metrika yandex
  • $32.46
  • 34.71
  • GA18240

İnsanda Din Ve Dindarlık Ölçüsü

MUSTAFA YILDIZ
20.06.2019

Bazı insanların “Din”e ve dinlere mesafeli durması, kimi zamanlar da iç dünyasında din’i ilke ve söylemlere karşı mukavemet ve muhalefet etmesi, “Din” mevzubahis olunca tavır ve tepki koyması hemen hemen insanlık tarihi kadar eskidir diyebiliriz. Tepkilerin şekli, kullanılan araçlar farklı olsa da, dozu/şiddeti ve muhtevası benzer oranlarda olup, süreç farklı aktörlerle tekerrür edilerek günümüze kadar sürdürüle gelmiştir.

 

Her toplum içinde “Din” söz konusu edildiğinde muhtevası/içeriği hakkında bilgi sahibi olmadıkları halde peşinen tepkisel refleksleri devreye giren, antipati duyan hep var olmuştur. Ancak dindar olduğunu iddia edenlerin de çoğunlukla sağlıklı bir dini anlayışa, idrake ve izana sahip olmamaları ve özellikle yeterli bilgi sahibi olmamaları nedeniyle, inandıklarını söyledikleri “Din” ile ilgili yanlış yorumlarda bulundukları, keza mensubu olduğu dinin dışında “Ritüeller” sergileyenler geçmişte de mevcuttu bu günde bu örnekleri görmek fazlasıyla mümkündür. Yani, tarih boyu “Din” tanımında ve din’e yüklenen anlam ve insanlardaki “Din” algısı hususu hep sorunlu olmuş hatta ayrışmaların da nedeni bile olmuştur. İnsan ile “Din” arasında sürekli bir sürtüşme yaşanmış, halen yaşanıyor ve yaşanmaya da devam edecektir.

 

Herkesin ittifakla kabul ettiği/edeceği bir “Din” tanımı yapmanın oldukça zor olduğunu kabul ediyoruz. Ancak, ilgisiz, alakasız, tutarsız, “Din” tanımının tamamen dışında kalan inanış biçimlerinin tefrik edilmesi hayati önem arz ettiği de bir gerçektir. Bu nedenle, önemine binaen şu ana dek yapılan/yapılmış bazı “Din” tariflerini derleyerek buraya aktarmamızın nedeni; yanlışları en aza indirebilmek, doğruya en yakın olana ulaşmayı sağlamaya yardımcı olmak ve hiç değilse asgari müşterek bir zeminde buluşabilmeyi teşvik gayesi ile yapılmıştır.

 

Mesela;Bazı ilahiyatçılarımız daha işin başında “Allah katında din islamdır.”[*1] Bir çok “Din” var, ancak Allah katında makbul/geçerli “Din” bir tanedir. O’da “İslam dini” dir. Dolayısıyla “Dinler” diye bir ibare kullanmak doğru değildir. Kabul görmeyen şey de zaten “Din” değildir. Öyleyse, bir tane olan din’i çok “Din” varmış gibi göstermek doğru değildir! diyerek tartışma ve yorum yapma zeminini baştan kapalı tutmuşlardır.

 

Bazı ilahiyatçılar da “İslam dini” haricinde insanlar tarafından kabul görmüş/gören, mensubu bulunan inanışları da (Hristiyanlık, Yahudilik vs.gb.) “Tahrif edilmiş dinler” olarak ayrı kategorilerde değerlendirmişlerdir.” Semavi dinler” diye ayrı başlıklar altında gösterilen bu dinleri de; “Bunlar da Hak dinler”dir ama bozulmuş, tahrif edilmişlerdir denilerek, şablonlaşmış klasik bir tanımlamayla ayrı bir çatı altında değerlendirmişlerdir.

 

Kimi ilahiyatçılarda semavi dinleri “İbrahim-i Dinler” başlığı altında toplayarak mevcut inançları eşit görüp, insan faktörünü öne çıkartarak (Hümanizma) mensubu bulunan dinleri aynı çatı altında değerlendirmişlerdir. Bu görüş avrupa menşeli felsefik bir görüş olduğundan müslüman coğrafyada fazla kabul gördüğü söylenemez.

 

Kimileri de “Din” tanımı yaparken kontrol dışına taşmadan endişe ederek, dar kapsamda tutarak sınırlar belirlerken, kimileri de hacmi oldukça büyük tutmuş, çerçeveyi de genişleterek farklı tarifler yapmışlardır. Öncelikle konunun daha iyi anlaşılması için evvela “Din” nedir sorusuna nasıl cevaplar verilmiş ona bakalım.

 

Çok çeşitli din tariflerinden bazılarını aktaracak olursak şayet, Din; Allah/İlah tarafından konulmuş bir kanundur. İnsanlara, yaratılış gayesini ve varoluş hikmetini bildirir. Yüce Rablerine karşı ne şekilde ibadette bulunacaklarını öğretir. İyi ve faydalı şeyler yapmaya sevkeder, zararlı işlerden de alıkoyar. Din; insan aklının kendi kendine sorup durduğu, “Ben kimim, nereden gelip, nereye gidiyorum?” suallerinin de tatmîn edici yegane cevab kaynağıdır. Din; imkânların tükendiği, ümidlerin söndüğü yerde başlayan imkan yolu ve ümid ışığı, ilaçların dindiremediği acıların ilacı, yıkık gönüllerin sığınağıdır. Din; adalet, iyilik, fedakarlık, doğruluk, fazilet gibi duyguların hayat menbaı, insan vicdanındaki inanma ihtiyacının tam karşılığıdır. Diye tarifleri yapılmıştır.

 

Ayrıca din, sözlükte; “Hüküm, ceza (karşılık), mükafat, hesap, itaat, teslimiyet, hizmet, ibadet, adet, yol, kanun, şeriat, millet, mezhep, üstün gelme” vb.gibi anlamlara da gelir.[1]

 

İslâm alimlerinin de din tarifi çeşitli şekillerde olmuştur. Mesela; Seyyid Şerif Cürcani dini şöyle tarif eder: “Din, akıl sahiplerini Peygamberin bildirdiği gerçekleri benimsemeye çağıran ilahî bir kanundur.”[2] Zebidi şöyle tarif eder: “Din, akıl sahibi insanları kendi tercihleriyle bizzat hayırlı olan şeylere götüren ilahî bir kanundur.”[3] Tehanevi şöyle tarif eder: “Din, akıl sahiplerini kendi iradeleriyle dünyada salaha (iyiliğe), ahirette felaha (Kurtuluşa) sevk eden, Allah tarafından konulmuş bir kanundur.”[4] Diye tarif etmişlerdir.

 

El-Maturidi de Dini;”İnsanın Hak olsun, Batıl olsun inandığı, benimsediği şey, manevi yol” diye tanımlamıştır.[5]

 

Yukarıda bir kısmını verdiğimiz ve benzeri tarifler göz önünde bulundurulduğunda din’i kapsamlı olarak şöyle tarif etmemiz mümkün olabilir. Din; “Allah-u Teala tarafından konulmuş, insanlara dünya ve ahiret mutluluğuna ermenin yollarını gösteren, akıl sahibi insanlara yaratılıştaki gayeyi öğreten, böylece kendi iradeleriyle hayırlı ve güzel işlere yönelten, Allah-u Teala’ya nasıl ibadet edileceğini öğreten, peygamberleri (Elçileri) aracılığıyla insanlara ulaştırdığı ilâhî kanun ve nizamın tümüdür.” Diye tarif edebiliriz. Daha kapsamlı tarifler yapmak elbette mümkündür. Bu kadarıyla yetinmiş olalım.

 

Kur’an-ı Kerim’de, İslam dışındaki inanç sistemlerine de “Din” adının verildiği görülür. Nitekim Kafirun Suresi’nde: “Sizin dininiz size, benim dinim bana!”[6] diye buyurulmasını, buna delil sayabiliriz. Bununla yanısıra hususi manada din kelimesiyle “İslâm Dini” kastedildiği anlaşılmaktadır. Nitekim Kur’an’da şöyle buyurulur: “Allah katında din, şüphesiz İslam’dır.”[*2] “Kim, İslâm’dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o âhirette ziyan edenlerden olacaktır.”[*3]

 

Yapılan/yapılmış din tariflerinin hemen hemen hepsinde görülen ortak nokta, uyulması gerekli kuralların ilahi yasalara dayanması şartının mutlaka belirtilmiş olmasıdır. Bugün din diye kabul gören “Kur’an” dışındaki kitaplar (İncil, Tevrat, Zebur) incelendiğinde, içinde; ilahi kaynaklı olma ihtimali olan bölümler oldukça az yer tutarken, çoğunluklu olarak; adeta iki insan arasında geçen dialog şeklinde bazı mevzuların konuşulduğu, ikili ilişkilerin söz konusu edildiği metinlerin daha fazla hacimde yer aldığı/kapladığı görülür. Bugün elde mevcut “Kur’an” dışındaki diğer kutsal kitapları okuyan/inceleyen her akıl sahibi insan, burda bir tahrifatın yapıldığını, insan ürünü metinler olduğunu görmemesi/anlamaması mümkün değildir.

 

Din hakkında yapılan tarif ve tanımların ortak bir başka yanı da, ancak dinlerin tüm insanlara maksada doğru gidişin, hakikata varmanın, saadete ulaşmanın yollarını gösteriyor olmasıdır. İşte insan ile din arasındaki sorun da bu noktada başlıyor. Zira, İnsan; gücünün sınırlı olduğunu bildiğinden, gücü dışında meydana gelen olaylara anlam yüklemesi yapabilmesinin yolu, her şeye gücü yeten biri ile mümkün olabileceğini kabullenir. Bu nedenle de bir yaratıcının var olduğunu kabul etmek zorunda kalır.

 

Yapılmış/yapılan “Din” tariflerinde anlaşılacağı üzere insana yol, kural ve metod belirleme kuralları ilahi kaynaklı olunca “Din” olarak makbül ve kayda değer kabul ediliyorsa, öyleyse, kural koyma, yol belirleme insan kaynaklı olursa bu da “Din” olma anlamına gelir. Diye görüş ileri sürenlerde olmuştur. Bu tanımlamayı müteber görüş olarak kabul edenler kıyas yoluyla; “Öyleyse kendi başına yol-yöntem belirleyen, ya da insan ürünü bir ideolojinin belirlediği yolu kendine rehber edinen, veya herhangi bir felsefik düşünceyi hayatın belirleyicisi olarak kabul edip inanan da bir yönüyle kendine “Din” tayin etmiştir.” diyerek bireysel olarak da din oluşabilir derler. Zira “Kurallarını kendi belirleyen, yaşamına bir başkası tarafından sınırlar koyulmasına istemeyen, itiraz eden içinden gelen nefs-i dürtülerle hayatını formatlayan da bir yönüyle kendine “Din” seçmiş olur.” demektir, demişlerdir.

 

Zaten insanların ekseriyetinin Allah’ın varlığı ile ilgili bir problemi pek yoktur/olmamıştır. Problem;Allah “Bizim işimize karışmasın”, “Bize müdahalede bulunmasın”, “Kurallarımızı biz tespit edelim”, “Özgürlüğümüzün sınırlarını kendimiz belirleyelim” vs.gibi konularda Allah’ı yetkili kılmada dışlama, kararlarına ortak etmeme problemidir. Bugün de tüm dünyada yaygın olan, kabul gören görüş de aşağı-yukarı budur.(Deizm) Buna “Şirk” müşrik inancı da diyebiliriz.

 

Bu bakış açısı, dil ile söylenmese de “Ben müslümanım” diyenlerde de fiilen uygulamada tatbik edilmektedir. Mesela; namazını islam dinine uygun kılmaya çalışan birinin, aynı zamanda ticareti ğayri Islami şekilde olabiliyor, oruç hususunda islam dini normlarına uyarken, düğününü islam dışı adet ve göreneklerle yapmayı mahsurlu görmeyebiliyor. Selam verirken islami örflere uyarken, giyinişte avrupalıyı taklit edebiliyor, fıtır sadakası hesaplarken islama danışırken, “Ticaretin gereğidir.” diyerek fahiş fiatlar uygulayıp rahatlıkla kul haklarını ihlal edip çiğneyebiliyor. Zekatı mevzu bile etmezken, şans oyunlarını gayet doğal karşılayabiliyor vs.gibi…

 

Müslümanlarda da maalesef belki de bilmeden, Allah “Bazı işlerimize karışsın, bazı işlerimize de karışmasın” şeklinde kabul gören yaygın dini bir anlayışın tezahür ettiği ve tatbik de edildiğini görüyor ve izliyoruz.

 

Bir kısım insan da Allah’a inanıp, Allah’ın yetki kullanmasını, kendi üzerinde tasarrufda bulunmasını kabul etmezken, bir kısım insan da Allah’a kendi müsade ettiği kadar yetki ve selahiyet vermektedir. Bütün bunlar din adına yapılan. doğru kabul edilenlerdir.

 

Şimdi bunlardan hangi kesimi dindar sayacağız? Yahut işlenen bu fiilleri yapılmış “Din” tariflerinin hangisiyle eşleştirmemiz gerekir? Her insanın yeniden düşünmesi gerekir.

 

Bugün dünyada kendini dindar veya herhangi bir dine mensub diye tanımlayan yaklaşık; 2.3 Milyar Hristiyan (%31,2), 1.8 Milyar Müslüman (%24.1), 1.2 Milyar Herhangi Bir Dine Bağlı Olmayan (Ateist/Dinsiz) (%16), 1.1 Milyar Hindu (%15.1), 0.5 Milyar Budist (%6.9), 0.4 Milyar Yerel Dinler (Halk Dinleri) (%5.7), 0.1 Milyar Diğer Dinler (%0.8), 0.01 Milyar Yahudiler (%0.2) din mensubu insan olarak yaşamaktadır.[7]

 

Kendini dindar hanesine yazdıran bu insanlar, acaba gerçekte inandıkları dinin gereğine göre mi inanıp yaşıyorlar? yoksa kendilerince katkı maddeler katarak yoğurdukları yeni oluşmuş, kendine has bir dine mi inanıp ona göre mi yaşıyorlar? Okuyucunun takdirine havale ediyoruz.

 

Mustafa YLDIZ.

                              

Kaynakça;

[1] Cevherî, Sıhâh, “dyn” ; İbn Manzûr, Lisânu’l-arab, “dyn” md.

[2] Seyyid Şerif el-Cürcânî, et-Ta’rîfât, “Dîn”

[3] Zebîdî, Tâcu’l-Arûs, “dyn”

[4] Tehânevî, Keşşâfu ıstılâhâti’l-fünûn, “Din”

[5] El-Maturidi Te’vilatül Kur’an Çev.Bekir TOPALOĞLU

[6] Kâfirûn, 109/6

[7] https://www.tech-worm.com/dunyaki-musluman-sayisi-2018/ erişim mayıs 2019

Kaynak: Prof Dr. Mehmet  Bulut, Delilleriyle İslam Akaidi, Erkam Yayınları

[*1], [*2]  Al-i İmran suresi. 19 Diyanet meali.

[*3], Al-i İmran suresi 85 Diyanet meali.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş