Konya Barosu’nun 2006 Yılı Olağan Genel Kurul toplantısındayız.
Valilikten emekli olduktan sonra avukatlığa başlamış, bir dönem CHP. İl Başkanlığı da yapmış hatip, önceki dönem baro yönetiminin faaliyetlerini eleştiriyor; Ramazan Ayında iftar yemeği verildiğini, böyle bir yemek vermenin baronun görevi olmadığını, iftarın dinsel içerikli olduğunu, dolayısıyla bu etkinliğin laiklik ilkesine de aykırı olduğunu söylüyor. Bu minvaldeki eleştirilerini bitirirken kendisinin de baro aidatı ödediğini, verilen iftar yemeğinde kendi ödediği aidatında kullanıma dahil olduğunu ve bu yemeği yiyenlere hakkını haram ettiğini ifadelendiriyor.
Bu olayı yeniden hatırlamam, iftarı laikliğe aykırı, inançlı insanları manevi baskı altına almak için “haram etmeyi” laikliğe uygun bulabilen bu kafa yapısının son dönemlerde “helâlleşme” üzerinden geliştirmeye çalıştığı söylem sebebiyle oldu.
“Helâl” ve “Haram”, İslam Dininin ilkeleri, inanç ve amel sistemi içerisinde değerlendirilmesi gereken kavramlardır. T. C. De yürürlükte bulunan mevzuatta, “haram” ve “helâl” ölçülerine göre yapılmış tek bir düzenleme bulunmamaktadır.
Dolayısıyla, laikliği getirmekle övünen, helâl ve harama göre şekillenen ilkeleri siyasal, sosyal, ticari… hayattan çıkarmayı büyük devrim sayan anlayışın temsilcileri gerçekten dönüştüler, hatalarından pişman oldularsa, bunun samimiyet testi, helâl ve harama göre şekillenen hayat sistemine yaptıkları ihanetten pişman olduklarını dile getirmeleri ile başlamalıdır. Ancak o zaman bu söylemlerinin bir anlamı olacaktır.
Helâlleşmeden bahseden insanlara neyi kast ettikleri sorulmadan, geçmişlerinde yer alan Dersim Katliamı, Boraltan Köprüsü Katliamı, ahıra çevrilen camiler, toplanıp meydanlarda yakılan Kur’an’lar, asılan alimler, dışkı yedirilen köylüler, köpeğe tekmil verdirilen mahkumlar, kürtçe konuştu diye cezalandırılan insanlar, başı açık resmi olan kimlik vermedi diye ölüme terk edilen Medine Bircan’lar, polis darbeleri ile çocuğunu düşüren Nuray Canan’lar, il iken ilçe olmakla cezalandırılan beldeler… İle nasıl helâlleşmeyi düşündükleri, ne yaparlarsa helâlleşmiş olacakları sorulmadan, refleks “hayır, biz hakkımızı helâl etmiyoruz” tepkileri de tartışmayı sığlaştırmaktadır.
Ayrıca, helâlleşmede esas, mağdur olanın şartları belirlemesi ve helâlleşmeyi kabul edip etmemesidir. Hiçbir içerik belirtmeden “helâlleşeceğiz” söylemi, buyurgan, muhataplarına tepeden bakan üstenci bir tavırdır.
Başörtüsüne anayasal düzenleme getiren değişiklikteki “dini inancı sebebiyle” ibaresine, laikliğe aykırılık gerekçesiyle karşı çıkan anlayış, “helâlleşme” kavramının laikliğe aykırı olup olmadığını, mevcut sistemin helâl ve haram diye bir ölçüsü olmadığını neden dile getirmez?
Getiremez, zira devlet hayatından çıkardıkları bu ölçüler hâlâ toplum hayatında önemsenmektedir. Dolayısıyla, yaşanan hayat ile inançlar ve duygular arasında sıkışmış toplum yapısında hemen hemen hiçbir konu olması gerektiği gibi tartışılamamaktadır ve yazık ki bir süre daha böyle devam edecek gibi görünmektedir.
HOCAM ŞEYHO DUMAN-CELAL SANCAR
06.12.2024
HTŞ’ye Humus yolu açıldı
06.12.2024
ALİYA’DA HUKUK VE DÜZEN / Muharrem BALCI
11.11.2024
Hamza ER'le Derkenar..
11.11.2024
Taassup | Ümit Aktaş
12.11.2024
Ecel ve Ölüm SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 05.12.2024
CUMAYA GİTTİM GELECEĞİM ESRA DURU 06.12.2024
Suriye'de Neler Oluyor? YUSUF YAVUZYILMAZ 08.12.2024
Ecel ve Ölüm SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 05.12.2024
ÇAĞDAŞ HAÇLI SAVAŞLARININ YÖNTEMLERİ AYTEN DURMUŞ 13.11.2024