metrika yandex
  • $42.31
  • 49
  • GA39540

Uyaranı Yaşat ki; İnsan Yaşasın

MUHSİN GANİOĞLU
23.02.2023

            Nötr bir kavram olarak ele alınması gereken, kişilerin kendi değerlendirmelerine veya karşıtlıklarına göre durum kazanan bir kavramdır, muhalefet. Ayrıca her düşünce, birbirinin karşıtı olarak aynı zamanda muhalifidir de. Ancak tarihsel olarak daha çok, güç kullananın kendine rakip olarak gördüğü, yöneticiye-yönetime, statükoya karşı olan, iktidar olamayan, yönetime isyan eden kişi, grup veya düşüncelere ad olarak verilmiştir.

            Rabbi tarafından var edilen düzende/düzenlilikte bozgunculuk yapıp, kan dökmekteyken, bu durumuna/duruma muhalefet etmesi (uyarması-imar etmesi-düzeltmesi) için akıl (bağ kurma kabiliyeti)-irade (seçme kabiliyeti)-sorumluluk-vicdan verilerek dönüştürülüp yeryüzünde halife seçildi/görevlendirildi/atandı insan. Böylece anılır olmayan bir varlık olmaktan çıkıp muhatap alınan bir hale dönüştü. Bu şekilde statüsü yükseldi.  Buna bağlı olarak da emek (çaba), eleştirel akıl ve halife (imar-düzeltme) kabiliyeti, en fazla korunması ve ihtimam gösterilmesi gereken bir keyfiyet olarak öne çıktı. 

            Fakat başka hiçbir varlığa verilmeyen bu üstünlükler, insandaki bozgunculuk ve kan dökme yeteneğini ortadan kaldırmadı. İnsan tarih boyunca yıkım-imar, kötü-iyi, karanlık-aydınlık arasında gitti geldi ve tabii-doğal olana hep karşıt tavır geliştirdi.

            Arkeoloji uzmanlarına göre; insan avcılık ve toplayıcılık yaparken kan döküp, bozgunculuk yaptı, ihtiyaçlarını emek vermeden, üretim yapmadan; bir araya gelerek-avlanarak kolayca elde etmek istedi ve bu durum, Paleolitik dönem olarak adlandırılan zaman zarfında yaklaşık 1 milyon yıl sürdü. Nasıl avlandığını mağaralara, taşlara çizdi. Buğday üretme, hayvan evcilleştirme gibi emek-üretim faaliyetlerini ise son 20 bin yıl gibi çok yakın (Neolitik Dönem) zamanlarda öğrendi. 

            Buna karşılık hayvan ve bitkiler, bütün zamanlarda doğal hayat döngüsünde (eko sistem) kendilerine verilen tabii durum gereği; örneğin aslan yeme ihtiyacını gidermek için bir ceylan üretmedi, yaptığı iş, hemcinsleriyle bir araya gelip, birim zamanda en fazla çabayı göstererek bir ceylanı avlamak ve yemekten ibaretti. Ancak avlanırken dost, paylaşırken hep düşman oldular.

            Aslana av olan ceylan da yediği otu üretmek için bir çaba harcamadı, emek vermedi.  Yaptığı iş, diğer ceylanlarla birlikte önüne gelen otu yemekten ibaretti. Daha fazla ot yemek için de diğer ceylanlarla kavgadan geri durmadı. Ceylana yem olan bitkiler de büyümek ve soyunu devam ettirmek için toprakta hazır bulunan suya, gübrelere ve minerallere adeta çöktü, diğer otları küçümsedi, baskıladı ve tüketti.

            Ancak insan, çok zaman iktidar olarak (yöneterek) ve/veya güç sahibi olarak dünyayı imar edebileceğini, gücü ele geçirince bunun kendisine ebedi verildiğini ve/veya kendisini ebedileştireceğini zannetti, türlü gerekçelerle davasını, malını ve gücünü kutsadı, kendisini hakikatin ve mülkün kaynağı hatta sahibi gördü.

            Tarihi süreçte özellikle mal ve iktidar gücü elde ederken ve kullanırken daha fazla yıkıcı oldu, haksız şekilde hem cinsinin canına malına kıydı,  zihnen bedenen esir etti, yüzbinlerce yıl önceki ataları veya bitki ve hayvanlar gibi davranarak uyarıcıya/uyarana (halifeye, mimara, düzeltmek isteyene) ve eleştiren akla olumsuz davrandı, onları ötekileştirdi, küçümsedi, gruplara ayırdı ve zayıf düşürdü.  

            Geçmiş bütün zamanlarda maalesef her toplumda;  din, bilim, sanat, yönetim, iktisat alanlarında, uyarıya/uyaranlara ve eleştirel akla gereken önem verilmemiş, buna karşın çağını aydınlatma sorumluluğu taşıyan, nebilerden düşünürlere, şairlerden ilim-bilim adamlarına kadar bir çok insan, mesajlarının, düşüncesinin ve eleştirilerinin bedelini; toplumdan uzaklaştırılarak, itibarsızlaştırılarak, zindanlara atılırak, işkence görerek hatta canıyla ödemiştir.

            Buna rağmen birçoğunun düşüncesi ve çabası kendinden yüz yıllar hatta binyıllar sonra bile insanlığa ilham kaynağı olmuş, imkân olmuştur. Bugün bilimde, sanatta, hukukta, ahlakta ne kadar terakki varsa bundaki en büyük katkı, her türlü bedeli ödeyerek düşüncesini özgürce haykıranlarındır. 

            Elbette anarşi, hakaret ve düşmanlığı muhaliflikten (uyarma) ayırt etmek durumundayız. Hakaret-anarşi-düşmanlık; yıkımdır. Uyarma; ihya faaliyetidir. Dolayısıyla düşmanımız, ifademiz ve hızımız değildir. İtiraz ettiği konuya karşı fikir, düşünce veya öneri sunamayana da halife/uyarıcı denemez.

            Yönetim işinde muhalefet (uyarıcılar)-eleştiri, kurumsal başarı açısından çok önemlidir. İşin ehline verilmesi, gerçek veriye göre işlem yapılması ve istişare edilmesi yine insanın uyarıcı (halife- imar edici-düzeltici) yönünün yönetim işine katılmasıdır ki; bunlar da yönetimin doğal-fıtri ilkelerindir.

            Devlet işletmesinde yöneticilik yaptığım yıllarda en fazla yararlandığımız kişiler, fikir namusu olan “muhaliflerimizdi” desem abartmış olmam. İtiraz edebilen, düşündüğünü çekinmeden ortaya koyan arkadaşlarımızı konuştukları mantıksız gelse bile sözünün sonuna kadar tahammül ederek dinlerdik. Bu tür durumlardan şahsım olarak çok şey öğrendiğimi ve bu sayede çok ileri uygulamalar yapıldığını, hiç ummadığım bir zamanda geçmişte doğru görünen yaklaşıma muhalif düşüncenin nasıl bir faydaya dönüştüğünü ve bu şekilde birçok yanlış uygulamanın önüne geçildiğini itiraf etmeliyim.  

            Hatta Genel Müdürümüz herkesin kendisine “namuslu bir muhalif” edinmesini ve itiraz edenin korunmasını, bu kişilerin toplantılarda asla aşağılanmamasını istemiş, daha da ileri gidilerek bunu kurumsallaştırma yönünde birçok adım atılmıştı. Bu durum iş barışı ve Kurumun hedeflerine ulaşması açısından çok büyük faydalar sağlamıştı.

            Elbette bu konularda çok şey söylenebilir. Ancak unutmayalım Din de, arz da, insan da Yüce Allah’a aittir. Buna  iman etmişiz. Allah’a, tabiata ve insana karşı sorumluluklarımızın olduğunu hiç akıldan çıkarmamak gerekir.

            O halde şu önermeleri kurabiliriz diye düşünüyorum.  

-Halife olmak-uyarmak, fıtri-doğal olanı bilmektir.

-Kişi en büyük uyarıyı-muhalefeti kendine yapmalıdır.

-Halife olmak ilkeli olmaktır, insan olmanın ilk şartıdır.

-Uyarıcılar varsa düzeltici iş ve eylem yapılabilir.      

-Uyaranı olanın mümeyyiz/ayırt edici aklı olur.

-Uyaranını var edene gelecek vardır. 

-Uyaranlarınız varsa korku egemen olamaz, zihinsel gelişim olur.

-Halife/uyarıcı olmadığı yerde kimlik egemen, şahsiyet esir olur.

-Halife/uyarıcı olmak, özgür (özügür)  olmaktır.   

Muhsin Ganioğlu

Ankara,23.02.2023

Yorum Ekle
Yorumlar (2)
Hikmet Efe | 24.02.2023 20:45
Bu yazıya muhalefet, her babayiğidin harcı olmasa gerek. Ne denir ?
Yusuf yürekli | 23.02.2023 12:45
Muhalif, uyarıcı olmadığı yerde kimlik(kör ideoloji) egemen, şahsiyet esir olur.