metrika yandex
  • $38.49
  • 43.7
  • GA29200

Haberler / Yazı Dizisi

Felsefe Üzerine Düşünceler - 4 / Yusuf YAVUZYILMAZ

05.09.2022

Sofistler, felsefe tarihinin ilk demokratları sayılabilir. Onlar bireyi öne çıkarıyor, devlete karşı çıkıyor, bunu da insanların ortak bir bilgi etrafında buluşamayacağı tezine dayanıyordu. Aslında bu açıdan demokrasi bütün özcü ideolojilere karşıdır.  Bir başka açıdan ise demokrasi kıyamete kadar doğru yönetimi ve yöneticiyi bulamayacağız tezinden hareket eder.
Çünkü sofistlere göre insanlar hiçbir alanda evrensel bilgiler üretemez.
Ne yapalım o halde?  Sofistler buna şöyle cevap veriyor:" Faydalı olanı seç.”

Hiçbir insan tarihin dışına ve üstüne çıkıp, bütün zamanlar için geçerli değişmez ve eskimez bilgiler üretemez. İnsan bilgi düzeyi, konumu ne olursa olsun tarihseldir, bilgisi sınırlıdır. En sorunlu olan durum ise ontolojik olarak tarihsel olan insanı tarih dışına taşıyıp Tanrılaştırmaktır. İdeolojiler liderlerini Tanrılaştırılır. Görüşlerinin bütün zamanlar için yol gösterici olduğuna inanırlar. Düşünen, sorgulayan bir insanın buna inanması mümkün mü?"

Batı düşüncesi, özellikle Sosyalizm, Marksizm, hümanizm ve aydınlanma insanı biricik değer olarak kabul edip hayatın merkezine koyar. Bu noktada özgürlük bireye dışarıdan yönelen her tür sınırlamayı tehdit olarak görür. İnsan eylemlerinde yönlendirici ve inşa edici güç kendisidir. Çoğu Batı ideolojisi insanın Allah'a inancını özgürlük kaybı ya da özgürlükten kaçış olarak görür. Bireyin nefsi isteklerini özgürlüğün kaynağı olarak görür.
İslam düşüncesine gelince durum tamamen değişir. Özgürlük yaşanan hayatı ve nefsin isteklerini aşarak Allah'a yönelmeyi ifade eder. Batı düşüncesi nefsin isteklerini özgürlüğün temeline koyarken, İslam nefsini ilah edinmeyi yasaklar.
Bu iki medeniyet arasında asla kapanmayacak farklılıklardan biridir.”

Batı düşüncesine ve tekniğine duyulan hayranlık ve modernizm ve emperyalizm karşıtlığı Müslüman zihnin çelişkisidir. Belki de tek bir batı yok. Batının ilmini ve tekniğini alalım da felsefesini ret mi edelim? Ama o bilim ve teknoloji emperyalizmle beraber gelişti. O düşünce olmadan bilim üretilebilir mi? Daha yakıcı bir soru:"Batı dışı modernleşme mümkün mü?" Ve en zor soru:"Emperyalist olmadan kalkınmanın imkanı var mı?"Slogan atmak kolay, zor olan düşünmek.”

Batı hayranlığı ve Batı karşıtlığı aynı zihinde nasıl yan yana durur. Bu modern dönemde Müslümanların bölünmüş zihin yapılarıyla ilgilidir. Bir taraftan Bat emperyalizmi ve bizden adam olmaz ikilemi, diğer yandan, batılı bilgiyi üretememenin verdiği kompleks.

Bilginin kötülüğü önlediği (bilim, felsefe, edebiyat) yaygın bir kanaattir. Aydınlanma felsefesinin son üç yüz yılda yarattığı bilgi birikimi modern Batı düşüncesini doğurdu. Son üç yüzyılda dünyada olan kıyımlar tarihin her döneminden daha fazladır. Dolayısıyla bilgi ve adalet arasında doğrudan ilişki kurulamaz. Doğru ilişki kurulacak olan bilgi ile ahlak arasındadır. 


Kuşkusuz emperyalizm, çok sağlam bilgi sistemi üzerine kuruludur. Emperyalizmin oluşumunda modern bilginin büyük bir etkisi vardır. İnsanı insan yapan bilgi değil, bilgiyi nasıl ve ne şekilde kullandığıdır. Batılıların modern bilginin gelişimi olan son üç yüz yıllık dönemde Afrika ve dünyanın geri kalanını talan ettiler. Bilgi-ahlak ve adalet ilişkisini yeniden tartışmak gerektiği açıktır. İnsanın saldırganlığını, açgözlülüğünü önleyen bilgi değil ahlaktır.”

Pozitif bilimler tanımlaması A.Comte'a aittir. Bilimin insanlığın karşılaşacağı bütün sorunları çözeceğine inanıyordu. Dinin korkudan doğduğuna inanıyor, bilimin ilerledikçe dinin gerileyeceğini düşünüyordu.

Bilimsel düşünce hakikati parçalayarak ele alır. Bu anlamıyla gerçeğin bir yanına tutunur. Bir bilim adamı hakikati tutulduğu bilgi üzerinden değerlendirmeye kalktığında tümeli tikele mahkum eder. Modern düşüncenin en temel özelliği hakikati tikel olan bilim üzerinden tanımlanacağı fikridir.

…        

İslam filozoflarının ilki sayılan el-Kindi’de din istismarı konusunda şunları yazmaktadır. “Hayvani nefislerinde yer eden haset kiri ile düşünce ufuklarını kuşatan karanlığın hakikatin nurunu görmelerini engellediği din istismarcıları, saldırgan ve zalim düşman olarak, haksız yere işgal ettikleri makamları korumak için elde edemedikleri ve çok uzağında bulundukları insani erdemlere sahip insanları küçümserler. Amaçları başları tutmak, makam ve mevkilerin başına geçmek ve din tacirliği yapmaktır. Gerçekte onlar dinden yoksundurlar; zira bir şeyin ticaretini yapan onu satar, sattığı ise artık kendinin değildir. Dolayısıyla dini satanlar, din üzerinden istismar veya sömürü yapanlar, dine sahip olamazlar. “ ( Kindi, Felsefi Risaleler, Çeviren: Mahmut Kaya, İz yayıncılık) 

Ancak şuna dikkat etmek gerekir ki, din istismarı sadece din mensuplarınca yapılmamaktadır. Dine mesafeli olan seküler kesimler de din istismarı yapmaktadırlar. “ İstismarın ikinci şekline gelince, bu istismar din ve dindarları toplumun tamamı veya bir kısmı için ciddi bir tehdit gibi göstermek ya da din ve dindarları seküler çevrelerce benimsenen hayat tarzını hedef alan büyük bir tehlike olarak takdim etmek suretiyle toplumsal paranoya oluşturmak ve aynı zamanda dine mesafeli ideolojileri kurtuluş recetesi gibi sunmak şeklinde icra edilir.( Hüseyin Certel, Din İstismarı Üzerine, İslami Araştırmalar, cilt :XXII,sayı:I) ki Türkiye’nin yakın geçmişinde yaşanan 28 Şubat Darbesi, irtica söylemleri ve Cumhuriyet mitingleri gibi hadiseler dini tehdit algısına dayalı ve ideolojik amaçlı bu istismar türünün dramatik örnekleridir.”( Mustafa Öztürk, Geçmişten Günümüze Din İstismarı,Din İstismarı içinde). Dolayısıyla din istismarı çift yönlü bir istismar üzerinden yürütülmektedir.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş