14- Atalarımızın mirasyedilik diye adlandırdığı faziletsiz ve haksız kazanç büyük sermaye devrinde tehlikeli bir heybet ve cüsse kazandı.

15- Toplumun tebriklere boğduğu ve alkışlarla karşıladığı büyük kazanç yarışmasının sahnesinde toplumsal sınıf farkları asrımızdan önce görülmemiş bir hızla ve insafsızlıkla gelişti.

16- Bir yandan hak sahiplerine hakkını verebilecek otoritenin yokluğu, öbür taraftan sermayeye sırtını zorbaların gaddar otoritelerin hayata hakim oluşu, milli varlığı, bizzat kendi yaptığı tehdit edici bu zulüm sistemi içinde bunalttı; milli benliği zayıflattı; birliği tutan bağlar gevşedi. Bu durumdan komünistler ve anarşistler faydalanmasını bildiler.

17- Bir yandan yanlış anlaşılmış bir demokrasi ilkesi yüzünden, diğer taraftan esasen bireylerde manevi kuvvetin zayıflamasıyla kuruluşlarda otoritenin gevşemiş olması,  ahlakı koruyucusuz ve kontrolsüz bıraktı.

18- Demokrasinin temeli ve teminatçısı sayılan particilik sistemi, bireylerin hak ve özgürlüklerini sağlayacakken, iyi anlaşılmayan şekliyle kardeşi kardeşe düşman yaptı.

19- Kökleri yurt dışında bulunan milletimize ve milliyetçiliğimize karşı kuruluşlar, gerçek manasına aykırı olarak alınan bizdeki demokrasi kuralını istismar ettiler. Demokrasi ve özgürlükçü düşüncelerin savunmasını yaptıkları iddiasıyla milli benliği içeriden kemiren, mili ruhu her nefeste çökerten kuvvetler, komünist ve mason kuvvetlerdir… Komünistler, milletimizin maddi sefaletini istismar ediyorlar ve maddi yaralarımızın sahibi kesiliyorlar… Masonlukta komünizm gibi kökleri dışarıda olan, yabancı bir ideolojidir.

20- Tarih şuurunun yıkılışı milli iradeyi kökünden baltaladı.

21- Evvelkiler kadar acı bir hadise dilimizin hançerlenmesidir. Dilin sosyal bir müessese olduğunu ve bütün sosyal müesseseler gibi tarih içinde evrimlendiğini bilmeyenler, onu suni ve keyfi bir ayıklamaya tabi tuttular.

22- Yarım asra yakın zamandan beri öğretimde yapılan inkılaplar, ruhtan maddeye, ahlaktan tekniğe geçiş gayesi gütmektedir. İlk çağda Yunan tefekkür ve felsefesinin kurucusu olan Sokrat fizikten ahlaka geçmek suretiyle tarihin en büyük inkılabını yapmıştı. XX. asırda bizim tekniğin kucağına sığınmak için tekrar maddeye dönüşümüz hiç şüphesiz bir geriliktir.

23- Gayesi kolay ve az emek karşılığında diploma dağıtmak olan özel okul faciası yetmiyormuş gibi kapitülasyonların maarifimizdeki artığı olan yabancı okul, taklidi bütün benlik haline koyan aşağılık duygusunun itmesiyle milli okulun yerine geçmeye başladı.

24- Bir de özerk üniversite meselesi vardır. Bu özerklik ilmi midir, idari midir? Üniversitenin ıslahı, yeni üniversiteler kanunu yapmakla mümkün değildir. Zira bu müessese milli ahlakımızın teminatçısı olmaktan uzaktır.

25- Servet-i Fünun devrinin pozitivistleri yayımlarıyla nesillerin ruhunda karanlık yaratmışlardı. Pozitivizmin bizde belki en büyük mutaassıp tilmizi Beşir Fuad, kendi yuvarlandığı yeis içerisinde damarlarını kesmek suretiyle genç yaşta intihar etti. Onun yanı sıra Baha Tevfik ve Ahmet Nebil gibi gençler tarafından ilim adına yapılan maddecilik propagandası, sonraki neslin komünist neşriyatına hazırlanmış bir zemin oldu.

26- Milletimizin esaslı unsurunu teşkil eden köylü ile münevverler arasındaki bağlantının çoktan kopmuş olması, köylünün okuyanlara itimatsızlığının sebebi oldu.

27- Halkı irşad edecek en güzel vasıta olan basın, biliyorsunuz ki büyük sermayenin elindedir. Onun büyük menfaatlerinin kucağından kurtulmak ve milli istiklale kavuşturmak için yepyeni bir basın teşkilatına ihtiyaç vardır.

28- Devrimizin en güzel terbiye araçlarından birisi de radyodur. Onun da siyasi cereyanların aleti ve kaidesiz ahlak anlayışının kurbanı olmaması lazımdır.

29- Bugünkü Türk sahnesi daha geniş çapta insana hürmet sevgisi sarsıcı ve aile ahlakını yıkıcı, zaman zaman tehlikeli olan bir kuvvet halindedir.

30- Ahlak davasının hapishaneye ve hastaneye girmemiş olması, muzdarip ruhları sahipsiz bıraktı. Suçlu her an suçlu ruhunu taşımaz. Onun muzdarip ve pişman anlarında kalbine uzanacak el, ancak kurtarıcı olabilir.

31- İş sahasının vatandan dışarıya sirayet etmesi, işçinin milli ahlakını gevşetti.

32- Kadınlarımızın kendine özel çalışma zemini henüz tamamlanmamış olması da milli ahlakımızda sarsıntılar yaratmaktadır.

33- Spor, kendi özel mahiyetini kaybederek, müsabaka hissine alet oldu. O da maddeciliği ve merhametsizliği ateşledi.

34- Kumar, saray salonlarından okul kapılarına kadar yayıldı. Milli piyango, spor toto ve sair isimler altında müesseseleşti ve bütün topluma yayıldı.

35- Alkol iptilası, Tekel’in kuvvetli reklamlarıyla orantılı olarak sürekli artmaktadır.

36- Büyük şehirde hayat mücadelesinin şiddet kazanması, bireysel ruhu ezen toplumsal baskıyı tahammül edilemez hale getirdi.

37-Zevk kendi tabi gelişmesine terk edilince zamanla putlaştırıldı.

38- Uçurumlara yuvarlanırken hep dünyanın ve başka milletlerin hayatından örnek alma alışkanlığı zayıf ruhların zaafını besleyici tatmini getirdi.

39- Yakın tarihimizin kötü örnekleri de ahlaki düşüşü kolaylaştırdı.

40- İrade terbiyesinin verilmeyişi, düşüşü engelsiz ve korkusuz bıraktı. İrade terbiyesini en kuvvetle verebilecek din adamları olmalıydı. Halbuki onların esaslı görevi, bundan uzaktı. Onlar affedilmez bir gafletle, başka meslek sahiplerinin kine benzer işler görüyorlar. Mevlit okuyorlar. Para ile dua ediyor ve para ile Kur’an okuma ticareti yapıyorlar. Ruhlara gıda vermiyorlar. Yalnız bir takım hukuk ve hareket kaideleri sunuyorlar. Müminlerin deruni dileklerine duygu getirmiyorlar.”(10)

Nurettin Topçu, gelişen ahlak krizine çözüm üretmesi beklenen milliyetçiliğin çözüm üretmediğini savunur. Milliyetçiliğin ahlak krizine çözüm üretememesinin nedenleri şunlardır:

“1- Milliyetçilik, başka görüşlere karşı koyulan bir kılıç ve bir iddia hırsı değil, en geniş manasıyla okul olmalıydı.

2- Siyasetten mutlaka uzak ve ilgisiz kalmalıydı.

3- Ahlaksızın, kötü örneklerin fikirlerinde değer, üsluplarında fusun arayanların safdilliliğinin felaket getireceği bilinmeliydi.

4- İnsanlık cevherine değer vermesini bilmeyerek eşyaya ve eşya üzerinde kazanılan başarılara gönül kaptırdılar.

5- Fikirlerin, sağlam ve samimi fikirlerin bir gün mutlaka hareket olacağını bilemediler.

6- Para ile ve maddi kuvvetlerle başarıya ulaşılacağını zannettiler.

7- Nihai hareketlerinde sorumluluk iradesini reddettiler.”(11)

 

  1. Nurettin Topçu, Ahlak Nizamı, Yayına Hazırlayan: Ezel Erverdi- İsmail Kara, Dergah yayınları, s: 15
  2. Nurettin Topçu, Ahlak Nizamı, Yayına Hazırlayan: Ezel Erverdi- İsmail Kara, Dergah yayınları, s: 15-16
  3. Nurettin Topçu, Ahlak Nizamı, Yayına Hazırlayan: Ezel Erverdi- İsmail Kara, Dergah yayınları, s: 21
  4. Nurettin Topçu, Ahlak Nizamı, Yayına Hazırlayan: Ezel Erverdi- İsmail Kara, Dergah yayınları, s: 23
  5. Nurettin Topçu, Kültür ve Medeniyet, Yayına Hazırlayan: Ezel Erverdi- İsmail Kara, Dergah yayınları, s: 46-50
  6. Nurettin Topçu, Ahlak Nizamı, Yayına Hazırlayan: Ezel Erverdi- İsmail Kara, Dergah yayınları, s: 29
  7. Nurettin Topçu, Ahlak Nizamı, Yayına Hazırlayan: Ezel Erverdi- İsmail Kara, Dergah yayınları, s: 29
  8. Nurettin Topçu, Ahlak Nizamı, Yayına Hazırlayan: Ezel Erverdi- İsmail Kara, Dergah yayınları, s: 113-118
  9. Nurettin Topçu, Ahlak Nizamı, Yayına Hazırlayan: Ezel Erverdi- İsmail Kara, Dergah yayınları, s: 118-120
  10. Nurettin Topçu, Ahlak Nizamı, Yayına Hazırlayan: Ezel Erverdi- İsmail Kara, Dergah yayınları, s: 122-138
  11. Nurettin Topçu, Ahlak Nizamı, Yayına Hazırlayan: Ezel Erverdi- İsmail Kara, Dergah yayınları, s: 139

Devam Edecek

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş