metrika yandex
  • $32.13
  • 34.48
  • GA17570

2024 Mart Yerel Seçimleri Üzerine Notlar..

İSA ÖZÇELİK
04.04.2024

 

Uzun süre iktidarda olan bir partinin yıpranması gayet tabiidir. AK Parti'nin 22 yıllık iktidarının son dönemlerinde bu yıpranmışlık gözlemleniyor ve radikal bir düşüş yaşayacağı ile ilgili tahminlerde bulunuluyordu. Nitekim geçmiş dönemde seçmen birkaç kez AK Parti oylarını düşürerek bu mesajı vermişti. AK Parti’nin verilen bu mesajı aldığını ifade etmesi ve konjonktürel bazı etkenlerin yardımıyla AK Parti yeniden toparlanmış, hatta oylarını daha da yükseltmeyi başarmıştı.

31 Mart 2024 yerel seçim sonuçları şu ana kadar birikmiş tepkilerin keskin bir dışa vurumu olarak ortaya çıktı. Ancak bu tepkilerin bir mesaj verme olayı mı yoksa bunu aşan önemli bir kırılma noktası mı olduğu üzerinde karar vermek için henüz çok erken diyenler olsa da bunun bir dönüm noktası olduğunu AK Parti lideri de ifade etmiştir.

Adıyaman'dan Balıkesir'e, Keçiören'den Kahramankazan ilçesine kadar yaşanan hezimet, Ankara'da neredeyse iki katına çıkan oy farkı gibi çok sayıda örnek, karşı karşıya kalınan sonuçların çok büyük bir kırılma noktasına işaret ettiğini göstermektedir. Tabii ki tüm il ve ilçelerle ilgili geçmişe dönük seçim sonuçları ve son seçim neticesi masaya yatırılacaktır. Katılım oranı, adaylar, parti teşkilatları, kimi yerde yapılan ya da yapılmayan ittifaklar, diğer partilerin stratejileri gibi çok sayıdaki faktörler elde edilen veriler ışığında analiz edilerek seçmen refleksi genel olarak ve noktasal olarak ortaya konulmaya çalışılacaktır. Ancak çoğu zaman elde edilen istatistikler ve analizler bütüncül bir bakış açısıyla yorumlanmadığında yanıltıcı sonuçlar doğurabilmektedir.

Burada asıl soru şudur:

AK Parti gerçekten hakikatle yüzleşmek istiyor mu?

Bu soru başka bir soruyu doğuruyor?

Hangi AK Parti ya da AK Parti’nin bir kimliği var mı/kaldı mı?

AK Parti merkez partisi olarak aslında ANAP'ta olduğu kadar olmasa da farklı eğilimleri bünyesinde taşımaktadır. Ancak AK Parti'nin kurucu kadrosu ve ana omurgasını İslami hassasiyetleri olan dindar kadroların oluşturduğunu kabul etmek gerekmektedir. Her ne kadar AK Parti kendi kurucu kadrosunun değerlerini ve bu değerleri benimseyen kadroları yeterince siyaset, bürokrasi, kültür sanat ve ekonomi alanlarına taşıyamamış olsa da eğer AK Parti, esaslı bir yüzleşme yapacaksa bu ekseni merkeze alarak işe başlamalıdır.

AK Parti ilk dönem ve ikinci dönemin önemli bir bölümünde dindarların hakları ile ilgili dişe dokunur bir icraat yapmadı. Buna rağmen halk, şartların henüz olgunlaşmadığını düşünerek hep sabretti. Daha sonra başörtüsü, imam hatipler gibi bazı noktalarda hak ihlalleri giderildi. Ancak bunlar aslında çok yüzeysel çözümlerdi. AK Parti yaslandığı halkın değerleri ve kendi içinden çıktığı siyasi hareketin hedeflerini gerçekleştirecek, köklü değişimler gerçekleştirmedi.

AK Parti 15 Temmuz darbe girişimi sonrası devletin derinleriyle yaptığı anlaşmalar ve MHP ile girdiği ittifakla tam bir eksen kayması yaşadı. Bu süreçle birlikte kendi tabanını milliyetçileştiren AK Parti bununla da yetinmeyerek Yeşil Kemalizm açılımı yaparak kendi kadrosunu mankurtlaştırdı.

Aslında AK Parti kendi tabanından son seçimlerde yemiş olduğu tokadı daha önce de yiyebilirdi. Ama halk bunu hep erteledi ya da küçük uyarılarla yetindi. Zira karşısına ciddi bir muhalefet hiç çıkmadı. Şu anki ana muhalefet ( şimdi birinci parti oldu) ve diğerleri de gerçekçi bir alternatif olmamalarına rağmen seçmen bir şekilde bu karmaşık sonuçları ülkenin önüne koyuverdi. Zira artık sabrın bir sonu vardı. Muhalefet elindeki belediyeleri iyi yönettiği ve yeni aldığı belediyeleri de gelecekte daha iyi yöneteceği için bu seçim başarısına ulaşmadığını çok iyi bilmektedir. Elbette tüm partiler için bunun istisnaları vardır. Adayların performansının bazı illerde sonucu belirleyici olduğunu inkar etmek mümkün olmamakla birlikte genel tablo bundan daha farklı bir arka planın sonucunu yansıtmaktadır.

AK Parti'nin bu yenilgisinin ardındaki bazı nedenler şunlar olabilir;

1-Yıpranmışlık

2-Ekonomik çöküntü, enflasyon, dar gelirli vatandaşların ve emeklilerin çok zor durumda bırakılması. (Bir nevi kendi kitlesini fakirleştirmek.)

3-AK Parti yöneticilerinin tabana yabancılaşarak halkı kendisine küstürmesi.

4-Ana omurgası olan dindar İslami kesimlerin taleplerine yeterince cevap vermemek. İstanbul Sözleşmesi, eğitim müfredatı, televizyon yayınları, kültür sanat faaliyetleri, başıboş köpekler, süresiz nafaka gibi konularda seküler paradigmanın hakimiyetine su taşımak ve bırakın İslamiliği, muhafazakarlık iddialarını bile boşa çıkarmak.

5-Gazze konusunda büyük sözler söyleyip somut icraatten uzak durmak. İsrail’le ticaret gibi meselelerde halka açıkça yalan söyleyip itiraz edenleri de azarlayıp ötekileştirmek.

6-Yeşil Kemalizm açılımıyla kendi davasına ihanet etmek.

7-Yolsuzluğun yaygınlaşıp eskiden olduğu gibi normalleşmesine sessiz kalmak.

8-Liyakatsiz, ehliyetsiz ve kibirli kişilerin köşe başını kapmasının yolunu açmak. (Buradan sekülerler kendine bir pay çıkarmasın zira birçok kurumu hala onlar yoğun olarak doldurmaya devam etmektedir.)

9-Adalete güvenin kalmaması ve AK Partililerin kendi çocuklarının dahi AK Partiye bu bağlamda düşman hale gelmesi. ( Sekülerlere buradan da ekmek çıkmaz çünkü adaletsizlik noktasında onlara laikler öğretmenlik yaptılar.)

10-Sekülerleşme dalgasının çok güçlü esmesi ve gençliğin AK Parti'nin bazı yanlış uygulamalarını da öne sürerek sözde dindarlara tepki verdiğini ifade etmesi. (Halbuki din Allah'ın dinidir ve masum olan tek önder Hz. Peygamberdir. Her kim zulüm, yolsuzluk ve yoksulluk karşısında mücadele etmek istiyorsa bunu en güzel dindar kalarak yerine getirebilir.)

11-Medya trollerinin çete gibi davranarak eleştirel yaklaşan herkese itibar suikastinde bulunması. (AK Parti, medya alanında da laikçi çevrelere benzeyip onları taklit etmekten kendini alamadı.)

AK Parti ve lideri gerçekten muhasebe yapmak istiyorsa:

1-Hakiki bir muhasebe yapmaya karar vermek. Bunun ciddi bedeller gerektirdiğini kabul etmek. Böyle bir muhasebe yapılmasından öncelikle mevcut koalisyon tablosunun rahatsız olabileceğini de hesaba katarak işe koyulmak.

2-Kirli işlere bulaşmış kadroları tasfiye etmek. Dalkavuklardan oluşan bir çekirdek kadro yerine istişare merkezli bir anlayışla şahsiyetli bir ekip kurmak.

3-Tayyip Erdoğan'ın eşini ve çocuklarını ekrandan uzak tutması. Lüks, şatafat ve gösterişten uzak durup mütevazi duruşa yeniden dönmesi. Tekrar Keçiören gibi bir yere taşınarak halkla bütünleşmenin gerçekçi bir yolunu benimseyerek çok köklü bir değişim sinyalini vermesi. (Neden olmasın ki bu? Zira kendisi Ömerler aradığını söylemişti. Ömer Bin Abdülaziz örneği neden tekrar zuhur etmesin ki? Aksa Tufanı Allah'ın izniyle bundan çok daha güçlü değişimlerin yolunu açacaktır.)

 4-Kadrolarını da bu ahlaki yapıya uygun mütevazi, çalışkan ve kendi ideolojisine uygun kişilerden oluşturması. Bunu yaparken liyakat, ehliyet ve adalet ölçülerine tam bir teslimiyet göstermesi. Yolsuzluğun ve rüşvetin sorun olmaktan çıkarılması.

5-Tasarrufa derhal devlet aygıtı ve bürokrasiden başlanması.

6-Kemalizm deli gömleğinin derhal çıkarılması ve milliyetçilik koalisyonunun yüklediği ağır faturaya mahkum olunmayacak seçenekler ortaya konulması.

7-Aksa Tufanı, tarihi bir dönüm noktası iken hala Gazze'ye gerektiği gibi yardım edilemediği kabul edilerek gerçekçi ve inandırıcı adımlar atılması.

8-Eğitim ve müfredat, adalet ve hukuk, kültür ve sanat, medya ve RTÜK, başıboş hayvanlar gibi konularda somut adımlar atması. Aile kurumunu güçlü kılmak için kendi değerleriyle uyuşan açılımlar yapması.

9-Savunma sanayi hamlesinin başka alanlarda örneklenmesi.

10-Sivil toplum ve cemaatlerin şeffaf, bağımsız ve güçlü olmasının önünün açılması. Onların eleştiri ve özgün çıkışlarının dikkate alınması.

11-Medya ve tanıtımda yandaş ve dalkavukluk yapan tiplerin değil işi bilen, doğru, samimi olan kişilerin bulunması AK Parti ve liderini hakaret etmeden eleştirenlere karşı saygı duyulması.

12-Rant ekonomisinin terk edilmesi ve öngörülebilir bir ekonomik yapının var kılınması. Beton inşaat yerine kendi medeniyetine uygun örnek şehirler imar edilmesi. Üretim ve tüketim alışkanlıklarının insani değerlere uygun hale getirilip bu minvalde uygun yeni yerleşim yerlerinin inşa edilmesi.

13-Muhaliflere adil davranılmasıyla ilgili hukuksal bir çerçeve sağlanması, daha da önemlisi ahlaki bir kurumsal gelenek inşa edilmesi.

14-Tayyip Erdoğan'ın bir daha seçime girmemesi. Türkiye tarihindeki en önemli bir lider olma potansiyelini taşıdığını unutmayarak kendi yerine istişare kültürünü benimsemiş, ahlaklı, adil, çalışkan, cesur ve uyumlu bir ekibin görevi devralmasını sağlaması.

Yorum Ekle
Yorumlar (10)
Bir Kul | 09.04.2024 06:17
ALLAH razı olsun.
Abdullah Piroğlu | 08.04.2024 11:08
Olabildiğince kibar bir dille özetlemişsiniz durumu. Tabi gerçekler özetlerinizden daha vahim bir halde. Ancak bir konuyu atlamışsınız gibi geldi. O da ülkemize yerleşen (kaç kişi oldukları kimin nerede olduğu, kimin kim olduğu tam olarak bilinemeyen) ve artık kendilerini ev sahibi gibi görmeye başlayan mülteciler sorunu ve bu duruma gösterilen tepki. Kimse özyurdunda ikinci sınıf vatandaş durumuna düşmek istemez ve istemiyor da zaten. Yukarıda özetlediğiniz durumlar (ki bunlara ilaveler yapılabilir) ve mülteci meselesiyle birlikte vatandaşın büyük bir çoğunluğu (mutlu azınlık hariç) kendisini böyle hissetti ve özetle; "ben kendi ülkemde ikinci sınıf olmak istemiyorum, birileri bizim sırtımıza basa basa bize efendilik taslamasın, yukarıdan bakmasın" dedi.
İsa Özçelik | 06.04.2024 19:47
-Türkiye'nin devlet ve halk olarak insani yardım noktasında ciddi gayret gösterdiğine bende inanıyorum. -Türkiye'nin medya konusunda doğru bilgi sağlama ve İsrail dezenformasyonunu engelleme gayretini de görüyorum. -Erdoğan'ın "Hamas Terör Örgütü Değildir" "Kurtuluş savaşı veren Mücahitler grubudur" sözlerini çok değerli buluyor ve önemsiyorum. -Diplomatik çaba noktasında bir koşuşturma olduğunu da gözlemliyorum. Ama bunu yeterli bulmuyorum. Erdoğan daha ilk günlerde savaş suçlusu olarak İsrail'in peşini bırakmayacaklarını söyledi. 6 ay geçti ama asla gerekli somut cesur girişimler gerçekleşmedi. Devlet kendisi Türkiye ve İsrail çifte vatandaşı olanlarla ilgili bir işlem yapmadığı gibi, halkın bu konuda verdiği dilekçeleri dahi işleme koymadı. İsrail ile diplomatik ilişkileri dahi kesmedi ve güya bunu Filistinin yararına yaptığını söyledi. -Ticaretle ilgili ise; öncelikle böyle birşey yok denildi. Bilgiler basına yayılınca, bu mallar Filistinlilere de gidiyor dediler. Filistin ve İsraile giden malların oranı da verilmeye başlanınca demogoji yapmayı sürdürdüler. Daha sonra özel sektör bu ticareti yapıyor devlet yapmıyor dediler. Uluslararası antlaşmalardan, tahkim mahkemelerinden bahsettiler. Bu argümanın haksızlığı ; Ukrayna örneği ve mücbir sebep, soykırım şartları ile çürütülünce yine demogojiye döndüler. Daha sonra bor ihracatı yapıldığı ile ilgili bilgiler ortaya çıktı. Kendilerini eleştirenlere olmadık hakaretleri iftiraları yaptırdılar trollere. Ardından en üst lidere kadar kendileri de bu eleştiri getiren kişilere karşı benzer hakaret ve suçlamaları yaptılar. Bu konuda gözümüzün içine baka baka bizi yanılttılar. -Bir yazarın canlı yayında "bizimkiler orada" diyerek yaptığı ve kendi açısından talihsiz açıklaması ve başkalarının; "bizimkiler oraya silah veriyor, özel hareket ve bordo bereliler orada" diye açıklama yapıp ya da ima da bulunmalarının gerçekliğine dair bir bilgi Hamas-Gazze kaynaklarınca doğrulanmış değil. Zaten oradaki mücahitlerin ortaya koyduğu askeri yeterlilikde bu konu hakkında fikir veriyor.( Orada mit elemanı ya da birkaç strateji veren uzmanın olması bu gerçeği değiştirmez) -Her devlet kendi güç ve hacmine göre değerlendirilmeye tabi tutulur. Türkiye devleti ve yöneticilerinden Müslümanların beklentileri de buna uygun olarak gerçekleşiyor. Yetkililer, en üst perdeden konuşup daha sonra insani yardım tırlarını bile istenilen ölçüde Gazze'ye sokmayı başaramaz, diplomatik, hukuki yaptırımları devreye sokamaz ve ticareti kesmeyi göze alamazsa bu konuda elbette eleştiriye tabi tutulmalıdır. Hepimize düşen de bu konuda daha fazla baskı yaparak yetkilileri harekete geçirmek olmalıdır. -Bu eleştiri ve baskıları yapmak, Türkiye içindeki İslam düşmanı çevrelerin Gazze üzerinden yapmaya çalıştığı manipülasyonların görülmediği anlamına gelmez. Aynı şekilde bazı muhalif çevrelerin ya da diğer rakip İslam ülkelerinin, Türkiye ve AK Parti iktidarını yıpratma çabaları gerekçe gösterilerek yukarıda bahsedilen gerçeklerin üzeri örtülemez.
ŞÜKRÜ SAVAŞ | 06.04.2024 10:41
Çarşamba günü basın yayın organları "Türkiye, dünyada Gazze'ye yardım ulaştıran 2. ülke oldu" diye yazdı. Aynı sitede yazan Süleyman ağabeimiz konuşmasında: "*O bölgeyi bilen ve duyarlı biri olarak söylüyorum, resmi açıklamaların dışında Türkiye Filistin'e el altından çok güzel yardımlar yapıyor"* dedi. Süleyman ağabeimizi 1985 yılından beri 40 yıldır tanırım yalan söylediğine şahit olmadım. Sizi tanımıyorum.
Ahmet Örs | 05.04.2024 18:17
Yerel ve küresel sermaye meftunluğunu, serbest piyasa imanını, NATO'ya bağlılığı programında itikad olarak benimsemiş ve ilan etmiş bir partiden özeleştiri beklemek daha tehlikeli sonuçlar üretecektir.
Ayhan Demir | 05.04.2024 16:55
Bombanın Pimini çekip, ortama atmışsın..
By | 05.04.2024 07:03
Daha dün Türkeş'in mezarına karanfil bıraktı..
Ömer Ekinci | 05.04.2024 06:37
Elhamdülillah, gerçekleri korkmadan, çok yönlü bir şekilde ortaya koyan abilerimiz var. Allah razı olsun.
Furkan Budak | 05.04.2024 03:41
Erdoğan iktidara geldiğinden beri, ihvana desteği olsun arap dünyasında ona beslenen muhabbet olsun birçok önemli şeye sahipti. Günümüzde ise bunları bir bir kaybetmesi yavaş yavaş Ak Parti'nin son zamanlarına geldiğini işret ediyordu. Tamamen algı yönteimi üzerinden belediyecilik yapan muhalefetin bile şaşırarak 1.sıraya yükselmesi aslında K.Kılıçdaroğlu'nun aday olmasıyla muhalefete kızgın muhalif seçmenin bugün gün yüzüne çıkmasıyla da anlaşılabilir. Ayrıca belediye hizmetini bir partiye emanet etmek ile hükümeti bir partiye emanet etmek arasındaki farkı seçmen de algılayabiliyor. Bunu en iyi örneği 2015 seçimleridir. Öncesinde hükümeti kızgın olan ama muhalefeti de islam düşmanlığı gibi birçok sebeple seçme fikrini bile düşünmeyen seçmenin belli bir kesimi de muhalefetin adaylarına oy vermiş gibi gözüküyor. Zira bu seçmen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğana oy vermeyerek Erdoğandan çok iktidara gelen muhalefet yüzünden kendilerinin zarar göreceğini, kemalistlerin seçim öncesi mutlak zafer elde edeceklerini düşünüp gaflet ile her yerde İslama ve Müslümanlara olan kinlerini kusmalarıyla algılayabilmişti. Herhangi bir omurgası kalmamış olanların, İslam ve İslam'ın Kudüs davasına sahip çıkmaması da hükümeti cezalandırmak istenmesinin bu sebeple oyların y. refah partisine, muhalefete gitmesine ya da hiç oy verilmemesine sebep olarak gözüküyor. Hükümet 22 yıllık yozlaşmanın sonrasında çok radikal muhasebe yapmalı, lakin geldikleri noktada müslümanların onlara olan muhabnetini kaybetmiş durumdadırlar. Bundan sonra toparlamaları gözüküyor. Parti metodu ile ilerlemek eleştirildiğinde nihayet hep sorulan bir soru vardır "O halde İslam nasıl hakim olacak?" 7 Ekim ile başlayan süreçte Müslümanlar İran devriminden farklı olarak, sloganik bir hareketten çok, içi dolu somut bir inşaaya sahip olabilecek olan ve bir avuç insanla dünyaya direnebilen bir İslami hareketi müsahede etti. Bunun dünyada oluşturduğu etkilerden Müslümanların eylemeselliğinin gelişmesi, İslam coğrafyalarında Müslümanlara öncülük edecek hareketlerin ön plana çımmaya başlaması ve yavaş yavaş safların ayrışmaya başlamasıdır. Aksa Tufanıyla gelişmeye başlayan bu süreç Türkiyede sistemin mimarlarının beslediği ve sistemi hep güçlü tutan kuklaların güçlü adaylarla iktidars gelmeleriyle daha da büyük bir uyanışa vesile olacak gibi...
Ebu Ubeyde | 05.04.2024 02:53
Bazı şeyler için çok geç olmadan adım atılması lazım. Erdoğan aklı selim kişilerle istişare etmeli, sorunun kaynaklarıyla değil.