metrika yandex
  • $32.57
  • 34.69
  • GA19020

Yakın Tarihteki Medeniyet Yolculuğumuz-2-

MUSTAFA YILDIZ
06.10.2021

Diyar-ı Küfr-ü gezdim Beldeler, Kâşâneler (Köşk, Saray) gördüm.
Gezdim Mülk-ü İslâmı bütün viraneler (Harabe, Yıkık) gördüm. (Ziya Paşa)

Son dönem Osmanlı Aydınlarımızdan bazıları Avrupa’ya ve avrupalıya karşı duydukları hayranlığı gizlemeden en üst perdeden ve yüksek sesle çekinmeden her tarafta dile getirirlerken, keza aynı münevver Aydınlar Avrupa ve avrupalı söz konusu edildiğinde yine aynı dozda methiyeler dizebilmişlerdir. Ama kompleksli bu ruh halleriyle kendi insanı ve yaşadıkları coğrafya söz konusu edildiğinde ise, bir küçümseme ve bir aşağılamayı gönül rahatlığı ile kaleme alabilmişlerdir. Avrupalı olamama duygusu kendilerinde kronik bir komplekse neden olurken, yoğunluklu yaşanan bu kompleksli hal kendi değerlerine karşı bir hırs meydana getirmiştir. Zira bize miras olarak bıraktıkları bu dizelerden bu ruh halini de anlayabiliyoruz. 

Aydınlarımızda birikmiş bu batı hayranlığı ve aşağılık kompleksi, dışarınında tazyik ve teşvikiyle köpürerek siyasi bir muhalif harekete dönüşüp güç kazanınca, ülkenin siyasi yönetimine de bazı operasyonlarda bulunmanın zamanı geldiğine inanan bu güruh fiili eylemler başlatmak adına yurt içinde ve yurt dışında örgütlenmeler yapmaya başlayarak icraatlarına başlamışlardır.

Öncelikli olarak Avrupanın çeşitli kentlerinde örgütlenen bu hareketler; Genç Türkler, Genç Osmanlılar ve abilerinin kurduğu Jön Türkler adlarıyla örgütlenerek faaliyetlerini sürdürdürmeye başlamışlardır. İlk kurucuları Asker ve Avrupa’da görev yapan sefirler ile tahsil için avrupaya gitmiş öğrencilerden oluşan bu kurucuların neredeyse tamamı çeşitli mason derneklerine üye kişilerden oluşuyordu. (Mesela; Kazım Karabekir Paşa hatıralarında ‘’Osmanlıyı masonlar yıktı’’. Diyerek itirafta bulunmuştur) Masonların perde arkası amaçladıkları hedefi hesaplayamayan bu kişilerin, ilk etaptaki icraatları mevcut iktidardan kurtulmak ve batılı bir sistemle benzeşmeyi asıl gaye olarak hedeflediler. Avrupanın da desteğini alma adına dünya kamuoyuna siyasi ve sıcak mesajlar verdiler. Öncelikli hedef olarakta mutlak monarşiden, anayasalı monarşiye geçmeyi ve Abdülhamit’in despot yönetimini de bahane ederek padişah yetkilerinin kısıtlanması, hatta padişahlığın sembolik hale getirilmesi gibi talepleri de dillendiren siyasal bir yapı olarak ortaya çıktılar.

Osmanlının bu son dönemlerinde hemen her alanda yaşanan krizlere çözüm olarak Avrupa’nın fennini almakta bulan, hatta bazılarının da açıkça; ‘’gerekirse avrupanın medeniyetini de kabül edelim.’’ diyerek bir çıkış kapısı bulabileceklerine inanmış, içinde yabancı kökenli vatandaşlarımızın da bulunduğu bu örgütler kendilerine böylesi bir hedefi belirlerlerken, çözüme dair herhangi bir alternatif düşünce ve fikir üretmeyen/üretemeyen, topluma umut ve ümit olarak sunacakları yeni bir düşünceleri olmayan, toplumda bir heyecan oluşturamayan, unutulmaya ve yozlaşmaya yüz tutmuş medeniyetimizi de yeniden derleyip ihya ve inşa etme adına bir kalkınma hamlesini başlatmayı da göze alamayan islamcı aydınlar da sorunlara çare bulamamış, adeta onlarında basiretleri bağlanmış, onlarda çözüm olarak bula bula Abdülhamid’i yönetimden uzaklaştırmayı tek çare olarak görmüşlerdir. Gördükleri iç ve dış baskılardan dolayı rahat bir ortamda düşünme fırsatı bulamayan bu aydınlar, fikri ve düşünsel bazda sağlıklı düşünecek bir ortamıda bulamamış ve hep stres yaparak buhranlı bir dönem geçirmişler ve geldikleri nihai noktada onlar da çözümü avrupanın fennini almakta bir sakınca olmadığını ve hatta yararlı olacağını savunmak zorunda kalmışlardır.

Bilindiği gibi bu günde o günkü Avrupa’nın ihtişamlı yapıları büyük oranda muhafaza ediliyor. O gün olduğu gibi bu günde batının zihniyetini de yansıtan bu yapılar, tıpkı zihniyetleri gibi iki yüzlüdür. Dış mimarisi güzel görünen o yapıların içine girdiğiniz zaman, ‘’burada insanlar nasıl yaşıyor?’’ sorusunu kendinize sormadan edemezsiniz. Güzel görünen meğer sadece o dış görünüşlermiş. İçine girdiğiniz zaman hiç bir ailenin mahremiyetini koruyamadığı bir yapıyla karşılaşırsınız. Çünkü, avrupalı böyle bir talebe hiç ihtiyaç duymaz zaten. Üstelik hiç kimsenin aklına sizin düşündüğünüz böyle bir plandaki yapı akıllarına bile gelmez. İşte bu durum aynı zamanda nasıl bir medeniyetin yaşandığını da somut olarak ortaya koyar.

Halbuki; müslümanların bu gün bile halen ayakta kalabilen bazı tarihi evlerine girdiğinizde misafirin, ev sahibinin, hatta çocukların bile evin içinde her türlü rahat edebilecekleri ortamlara uygun dizayn edildiklerini görürsünüz. İşte medeniyetten kastımız bu geleneklerimizi de içine alan bir kavramı anlamak gerekir. Evlerin içinde bile adeta mahremiyetler korunarak, inançlarını yaşantılarına nasıl yansıttıklarını görmeniz mümkündür. İşte bu kültür de medeniyetin bir kolunu teşkil eder. Daha yakın tarihe kadar temizliği bile bilmeyen, yıkanma kültürü olmayan, ayakkabılarla evlere girildiği için hijyene dikkat etmeyen/edemeyen avrupalı, maalesef dışı süslü binalarla bizim aydınlarımızı medeniyet adına cezbedebilmişlerdir.

Mesela, Sarayda bile Sultan, Valide Sultandan izin almadan hanımların odasına giremezdi. İşte bütün bunlar inançların, yani dinin insanlar üzerindeki ete kemiğe bürünen yansımaları medeniyet olarak ortaya çıkar. Ama, maalesef bizde halen medeniyet denilince başka şeyler akla geliyor. Mesela; bir çocuğun daha küçük yaştan itibaren görgü kuralları ile büyütülmesi yani, yemek yemenin adabı öğretilirken bunun yanı sıra kaşık nasıl tutulacak, eller nasıl yıkanacak, büyüklere karşı nasıl davranılacak gibi ahlaki kuralları da öğrenen ve öğretenler sosyete olarak anılırdı. Bu bir medeniyetin tezahürü olarak anlaşılırdı. Ancak, kompleksli insanlarımızın bize zorla dayattığı anlam ise, ne kadar çok açılıp saçılıyorsa biri o kadar çok sosyetik ve medeni sayıldı. Oysa; dünyanın her yerinde yerinde bu davranışlar ahlakın ve dinin konusu olarak ele alınır ki, hiç bir dinde medeniyetin konusu olarak kabül edilmez. Medeniyetten kastımız da kuşkusuz bu değildir zaten.

Medeniyetin etkisini toplumun bütün aşkın değerleriyle irtibatlandırmak elbette mümkündür. Sanatta, Kültürde, Siyasette, Edebiyatta, düşüncede, örf ve geleneklerde vs.gibi kendimize ait bütün aşkın değerleri yaptığınız her türlü sanatta dışarıya yansıtmak, görselden herkesin okuması medeniyetin kapsamına girer. Bize ait olan mimari, eğitim hatta insanın yetişme tarzı bile medeniyetin etkisiyle şekil kazanır. Zira, insanı insan yapan şey tabi olduğu medeniyetin kendisidir diyebiliriz.

Avrupa’da gördükleri bu mimari görsel yenilikleri medeniyetin tamamı zanneden Aydınlarımız, bu güzellikleri ülkelerine götürme gayretine girdiler. Buna mani olacak en büyük engelin de Abdülhamid’in olacağını zannettiler. Bu nedenle II.Meşrutiyetin ilanından hemen sonra sistemin içinde bulunduğu bu kaotik durumdan çıkış yapmak için herhangi bir alternatif fikir ortaya koyamayan islamcıların imzalarıyla hal edilen Sultan Abdülhamid’in yerine İttihat ve Terakki Cemiyeti iktidara geldi. Cemiyet üyeleri hayal ettiklerini ve beklentilerinin hiç birisini yerine getiremedikleri gibi, üstüne üstlük ülke savaşa sokularak, kazanacağını umdukları ile hayal ettikleri bazı kazanımları elde edemedikleri gibi bir çok kazanımın da elden çıkmasına mani olamadılar.

Geldikleri noktada devleti idare etmeyi beceremediklerini anlayan İttihat ve Tarakki mensupları başarısız olduklarını kabullenerek, çareyi yurt dışına kaçmakda bulmuşlardır.

Ülkenin yakın tarihini özetin özeti şeklinde hülasa etmeye çalıştık. İslamcı düşünce sahibi Aydınların da belkide çaresizlikten büyük katkı vererek çökmesi mukadder olan Osmanlının yıkılmasını hızlandırmada bilerek veya bilmeyerek yardımcı olduklarının da üstü örtülmemelidir. Yeni kurulan genç bir ülkede alternatif dahi olmayan bir konuma düşerek, ferasetsiz kararlar vererek imparatorluktan ulus devlet kurmaya geçişi hedefleyen yönetici bir kadronun altında kalarak kuruluşa katkı sağlayamadılar. Bu duruma fırsatta verilmedi diyebiliriz.

Şimdi de hiçbir yorum yapmadan yeni kurulan devletin inşa dönemlerinde yapılanları yorum yapmadan tarihleri ile birlikte yine özet olarak verip, yorumunu da okuyucuya bırakacağız inşallah.  

Devam edecek…..

Mustafa YILDIZ/ANKARA

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş