metrika yandex
  • $32.5
  • 34.84
  • GA18240
Yolcu

KIRILMIŞSA EĞER…

MUSTAFA AKMEŞE
09.04.2020

 

mikroplu günlerde evlerde hapis olmanın kimin işine geldiği,
kimleri mutluluktan uçurduğunu bilmek istiyorsanız
hadi buyrun;

geçen yıldı
ilçeden geleceklerini söylüyordu genç bir hanım telefonda.
çalıştığını söylüyor ve bekleyebilir misiniz diye rica ediyordu.
tamam dedim, geç vakit işyerine eşiyle geldiler.
annenin kucağında 2 yaşlarında bir kız çocuğu vardı ve uyuyordu.
adını birazdan öğreneceğim eşi Mehmet Ali’ye
söylendim,
azizim çocuğu sen taşısaydın ya,
abi dedi,
mümkün değil annesinden başka kucakta durmuyor...

o sıra anne
hocam çocuğu yatıracak bir yer var mı diye araya girdi.
ben hemen önüne düştüm, işyerinin mescidini gösterdim.
süngerin üzerine yavaşça koyarken,
ben yan tarafa geçmiştim ki
o ara öylesine değişik bir çığlık koptu ki.
hayır hayır bu bir ağlama değil de sanki
koparılan bir şeyler vardı canından çocuğun...
ve telaşla mescit tarafına geçtim uyuyan çocuk uyanmış
derin derin iç geçiriyor bir halde annesinin boynuna sarılmış titriyordu...
“bu ne acayip bir çığlıktı, rüya mı görmüş”
diye söylendim meraklı bir bakışla.
anne kızının başını okşarken gözyaşlarını saklıyordu...
merakım arttı ve bekledim, sözü bitsin diye.

hocam dedi,
ben yeni öğretmen oldum. her sabah işe giderken
anneme çocuğu bırakma esnasında
buna benzer benim arkamdan çığlık çığlığa ağlıyor.
yeni başladım işe
yutkundu, derin bir nefes aldı.
belli ki ağlamamak için tutuyordu kendini
titreyen bir ses tonuyla,
abi dedi
alışamadı zeynebim,
alışamadı,
her sabah, 2 haftadır onu bırakıp işe giderken bir yanda kızımın çığlıkları
diğer yanda ben işte…
hani cigeri sökülür ya insanın.
ha!  tam da öyle bir şey.
psikolog, eş dost bir kaç aya düzelir diyorlar.
alışamadı her sabah iş için çıktığımda
çığlık çığlığa ağlıyor arkamdan

uyanınca şimdi
annesinin her sabah olduğu gibi işe gidiyor zannetti...

hani düğümlenir ya bir şey adamın boğazına.
nefes alamazsın,
kuracak cümleniz de olmaz.
konuşsam yarasına denk gelir
basacak olurum
ve acısını katlarım diye korkarsın ya
susarsın ve öylece durursun.

başımı çevirdim ve hızlıca lavaboya doğru
adeta kaçtım...

"bizim çocuklar gayet iyi valla",
diyorsunuz.
"bırakıp bırakıp gidiyorum her sabah mesaiye, tık yok."
öyle sanın.
gün boyu anne çocuk göz teması bile
çocuk ve anne için ihtiyaçken
yeterli birliktelik annenin çalışması sebebiyle gerçekleşmiyorsa
ileri yaşlardaki
davranış ve psikolojik sorunlarda
 0-6 yaş arasındaki travmaların

bire bir etkisi olduğunu bilin o zaman...

geçen günlerde modernizmin en çok hasar verdiği iki gruptan bahsetmiştik.
ihtiyarlar ve çocuklar...
ve İhtiyarlara dilimin döndüğü kadar değinmiştik...

bugün de diğer mağdur edilen kesime
yani çocuklara değinelim
evet evet sizin, bizim çocuklar işte...

toplumun her kesiminin gavuru,müslümanı farketmez,
bire bir anlaştığı konu ne derseniz,
el cevap,
kadının işi olmalı, üretmeli, çalışmalı.
kadının özgürlüğü
ekonomik özgürlüğünden geçer

diye başlayan ezber cümleler kurulur...

öyle ya!
ev kadını olmak zaten
tüketen, üretmeyen, işlevsiz,
koca eline bakan mı diyorlardı.
ha! işte öyle birşey işte...

yaşasın çalışan özgür kadınlarımız! falan…
özür dilerim!
heyecanlandım birden de..


modernizm ucuz iş gücü ve daha çok sömürü için
bireyselliği körüklerken,
kadını evinden koparmış
iş hayatına
tüm toplumun kadınını  yaygın olarak
tam mesaili
katılmasını sağlamış,

erkeği ve  toplumu buna ikna etmiş ve düzenini kurmuş demiştik..

diğer yandan,
köylünün, şehrin bol ışıklı görüntüsüne, cazibesine kapılması
onu yerinden yurdundan etmiş ve
şehre adeta köylüyü boca etmiştir.
Türkiye'de şehirlerde yaşayanların nüfusa oranı yüzde 90,
yüzde 10 da köylerde yaşıyor.
rakamların dili yeterli oluyordur vahametin boyutuna…

şehirde de iş sınırsız değildi ki,
hem köylülerin şehre akın etmesi ve ucuz iş gücü olmaları
hem de
kadının da çalışmak için sokağa taşması
zaten sınırlı iş  hayatını adeta kilitlemiş ve
kapitalist dünyaya ucuz iş gücü bol bol temin edilmiş oldu.
eskiden erkeğe verilen ücret miktarına,
iş talebinin yüksek olması nedeniyle
aynı ücrete
erkek ve kadın çalışmak zorunda kalmış
yani bir maaşa iki kişi…
nasıl ama iyi iş değil mi?

 ey yolcu

anneler
orda mısınız?...
hayır hayır yaranızı deşmek gibi bir derdim yok.

zorunlu mikroplu günlerde olsa da
eve döndün ya!
hoş geldin.
sar sarmala bebeğini, çocukları işte.
ısıt evlerimizi kokun sinsin odalara.
bir de,
razı edersen beyi,
hani rızkı sokaklarda arayan yiğidi.
rızkı kazanmak benim sorumluluğum da diyen işte. olur derse eğer
dönüver yuvaya...

yok, ne mümkün
gelecek on yılımız bankada ipotek altında diyorsan eğer

olsun.
sen çalış yine
ama
hele bir dön yüzünü bebeğine, evine.
önce sağlam bir niyet gerek.

bilmez misin Allah göklerin rabbi ve arzın da rabbidir...
göğe çekilmiş de değildir...

ey yolcu

yüzünü dönünce 'fıtrat'a
yol ne getirir bir bak bakalım...
kararın
hayr ola...


Not: mezar taşındaki kırık gül, Osmanlı'da genç yaşta ölen kadının simgesidir.


Not ;  yazılarımın, dilediğiniz kısmı dahil, dilediğiniz şekilde dostlarınıza ikram etmeye açıktır. Her hakkı okuyucuya aittir.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş