metrika yandex
  • $32.45
  • 34.7
  • GA18240

Ya Hayır Söyle Ya da Sus, Bu Gün Daha Fazla Gerekli Galiba

MUSTAFA YILDIZ
16.02.2018

Ülkemizi ahtabot gibi sarmalayan gerek dışarıda ve gerekse ülke içerisindeki pekte alışık olmadığımız siyasi olayların zuhur etmesi ve her an nelere gebe olacağını artık sıhhatli tahmin etmek oldukça güçleşti.Ama şuda bir gerçek ki gelişmeleri sıcağı sıcağına izleyerek bir yönüyle bizzatihi yaşayarak bir nevi tarihe de tanıklık ediyoruz.
 
 
Tarihini doğru okuyarak, ilkeler çerçevesinde yorumlayanlara göre; bu yaşadıklarımız bir sürpriz değildi, bilakis var olduğu halde üstü örtülerek günümüze taşınmış, yönetenler tarafından da kimi zaman konjöktür gereği “Yokmuş gibi” sayılarak kendinden sonrakine devredilmiş, kimi zamanda ”iktidarı kaybetme” kaygısıyla sürekli ötelenmiş, nihayet hacim büyüyünce inceldiği yerlerden birer birer koparak artık “saklanamaz ve örtülemez hale gelmiştir” şeklinde yorumlanmaktadır.Çokta haksızda değiller galiba.
 
 
Olan-bitenin farkında olup uzun süredir diplomatik yollarla çözüm bulmayı amaçlayan mevcut iktidar, çözüm bulamayınca artık “Aldırmada geç” demiyerek, olaylar karşısında cesaretle, kararlı ve dik duruş sergileyerek, olayların öngörülen süreden daha erken patlak vermesine sebep oldu.
 
 
Ülkemizin dış kaynaklı bu kaotik duruma sürüklenmesi bizleri son derece üzdüğü gibi, bize ümit bağlayan halkı müslüman ülkeleri de derinden üzmüş ve üzmektedir.Emperyalistlerin karşısında ayakta kalan tek ülke olmamız hasebiyle, dünya kamuoyuda olanları yakından takip etmektedir.Çünkü;yapılan harekat yerel ve lokal gibi görünmesine karşın, gerçekte ABD ve Avrupa’nın bazı ülkeleriyle yapılan bir şavaş olduğunu söylersek pekte yanlış olmaz sanırım.
 
 
Millet olarak kapana sıkıştırılmakla karşı karşıya kaldığımız dönemlerde, belki sıkıntı ve acılar çekmiş olabiliriz amma, ardından sürekli başarılar elde ettiğimiz tarihimizde vakidir.
 
 
Kısacası bu günlerin yaşanmasına zemin hazırlayan saiklerin sadece dışardan kaynaklı olduğunu iddia etmekte doğru değildir elbette.1939 ile 1945 yılları arasında bizim gibi 1.Cihan harbinden çıkan Avrupa ülkeleri 6 (Altı) yıl süren 11.Cihan harbinede iştirak ederek, şavaş sonrasında arkalarında milyonlarca insanın ölüsünü ve yerle bir edilmiş harebe şehirleri bırakarak şavaşı bitirdiler.Bizde ise bir mermi bile atılmadı.Üsttelik “Valık vergisi” adıyla hayvanlardan bile vergi alınarak hazineye para aktı.
 
 
Harap olmuş Avrupa ise çok değil 15-20 yıl sonra sanayisini tekrar kurarak bizdende işçi istedi.İzine gelenlerde ağızlarının suyu akarak oradaki gelişmeyi bizlere anlatıp durdular.
 
 
Bizde peki neler oldu? Bizde ise 1.Dünya savaşından mağlup ülke olarak çıktığımız için, idarecilerimiz yıllarca bu mağlubiyetin psikolojisini bir türlü üzerlerinden atmadıkları/atamadıkları için, dışarıya karşı mahçup ve ürkek “İçe kapanık” politikalar izlediler.Bu “Pasif” tutumumuz yüzünden batı ve ABD bu imajımızdan vazife çıkararak bize karşı hep tepeden bakarak “Stratejik Ortak” teranesiyle de sırtımızı sıvazlayarak daima tek taraflı ve kendi menfeatları doğrultusunda kararlar alarak bizi daima aşağıladılar.(ABD’de bu günde halen buna devam ediyor) Hesaplarını alışılageldiği gibi, bizi yok sayarak kendilerince ortadoğuyu yeniden dizayn ederken bizide diğer ülkeler kategorisine dahil ederek hesap yaptılar.
 
 
Ortadoğudaki “Arap baharı” diye estirdikleri rüzgar kısmende olsa tutmuştu.Türkiye’yide o devletlere benzettiler.Ve aynı oyunu bize de tatbik etmeye kalkıştılar.
 
 
Ancak, ABD ve AB ülkeleri karşılarında birden bire hem de ummadıkları bir zamanda, yapılan planları farkederek, atik davranan, duyarlı ve tutarlı bir mukavemeti görünce şaşırdılar.Çalışmadıkları yerden soru çıkmıştı, planları alt-üst oldu.Zira, terör örgütlerini aktardıkları silahlarla eğitip üzerimize saldırma planlarını Türkiye çabuk fark edip, “Zeytin dalı” harekatını başlatmasıyla hesapları hepten dubura uğrayıp alabora oldu.
 
Belirledikleri hedeflere engelsiz ve sorunsuz gideceklerini zannederlerken, hayallerinden geçirmedikleri yeni bir “Aktör”le karşılaşınca, önceleri “Şaka” zannettiler.Ciddiyeti fark edince de, olayın vehametini kavramaya başladılar.Uyuyan dev’in uyanmaması için (Abartılı gören olabilir.) tabir-i Caizse yeni bir haçlı seferi başlattılar.
 
 
Terör örgütlerine verilen silahların 19 ülke menşeyli olması, medyaları ile yapılan algı operasyonlarında Türkiye’yi işgalci göstermeleri, BM Sözleşmesi 51.ci ve 53.cü maddelerinde belirtilen “Üye ülkelerin sınırlarını koruma ve güvence altına alma hakkı” ki, buna istinaden Türkiye’de BM üyesi olmasından kaynaklı yasal hakını kullanmak istemesi, ABD ve AB’nin bazı ülkelerini dünya kamuoyunda zor duruma düşürmesine rağmen, yine de “Haklısınız.Amma!” deyip yerlerinden kalkmayarak Türkiye’yi yalnız bırakmaları, terörist diye tanımladıkları örgütlere, Türkiye sözkonusu olduğu zaman yardım ve yataklık yaparak iki yüzlü davranmaları yeni bir “Haçlı” ruhuyla hareket ettiklerini bariz olarak görmek isteyenlerce yeterlidir sanırım.
 
 
Ama ümidimizi hiç yitirmiyoruz çünkü;11.Yy.da başlayan ilk haçlı seferleride o günlerde Osmanlıların aleyhinde gibi görülmüştü amma, sonraki yıllarda Osmanlıların Bizansı alırken kullandıkları teknolojinin zeminini hazırlayan alt-yapı çalışmaları meğer o tarihlerden itibaren başlanmıştı.Keza,1974 yılında yapılan Kıbrıs Barış Harekatı esnasında müttefiklerce bize uygulanan “ambargo”da bu günkü Savunma Sanayinin kurulmasına ve bu gün gururla kullanılan askeri muhimmatın % 70 0ranında yerli üretim olmasının temelleride o günlerde atılmıştı.
 
 
Bu gün bir kez daha görüldü ki, meğer “Ağır Sanayi Hamlesi” çağrıları ezbere yapılan bir çağrı değilmiş.İnşaallah bu günkü sıkıntılarda hayra dönüşür ve arzu edilen bir çok hedefin gerçeklemesinin vesilesi ve miladı olur.Askeri ve sivili hep birlikte  kaynaştığımız ve özlenen bu tabloyu gösteriyor olmamız, ileriye dönük umutlarımızın da gerçekleşeceğine dair ipuçları içermektedir.
 
 
Ancak; olağanüstü günleri yaşadığımız ve eski tabirle “Yedi Düvele” karşı nefs-i müdafaa yapmak mecburiyetinde kaldığımız ve sınır güvenliğimiz için yapılan bu harekatı askerimize güvenerek bırakalımda komutanlar cepheden idare etsinler. Bizlere düşen maddi ve manevi destek sağlamak, moral değerleri üst seviyelerde tutmaktır.Haklı oduğumuzu da dünyaya duyurmaktır.
 
 
Üzülerek ekranlardan izliyoruz, öyle detaylara giriliyorki, haritalarla adeta birilerine “Lojistik” destek verircesine anbe an askeri harekatı anlatmalar, ellerinde olsa “Koordinat” bilgilerinide verecek şekilde yorumların yapılmasını çok ta doğru bulmuyorum.Bir muhabir canlı yayında toprağımıza düşen “Top” mermisinin düştüğü yerin ismini vererek “Şu kadar metre şuranın yanına düştü”.Diyerek veriyor.Bu haber mi? Allah aşkına.
 
 
Körfez savaşı yapıldığı günlerde dünyaya haber geçen o günün meşhur haber spikeri Peter Arnett haberlerini sunarken atılan “Bomba”ların tahmini mesafelerini de veriyordu.Sonra anlaşıldıki meğer pantegona “Lojistik destek” olsun diye böyle yapıyormuş.Bu günde, belkide bilmeden yapılan ve sanki ömrünü birkaç savaşta geçirmiş, askeri bir komutan gibi harita üzerinden “Kara Harp Okulu” öğrencilerine ders verircesine bilgiçlik taslamak, bilgi veriyorum diye yer isimleri, mesafe ve ölçüler vermek an itibariyle pek doğru olmasa gerek.
 
 
Halkın ve askerin moral motivasyonunu yüksek tutmak, şehit yakınlarının acılarını paylaşmak ve acılarını hafifletmek kabilinden söz ve ifadelerde bulunmak elbette faydalı olur.Ama gerekli olmadan teknik bilgileri uluorta konuşmanın faydası var mı? doğrusu bilmiyorum.Zira uydular vasıtasıyla bizim takip ettiklerimizi başkalarıda takip edebiliyor.
 
Üsttelik, yorum yapan kişilerden mesleği gazeteci olanları bir nebze makul görebiliriz.Çünkü, meslekleri icabı sahaya iniyorlar, sağdan-soldan soruyor/soruşturuyorlar.Elde ettikleri bilgilere dayanarakta yorumlar yapmalarını kabül edelim.
 
 
Ama, mesleği Hukukçu, İktisatçı, Çocuk Doktoru, Anketör ve İlahiyatçıların olduğu, çeşit olarakta birer tane de emekli olmuş asker katarak “Rating” uğruna yapılan proğramların bilgi kirliliğine de sebep oldukları, bazende moralleri aşağıya çektiklerine de şahit oluyoruz.O’nun için hassasiyet arz eden bu günlerde uslüba çok dikkat etmek gerekir.
 
 
Hülasa gün, teferruatla uğraşıp fotoğrafın bütününü gözden kaçırma günü olmaması gerekir.Söyleyenlerinde söylenenlerinde çok seçici olması gerekir.Şayet sonunda başarı varsa/olacaksa bu hepimize ve herkese ait olacaktır. 

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş