metrika yandex
  • $32.5
  • 34.84
  • GA18240

Medya ve dizilerle toplumu dizayn etmek…

İSA ÖZÇELİK
06.11.2017

İnsanoğlu yeryüzündeki serüvenine başlayıp, topluluk halinde yaşaması ile birlikte hemcinsleri ile söz, işaret ve farklı yollar ile iletişime geçme ihtiyacı duymuştur. İletişimin olduğu yerde etkileşim, doğal bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır. İletişim aslında karşılıklı birbirini anlamanın bir aracı iken, insanlık çoğu vakit bunu manipülasyonun ve tahakkümün bir aracı olarak kullanmıştır.

 

Tarih boyunca nice iktidar sahipleri propaganda yöntemlerini kullanarak halkları daha kolay kontrol edebilmiş, yeri gelmiş düşmanlarını bu yolla bozguna uğratmayı başarabilmişlerdir.

 

Sözlü iletişimin yaygın olduğu cahiliye döneminde şiir yalnız sanatsal bir faaliyet olmanın ötesinde, adeta bir medya görevi görmekte idi. Bundan ötürü her kabile güçlü şairlere sahip olmak ister, kabile reisleri ise şairlere maddi destekte bulunmak sureti ile kendi konumunu güçlendirmek arzusu taşırdı.

 

Modern zamanlarda iletişimin gücü ve yaygınlığı çok daha etkin ve karmaşık bir hal aldı. Medya nerdeyse organik bir fenomene dönüştü. Bazılarının zannettiği gibi ekranlar kumanda ile yönetilebilecek bir aygıt olmanın ötesine geçti. Son dönemlerde hayatımızı işgal eden internet, akıllı telefon ve sosyal medya gibi teknolojik gelişmeler ise bizleri insanlık serüveninde henüz ön göremediğimiz yeni bir kırılma noktasının eşiğine getirmiş gözüküyor.

 

Medya alanında televizyon dizilerinin ayrı bir yeri vardır. Ailece izlenen Dallas dizisi sanki Müslüman aile hayatını tarumar etmek için gösterime sokulmuştu ülkemizde. Bir ara brezilya dizileri özellikle ev hanımlarını eve hapsedip düşünce ufuklarını dedikodu düzeyinde sınırlandırmak için servise sunulmuştu. Daha sonra onlarca sözde yerli dizi ekranlara yansıtıldı. Bu dizilerin büyük bölümü batı kültür emperyalizminin gönüllü hizmetkarı olarak arzı endam etmişlerdi.

 

Ak Partinin kurulup tek başına iktidara gelmesinin hemen ardından televizyon ekranlarında uzun yıllar geniş bir kitleyi ekranlara kilitleyecek yeni bir dizi gündemi işgal etmişti. Daha çok gençleri etki alanına çeken bu dizi yeni yetişen nesiller üzerinde ciddi tesirler oluşturabilme başarısına ulaş-tırıl-mıştı.

 

Kurtlar Vadisi isimli bu diziyi yoğunluklu olarak milliyetçi, muhafazakar gençlerin takip ettiği gözlemlenmekte idi. Sol cenah filmde canlandırılan karakterlere ve onların temsil ettiği dünya görüşüne karşıt olduklarını iddia ediyorlardı. Çocuklarını diziye hakim olan şiddet dolu maceralara kaptırmak istemiyorlardı. Yine Fetö örgütü de Anadolu’nun saf ve yiğit çocuklarını kendi kurumlarına kapmak için çabalar iken dışarıda kalanların enerjilerini bu tür dizilerde heba etmesini istiyor olabilirdi. Böylece devlet kurumlarına yerleştireceği öğrenciler daha kolay yol alabilecek idi.

 

Masum Anadolu evlatları ise dizideki vatan, millet, devlet, bayrak vurguları ile bu diziye tutkun hale getirilmişti. Birçok kez din sembolik düzeyde kullanıma sürülerek kitle üzerinde meşruiyet oluşturma ve onları daha bir bağımlı hale getirmek amaçlanmış gözüküyordu.

 

Benim tezim, bu dizi ile ülkedeki iki ana kitlenin sosyolojik yapısı ile, bilerek ya da bilmeyerek oynanmıştır. Bu iki ana damar, diziyi en çok seyreden kesim olan milliyetçi ve muhafazakar kitledir.

 

Milliyetçi kesim uzun yıllar boyunca diziye hakim olan seküler hayat tarzını zamanla içselleştirmiş, bu dönemde yetişen gençler orta yaşlarına geldiklerinde bir zaman karşıtları gibi gözüken sol akımdan çok da fark edilemez bir aile ve sosyal hayat formuna sahip çıkar hale getirilmiştir.

 

Biz buna milliyetçi MHP kitlesinin ‘’Ulusalcılaştırlması’’ da diyebiliriz. Geçmiş yıllarda bu camianın İslami bilinç düzeyi ve ibadet boyutu ciddi şekilde eksiklik ve yanlışlarla dolu olsa bile temel dini değer ve sembollere güçlü bir bağlılıkları mevcut idi. Ana meselelerde diğer Müslüman çevrelerle benzer refleksleri verme potansiyelleri daha yüksekti. Geldiğimiz noktada ise birçok meselede solcu, Kemalist, ulusalcı çevrelerle aynı söylemi dile getirebiliyorlar. İşin vahim tarafı ise bu meselelerin yalnız politik duruşla sınırlı kalmayıp sosyal ve ahlaki konuları da içine alıyor olabilmesidir.

 

Kendini muhafazakar olarak tanımlayan AK Parti kitlesi ve gençliğinin milliyetçi reflekslere kayıp dünyevileşmesinde bu dizinin etkisinin olduğunu düşünüyorum. Özellikle çok okumayan kesimler dizideki sakallı hacı amcanın dini soslu nasihatleri, zaman zaman Kuran üzerine yapılan yeminler ya da sloganik birkaç söz ve İslam’a ait birkaç görsel mekanın sunulması ile bu filmin hararetli takipçisi olmayı kabulleniverdiler. Halbuki diziye hakim olan görsellik hem kılık kıyafet, hem mekanlar hem de davranış kalıpları olarak tamamen seküler zihnin ürünü idi. Kullanılan dil ise hamaset dolu milliyetçi bir üsluptan başka bir şey değildi.

 

Bu dizi milliyetçilerin ulusalcılaştırılması, muhafazakarların ise milliyetçileştirilmesinde, her iki kesimin ise dünyevileştirilmesinde önemli bir rol oynadı.

 

Kendini merkezde gören Ak Parti kurucu iradesi genel olarak muhafazakar bir temele oturuyor olsa da konjonktürel olarak kimi zaman liberal bir üslubu, bazen milliyetçi bir dili, kimi zaman ise İslami bir söylemi öne çıkardığı dönemler oldu ve olmaya devam ediyor. Bu bağlamda özellikle TRT ekranlarında buna uygun film ve dizilerde sıkça yer almaya başladı.

 

Bu dizilerden biri olan ve geniş bir seyirci kitlesine hitap eden Diriliş-Ertuğrul, son dönem politik alanın sahnelendiği bir sete dönüşmüş gözüküyor. İktidar, güncel sorunlara ve kendisine karşı düzenlenen içerden ve dışardan yapılan saldırılara karşı tarihin derinliklerinden cevap üretirken, sinemanın gücünü kullanarak geniş kitleleri zinde tutabilmeyi hedefliyor.

 

Dizi kahramanları tarafından sürekli işlenen şanlı tarih söylemi ve hamaset dolu söylevler özellikle gençleri mobilize etmekte oldukça işlevsel gözüküyor. Filme hakim olan yüksek dozlu milliyetçi söylem ve dini ritüel ve sloganlar mevcut politik koalisyonun bir yansıması olarak öne çıkıyor.

 

Eğer iktidar çevreleri dindar nesil söyleminde samimi ise bu tür dizilerde oynayan oyuncular ve İslami argümanların tercihinde ve kullanımında daha seçici ve titiz olması gerekiyor. Namaz yalnız zafer sonrası bir şükür eylemine, dua ibadeti ise ölüm ve düğün merasiminin klişeleşmiş bir sembolüne dönerse ulaşacağımız nokta ; ulusalcılıktan milliyetçiliğe, milliyetçilikten ise muhafazakar- milliyetçiliğe tekrar dönüşten başka bir şey olmayacaktır. Dindarlığı artırılmış yeni bir sağcılık hedeflenen bir model olmasa gerektir.

 

Tartışmasız ve yanılmaz lider Reis algısı, dizinin kahramanı Ertuğrul üzerinden tahkim edilmeye çalışılır iken sağlıksız bir kişi kültüne yol açmamak için daha bir ince işçilik gerekiyor.

 

Fetö örgütünün üzerine bina edildiği; insan üstü aşkın güçlerle donatılmış, ğayb alemi ile her daim irtibat halinde olan kurtarıcı kişi algısının yıkıcı sonuçlarını ümmet olarak henüz atlatamamış iken, bu dizide ruhani kimlikler üzerinden benzer tasavvurların normalleştirilmesi, düzeltilmesi gereken bir çelişki olarak karşımıza çıkıyor.

 

Tevhit inancına bağlı, adaleti hakim kılmak isteyen, ahlaklı, kendi değerleri üzerinden karşı karşıya kaldığı saldırılara cevap üretebilecek dindar bir nesil istiyor isek bu tür dizi ve filmlerin kurgu aşamasından oyuncularına kadar daha cesurca seçilebilmesi ve kendi oyunumuzu kendimiz kurup oynayabilmemiz gerekir diye düşünüyorum.

 

Yorum Ekle
Yorumlar (2)
yasar sezen | 08.11.2017 19:24
tespitlere katilmamak elde degil bir kesim bu dizileri kendi amaclari dogrultusunda kullanabiliyor demekki . peki dindar kesim neden dizi ve film yapamiyor.ortaya konmus bir calisma varmi.
Basrigurbuz | 08.11.2017 00:47
Çok isabetli tespitler olmuş.Eline sağlık ..Daha detaylı olarak sonraki yazılarında bekliyoruz.