Allah insan için sürdürülebilir bir sistemin yollarını göstermiş, insanı bu yol üzere yürümesi boyutunda çeşitli şekillerde uyarmıştır. Aslında bir bakıma Allah, insanın "kendisi kalması" ve kendine yabancılaşmaması için yol göstermiştir. Bu noktada şunu ifade etmek gerekir ki, yaşantı sürdürenin bu yolda eziyetten uzak kalması, yaşantısını eyleme döktüğü kaynağın ona uyumluluk derecesiyle orantılıdır. Yani insan, yaratıldığı yapı ile uyumlu bir yaşantı sürdürdüğü oranda kendisine yakın, kendi özüne aykırı eylemler sergilediği oranda da kendisine yabancı kalır.
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, insan yapısı gereği nasıl su içmek zorunda olan bir varlık ise, aynı şekilde yapısı gereği kendi fıtratına aykırı davranmaması da bir zorunluluktur. Onun sapmaya maruz kalmaması açısından bu açık bir realitedir. Su içmesi gereken insanın bu ihtiyacını başka sıvılar yoluyla gidermedeki ısrarı her ne kadar o an ki hazzı yaşatsa da bir süre sonra onun daha çok susamasına veya vücut fonksiyonu açısından çeşitli olumsuzlukların gerçekleşmesine neden olur. Bu durum insan fıtratı için de geçerli. İnsan kendi varlığını meydana getiren, yapısını en iyi bilen ve kendi sürdürülebilir yaşantısına uygun en iyi sistemi var edeni bırakıp da onu başka sistemlere teslim olmaya çağıran seslere kulak verdiğinde kendi fıtratına savaş başlatmış olur. İnsanın yapması gereken, kendi fıtratını besleyici yaşantı sürdürmek ve bu doğrultuda eylem gerçekleştirmektir. Fıtrata aykırı yaşantı bir müddet sonra ruha eziyeti doğurur. Böylece yol bulanık görünmeye, insan boşluklara düşmeye başlar. İleriye dönük ümitsizlik ile geriye dönük pişmanlıkların giderek devasa büyüklükte aklımızda ve kalbimizde yer edinmesi de bu sebepledir.
Allah'ın insan için eksiksiz olarak var ettiği bu sisteme savaş açanlara, tuttukları yol itibariyle Kur'an iki soru sormaktadır:
Bir şeyi ilk defa yaratan ve yaratmayı sonradan aynı düzen içerisinde ve kusursuz bir şekilde tekrar eden var mı?
Yaratılış gerçeği temel başlangıç konusudur. İnsan yaratılarak acizliğin kıskacında olduğunu kabullenmek zorundadır. Yaratan, yarattığını var edilme acizliğini taşıyan ve yaratılanın üzerinde tasarruf sahibi olmaya yeltenen herkesten daha iyi bilir. İhtiyaçlarını, hissettiklerini, iç dünyasını, yönelim ve eksikliklerini ondan daha iyi bilenin olması mümkün değildir. Eser, eseri meydana getirenin elinde anlam kazandığı için bütün ontolojik yapısının açıklanması noktasında bu sanatkara muhtaçtır. Ortaya konulmuş bir ürünün tüm fonksiyonlarını en iyi bilen, onu meydana getiren eldir. Onu meydana getiren güç, onun bütün yapısını eksiksiz bilir. Yaklaşımı ve ne için kullanılacağını da en iyi o bilir. Soğutma işi için var edilen bir ürünün temizlik hizmetinde kullanılması nasıl ki o ürünün yapısına ve fonksiyonlarına aykırıysa ve dolayısıyla onu işlevsiz kılıyorsa, insanın yaratılış yapısını da en iyi onu var eden Allah bilir. Onun varlık ve yaratılış amacının sınırları dışında hayat sürmesi, başka mercilerin etkisi altında sömürü parçası olması, dünyasına aykırı bir anlayışın birleşeni olması, insan yapısı ve fıtratına aykırıdır. Onun var oluş fonksiyonları fıtrat düzenine uygundur. O yüzden fıtrata uygun yaşayış, onu istikametine uygun yaşayışını sağlayacak ve sapmalardan izole edecektir. Örneğin; insanın ihtiras peşinde olması fıtrat programına aykırıdır. Çünkü insan sınırı ölçüsünde elde etme donanımına sahiptir. Fazlası yüktür. Bedenine de ruhuna da eziyettir. Bütün aykırı eylemler sapmaya gider. Sapmalar arttıkça zihni bulanıklıklar artar. Bu ruh halini yaşayan insanın kendi fıtratına uygun hal üzere kalması zorlaşır. Zira insan kendisi gibi kalmayı ancak özüne yabancılaşmaya karşı çıktığında başarır. İhtirasını kendisine yönlendirici konuma yükselten bir insanın algısal boyuttaki sağlıklı hâli yok olur. Arzuların peşi sıra köle olmak bu noktadan sonra kaçınılmazdır.
Kur'an ikinci soruyu soruyor:
Tanrı diye taptıklarının içinde hakka götüren biri var mı?
Hak, düzen demektir. Tarafsız bir şekilde ve kalp/akıl uyumu ile tefekkür edildiğinde insanın en iyi yaşayış tarzını sunan kurallar hakkın temsili boyutuna uyumluluk gösteren kurallardır. Karşılaştırmalı bir bakış açısıyla yaklaşım sergilendiğinde dahi, insanın yaşatılması, onun mutluluğu, huzuru, refahı, özgürlüğü, hayat içindeki rolü üzerinde söz sahibi olduğu iddiasıyla hareket eden sistemlerin ve anlayışların ne derece tutarlı, ne ölçüde insanın ihyası ve toplumun inşası üzerine yol haritaları çizdikleri ortadadır. Nasıl ve hangi kriterlerde çözüm arayışları sundukları üzerinde derin bir bilinç yolcuğu yapılmalıdır. Yaratan en iyi yol haritası çizer. Yaratan, var ettiği kulunu kör bir kuyuya, bulanık alanlara, kirli yollara terk etmez/etmemiştir. Ona yol göstermiş, onu hakkın ve hakikatin izlerini takip edebileceği bilgilerle donatmış; ona doğrunun ölçütünü göstermiştir.
Yaratmak en başta bilmektir. Yaratılmış olanı bilmek, onun üzerinde söz sahibi olmayı gerektirir. Nitekim ancak bilenler yol gösterebilir. Yolu bilmeyenin yolu tarif etmesi mümkün müdür? Yaratan mı hakka götürür, yaratılan olan mı? İzlenmeye layık olan güç, doğruyu var eden ve doğrunun mahiyetini, ölçütünü bilen ve gösterendir. Yaratılmış olmak en başta rehberlik edilmeye muhtaç olmaktır. Rehberliğe ihtiyaç duyan insanın hakikatin mutlak sırlarını ve yollarını göstermesi, üstelik bu hakikatin sahibiymiş gibi tavırlar sergilemesi ne kadar anlamsızsa; hakikati ve bu hakikatin yolcusunu var edeni görmezden gelip başka yapay yolların takibi anlayışı da o kadar anlamsızdır.
İnsanın ruh halinin haritasını çizen, onun maliki olmaya layık olandır. Bugünün sınır tanımaz sistemleri, insanı bilmediği halde ona yol haritası çizme girişiminde bulunuyor. Oysa insanı bilmek, her şeyden önce ona iyinin ve güzelin yolunu göstermek, ona adaletin ve merhametin tohumlarını ekmek, onu doğrunun ve temizin yoluna yöneltmek demektir.
Her eylemin ölümü, her yaşamın sonu, her yolun bir bitişi vardır. Bütün insanlık bu konuda mutabık durumda. Yolun sonunda iyiye ve huzura erişmek varken, kendi hapishanesini inşa etme çabası ne kadar da anlamsız! Kendi özgür ülkesinde selameti yakalama umudunu terk edip yok oluş uçurumlarına talip olma tutkusu içinde ömür sürdürmek nafile bir çaba değil mi? Sınırlarla çizilmiş bir ömür içinde anlamsız yaşamayı tercih ederek sonun geliş vaktini bekleme çaresizliği taşımak kadar anlamdan yoksun bir tercih olabilir mi? Ömür sonunda güzel akıbete talip olmayı, ölümle birlikte hüsranla sonsuzluğa çıkmaya tercih etmemek nasıl bir anlayışın ürünüdür. Bu seçimi yapmak için nasıl bir ruh haline sahip olmak gerektiği üzerinde düşünmek gerekir.
İnsanlık ne zamandan beri suyun kendisine küsmüş durumda? Su bulanıklaştı diye suya küsmek ne kadar abes! Su içmeme inadı insanın helak sürecini hızlandırmaz mı? Oysa su aslında hiç kirlenmez. Su her zaman temizdir, onun kirli görünüyor yanılgısı, içine kirin bulaşmasındandır. Bunun için suya değil, kire mesafe koymak gerekir. Sudan vazgeçilirse hayat son bulur. Allah'ın düzeni ve sistemi kusursuzdur. İnsanlar bu sistemden beslendiğini iddia edip ortaya yanlış eylem sergilediklerinde, bu düzen kendi mükemmelliğinden bir şeyler kaybetmiş olmaz. Aksine kusurlar meydana getiren insanların eylemleri ve söylemleri sorgulanmalıdır. İnsanların davranışlarını görmezden gelip sistemin kendisine taş atmak, suyu kirleten unsuru görmezden gelip su içmekten vazgeçmek gibidir. Bu da aklın eziyet ve sürgün halini yaşaması anlamına gelir.
Zan üzere yaşamak, insanın muhteşem düzeni terk edip yapay ellerle zorla yürütülen sistemlere yönelmesidir. Aslında bu da gerçeğin sınırlarını terk etmek anlamına gelmektedir. Gerçeğin ihlali, zannı hakikatin yerine koyma teşebbüsüdür. İnsan, hakikatten mahrumluğunu ilan ettiğinde, girmiş olduğu yolların gidiş yönünde savrulan nesne olma zorbalığına maruz kalır. Zira insan, hakikatin parçasıdır. Zanna tabi olmak işin mahiyet boyutundan kaçıştır. Hiç bir zan insanın gönül dünyasına, aklın anlam arayışına, vicdanın merhamet vurgusuna rehberlik edemez. Zan, yalancı hedeflerin mahallesindendir. Onun gerçekliğin sürdürücülüğü iddiası çürük temelden ibarettir.
Kainat, düzenin en büyük temsilcisidir. Hiç bir karışıklığı barındırmaz. Boyun eğdiği gücün, hakikati işaret eden mihenk taşı da kainattır. İnsan, kainat içinde derin düşünme becerilerini harekete geçirebildiği oranda şüphelerden azade olur. Bütün kibir içerikli meydan okumaların son bulmak zorunda olduğu alan, kainatın mükemmel yaratılış programı üzerinde düşünme alanıdır. Ay, güneş, yıldız ve gezegenlerin göklerdeki muazzam gösterisi ile; dağların, toprağın, suyun ve bitkilerin yeryüzündeki düzenin ihtişamını yansıtan mükemmellikleri, aynı zamanda insanın ihtiyaç ve hizmetini karşılar niteliktedir. İnsan bu devasa yaratılış karşısında ne kadar hak iddia ederse o kadar sapmalar yaşar. İnsan bu ihtişam karşısında ne kadar büyüklenirse o kadar zavallı olur. Varlığa yakışan en güzel duruş haddini bilme tevazusudur. Bunun dışındaki her bakış kör inadın bakışıdır.
Modern insan yaratılmış olana teslim olarak kölelik ipini bu ellere vermiş olur. Oysa aşkın güce teslimiyet göstermek onuru yüceltmek, özgürlüğünü aramak azmini besler. Yarına dair umut beslemek için muhteşem düzenin işaret taşlarını takip etmek ve bu takip sonundaki gücün egemenliğine itaat etmek büyük gerekliliktir. Bunun dışında yapılacak bütün tercihler, insanın kendi kendisine zindanlar oluşturması zahmetidir. Üstelik böylesi zahmetin sonunda insanın elinden en büyük sermayesi de alınabilir ki o da insanın umududur. Umut olmayınca yaşantı tek kelime ile anlamını yitirir. Eylemler soyluluk halinden azade olur. Böyle bir yaşantının ruha, akla ve kalbe verecek nasıl bir tesellisi olabilir?
Yeryüzünün yaratılanı olduğu bilincini kaybetmeden, Yaratanın mükemmel düzenine boyun eğerek özgür kimliğine sahip çıkan ve anlam üzere yaşam sürdürmeyi zillet üzere sürünmeye değişmeyen kullara selam olsun!
"Online tetikçi pazarı oluştu"
05.09.2025
Papa, katil Herzog ile görüştü
05.09.2025
Umran Dergisi:Üniversiteler Nasıl Ölüyor!
06.09.2025
Google'dan İsrail katliamına destek!
06.09.2025
Mehmet Doğan ile Derkenar
17.08.2025
İKTİDAR VE SERVET YUSUF YAVUZYILMAZ 08.09.2025
Kaybetmek Yok Hep Kazan-Kazan FEYZULLAH AKDAĞ 09.09.2025
Harabe Binalar ve Virane Bağlar OSMAN KAYAER 11.09.2025
Yeni Bir Dünyaya Uyanmak… ABDULAZİZ TANTİK 11.09.2025
Umut; Varlıktan Bilgiye… ABDULAZİZ TANTİK 13.08.2025
Musa'nın Haykırışı KADİR ÇİÇEK 20.08.2025
Türk'üm Demek Ayıp Mı? YUSUF YAVUZYILMAZ 19.08.2025