metrika yandex
  • $32.3
  • 34.78
  • GA17500

Haberler / Yazı Dizisi

TOPLUMSAL ÇÖKÜŞLER-2 / ADALETİN ÖLÜMÜ / Kadir ÇİÇEK

21.06.2022

TOPLUMSAL ÇÖKÜŞLER-2  

ADALETİN ÖLÜMÜ

İnsanın var oluş yapısı, düzenin sürdürülmesi ile paralellik gösteren bir özelliktedir. Karmaşanın ortaya çıkması, insanın kendi sistemine yabancı etkileri çağırmasıyla gerçekleşir. Bir bakıma insan, güzelin ve düzenin devamı ile var olabilecek fıtrattadır denilebilir. Ortaya çıkan bütün olumsuzluklar, insanın kendi orijinal sisteminden kopuşu nedeniyledir.

İnsan kendisinden önce yaratılan kainatın kusursuz dizaynını mükemmel bir şekilde sürdürsün diye yeryüzünde bulunur. İşleyişi sürdürmesi açısından insanlığın kendi özüne dönüşün kaçınılmaz olduğu bir gerçektir. İnsan, fıtrat yani temiz ve denge unsuruna yakın yaratılıştadır. Bunun dışındaki bütün düzenler, süsleme sanatı ile güzelliği yansıttığı zannedilen aldanma yapısındaki sistemlerdir.

Fıtrat, yani insanın varlık dünyasıyla estetik ve mükemmel uyumu olan sistem, adil düzenin merkezidir. İnsan, fıtratına yakınlaşma sağladığında adalet düzenine işlerlik kazandırabilecek imkanı da elde eder. Aksi durum adaletten kopuş olur ki, bugünün ruhsuz ve bataklık çukuruna dönüşen dünyanın bu halde olmasının en büyük sebebi, fıtrata inatla ve ısrarla aykırı düzenler ve yasalar inşa etmektir.  Adalet, düzenin pratikteki karşılığıdır. Fıtrat, adaletin düşünsel anlamdaki karşılığını ortaya koyması açısından oldukça önemlidir. İnsan, fıtrat boyutunu görmezlikten geldiğinde kendi kendisinin yabancısı olmaya başlar. Kendisine yabancılaşan insanın adil olması mümkün değildir. İnsan, adaleti önce kendi ruhunda ve kişiliğinde yaşatmayı başarmalı. Bunu yapabildiğinde toplumsal alandaki işlerliğine da katkı sağlamış olur. Adalete yabancılaşan ve adil olmayı reddeden insanın, insanlığa yaklaşımı sadece yıkım üzerine politika üretmektir. 

Bugün, dünya düzeni "adaleti" dilinden düşürmeyen; fakat adalet sistemi namına hiçbir iz taşımayan sloganlarla süslenmiş bir aldatmacadır. Bütün konuşmalar az veya çok adalete değinmekte; bütün yasalar adaletin varlığının gerekliliği üzerinde durmakta. Ancak adaletin pratikteki yokluğu, insanlığın içinde bulunduğu içler acısı durumundan açık bir şekilde görünmektedir. Bir yerde insanlık, büyük avuçların içinde bir o yana bir bu yana savruluyorsa adaletin ölümü çoktan gerçekleşmiş demektir.

Dünya, adaletin bir avuç insan için yürürlükte olduğu zavallı bir alana dönmüş durumda. Dünya sistemi, insanın yaratılış sistemine aykırı sistemlerle, zorla ayakta tutulmaya çalışılan cehennem halini almış durumda. Bugünün yürürlükteki bütün sistemleri, zenginin ve güçlünün ayakta kalması için mazlumun bedeni ile zorla itilerek yürütülen enkaz sistemleridir. İnsanın fıtratına aykırı ne kadar sistem varsa denenmekte. Her denemede mazlumlar daha çok ezilmekte; daha fazla yıpratıcı uygulamalara maruz kalmaktadır. Bu, dünyayı biraz daha yaşanmaz hale getirmekte.

İçinden adaletin alındığı hangi sistem varsa bir zaman sonra zulüm sistemine dönüşmüştür. Harcında adalet olmayan duvarlarda merhametten eser olmaz. Bu yüzden, bugünün insanlık düşmanı bütün sistemleri, harcı adaletten soyutlayarak, duvarın sağlamlığı açısından hiç bir etkisi olmayan görüntüyü yani boyayı ön plana çıkarmakta ve bütün bakışların da bu yöne yoğunlaşması için uğraşmaktadırlar. Onlar için adaletten bahsetmek, adaletli olmaktan daha önemlidir. Onlar, adaleti uygulamaz; sadece konuşurlar. Hatta yürürlükteki uygulamaları bizzat, adaletin yıkımı üzerine kurulmuştur. Gittikleri ve yöneldikleri bütün coğrafyalarda adaleti yıkma politikaları sürdürdükleri için o coğrafyanın toprakları sadece gözyaşı ile beslenmekte. Onlar açısından hegemonyalarının devamı için adaletin ölümü kaçınılmazdır.

İnsan kendisini, bütün maddeleri zengin, aristokrasi ve ileri gelen insanların lehine olacak şekilde oluşturulan sistemin eline bıraktığında, bir bakıma kendi köleliğine razı olduğunu ilan eder. Fakirin, ezilenin, kimsesizin, gücü az olanın önüne bir tepsi gibi sunulan adaletsiz sistemlere bağımlı kılınmaları, doymak bilmeyen zenginin midesini biraz daha genişletmekte. Fakir için adalet, zenginin kölesi olduğu paradan fakire vermemek için çırpınması gibidir. Adaleti sadece kendisi için uygulayan kararmış yüreklerden dünyaya bahçeler sunulamaz. Bahçenin çiçekli ve verimli olanı, ancak adalet uğruna mücadele verenlerin eliyle inşa edilebilir.

Dünyanın ölümler, katliamlar, yıkımlar, derin buhranlar ve nefretler yaşamasının sebebi adaleti öldürmeye teşebbüs eden sistemlerin ısrarla belirli eller tarafından beslenmesidir. Adalet yıkılırsa enkaz altında kalan insan sayısı çoğalır. Çünkü adaletin yokluğu öncelikle insanlığın umudunu öldürür. Adaletten beklentisi olmayanın geleceğe dair hayalleri olamaz. İnsan geleceği için adım atan varlıktır. Eğer gelecekler karartılırsa yürümelerin yönü uçuruma çevrilir. Bu yüzden adaletin ayakta kalması, dünyanın yaşanabilir bir yer olması açısından önemlidir. Adalet yıkılırsa önce yürekler yıkılır. Yüreği yıkılmış bir insanın umutları, sevinçleri, beklentileri yok olur. Bunların yok olması, bakış açısının istikametten sapmasına neden olur. Böylece kişilerdeki yürek yıkımlarının ardından aile ve toplum yıkımları birbiri ardınca devam eder.

***

İnsanlar çoğunlukla adaleti karşıdakinden bekler. Kendisine dönük bütün yaklaşım ve eylemlerde iyilik yönünün ağır basmasını ister. Bu normal bir durum olmakla birlikte, kendi eylemlerine adaleti giydiremediği zaman tehlikeli hal almaya başlar. Adalet, insanın varlığıyla anlam kazanır. İnsanın var olduğu yerlerde ilişkilerin olmaması imkansızdır. Karşılıklı etkileşimde adalet renginin tonundaki ağırlığın fazla olması, toplumda insanî ilişkilerin iyileşmesi adına pozitif sonuç üretecektir. Adaleti kendi mahallesine has bir olgu olarak telakki etmiş bir zihnin bu yaklaşımı, düzeni baltalamak olduğu unutulmamalıdır. Adaletin en güzeli ve en gerçekçi olanı, kendisinin ve yakınlarının aleyhine de olsa doğruyu dillendirmek ve savunmaktır. Hakikatin ikamesi açısından en isabetli yaklaşım budur. Çünkü hakikat ancak adalet üzere yükselir. Temelinde adaletin olmadığı bütün kuleler, hakikatten mahrum olduğu için yıkılmaya mahkumdur.

Genellikle toplumlardaki nefret bakışları, adaletin ısrarı yönündeki mücadelesini sürdürenlerin üzerinde yoğunlaşır. Zira adaleti sevmeyenler nefretle bütünleşenler ve nefreti büyütenlerdir. Böyleleri, adaleti bir silah aracı olarak gördükleri için karşıdakini yıldırmak amacıyla kullanırlar. Adaleti hayatlarında dışlayan böyle insanlar, yangın etraflarını kuşattığında, adaletin olmadığını yaygara kopararak haykırırlar. Çünkü böyle insanların içlerinde bencilliğin ve kötülüğün tohumlarından başka bir şey yoktur. Onlar için adalet, kendi tapulu malları gibidir. Böylelerinin insanlığa zarardan başka verecekleri bir şey yoktur.

Adaletin inşası, insanın temiz gelecek kurması noktasında oldukça önemlidir. Bir insan adaletli olursa davranışları terbiye kazanmış, bütün eylemleri ahlakı yansıtmış olur. Adaletten mahrum kalmış kişinin eylemleri ise kötülüğün yaygaracısı olmaktan öteye gidemeyecektir.

İnsanlar arasındaki hükümlerde adalet merkezli bir yaklaşım olursa toplum üzerindeki nefretin gölgeleri yok olacaktır. Zengin ve fakir arasındaki ayrımın bitiş noktasının da adalet olduğu bilinmelidir. Bu ayrımın son bulması en başta toplumdaki nefretin sonu olacaktır. Böylece nefretin yerini merhamet alacak ve kötülüğün kökleri kazınacaktır. Bu noktada, iyilik üretmek isteyen toplumların, adalet ekmeleri gerektiğini bilmeleri gerek.

Bir topluma duyulan öfke, o topluma karşı adaletsiz davranmaya itebilecek bir etki olabilir. Öfke, sağlıklı düşünme önündeki en büyük engeldir. Sakin olmak adaletin ikamesi açısından önemlidir. Adaletin terki pişmanlığın doğuşudur. Pişmanlık, derin yıpranmalara neden olur. Bu açıdan, adalete her ne olursa olsun sarılmak, insanlığın selameti açısından oldukça önemlidir.

Adalet arayışı, insanın sadece zor durumda kalınca veya çaresizlik anında başvurduğu alan olmamalıdır. Gerçek adalet, başkaları için iyilik üzere düşünmektir. Başkalarının hakkını ve hukukunu gündemde tutmaktır. Haksızlığı ortadan kaldırmak için girişimde bulunmak ve hakkı haykırmaktır. İnsan, adalete muhtaç olmadığında bile adaletin herkes için olduğu gerçeğini dillendirmelidir. Adaleti, kendi partisi, kendi ailesi, kendi derneği, kendi ırkı, kendi inancı, kendi mahallesi için arayanların insanlığa verecekleri hiçbir değer olamaz. Hakkın çiğnendiği bütün durumlarda adalet arayışında bulunmak önce insanlığın sonra Allah’ın halis kullarından olmanın gereğidir. Bunun dışındaki bütün ifadeler kendini kandırmaktan ibarettir.

***

İnsana uygun sistem, insanın yaşam programına en uygun sistemdir. İnsan yaşantısı, adalet sistemine uyumludur. Çünkü bu sistemin yürürlükte oluşu, yeryüzü insanlığın barışın içinde olmasını sağlar. Öfkenin, nefretin, savaşın ve ezmenin son bulması adalet sisteminin devam ettirilmesi ile gerçekleşir. İnsanı yaratan gücün dışındaki bütün düzenler, kendi çıkarlarını korumaya endeksli sistemlerdir. Bunların amacında, gücü biriktirmek için sistem kurmak vardır. Ancak, insanın selameti ve insanlığın dirilmesi amacıyla sistem var eden Allah'ın çağrısına kulak vermekle yeryüzü felaha erer. Bunun tersi doğrultuda atılacak her adım, o sistemi kendi gücünü arttırmak için dayatanlara destek vermektir.

Yeryüzü bu kadar yıpranmış ve çökmüş olmasına; insanı kendi yapısına bu kadar yabancılaştırmasına ve asırlardır yürümeye mecali kalmamış beşerin elinde "zorla" hayat bulmuş darbeli ve çürük sistemine rağmen, Allah'ın sistemine dönülmeme ve bu sisteme tam zıttı yönde ilkeler oluşturma tutarsızlığı daha ne kadar devam edecek?

İnsanlık, adaleti öldürmeye ve adaletin başını ezmeye daha ne zamana kadar devam edecek?

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş