metrika yandex
  • $32.5
  • 34.84
  • GA18240

SÖZÜMÜZÜ SÖYLEMENİN VAKTİDİR

İSA ÖZÇELİK
27.08.2018

Birçok gözlemci 24 Haziran seçimlerinin, Türkiye’nin yakın tarihindeki en önemli seçim olduğu noktasında görüşler beyan ettiler. 

Aslında bu tür yorumlar benim tanıklık ettiğim birçok seçim için de söylene gelmiştir. Hatta çok iddialı yorumlar yapan bazıları bu söylem, ardı ardına gelen her seçim için tekrar etmekte bir beis görmemiştir.

Davos’ta Erdoğan’ın one munite çıkışı ile başlayan yeni dönemde, Oslo sürecinin sızdırılması, 7 Şubat mit krizi, gezi kalkışması, 17-25 Aralık polis-yargı darbe girişimi, 7-8 ekim olayları ve hendek kazma stratejisi üzerinden iç savaş provokasyonu, Suriye ve Irak üzerinden bölgesel savaş senaryoları ve 15 Temmuz uluslararası darbe – işgal süreçlerini yaşayan bir ülke ve bu saldırıların birinci muhatabı olan bir hükümet için bu dönemdeki tüm seçimlerin hayati bir öneme sahip olması, aslında anlaşılır bir durum olsa gerektir.

Halkın çoğunluğu özellikle de dindarlar, gündemi değerlendirir iken bu hassas süreci hep göz ününde tutarak hareket etti. Emperyalizmin, bölgeyi dizayn politikalarını idrak eden muhafazakar kitle, rahatsız olduğu bir çok hususu gündem yapmayı hep erteledi. Aksi bir tavrın, içerideki taşeronlara fırsat vereceğini biliyordu. Dünya mazlumlarına el uzatan bir Türkiye profilinin zarar görmesini bu kitle asla istemiyordu. İşte böyle bir süreç sonunda yeni Türkiye’nin geleceğini belirleyebilecek olan 24 Haziran seçimleri, sistem değişikliğinin onaylandığı bir referandum sonrası, Tayyip Erdoğan’ın Devlet Başkanlığını ( Cumhurbaşkanlığı ) kazanması ile sonuçlandı.

Erdoğan ve Ak Partinin bu seçim başarısını manipüle etmek isteyen muhalefet çevreleri, meclisteki sandalye sayısına dikkatleri yöneltip, İktidar partisinin, ittifak ortağına mahkum olduğunu empoze etmeye çalışıyorlar. Milletvekillerinin bir meta gibi alınıp satıldığı gözlemlenen bir mecliste, böyle bir sorun neden olacakmış ki ? Kaldı ki genetiği bozulmuş muhalefet partilerinden çok sayıda vekilin, doğal bir şekilde ihtiyaç halinde bu açığı kapatacağı fazlasıyla mümkün gözükmüyor mu ?

Ak Partinin MHP ile olan beraberliği basit bir seçim ittifakı mıdır ?  Yoksa Erdoğan, iç ve dış tehditlere karşı varoluş savaşı verirken bu beraberliği zorunlu bir seçenek olarak mı görmüştür ?  Çok da gerekli olmadığı halde neden zımni bir koalisyon görüntüsü vermektedir ?

Yeni sistemde bu seçim sonuçları ile geleceği inşa edip 2023 -53- 71 hedeflerine yürürken kurucu değerler neler olacaktır ?

Hangi dinamikler ve etki grupları dominant rol üstleneceklerdir ?

Bu temel soruların yanında, çok sayıda benzer sual, dindar ve seküler çevreler tarafından merakla cevabı aranan hususlardır.

Ak parti, seçim mitinglerinde ‘’Ankara Vakti’’ , ‘’Konya Vakti’’, ‘’Türkiye Vakti’’ …sloganını ön plana çıkararak, Millet’in kendi değerleri ile var olmasının vaktinin geldiği vurgusunu hafızalara yerleştirmişti.

Şimdi millet kendi inanç sisteminin, hayatın her alanında hakim kılınmasının vaktinin geldiğini düşünüyor olmalı. Bu sürece ciddi bir özeleştiri ile başlamak yerinde olacaktır. Ertelenmiş itirazlar, boğazda düğümlenen sözlerin dile gelme vaktidir.

Ehil insanlarla istişare yapılmadan ortaya konacak icraatlar bizi adalete ulaştırmayacaktır. Ümmetin umudu olmak/kalmak İslam dışı her türlü asabiyeyi ayaklar altına almakla mümkün olacaktır. Aile, hemşeri, hizip ve çıkar asabiyeleri bunların başında gelmektedir.

Dindar nesil arzulayanlar eğitim kültür alanında devrimsel bir değişimi göze almak zorundadır. Müfredat ya da fiziksel şartların değişimi ile istenilen sonuçlar alınamayacaktır. Paradigma değişikliğini göze alamayanlar, yetiştirdiği gençler ile başka binanın temelini inşa ettiklerini şaşkınlıkla müşahede edeceklerdir. Artık Müslüman bir toplum için, vahyin merkeze alındığı, nübüvvet eksenli bir eğitim modelinin harekete geçirilme vakti gelmiş olmalıdır.

Ak Parti aileyi yok etmede araçsal bir aygıt olmayı neyin karşılığında kanıksadığını izah etmek zorundadır. İş hayatından sokağa, evden medyaya kadar aileyi hedef alan tüm unsurlar ters yüz edilmelidir. Muhafazakar Ak Partinin feminizmin kültürel baskısından kurtulma vakti gelmiştir artık.

Yeni Türkiye diye bir ideal varsa bu hedefin kendisine dayanak yapacağı temeller ne referandum, nede 24 Haziran sonuçlarında aranmamalıdır. Bu millet yıldönümünü şu günlerde idrak edeceğimiz 15 TEMMUZ MÜSLÜMAN HALK DEVRİMİ’ni yaparak bütün temsil makamlarına istikamet yönünü çoktan vermiştir.

Ne yazık ki geçtiğimiz iki yılda iktidar çevreleri, halkın kendisine gösterdiği istikamette yürüyüp, tüm dünyaya umut olacak yapısal değişimi gösterme becerisini ortaya koyamamıştır. Bunda coğrafyamızın kuşatma altında olmasının, Türkiye’nin ise hedefin tam ortasına konmasının payı büyüktür. Bundan ötürü çok sayıda alim, aydın kanaat önderi ve Müslüman halk itirazlarını kısık sesle dillendirmiştir. Ama artık 15 TEMMUZ’un sırrı olan TEKBİR- ALLAHUEKBER sloganlarının dillerden hayata geçirilmesinin vakti gelmiş olmalıdır.

Bunun için İslam bilinci olan, Ümmet derdi bulunan bütün cemaat, dernek vakıf, alim yazar, kanaat önderi ve fertlerin artık söylenmeyi bırakıp sözünü söylemesinin vakti gelmiştir.

Bu ülkede kendi kendimizi azınlık hale getirmek istemiyor isek yaşanılanlardan ders çıkarıp, birbirimizle çok daha fazla bir araya gelip, ortak hedeflerimiz için ortak motivasyonlar üretmenin vaktidir.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş