Yaklaşık 10 yıl önce Hindistan’a gittiğimde sokaklarda, caddelerde, evlerin önünde, parklarda başta maymunlar olmak üzere, kedi, köpek, domuz, sığır, gibi hayvanların insanlarla iç içe nasıl yaşadığını, bu durumun ne denli kirli ve tehlikeli hayat ortamı oluşturduğunu ve daha da kötüsü bu keyfiyetin insanlar tarafından kanıksandığını gördüğümde doğrusu dehşete kapılmıştım. Acaba bir toplum nasıl bu hale gelir diye düşünmüş ve kendimce bazı çözümler üretmiştim.
Son Yıllarda Ülkemizde büyük küçük bütün yerleşim alanlarında başıboş sahipsiz ve sürüler halinde dolaşan özellikle de kedi ve köpekler, Hindistan’daki görüntüleri aratmayacak şekilde tehlikeli bir hal almıştır.
Hayvanlar kendine uygun ortam bulduğunda geometrik olarak çoğalır. Bu çoğalma öyle bir an gelir ki; kontrol edilemez olur ve başta insan hayatı olmak üzere tabiatın dengesini bozacak seviyeye ulaşır. Tabiattaki bitki ve hayvan türlerinin kontrolsüz artması nasıl bir tehlike oluştursa, azalması da aynı şeklide tehlikeli bir durum oluşturur. Bu şekilde ekosistem yok olmaya yüz tutar ve bir kuş veya ördek için yaşanamaz hale gelen tabiat, insanoğlu için de yaşanamaz hale gelir. Bunların örneklerini belgesel kanallarında çokça görmekteyiz.
Tabiatı itibariyle bütün hayvanlar vahşidir ve kendi tabii ortamlarında yaşamayı hak eder. İnsanlık tarih boyunca özellikle beslenme, giyinme, savunma, tarım, ulaşım ve savaş ihtiyaçları için vahşi hayvanları tabii ortamından koparak evcilleştirmiştir. Evcilleştirildiği zaman bile hayvanlar tabi ortamlarına yakın vasatlarda yaşatılmaya çalışılmış, insanın yaşadığı yer ile hayvanların yaşadığı yerler ayrı tutulmuştur. İhtiyaca göre inekler ahırda, atlar tavlada, köpekler kulübesinde yaşatılmıştır. Kediler de toprak evlerde özellikle fare gibi hayvanların insanlara ve yiyeceklere zarar vermesini önlemek için beslenmiştir. Zira hayvanların evcilleştirilmesindeki esas amaç, insanların tabii ve temel ihtiyaçlarının tatmin edilmesidir.
Toplumumuz kısmen nüfus artışının da etkisiyle sindirilememiş bir şehirleşme yaşamaktadır. 1980 li yıllarda %60-65 oranında köy veya kırsalda yaşayan Türkiye nüfusu, 2020 li yıllara gelindiğinde %93 ü şehirlerde yaşar hale gelmiş, kırsal nüfusu ise %7-8 oranına gerilemiştir. Toplum başta İstanbul olmak üzere milyonu çok aşan nüfuslara ulaşmış, yerleşim yerleri tabii özelliğini kaybetmiştir. İnsanlar yüksek apartmanlarda topraktan ve tabii olandan uzak yaşamaya başlamış, dağda, kırda, tarlada bir hayvanı tabii ortamında görmeyen/göremeyen milyonlarca insan oluşmuştur.
Bitki, hayvan ve tabii hayatı ancak belgesel programlarından gören insanlar ve özellikle de çocuklar; esasen hayvanlar için tabii olmayan ortamlarda hayvan sahibi olmaya özenmekte ve bu özentinin sonucunda alınan özellikle kedi, köpek ve diğer hayvanlar; daha sonra hem ortam itibariyle hem de bıkkınlık sebebiyle sokağa bırakılmaktadır. Bu durum sorumsuz insanlar tarafından özellikle tatil mevsimlerinde alınıp gönül eğlendirildikten sonra yaşanılan şehre dönerken; sokağa, ormanlara bırakılan hayvanlar açısından daha da vahim boyutlara ulaşmaktadır. Sokaklarda tabii ortamından uzakta olan bu hayvanların durumu gerçekten yürek parçalamaktadır. Kimileri insanlar tarafından çeşitli şekillerde şiddete maruz kalmakta, kimileri de özellikle ormanlarda hayvanlar arsındaki rekabet sebebiyle yaralanma ve ölümle sonuçlanan durumlar yaşanmaktadır.
Elbette hayvan sevmek de tabii bir ihtiyaçtır. Ancak her sevgi veya duygu da olduğu gibi aşırılığa gitmek ve başka insanlara rağmen bunu yapmak da istismarın bir başka boyutudur. Bunun yanında sokaklarda, sitelerde çöplerden beslenerek sürüler halinde yaşayan köpek ve kediler, insan ve çevre sağlığı için büyük bir tehlike arz eder hale gelmiştir. Gün geçmiyor ki; çoğunlukla köpeklerin bazen de kedilerin saldırısı sonucu ağır şekilde yaralanan ve hayati tehlike yaşayan insana rastlamayalım. Özellikle sabah erken, akşam geç saatlerde karanlık vakitlerde işe veya okula gidip gelen insanların bilhassa çocukların sürü halinde kedi ve köpeklerin saldırısına uğradığına şahitlik ediyoruz. Ayrıca yaşadığımız apartmanlarda özellikle de sahipsiz kedi ve köpekler yüzünden insanlar arasında büyük huzursuzluklar çıkmakta ve bazen bu durumlar kavgalara bile sebebiyet vermektedir.
Ayrıca sahipsiz sokak hayvanlarından özellikle de kedi ve köpeklerden insanlara (özellikle de çocuklara) kene, kurtlanma, saçkıran, kedi çiziği, giardiyaz, toksoplazmoz, leptospirosi, pasteurella, salmonellez, kist hidatik, campylobacter, kriptosporidyoz, uyuz, kuduz gibi ölümle bile sonuçlanabilen tedavisi zor, pahalı, zaman alabilen ve hatta etkileri kalıcı olan hastalıkların bulaşma potansiyeli bulunmaktadır.
Sahipsiz hayvanları koruma kanunu ve bu kanuna göre çıkarılmış yönetmelikleri inceledim. Yasanın ve yönetmeliklerin amacı ve birçok maddesi de gayet uygun olduğu halde, bazı maddelerinin uygulanamaz olduğunu düşünüyorum. Yönetmeliklerde belirli bir hayvan adı zikredilmeden yakalanan sahipsiz sokak hayvanlarının, aşılanarak ve/veya kısırlaştırılarak tabii ortamlarına bırakılmaları gerektiği düzenlenmiştir. Ancak bu yasal düzenlemeler mevcut olduğu halde kontrolsüz bir şekilde sokaklarda tehlike saçan kedi ve köpekler sorun olmaya devam ediyor. Demek ki yasa bu haliyle çözüm üretemiyor. Zira bu düzenlemelerde özellikle sokaklarda yaşayan sahipsiz kedi ve köpeklerin ıslahı, yönetilmesi, insanlara ve topluma zarar vermesini engelleyecek özel düzenlemeler bulunmamaktadır.
Mevzuatlarda genel olarak evcil hayvan, özel olarak da kedi ve köpeklerin sahiplenilmesi, bunların sınıflandırılması, kaydedilmesi, takibi, veteriner kontrolleri, sahiplikten vazgeçme veya salıverme durumlarında yasal sınırları aşanlara uygulanacak cezai müeyyideler, kamu kurumları ve özellikle belediyelerce sahipsiz hayvanların toplanması, kısırlaştırılması, altyapı hazırlanması gibi hususların, belli bir takvime göre kural altına alınmasının insan ve toplum yararına olacağı açıktır. İlk ve orta dereceli okullarda sahipsiz hayvanların hakkında müfredat konulması ve toplumsal bilinçlendirme için programlar yapılması da sorunun çözümünde büyük faydalar sağlayacaktır.
Tabiatta insan, hayvan, bitki, toprak, maden, velhasıl herşeyin hayatı birbirine bağlıdır. Dolayısıyla hayatın doğallığını ve doğal hayatı birlikte düşünmemiz ve korumamız gerekiyor.
Daha sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle.
Sudan'da neler oluyor, neden oluyor?
03.11.2025
DİNİ ANLAMADA USÛL SORUNU|RAMAZAN YAZÇİÇEK
11.10.2025
Yazarımız Osman Kayaer Emekli Oldu
18.10.2025
HAMAS Filistin'in İktidar Partisidir!
12.10.2025
Surelerin Mesajları: ALAK SURESİ OSMAN KAYAER 04.11.2025
Darfur ve Kahreden Sessizlik! SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 04.11.2025
Ne Yapmalı? YUSUF YAVUZYILMAZ 09.11.2025
Atasoy Ağabey/Ak Saçlı Bilge TALİP ÖZÇELİK 15.10.2025
Cumhuriyet Sonrası İslamcılık YUSUF YAVUZYILMAZ 12.10.2025
Bir cami, bir imam ve cemaat OSMAN KAYAER 28.10.2025
küresel sumud deniz filosu ayı RESUL UZAR 12.10.2025