25 sene önce bu ülkede halka karşı bir darbe gerçekleştirildi. O gün gazete manşetlerinde, milletin kadim değerlerine karşı topyekûn savaş naraları atanlar, bu gün kendilerini temize çıkarma çabasına girmiş gözüküyor. İşledikleri yüz kızartıcı cürümler internet sayfalarında hala rahatlıkla görülebildiği halde, tarihi hakikatleri çarpıtmaya çalışıyorlar. Halbuki gerçekten yeni ve temiz bir sayfa açmak istiyorlarsa eğer yapmaları gereken şey, gerçekleştirdikleri ihanete varan hatalarıyla yüzleşip, esaslı bir muhasebeye girmek olmalıdır.
Ne yazık ki laikçilerin bu konuda işleri çok zor gözüküyor. Zira helalleşme söylemlerinin yüksek sesle dillendirildiği bu günlerde, Genç İHH Başkanı ve heyetinin, CHP Gençlik Kolları Başkanı’nı ziyaretinden sonra paylaşılan fotoğrafın altına gelen yorumlar, laikçi sol cenahın, kin ve düşmanlıkta hala eski performanslarını koruduklarını gösteriyor.
Bütün parti ve akımların, fanatikleri her zaman olmuştur ve bundan sonra da olacaktır. Ancak yukarıda verilen örnek tekil bir durumdan ziyade, benzer her olayda tekerrür eden hastalıklı psikolojinin ve sosyolojik bir patolojinin yansımasıdır maalesef.
Son yıllarda karşılaştığımız başka bir hastalıklı durumsa, geçmişinde İslamcı olduğunu söyleyip, bundan duyduğu pişmanlığı, rezil bir itirafçı üslupla, malum mahfillerde dile getirenlerde ortaya çıkmaktadır. Daha yakın zamanda, bu pişmanlığını her zamanki o ukala ve cıvık üslubuyla dile getiren zat, geçmişte ‘’İslami Hareket bitti’’ diyen başka birine, ‘’ Kendi pili biten, İslami hareket bitti diyor’’ sözleriyle aşağılayıcı bir şekilde ayar vermişti. Ancak, şimdi yaptığı maskaralığı fikir işçiliği diye pazarlamaktan hicap bile duymuyor.
Birileri özeleştiri yapıp fikirlerini revize ederek yoluna devam etmek isteyebilir ve bu olması gereken de bir durumdur. Hatta düşüncelerini değiştirip, geçmişte yaptıklarını yanlış bulup, farklı bir hayat tarzını da seçebilir. Sonuçta herkes özgür insanlar olarak tercihlerinde serbesttirler. Ancak, bizim burada işaret ettiğimiz durum, ortaya konan tutarsız davranışlar ve kişilik bozukluklarının ‘’fikri özeleştiri’’ maskesi altında pazarlanmaya çalışılmasıdır.
Zaten bu zevatın ortak özelliklerinden birisi, kibir abideleri olmalarıdır. Çoğunda kompleksli bir kişilik bozukluğu göze çarpar. Aslında geçmişlerinde de yakın çevreleri tarafından bu özellikleri bilinmektedir. Mesela, bu zevat özeleştiri ve hür düşünce adı altında Müslümanların değerlerine ve saygı duydukları şahsiyetlere en ağır sözleri söyledikleri halde, yeni yanaştıkları seküler mahalleye karşı benzer eleştirileri artık hiç dillendirmezler.
Bazılarıysa, bahsedilen bu çelişkinin ifade edileceğini çok iyi bildikleri için, tutarlı gözükmek adına, dillerinin ucuyla, seküler mahallenin de anlayışla karşılayacağı, bir iki eleştirel lafı geveleyip, basit bir kurnazlıkla tutarlılık mertebesine yükseleceğini zanneder.
Yine bunların çoğu, ne hikmetse biraz zorlandıklarında, laiklik ve Kemalizm güzellemesi yapmaya kendilerini mecbur hissederler. Özgürlük nutku çekip, otoriter eğilimli gördükleri yeni figürleri diktatör diye suçlayan bu zevatın, Kemalizm’le bu kadar kolay uyumlu bir forma girmeleri, aslında ciddiye bile alınmamalarını gerektirir.
Bu zevat ve diğer bazı tutarsız gruplar, son yıllarda yaşanılan haksızlıklarla 28 Şubat arasında büyük benzerlikler olduğunu, hatta günümüzde yaşanılanların çok daha kötü olduğunu dile getirerek başka bir tahrifat girişiminde bulunuyorlar.
Öncelikle, 28 Şubat darbesi net bir şekilde Müslümanlara ve İslam’ın değerlerine karşı yapılmıştır. 28 Şubat kararları, brifingler ve yapılan tüm uygulamalar tartışılmayacak kadar açık olarak bunun kanıtıdır. Darbecilerin ya da onların efendilerinin başka ekonomik ve siyasal çıkarlarının da olma mevzusu yukarıdaki gerçeği asla değiştirmez. Ülke içindeki sivil ve askeri oligarşinin bu süreci suiistimal ederek rant ve iktidar devşirmiş olmasının hesabı ayrıca sorulmalıdır. Yahut, küresel hegemonyanın bu darbe sürecinden, neoliberal bir İslamcılık türetmesi gibi meseleler farklı bir tartışmanın konusudur.
O dönemin canlı şahitleri olmasak, Fetövari bu tür kıyaslamalara, birçokları gibi belki bizde kulak verecektik. Şu an 15 Temmuz darbe girişiminden dolayı tutuklanan kişiler, kanlı bir darbenin iştirakçileri ya da işbirlikçisi oldukları için sorguya çekiliyorlar. Yani onlar 28 Şubat’ta destek verdikleri darbe sürecinin, 15 Temmuz’da da aktif failleriydi. İlginç bir benzerlikle bu seferde laikçilerin önemli bir kısmı, 15 Temmuz darbe girişimi başarısız olduğu belli oluncaya kadar bu darbenin destekçisiydi.
28 Şubat’ta gerçekleşen şeyse seçimle işbaşına gelen bir iktidarın zorla devrilmesiydi. Bundan daha yaralayıcı olansa, dindar tüm insanlara hayatın zehir edilmesiydi. Bırakın resmi kurumları, sokaklarda dahi, İslami kimliğinizle dolaştığınızda, taciz edilmekten kurtulamazdınız.
Bu günkü muhalif odakların, iktidara ve yetkililere karşı söyledikleri küfür ve hakaretlerin yüzde birini söyleseniz dünyayı başınıza yıkarlardı.
Muhalefet, mevcut hükümetin yaşanılan bu korkulu günleri kullanarak, kitleleri yanında tutmaya çalıştığını ileri sürüyor. Eğer dindarların bu korkularının yersiz olduğuna inanıyorlarsa, muhalefetin kendini ve tabanını ciddi bir eğitimden geçirmesi gerekiyor. Bunu yapabilirlerse ülkeye büyük bir hizmet etmiş olurlar.
İslamcıların hem iktidardan hem de muhalefetten istediği tam da budur aslında. Daha anlaşılır bir ifadeyle, muhalefetin tarih dışı Laikçi Kemalist dayatmadan vazgeçtiğinden emin olmak istediği gibi mevcut iktidarın da muhafazakar milliyetçi ideolojisini, zımnen İslamcılık gibi pazarlamasını da bırakmasını temenni etmektedir.
Ayrıca laikçiler, geçmişte İslamcı hayallere sahip olanların, şimdilerde kendilerine benzeyip statükocu olmalarından ve dünyevileşmelerinden fazlasıyla hoşnut olmalı değiller mi? 28 Şubat darbesi bunun için yapılmamış mıydı? Batı emperyalizminin Büyük Ortadoğu Projesi bu tür hedefleri taşımıyor muydu?
Aslında yirmi senelik dönemde, İslamcı referanslarla ortaya konulan sistemsel bir değişim yok. Sosyal siyasal, ekonomik, hukuk ve ahlak alanında köklü İslami değişimler geçirdik de İslamcıların mı haberi yok? Bu temel noktaları ıskalayan bir bakış açısı hiç İslamcı olabilir mi?
O zaman tartışma İslamcılık tartışmasından daha ziyade rant ve iktidar mücadelesine mi dönüştü? Durum buysa mesele dönüp dolaşıp emperyalizmin kurguladığı Laikçi Kemalist düzenin tüm umutları öğüten derin mekanizmasının bir an önce ortadan kaldırılmasına dayanmıyor mu?
Aslında mevcut iktidar, bahsedilen sahte Laikçi Kemalizm tartışmalarını bir ara sona erdirmişti. Ancak 15 Temmuz sonrası sistem, onu tekrar kuşatmayı başardı. Şu an iktidarın gayri resmi koalisyon ortakları bu tabloyu göstermeye kâfi olmalı.
İslami Hareket, bunca geçen süre içinde kendi ilkesel duruşunun ne kadar değerli olduğunu anlamış olsa gerektir. Yapılacak şey bu ahlakin duruşun etkin bir şekilde reel politikaya yansıtılmasını sağlamaktır. İslami Hareketin hakkaniyet ölçüleriyle ortaya koyacağı bu katkı muhalefetiyle ve iktidarıyla tüm temiz kalma çabası gösterenlerin destek vermesi gereken bir tutumdur.
İslamcılar, kendileri hakkında hariçten gazel okuyan, kötü niyetli oryantalist saldırıları deşifre etmesi gerektiği gibi, İslamcılarla bir ilgisi olmayan ya da ilgisi kalmamış ama İslamcılık üzerinden çıkar devşiren asalak kesimleri de ifşa etmelidir.
Böyle bir vasata kavuşulduğunda, tevhidi varoluşsal mücadelenin adalet merkezli anlayışına sahip olanlarla, rant peşinde koşanlar ya da kişisel kaprislerinden kurtulamayanlar ayrışacaktır. Bu aşamada daha sahici yüzleşmeler ve hesaplaşmalar yaşanacaktır. Her kesim savunduğu değerlere sadakat göstermek zorunda kalacaktır. Gerçekten emperyalizme karşı olanlarla rol yapanlar tek tek ortaya çıkacaktır.
ABD, Avrupa batı emperyalizmi ve onları taklit eden Rusya, Çin, Hint doğu emperyalizminin birbirlerinin alternatifi değil bilakis biri diğerinin kopyası olduğu ve hep beraber insanlığı felakete sürükledikleri dünya halkları tarafından daha net bir şekilde görülecektir.
İslamcılar o vakit yalnız Türkiye’nin değil, tüm mazlumların ve ezilenlerin umudu olma potansiyellerini açığa çıkarma fırsatına kavuşacaklardır.
Sumud Filosu Saldırıya Uğradı
24.09.2025
İtalya'da Gazze için hayat durdu
24.09.2025
Zorlu CEO'su geri döndü
01.09.2025
Dil, Kabalık, Kavga ve Cinayet OSMAN KAYAER 21.09.2025
KONYA OLAYI VE AYRIMCILIK YUSUF YAVUZYILMAZ 31.08.2025