Bugün 14 Mayıs 2021. İsrail Devleti’nin kuruluşu BMGK’nun 29 Kasım 1947’de almış olduğu 181 sayılı karara istinaden 14 Mayıs 1948’de ilân edilmişti.
15 Mayıs 1948 günü ise bu ilân fiiliyata dönüştü ve İsrail Devleti resmen kurulmuş oldu.
Karar, İngiliz manda rejiminin sona ermesiyle birlikte Filistin topraklarında birisi Arap, diğeri Yahudi olmak üzere iki bağımsız devletin kurulmasını ve yine Kudüs’ün bütünlüğünün korunması ile birlikte Kudüs’e uluslararası bir statü kazandırılmasını öngörüyordu.
İsrail Devleti kuruldu.
Onu ilk tanıyan ülke ABD oldu. Türkiye ise 28 Mart 1949’da CHP’nin son Başbakanı Prof. Şemseddin Günaltay zamanında resmen tanıdı.
İsrail’in kuruluşunu takibeden ilk Arap-İsrail savaşı yaşandı. Bu savaş sonrası Filistin toprakları Ürdün, İsrail ve Mısır arasında paylaşıldı. Bu paylaşım 1967 Savaşı’na kadar sürdü. 6 Haziran 1967 savaşı ardından da Doğu Kudüs, Batı Şeria Ürdün’den, Gazze ve Sina’da Mısır’dan, Golan tepeleri ’de Suriye’den alınarak adı geçen topraklar İsrail işgali altına girdi. Savaşlar, barış görüşmeleri, BM kararları vs. derken Filistin ve İsrail sorunu içinden çıkılmaz bir hale geldi.
Aslında İsrail kurulduğu günden beri bizatihi bir güç değil, izafi bir güçtür. Zira ikinci Dünya Savaşı’nın ortalarına kadar (Aralık 1941) Filistin topraklarında bir Yahudi devletinin kurulmasını teşvik eden ve destekleyen ülke İngiltere idi.
Amerika’nın fiilen savaşa girmesinin ardından ibre Amerika tarafına kaydı. Dolayısıyla İsrail Devleti’nin kurucu iradesi Amerika olduğu gibi dün de, bugün de yaşatıcısı yine Amerika’dır.
Enerjinin yaklaşık % 66’sının bulunduğu söylenen Ortadoğu coğrafyasında enerji kaynaklarına ulaşım ve denetleme için bölgede kalıcı bir nöbetçiye ihtiyaç vardı. Amerika bu ihtiyacını kurdurduğu İsrail ile giderdi.
İsrail, Yahudi halkı için, Yahudilerin mutluluğu için kurulmuş bir ülke değildir. En net ifade ile Amerika’nın bölgesel çıkarlarını ve politikasını korumak-kollamak için oluşturulmuş yapay bir devlettir.
İsrail’in ciddiye alınacak bir tarafı yoktur. Bütün mesele bu Siyonist devletin arkasındaki Amerika’yı görmek ve İsrail’e ilişkin politikaları buna göre atmaktır.
Neredeyse 1948’den bu yana İsrail bölgede ve Filistinlilere yönelik olarak sürekli katliamlar yapmakta. Bu katliamları velev ki BM. kabul etse ve buna dair yaptırım kararları alsa da, bu kararlar Amerika’nın vetosu ile atıl kalır ve kalmaktadır.
İsrail, 9 Nisan 1948 Deyr Yasin katliamından bu yana (250’nin üzerinde Filistinli katledilmişti) Filistinlilere yönelik katliamlarını sürdürmektedir. Bu katliamlara dünya hep seyirci kalmıştır. Bir takım kınama sözcüklerinin ötesinde bir yaptırım, bir icraat ortaya konulmamıştır. Keza bugün de yani 9 Mayıs 2021’den bu yana Mescid-i Aksa civarında ve Gazze’de ortaya konulan katliamlara karşı ciddi bir karşılık verilmemiştir.
Yani bilhassa halkı Müslüman olan ülkeler İsrail’e karşı fiili bir yaptırım kararı almadıkları gibi, herhangi bir yaptırımı da uygulamamışlardır. Neden? Acaba gerçekten Siyonist devletten, onun başındaki yolsuz-hırsız Netenyahu’dan korktukları için mi? Hayır! Onlar da biliyorlar ki Netenyahu vb. sadece Amerika’nın emir kullarıdır. Dolayısıyla İsrail’e, onun katliam ve işgallerine karşı cevap vermek Amerika ile hesaplaşmak demektir.
17 Ocak 1991 Körfez Harekatı’nın başladığı gece Başkan Bush’un halkına ve dünya kamuoyuna karşı yaptığı konuşmada bahsettiği ‘yeni dünya düzeni’ ifadesinn önemli maddelerinden birisi de ‘İsrail’in güvenliği’ idi.
Amerika, İsrail’i, Yahudileri çok sevdiği için mi onların güvenliğini sağlamaya çalışıyor? Hayır! Amerika kendi çıkarları için İsrail’i korumaya ve kollamaya çalışıyor. Türkiye 28-29 Mart 1949’da İsrail’i 44. Ülke olarak tanırken, onlara meşruiyet kazandırmıştı.
29 Ocak 2009’daki Davos’taki Şimon Perez-Erdoğan görüşmesinde Erdoğan’ın kısaca: ‘Siz katilsiniz, siz plajdaki çocukları bile öldürmekten çekinmezsiniz..’ şeklinde süren ve sonlanan siyasi tarihe ‘one minute’ olarak geçen oturumun ardından İsrail meşruiyetini kaybetmiştir. O tarihten bu yana da İsrail-Türkiye ilişkileri, ‘ayrılsak da beraberiz’ şarkısında olduğu gibi devam etse de eskisi gibi değil olmayacak da.
Erdoğan, aslında o gün, 2008’in Aralık ayında başlayan ve 2009’a sarkan İsrail’in Filistinlilere-Gazze’ye yaptığı saldırıların gölgesinde ve öfkesinde o konuşmayı yapmıştı. Kim ne derse desin Erdoğan’ın İsrail’e olan öfkesinde o günden bu güne değişen bir şey yok. Amerika’nın PKK-PYD-YPG desteğinin ardında yatan da tam da budur.
Yani Amerika diyor ki: ‘Ağanın p… üzerine p… olur mu?’ hani Züğürt Ağa filmindeki replikte var ya! Niçin olmasın! Dün, Temmuz 2006’da Hizbullah-İsrail savaşı’nda delik-deşik edilen Merkava tankları, kara gücünü bir adım ilerletemeyen İsrail ve yenilgisi Amerika’nın yenilgisi değil miydi? 2014’de israil Gazze’ye yönelik başlattığı kara harekatında 67 askerini kaybettikten sonra tornistan geriye dönüşü unutuldu mu?
Evet, doğru İsrail Gazze’de yoğun bir şekilde katliam yapıyor. Şehitlerimiz var, şehitler adeta bir konvoy oluşturdu. Kaybedenler şehitler değil. Amerika, İsrail ve olaylara, katliamlara seyirci kalan tüm dünya. Hamas, İslami cihad, onlara lojistik ve moral destek veren ülke ya da kuruluşlar sizler bu katliamlar karşısında direnenlerin yüzakısınız. Allah sizlerin yâr ve yardımcınız olsun.
Şimdi ne olacak? Amerika güçlü değil, İsrail hiç değil. Ortadoğu’da, Afganistan’da diğer islam coğrafyalarında attığı her adımda mağlubiyet tadan bir ülke Amerika. Onun mağlubiyetlerini ve vekalet savaşını sürdüren İsrail’i süründürmek için atılacak adımlar bellidir.
Bölge ülkeleri Türkiye, Mısır, İran, Suud-i Arabistan dörtlüsü İsrail’e karşı ekonomik, diplomatik ve medyatik kampanyalar başlatmalıdır. Türkiye 30 Ocak 1997’de Oslo’da imzalanan ve 4 Şubat 1997’de 97/9075 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile El-Halil başta olmak üzere Filistin’e asker gönderme kararını yürürlüğe sokmalıdır. Bu karar Erbakan’ın Başbakanlığı zamanında TBMM’nin 59. Birleşiminde 22 Şubat 1997’dealınmıştır. (Adnan Öksüz Milli Gazete 10 Mayıs 2021)
Diğer yandan bugün önemli ölçüde İsrail’i sarsan ve Hamas tarafından fırlatılan füze-roket eylemlerinin devamı için Hamas’a destek veren kimlerse ki kanaatim İran eliyle Hizbullah bu desteği sağlamakta.
Bu destek çeşitlendirilerek sürdürülmelidir.
Ortadoğu dörtlüsü olarak adlandırılan BM, ABD, AB ve Rusya’dan meded beklemek yerine kendi göbeğimizi kendimiz kesmeliyiz. Güvenilecek tek mercii Ortadoğu dörtlüsü ya da kukla Arap yönetimleri değil, yalnızca Allah’tır. Allah ise güvence ve yardımını mü’minlerin eliyle gerçekleştirilir.
Görev mü’minlerindir, Müslümanlarındır.
Abdulaziz Tantik ile Derkenar…
15.04.2024
Norveç:Filistin'i Tanımaya Hazırız
13.04.2024
Derviş Argun ile Derkenar..
20.03.2024
SİYASET VE SERMAYE YUSUF YAVUZYILMAZ 13.04.2024
Ölüm ve Bayram AHMET SEMİH TORUN 13.04.2024
Bir Şehide Şahitliğim MUSAB AYDIN 15.04.2024
Biz Şeriatçilar CAVİT OKUR 15.04.2024
İran’ın İsrail’e Saldırısı SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 17.04.2024
DİYARBEKİR ANNELERİ FERMAN KARAÇAM 22.03.2024
Kemal Kılıçdaroğlu ÜSTÜN BOL 06.04.2024
YEREL SEÇİMLER ÜZERİNE SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 08.04.2024